• Sonuç bulunamadı

1.5. KAMU HARCAMALARININ MAKROEKONOMİK ETKİLERİ

1.5.3. Kamu Harcamaları Kapsamındaki Beşeri Sermaye Harcamaları ve

Bilginin, inovasyonun üretime katkısının fark edilmesiyle, beşeri sermaye de dikkat çekmeyi başarmıştır.

Beşeri sermayenin, emek arz edenlerin yetenekleri ve donanımları olduğu tanımı yapılabilir. Bilginin, tecrübenin, eğitimin toplamı beşeri sermayenin tanımını yapmaktadır (Koç, 2013: 242).

Bu niteliklere sahip bireyler ekonomik hayatta daha fazla verimlilik, yeni buluş ve reel bir bakış açısına sahip olabilmektedirler (Koç, 2013: 243).

Bir ülkenin iktisadi etkinliği ne denli gelişmiş ise o oranda iktisadi büyüklüğü vardır. Bu büyüklük kişisel geliri de belirlemektedir. İktisadi büyüklüğü belirleyen birçok faktör olabilmektedir. Örnek olarak tasarrufları, hem insana hem kapitale yönelik yatırımları, bilimsel çalışmaları verebiliriz(Eser ve Gökmen, 2009: 49).

İnsanda bilgi ve beceri kapasitesini arttıran nitelikler iktisadi büyümeye en çok ivme kazandıran faktörlerdir. Bu nitelikler üretimin, teknolojinin gelişmesiyle çeşitlenmektedir. Hatta insanda bulunan bilgi ve beceri, maddi kaynaklar kadar değerli bulunmaktadır. İnsana ait nitelikler, mevcut üretim elemanları ve elektronik aygıtların kullanılma verimliliğini arttırarak ekonomik büyümeyi sağlamaktadır (Altuntepe ve Güner, 2013: 74).

Yönetimlerin vatandaşlarına yapacağı en büyük katkı ve görevler yarı kamusal mal ve hizmetler olarak nitelendirdiğimiz eğitim ile sağlık alanlarında olmaktadır. Her vatandaş sırf o ülkenin insanı olduğu için adaletli bir sosyal güvenlik anlayışıyla muhatap olmalıdır. Devlet barındırdığı insanları arasında hiçbir ayrıma gitmeksizin her vatandaşına sağlık imkanları sunmakla mükelleftir. Ülkelerin buradaki performansları da ekonomilerinin gelişme seviyesini göstermektedir (Çalışkan, 2010: 24).

İnsanların sahip olduğu birikim, kabiliyet ve yeterlilikleri beşeri sermayenin tanımını vermektedir. Bireylerin ekonomik üretimine katkı sağlayan sahip olduğu tüm yetilerin toplamı beşeri sermayeye eşittir ve beşeri sermaye iktisadi gelişmenin en önemli kalemlerinden biri olmaktadır (Özyakışır, 2011: 52).

Beşeri sermayeye yapılan harcamalar ülkemizin nitelik ve kabiliyet açısından donanımlı bireylerinin ekonomik faaliyetlere katılımını sağlamada yatırım niteliği taşımaktadır (Çalışkan, 2010: 24).

Beşeri sermayeye yapılan harcamalar ülkemizin nitelik ve kabiliyet açısından donanımlı bireylerinin ekonomik faaliyetlere katılımını sağlamada yatırım niteliği taşımaktadır (Özyakışır, 2011: 56).

Bireysel yetenek ve tecrübelerin gelişimini en çok sağlayan yatırımların, bireylere verilen eğitim ve yine bireylere sunulan sağlık koşulları olduğunu söyleyebiliriz. Bunlara ek olarak toplumsal birikim, kazanılan gelir, yaşamdan memnuniyet düzeyi de bireylerin beşeri sermaye kaynaklarındandır (Özyakışır, 2011: 64).

Yukarıda bahsettiğimiz şekilde beşeri sermaye için eğitim ve sağlık sektörlerinde yapılan harcamalar elbette kafi olmayacaktır. Özellikle ülkemizin de yaşamakta olduğu bir sorun olan “beyin göçüne” sebebiyet veren unsurları belirlemek ve yurt içinde kalmalarını destekleyen iş olanakları ve diğer faktörleri yaşama uyarlamak gerekmektedir. Beşeri sermayeye yönelik bu tür uygulamalar, konuyla ilgili yapılan harcamaların başarı şansını arttıracaktır (Özyakışır, 2011: 65).

Eğitime yapılan yatırımlar, iyi eğitilmiş beşeri sermayenin ve dönemlere göre değişiklik gösteren tecrübe ile ilmin devredilmesinde, üretim faktörlerinin etkin işletilmesinde, yeterlilik sahibi bireylerin yetişmesinde oldukça etkendir. Yeterliliğini tamamlamış bireylerin oluşturduğu ekonomik hayatta iş gücü problemi asgari seviyede olacaktır. Böylelikle ekonomik kalkınma mümkün olacak, gelirler arttığı için eğitim sektörüne yapılacak harcamalar da artabilecektir. Aslında eğitimin toplum üzerindeki etkisi, gelir dağılımı eşitsizliği azaldığında, işgücünün ekonomik hareketliliğe kolayca ayak uydurabildiğinde fark edilmektedir (Sarısoy ve Koç, 2010: 327).

Esasen çok fazla değişken gelir dağılımını etkilemektedir. Bu değişkenlerden olan eğitimin ulusal gelirin paylaştırılmasına yönelik etkisi tam olarak belirlenemez. Şunu söyleyebiliriz ki gelişmiş ülkelerde beşeri sermaye harcaması çoktur ve haliyle beşeri sermayenin ekonomiye katkısı da çok olmaktadır (Taş ve Yenilmez, 2008: 167).

Günaydın ve Yıldız’a göre yoksulluğun yaşandığı ülkelerde en önemli sorun kalifiye ve iyi eğitimli insan temin edebilme sorunudur. Ülkelerde hane halklarının eğitim seviyelerinin yükseltilmesinin yoksulluk döngüsünü kırmaya yardımcı olacağı genel kabul görmektedir (Günaydın ve Yıldız, 2015: 90).

Türkiye’de taşımalı eğitim sisteminde 8 yıllık temel için okulların bulunduğu yerlere taşınan öğrencilere SYDGM tarafından sosyal eğitim ve sosyal gıda yardımı kapsamında değerlendirilebilecek ücretsiz öğle yemeği verilmektedir. Ancak bu uygulama daha önce de belirtildiği gibi Okul Yemeği Programı’nın karşılığı değildir. Türkiye’de tüm ilköğretim öğrencilerine gıda yardımları kapsamında da değerlendirilebilecek süt dağıtımı yapılmaktadır. Türkiye’de eğitim materyali yardımları, SYDV yardım faaliyetleri içerisinde büyük bir yer tutmaktadır. Bu yardımla, tüketim yoksulu çocukların kitap dışında kılık, kıyafet, okul malzemesi gibi ihtiyaçları karşılanmakta ve nakdi sosyal yardımlar yapılmaktadır. Türkiye’de üniversitede okumakta olanlara, eğitim bursları kapsamında destek sağlanmaktadır (Günaydın ve Yıldız, 2015: 91).

Devletçe yapılan yatırımların en kıymetlisinin insana yapılan yatırımlar olduğunu ve beşeri sermayeye yönelik yapılan yatırımların, gelir dağılımını iyileştirici, iş olanaklarını arttırıcı, ülkenin her kesiminin kalkınmasını kolaylaştırıcı fonksiyonu olduğunu yapılmış birçok çalışmada elde edilmiş ortak sonuç olarak görebiliriz (Eser ve Gökmen, 2009: 42).

Ülkemiz her ne kadar ekonomik hayatta gelişme göstermiş olsa da, tam anlamıyla sanayi toplumu olma seviyesine ulaşamamıştır. Türkiye bilime ve bilimsel çalışmalara yönelik çalışmalar gerçekleştirse de bu alanda aşması gereken daha çok yolu bulunmaktadır. Teknoloji, bilim, beşeri sermaye günümüzdeki ekonomik yapıların yeniçağa ayak uydurabilmesi için gerekli alanlardır. Türkiye henüz bilim üretim merkezi olamadığı için sadece faydalanan konumundadır. Böylece Türkiye yeteri kadar araştırma faaliyetlerinde bulunamamakta, toplumsal kültür gelişim gösterememektedir (Eser ve Gökmen, 2009: 54).

İstihdam oranlarının istenilen seviyede olamama nedenlerinden biri de işgücü arz ve talebinin karşılıklı olamaması ve iş gücünün teknolojik yapıya göre tam donanımlı olmamasıdır. İş gücünü ekonomik sisteme hazırlayacak eğitimlerin ve bu eğitimleri arttıracak uygulamaların yeteri aşama kaydedememesi de iş gücü piyasasını çıkmaza sokmaktadır (Göktaş, 2005: 75).

Eğitimin ülke ekonomisine katkısı o denli büyüktür ki; dünya ülkeleri ve Türkiye’de eğitime yönelik bakış açısını değiştirmektedir. Eğitim yapısı esnek bir

yapıya yönelmiştir. Hayat boyu öğrenme, tüm beceri ve yeterliliklerin değerlendirildikleri mekanizmalar tasarlanmaktadır. Yaşam boyu öğrenme ve farklı iş alanlarında tecrübe kazanma, bireylerin daha nitelikli olmasına yardımcı olmaktadır. Performansa dayalı iş yaklaşımı, kendini sürekli yenileyen birey hedeflenmiştir. Herkesin iş hayatında yeteri kadar adil şartlarda çalışabilmesi için mesleki eğitimler verilmektedir (Onuncu Kalkınma Planı, 2014: 26).