• Sonuç bulunamadı

1.2. Tüketim Kültürünün Taşıdığı Değerler

2.1.2. Medya İşlevlerine Eleştirel Yaklaşım

2.1.2.1. Ekonomi Politik Yaklaşım

Ekonomi politik yaklaşım toplumsal gerçeklikle ilgili açıklama meselesinin tek bir bilim dalının açıklayabileceğinden çok daha geniş ve karmaşık olduğunu ve bu nedenle ancak toplumsal bütünlük içinde anlaşılabileceğini söyler. Bilginin üretiminin maddi dünyayı dönüştürmesi gerektiğini ve bu dönüşümün de bilginin üretimini dönüştürmesi gerektiğini savunur. Buradan da anlaşılacağı gibi ekonomi politik, dünyayı açıklama ve anlama bilgisinin yanı sıra değiştirme mücadelesini de kapsamaktadır (Özdemir, 2008: 58,59).

Ekonomi politik yaklaşımın iletişim çalışmalarında önem kazanması, 1960larda dünya siyasetinde solun etkinliğini artırdığı zamanlara denk gelmektedir. İletişim alanındaki ekonomi politik yaklaşımlar iki sınıfta toplanabilir. Bunlardan ilki sosyo ekonomik yapıya öncelik verir ve kapitalist iletişim sistemini ve etkilerini inceler. Ulusal düzeyde siyasal ve ekonomi konularını çalışır. Diğeri ise uluslararası ekonomik düzeni temel alarak yeni sömürgeciliğin genel iletişim yapısını inceler (Uzun, 2013: 160).

Bu yaklaşım, işletme olarak herhangi bir televizyon kurumunun kar güdüsü, devletle ve diğer kurumlarla ilişkileri, televizyon sahibinin konumu, ilişkileri, çeşitli kurumlarla ilişkileri gibi noktalara açıklık getirmeye çalışmaktadır.

Eleştirel yaklaşım konusundan bahsedilirken Gramsci'nin katkılarıyla ortaya çıkan kavramları anımsamadan geçilemez. Gramsci ve Althusser, sadece ekonomik alt yapı üzerinde durarak yapılan analizlerde, üst yapının etkisi ve işleyişi ile ilgili önemli konuların gözden kaçırıldığını ileri sürer. Gramsci burjuva devletinin ikna edici yönünü hegemonya kavramı ile açıklamıştır (Dağtaş, 1999: 341). 20. yüzyılda kapitalizm toplumun rızası ile işleyen bir sistem olmayı hakim ideolojiler yani hegemonya inşa ederek, kendini bu şekilde yeniden üreterek başarmıştır. Bu rızanın oluşturulmasındaki en etkili araç ise medyadır (Yücel vd., 2003: 142). Burjuvazinin tüm toplum üzerinde kültürel kontrolünü de hegemonya ifade eder. Hegemonya ideoloji içerir ancak ideolojiler birer dayatma olarak ele alınır bu nedenle hegemonya ideoloji ile eşanlamlı kullanılamaz. Rızanın üretimi ile bireylerin istenilen şekilde yönetilmesi hem kolaylaşır hem de baskıcı olmaktan çok daha etkili olur. Hegemonik sınıf halkın rızasını almak için ideolojiler üretir ve bu ideolojileri de okul, medya, sokak adları ve

mimarisi, kilise gibi araçlar kullanarak üretir (Devran, 2010: 22). Bu araçlar ile bireylere işlenen fikirler kültürde yaygın olarak paylaşılmakta olduğu için bilinç bunları kolayca kabullenir. Aslında bu araçlar ile egemen sınıfın kişiler veya kanaatler üzerindeki etkisi pekişmiş olmaktadır. Hegemonik ideolojinin yaydığı değerler sonucunda alt/orta sınıfa üye kimseler gösterişli hayatları, lüks ve statü içeren dizi, sinema veya magazin programlarını özenerek izler hale gelirler. Bir sınıfın hegemonya kurma çabasının ne denli başarıya ulaştığı, "egemen sınıfın sahip olduğu çıkarların bağımlı sınıflar tarafından kendi çıkarlarıymış gibi kabul edilmesi ölçüsüne" bakılarak anlaşılabilir (Aytaç, 2004: 120). Bu durum günlük hayata o kadar yansımıştır ki artık çoğunluk tarafından farkında olmadan benimsenmiştir. Örneğin film ve dizilerde sıkça karşılaşılan, modaya uygun giyinen, aynı kıyafeti üst üste iki gün giymeyen, her zaman bakımlı görünen üniversite öğrencileri ya da her zaman dinç, bakımlı olan, evinin, eşinin ve çocukların işlerine de kusursuz yetişebilen kadın imajları bu doğrultuda aşılanan kabullenilmiş değerlere örnek verilebilir. Dizilerde topluma sunulan bu imaj kadını ve statüsünü hem tüketim öznesi hem de nesnesi olarak hegemonik olan ideoloji doğrultusunda yeniden ve yeniden üretmektedir. Hegemonik olan bu mekanizma bireyi indirgemecidir ve tüketimi ekonomik-politik bir ideoloji doğrultusunda yönlendirir. Birey tüketim eğilimlerini bu yapı doğrultusunda gerçekleştirir ve tercih ettiğini düşündüğü tüketim öğelerinin seçimi aslında kendisine ait değil, ekonomi-politik olarak kurgulanan ve üretilen, tüketim kültürü aracılığı ile kendisine sunulan alternatif gerçekliklerdir. Bu sebeple bireyin tüketim sınırları da sadece kendisine sunulan gerçeklikler düzeyindedir. Sınırların genişletilmesi veya daraltılması bu açıdan bakıldığında mevcut hegemonik ideolojinin elindedir.

Hegemonya kavramı akademik araştırmalarda da etkili olmuş ve Birmingham üniversitesi Çağdaş Kültür Araştırmaları Merkezi'nin çalışmalarına yansıyarak, gençlik kültürü ve medyanın gücü üzerinde analizlerinde etkisini göstermiştir (Slattery, 2010: 246.)

Günümüzde medyanın ekonomi politiği üzerine yapılmış en önemli çalışmalardan biri olan Herman ve Chomsky'nin araştırmasında, medya endüstrisinin işleyişinin de tıpkı diğer kapitalist işletmeler gibi olduğu tespitine yer verilmiştir. Yazarlar, Amerikan medyasını ekonomi politik açıdan beş ana unsur ile inceleyerek "Propaganda Modeli"ni

geliştirmişlerdir". Propaganda modelinde, hükümet ve kendi çıkarlarını halka iletirken bu unsurlar ile

haberleri şekillendirmesine ve ana akım medyanın şirket karakterine vurgu yapılır. Modelin süzgeçleri ya da temel bileşenleri şu şekilde sıralanır: Hakim kitle medyası şirketlerinin büyüklüğü, mülkiyet yapısı ve asıl amacının kar olması, kitle medyasının temel gelir

kaynağının reklamcılık olması, medyanın haber kaynaklarının devlet yetkilileri, iş çevreleri ve uzmanları olması, medya kurumlarının haberleriyle çıkarları zedelenen kurumların göstereceği tepkiler ve yaptırımlar, ulusal bir din ve denetim mekanizması olarak komünizm karşıtlığı. Haberler bu süzgeçlerden geçirilerek egemen ideolojinin işleyişine veya bir başka deyişle rızanın üretimine katkı sağlamaktadır (Herman ve Chomsky, 2012: 72).

Ekonomi politik yaklaşımını benimseyenler medyanın egemen güç ve iktidar ilişkilerinin, egemen ideolojinin yeniden üretimindeki rolünün önemini vurgulayarak, medyanın örgütlenme yapısı, mülkiyet ilişkileri, endüstriyel ve siyasal ilişkiler kapsamında konuyu ele almışlardır. Her ne kadar medyanın gücü ve etkileri kişiler üzerinde oldukça kuvvetli tesir etse de, medya metinlerini okuyan bireylerin farklı algılamaları olabileceği konusu da ele alınarak tablo daha geniş bir çerçeveden ortaya konulabilir. Kültürel yaklaşımlar bu eksiği doldurarak metinlerin farklı alımlanabileceği konusunun üzerinde durmuşlardır.