• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM TÜRKİYE’DE KAMU DENETİM VE YÖNETİM

2.1 Kamu Yönetimi Reformunun Küresel Dinamikleri ve Türkiye’ye

Küresel anlamda kamu yönetimine yerinden yönetim ilkesinin etkisinin olduğunu söylemek mümkündür. “Yerindenlik” (Subsidiarite) ilkesinin aslında yeni bir kavram olmadığını da burada belirtmek gerekmektedir. Özellikle dünya genelinde yaşanan ekonomik krizler sonrasında devlet yönetimleri krizlerin başlama noktalarına yerinde müdahale etmenin önemini kavramışlardır. Fakat burada özellikle 1929 yılındaki küresel krizde merkeziyetçi bir yaklaşımın benimsendiğini ancak bunun bir çözüm olmadığının sonraki krizlerde anlaşılmaya başlandığını da belirtmekte fayda vardır. Küresel düzeyde yerindelik kavramının iki temel yaklaşımı mevcuttur. Bunlar: i. Alt birimlere görev ve sorumluluk verme

ii. Yetersiz kalan alt birime destek olma ancak onu uzaklaştırmama şeklindedir (Beldağlı Velioğlu, 2016: 70).

Kamu yönetimi küresel düzeyde toplumun istekleri doğrultusunda şekillenmektedir. Ülkeler arasındaki bürokratik ilişkiler de halkın beklentileri ile şekillenmekte ve kurumların işleyiş biçimlerini değiştirmektedir. Bir ülke, sistematiği benzeyen ülkeler ile iş birliği yapmayı daha fazla tercih edecektir. Tüm bunların yanı sıra, siyasi müdahalelerin de kamu yönetimi biçim ve düzenlerine etkisinin olacağı unutulmamalıdır. Kuşkusuz, küreselleşme, ülkelerin kamu yönetimine ilişkin düzenlemelerini yapmaları konusundaki en önemli role sahip unsurdur. Küreselleşme ile vatandaşların bilinç düzeyi, istekleri, hak arayışları da birbirine benzemekte ve ülke yönetimlerine buna göre sosyal baskı yapmaktadırlar. Tabii ki siyasal akımların da yönetim biçimlerini değiştirdiğini vurgulamak lazımdır. O halde bu etkenleri özetlemek gerekmektedir (Emini, 2009: 37):

Sermaye, dünya genelinde dolaşmakta, yatırımlar ulusların dışına çıkmaktadır. Yatırımlar esnasında yerli de olsa yabancı da olsa girişimciler kamu hizmetlerinden faydalanmaktadır. Küreselleşme ile nakit akışı hız kazanmıştır ve bu durum hem girişimlerin hem de kültürel değişimlerin önünü açmıştır. Küreselleşme devletlerin dış ilişkilerinde ve yerel yönetimlerinde anlayışlarını da değiştirmiş ve dünyanın neler yaptığını izlemek durumunda bırakmıştır.

ii. Ekonomik Koşullar:

Kamu kurumlarının harcamaları çok büyüktür ve hepsi devlet kaynağından çıkmaktadır. Bu nedenle her bir ofiste gerçekleşecek küçük bir maddi kayıp totalde çok yüksek bedellere ulaşmaktadır. Bugün ülkelerin ekonomik performanslarının azalması, onların diğer alanlarda da gücünü kaybetmesine neden olacaktır. Bununla birlikte, ülkeler yatırım çekme potansiyellerini de kaybedeceklerdir. Küresel alanda yaşanan finansal krizler, bir ülkede ortaya çıkan bir krizin diğerlerine de çok kolay sıçrayabileceğinin kanıtıdır. Bu nedenle hemen her devlet ortak çözüm yolları aramaktadır.

2.1.1 Neoliberal Düşünce ve Kamu Yönetimi Reformu

Tarihsel süreç incelendiğinde kamu yönetimi reformunun üç zaman dönümü olduğu görülecektir. Bunlardan birincisi 1980 ve öncesindeki dönemdir. Bu dönemde geleceğe yönelik planlamalardan çok anlık sorunlara anlık müdahalelerin yapıldığı bir yönetim biçimi olduğu düşünülebilecektir. Daha çok günlük planlamalar ve işlemler yapılmaktadır. Ancak 80’lere yaklaşıldığında, konuya daha fazla teknik katılmaya başlanmıştır. 1980’e gelindiğinde, devletin yetki ve görev sınırlamalarına ilişkin yeni bir sınır belirleme sürecine girildiği görülmektedir. Hiyerarşinin işlevi azaltılarak kamu kurumlarının yönetim sistematiği ilk defa özel sektördeki yönetsel yaklaşımlarla kıyaslanmaya başlanmıştır. 1980’lerin sonunda ise artık kamu kurumlarının vatandaşların istek ve kalite arayışlarına göre düzenlenmeye başlaması gerektiği fikri doğmuş, 90’lar içinde bu düşünce çok daha fazla taraftar toplamıştır. Vatandaşın isteklerinin yanı sıra özel sektörün faaliyetleri de inceleme altına alınmış, sivil toplumun da düşüncelerini belirtme şansı oluşturularak daha kapsayıcı bir kamu yönetimi sistemine gidilmiştir (Karcı, 2010: 86).

90’lı yılların neo-liberal dönem olarak nitelendirilmesinin temelinde kaynakların tükenmesi endişesi ve küresel ölçekte etki gösterebilen ekonomik hareketler bulunmaktadır. Kaynakların önemi bu dönemde daha fazla artmış, kaynak rekabet oranı yükselmiştir. Neo-liberal akım, hükümetin kamu yönetimi üzerindeki baskısının azaltılmasını da beraberinde getirmiştir. Kamu yönetimine yukarıda da değinilen verimlilik, katılımcılık, hesap verebilirlik gibi çağdaş kavramlar gelmiştir. Bununla birlikte kamu yönetiminin masraflarının düşürülmesi de planlanmıştır. Ancak bunların tümünün aynı anda gerçekleşmesi mümkün değildir. Reformun ilk basamağı devletin kamu yönetimine merkezi baskının azaltılması konusunda gerçekleşmiştir. İkinci aşamada ise yerelleşme gelmektedir. Yerinde sorunları tespit etmek ve müdahale etmek anlayışı yönetime dahil edilmiştir. Ancak bunlar kamu yönetimi alanında tam bir reform yapılması için yeterli değildir. Neo-liberal akımın getirdiği bir diğer fark ise yönetişim faktörlerinin artık kamu sektörüne yerleşmesidir. Yönetişim, sorunlar karşısında insanların sorunun çözümüne katılımının sağlanması için en önemli yöntemdir ve asıl reform, müdahale etme ve idare etme anlayışının yerine katılım sağlama yönüne dönüşmektir (Emini, 2009: 38).

2.1.2 Avrupa Birliği ve Kamu Yönetimi Değişimi

Yönetimin değişimine etki eden küresel ölçekte etkili tarihsel olayların süre ve zamanları birbirinden farklıdır. İnsanların bilinçlenmesi ve devletten istedikleri hizmetlerin yeniden şekillenmesi uzun bir süreye yayılmıştır. Ancak son 30 yıllık süreçte bu süreç hız kazanmıştır. Türkiye’de kamu yönetiminin reform yaşaması konusunda Avrupa Birliğinin hem politik, hem ticari ilişkiler, hem kültürel temaslar hem de coğrafi yakınlık nedeni ile büyük bir rolü olduğu akılda tutulmalıdır.

Avrupa Birliği, yapısal olarak aslında ekonomik bir birlikteliktir ve bu durum buraya üye olan ya da üyelik isteyen devletlerin kamu hizmetlerinin de doğal olarak ticari faaliyet gösteren kurumlar gibi yapılanmalarına neden olmaktadır. Her ülke kültürel değerleri ve teknolojik gelişmeleri paylaşmakta ve fikir alış verişine girmektedirler. Kamu kurumlarında yaşanan yönetsel bir dönüşüm doğrudan diğerlerini de etkilemekte, vatandaşın tercihleri, hareket özgürlüğü ile anında anlaşılmaktadır. Bu durum ülke yönetimlerinin vatandaşların ne istediğini anlamalarına yardımcı olmaktadır. Bununla birlikte, kuruluş antlaşmalarında insan haklarına sıklıkla vurgu

yapılmıştır. Bilgi ve haber alma, sorgulama gibi haklar doğrudan AB vatandaşlarına verildiğinden, bu durum kamu yönetiminin şeffaf olmasını zorunlu hale getirmektedir. Denetim mekanizmalarını geliştirmektedir ve halkın fikirlerini anlayarak onların yönetim süreçlerine katılmasını sağlamaktadır. Burada aslında AB’de kamu yönetimine ilişkin net fikirlerin olmadığını ancak hak ve özgürlükler ile yakınlıkların doğal olarak yönetim süreçlerine etki ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır (Ökmen ve Canan, 2009: 146-147).

Türkiye de AB’deki kamu yönetimi değişimine ayak uydurmak zorundadır. Bunun en önemli nedeni yakınlık ve politik ilişkiler gibi görünmektedir. Fakat AB fonlarının kullanılması ve yönetilmesi ile ortak bir pazarın oluşturulmak ve sürdürülmek istenmesi, gümrük birliği konusunda problemlerin yaşanmaması gibi AB ile devam eden ekonomik etkenler Türkiye’nin kamu kurumlarının da AB kamu kurumlarının yönetimlerine benzeşmesini mecbur hale getirmiştir (Balcı, 2005: 25).