• Sonuç bulunamadı

KADINLA İLGİLİ HUSUSLAR

Yüzyıllar boyunca kadîm medeniyetlerde ve toplumlardaki insanlar, kadının değeri ve toplumsal konumu hakkında farklı düşüncelere sahip olmuşlardır. Hatta aynı toplumda ve aynı millette bile çağdan çağa ve dönemden döneme kadına bakışta farklılıklar olmuş; bazen kadına iyi muamele edilmiş ve değeri yüceltilmiş, bazen de ona kötü davranılarak her türlü aşağılanmaya maruz bırakılmıştır. Ancak şu da bir hakikattir ki çoğu zaman kadın horlanmış ve zulüm görmüştür.931

Bütün semavî dinlerde kadın konusu önemli bir yer tutmaktadır. Yahudilikte kadının rolü eski dönemlerden beri var olan ataerkil toplum yapısına uygun olarak şekillenmiş, sosyal fonksiyonlar cinsiyete göre tesis edilmiştir.932 Kadının yaratılışı konusunda Tevrat’ta iki ayrı kıssa yer almaktadır. Bunlardan birinde, kadın erkeğe eşittir, hem kadın hem de erkek Tanrı’nın sûretinde yaratılmıştır.933 İkinci kıssaya göre ise kadın, erkeğin kaburga kemiğinden ve onun yalnızlığını gidermek üzere yaratılmıştır.934 Kadının erkekten yaratılmasının sebebi aynı bütünün parçaları olmaları dolayısıyla birbirlerine bağlanmaları, parça bütüne tâbi olduğu gibi kadının erkeğe tâbi olmasıdır.935 Tevrat’a göre, yasak ağaçtan, bir yılanın saptırmasıyla ilk yiyen bir kadın olmuş ve o kadının teşvikiyle de Âdem yemiştir. Bu yüzden kadın lanetlidir ve Tanrı’nın emrine karşı geldiği için de çocuk doğurma zahmetiyle cezalandırılmış, kocasına bağlı ve tâbi kılınmıştır.936 Anne olarak kadının özel bir yeri vardır ve ona saygı gösterilmektedir.937 Kadın kocasından ve erkek kardeşi varsa babasından mirasçı olamaz.938 Tevrat kadınlara

930 Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı, III, 1121, (5 numaralı not ).

931 Nasıf, Fatıma Ömer, Hukûku’l-Mer’e ve Vâcibetüha fî Davi’l Kitap ve’s Sünne, Matbaatü’l

Medenî, 1.Baskı, Kahire 1992/1412, s. 14.

932 Harman, Ö. Faruk, “Kadın”, DİA, İstanbul 2001, XXIV, 84. 933 Tekvîn, 1/26-27. 934 Tekvîn, 2/ 21-22. 935 Tekvîn, 2/23-24. 936 Tekvîn, 3/16 937 Çıkış, 20/12. 938 Sayılar, 27/8-11.

erkekler gibi giyinmeyi yasaklamakta939 ve kadınların başlarını örtmelerini istemektedir. 940 Yahudiler hayızlı kadını necis saymış ve onun dokunduğu her şeyi hatta yaptığı yemeği bile kirlettiğini düşünerek, bazı Yahudiler evlerinin dışına çadır kurarak, kadın temizleninceye kadar onları eve sokmamışlardı.941 Tevrat poligamiyi kabul eder.942

Hıristiyanlığın dinî metinlerine bakıldığında, onun da kadına bakışında, Yahudilikten pek faklı olmadığı gözükmektedir.943 Yeni Ahid’te bir taraftan cinsellik ve evlilik iyi görülmemekte, bekâretin üstünlüğü ve evlenmemenin fazileti vurgulanmakta; diğer taraftan poligami ve boşanma yasaklanmaktadır.944 Pavlus evlenmemenin ideal olduğunu, ancak hem zinadan korunmak hem de çocuk sahibi olmak için evliliğin olabileceğini belirtir.945 İncillerde erkeğin özel bir konumunun, olduğu ve şahsının yüceltildiği görülmektedir. Çünkü Hıristiyanlığın temel inancına göre erkek, Allah’ın sûretinde yaratılmış, kadın ise erkeğin eğe kemiğinden yaratılmıştır. Bu sebeple Hıristiyan din adamları kadının erkek karşısında konumunun hem dinî açıdan hem de toplumsal açıdan düşük olduğunu ifade etmişlerdir.946 Mesela Pavlus’a göre, erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratılmıştır ve bu sebeple kadınlar rabbe bağlı olduğu için kocalarına da bağlı olmalıdır. Çünkü Mesîh nasıl kilisenin başı ise erkek de kadının başıdır.947 Pavlus, kadınların başlarını örtmelerinin zorunlu olduğunu ve ancak bu şekilde kilisede dua edebileceklerini belirtir.948

Hıristiyanlık kültüründe de Âdem’e yasak meyveyi yediren bir kadın olduğu için kadınlara iyi gözle bakılmaz. Çünkü o kadın, Âdem’in cennetten kovulmasına ve böylece insan neslinin günahkar olmasına sebep olmuştur. Hıristiyan din adamlarına göre kadın, her türlü kötülüğün, fitnenin, kavgaların, tartışmaların kaynağıdır.949 Ve hatta Hıristiyan din adamları, m. 581 yılında yapılan Macon Konsili’nde kadının aslının ne olduğu, onun ruhunun olup olmadığını tartışmışlardır.950 İşte, Hıristiyanlığın bu aşırılıklarına tepki olarak modern dönemlerde feminizm ve kadın hakları savunucusu bazı akımlar ve örgütlerin ortaya çıkması oldukça doğaldır.

İslamî dönemde kadının sosyal ve hukûkî açıdan konumunun daha iyi anlaşılması için İslam öncesi Arap toplumundaki durumuna kısaca göz atmakta yarar var. Cahiliye dönemi Arapları, bir kısmı şehirlerde yerleşik hayat sürüp ticaretle meşgul iken çoğunluğu göçebe hayatı yaşamaktaydı. Bu göçebe hayatın

939 Tesniye, 22/5 940 Sayılar, 5/18.

941 el-Husayn, Ahmed b. Abdulaziz, Mer’etü’l Müslime Emâme’t-Tehaddiyyât, Daru’l Mi’raci’d-

Düveliyye, 1.Baskı,Riyad 1418/1998, s.23-24.

942 Tesniye, 21/15.

943 Nasîf, Fatıma Ömer, a.g .e., s. 44. 944 Matta, 1/23; 19/6-12.

945 Korintoslular’a Birinci Mektup, 7/1-7. 946 Nasîf, Fatıma Ömer, a.g .e., s. 42. 947 Efesoslular’a Mektup, 5/22-24.

948 Korintoslular’a Birinci Mektup, 11/5-10.

949 el-Husayn, Ahmed b. Abdulaziz, el- Mer’etü’l Müslime, s. 24. 950 Nasîf, Fatıma Ömer, Hukuku’l Mer’e, s.44

zorunluluğu altında çölde sık sık yer değiştirmekte olan bedevî Araplar, zaman zaman diğer kabilelere baskın yapmak ve ganimet elde etmek gibi sebeplerle aralarında savaşırlardı. Bu savaşlardaki konumları ve etkinlikleri sebebiyle erkeklere özel bir yer verilmekte, kadınlar ve kızlar ikinci sınıf insan olarak görülmekteydi.951 Ancak o dönemde, bütün kadınların böyle görüldüğü söylenemez. Nitekim şehirli kadının sosyal ve ekonomik durumu göçebe kabîlelerdekine benzememektedir. Şehirli kadın, toplum içinde etkin bir yere sahip olup mallarını bizzat yahut bir ortak bularak işletebilmekteydi. Ebu Süfyan’nın eşi Hind ile Hz. Peygamber’in ilk eşi Hz. Hatice’nin ekonomik aktiviteleri bunun en bariz örnekleridir. Burada şu tespiti yapabiliriz. Cahiliye çağında genel olarak orta ve aşağı tabakalardaki kadının önemi ve değeri yoktu. Ama, asil ve zengin kimselerin kızları ve kadınları bir şahsiyete sahip olup itibarlı kimselerdi.

Hukûkî açıdan bakıldığında kadının mirasta hiçbir hakkı olmadığı gibi, eğer bir kadının kocası ölürse, mûrisin diğer mallarıyla beraber bir metâ gibi o kadın da en yakın varise intikal ederdi.952 Kur’an bu yanlış adeti açıkça yasaklamaktadır.953 Ailedeki erkek evlâdı çoğaltmak ve düşmana karşı kuvvetli olmak arzusuyla erkekler, hiçbir sınır tanımaksızın istedikleri kadar kadınla evlenebiliyorlardı.954

Cahiliye döneminde boşamanın herhangi bir kuralı ve kaydı yoktu. Erkek dilediği şekilde ve istediği kadar boşama hakkına sahipti.955 Kurtubî tefsirinde, Cahiliye dönemi Araplarında boşamanın belirli bir sayısının olmadığını, ancak onlarda belirli bir iddetin olduğunu ve bu durumun İslâm’ın ilk yıllarında da devam ettiğini belirtir. “Bir kişi karısını dilediği kadar boşayabiliyordu. Kadının o erkeğin nikahından kurtulup başkalarıyla evlenmesinin helâl olması yaklaştığı zaman, erkek dilediği kadar ona geri dönebiliyordu. Rasulullah (s.a.v.) döneminde de bir erkek karısına: Seni barındırmam ve senin helal olmana da imkan vermem, dedi. Kadın: ‘Bu nasıl olur?’ deyince şu cevabı verdi: Seni boşarım, iddetin bitmesi yaklaştı mı sana dönerim. Kadın bunu Hz. Âişe’ye şikayet etti. Hz. Âişe Hz. Peygamber’e bunu haber verince, ‘talakı üç’le sınırlandıran ayet nazil oldu.956

Vahidî’nin Hişam b. Urve’den aktardığı şu nüzûl sebebi, o dönemdeki boşama ve kadına bakış hakkında bize önemli bilgiler vermektedir. Kişi karısını boşayıp da kadının iddeti bitmeden ona tekrar dönünce bu adam karısını bin kere de boşasa bu onun için avantaj olurdu. İşte böyle bir adam hanımını boşayıp sonra da ona mühlet verip oyalamaya kalkışırdı. Nihayet kadının iddetinin bitimi yaklaşınca ona müracaat edip tekrar boşar ve: ‘Vallahi seni yanıma alıp kendime yar etmeyeceğim ve sen de asla iddet saymaktan kurtulamayacaksın’ derdi. Bunun üzerine Allah

951 Nasîf, Fatıma Ömer, a.g. e., s. 46. 952 Nasîf, Fatıma Ömer, a.g.e., a.y.

953 “ Ey inananlar, kadınları miras yoluyla zorla almanız size helal değildir. Onlara verdiklerinizin

bir kısmını (onlardan) alıp götürmek için onları sıkıştırmayın.” Nisa 4/19.

954 Nasıf, Fatıma Ömer, Hukuku’l Mer’e, s. 54; Çağatay, Neşet, İslâm Öncesi Arap Tarihi ve

Cahiliye Çağı, AÜİF yayınları, Ankara 1982, 4. Baskı, s. 135.

955 Bakara, 2/229.

‘Boşama iki defadır’ ayetini indirdi.957 Bu ve benzer nakiller, Cahiliye döneminde kocanın sınırsız boşama hakkına sahip olduğunu göstermektedir. İslâm gelince bu boşama hakkı, üç ile sınırlandırılmıştı.

Cahiliye dönemi Araplarında kadın ve erkek arsında verilen cezalarda da bir eşitsizlik olduğu kaydedilmektedir. Eğer bir suçu erkek işler ve kurbanı da bir kadın ise, bu erkeğe kadının erkeğe karşı işlediği suçun benzeri verilmeyip ona daha az ceza verilirdi.958

Cahiliye dönemi bütün Arap kabilelerinde olmamakla beraber, bazı kabilelerin kız çocuklarını diri diri toprağa gömdükleri görülmektedir. Onlar bu çirkin eylemi, gelecekte kızların savaş veya savaş dışı bir nedenle düşmanın eline geçip şereflerine bir leke düşüreceği korkusuyla veya kız çocuklarının sayısındaki bir artışın ekonomik yükümlülüğü ağırlaştıracağı endişesiyle yapıyorlardı.959 Kur’an onların bu kötü adetlerini şöyle kınamaktadır: “Ayrıca kızlarla Allah arasında soy bağı kurarken – oysa O, tüm beşerî bağlardan uzaktır, yücedir – kendileri için [sanki buna güçleri yetermiş gibi] hoşlarına gideni [seçmek ister]. (O kadar ki) ne zaman birine bir kız çocuğu olduğu müjdesi verilse bu kötü müjdeden ötürü hemen yüzü kararır, içi öfkeyle dolar; kendisine verilen bu kötü müjdeden ötürü - bu zillete- bu küçük düşmeğe rağmen, şimdi onu acaba tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün [diye düşünerek] kıyı bucak insanlardan kaçar.Yazıklar olsun, izledikleri düşünce tarzı ne kadar kötü!”960Kıyamet gününün korkunçluğu tasvir edilirken “ve diri diri gömülen kız çocuklarına hangi suçtan dolayı öldürüldükleri sorulduğunda”961 ifadesiyle gelen ayetlerde, bu insanlık dışı eylemin vahametine dikkat çekilerek, bu suçu işleyenler tehdit edilmektedir. Kur’an, müşrik Arapların kız çocuklarını öldürmelerini sahte tanrılarının verdikleri yetkiyle meşru kılmaya çalıştıklarını açıkça belirtmektedir.962

Kadını bu koşullar altında bulan İslâm dini, onun hem sosyal hem de hukûkî konumunda önemli değişiklikler yapmıştır. Her şeyden önce Kur’an, insan olması bakımından kadını erkekle eşit bir varlık olarak görür.963 Yüce Allah insanı, kadın erkek diye herhangi bir ayırım gözetmeksizin diğer varlıklardan üstün kıldığını beyan eder.964 Kur’an’a göre insan olarak üstün yaratılma açısından kadın-erkek,

957 Vahidî, Ebu’l Hasen Ali b. Ahmed, Esbabun-Nüzûl, thk. I’sam b. Abdulmuhsin el- Humeydan,

Daru’l İslah, 2. Baskı, Suud 1412/1992, s. 78.

958 Hamidullah, Muhammed, İslam’a Giriş, Nur yayınları, Ankar trs., s. 216.

959 el-Husayn, Ahmed b. Abdulaziz, el-Mer’etü’l Müslime, s. 29-30. Ibn Kesir, onların kız

çocuklarını şereflerine leke düşmesi korkusuyla, erkekleri de açlık korkusuyla öldürdüklerini belirtir. Ibn Kesir, Tefsir, II, 175. “Açlık korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyiniz. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. Çünkü onları öldürmek büyük bir günahtır.” İsra, 17/31. “Gerçekten ziyana uğrayanlar o kimselerdir ki dar kafalı cahillikleriyle çocuklarını öldürürler, Allah’ın onlara rızık olarak sağladığı şeyleri yasaklarlar ve [bu tür yasakları da ] haksız yere Allah’a yakıştırırlar. Onlar sapkınlığa düşmüş ve doğru yolu bulamamışlardır.” En’am, 6/140.

960 Nahl, 16/57-59. 961 Tekvîr, 81/8-9. 962 En’am, 6/137.

963 Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur’an, s. 105.

964 “Andolsun biz, Adem oğullarına (güzel biçim,mizaç ve aklî kabiliyetler vermek sûretiyle) çok

ikram ettik, onları karada ve denizde (hayvanlar ve taşıtlar üzerinde) taşıdık .Onları güzel rızıklarla besledik ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” İsra, 17/70.

renk, ırk ve bölge farklılığı gözetmeksizin bütün insanlar eşittir.965 Yine Kur’anî hakikate göre, insanlar arasındaki farklılık takvaya; yani kulluk bilincinin üstünlüğüne bağlıdır.966 Kur’an, çoğu kez fazîlet ve takva sahiplerinden bahsederken erkek ve kadınları ayrı ayrı zikreder.967

İlk kadının yaratılışı meselesi, çoğu zaman kadının değeri ile irtibatlandırılarak anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu sebeple biz de kısaca bu hususa temas etmek istiyoruz. Kur’an-ı Kerim, hem erkek hem de kadının tek bir nefisten türemiş olduklarını haber verir. “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabb’inizin azabından sakının.”968 Klasik müfessirlerin büyük çoğunluğuna göre, ayette geçen “tek nefis” ifadesi ile kastedilen Hz. Adem, devamında gelen “zevc” kelimesi ise ondan yaratılan Hz.Havva’ya işaret etmektedir.969

“Tek nefis” ifadesiyle Adem’in kastedilmediğini söyleyen müfessirler de bulunmaktadır. Muhammed Abduh, “tek nefis” ifadesiyle maksadın, ayet ister zahir isterse nass anlamıyla ele alınsın Adem olmadığı görüşündedir. Abduh, ayetin başında yer alan “ey insanlar” nidasıyla Mekke halkının veya Kureyş’in kastedildiğini söyleyenlere göre, buradaki tek nefis ifadesi de Kureyş veya Adnan’a delalet edecektir. Eğer hitap, bütün Araplara ise, o takdirde tek nefisten maksat Arap olanlar veya Kahtanlar’dır. Yok eğer hitap, bütün İslam’a davet edilenlere ise o zaman her millet kendi soyunu neye dayandırıyorsa bu ifadeyle o anlaşılır. Bazıları soyunun Adem’e, bazıları büyük ırklara, beyazlar Kafkaslara, sarılar Moğollara, siyahlar da zencilere dayandığına inanırlar. Her kim soyunun neye dayandığına inanıyorsa “tek nefisle” kastedilen odur. “Ricâlen ve nisâen” kelimelerinin nekre gelmesi karinesi de bu ayette “tek nefis” ifadesiyle kastedilenin Adem olmadığını gösterir. Eğer burada maksat Adem olsaydı, ifadenin “ve besse minhuma cemia’r-ricali ve’n-nisai” şeklinde olması gerekirdi. Eğer hitap bütün milletlere ise, bununla bir kişinin kastedilmesi nasıl mümkün olsun? Bu kastedilen (Adem) bütün milletler tarafından bilinmiyor. İnsanlardan bazıları Adem ve Havva’yı tanımıyor ve onları hiç duymamış.970 Reşid Rıza, çoğu müfessirin (cumhurun) “tek nefis” ifadesini Adem şeklinde yorumlamasının, Adem’in insanlığın babası olduğu genel kabulüne dayandığından kaynaklandığını

965 Nasıf, Fatıma Ömer, Hukuku’l Mer’e, s. 70. 966 Hucûrât, 39/13.

967 “Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, Allah’a itaat

eden erkekler ve Allah’a itaat eden kadınlar, doğru olan erkekler ve doğru olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, Allah’tan korkan erkekler ve Allah’tan korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkekler ve namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok zikreden kadınlar, işte Allah, bunlar için bağış ve büyük ödül hazırlamıştır.” Ahzab, 33/35.

968 Nisâ, 4/1. Benzer ayetler için ayrıca bkz. A’raf, 7/189; Zümer, 39/6.

969 Taberî, Muhammed b. Cerir, Câmiu’l Beyan, IV, 224; Razî, Fahruddin, et- Tefsîru’l Kebir,

III,477; Beyzavî, Envaru’t- Tenzîl, I, 329; Alûsî, Şihabuddin es-Seyyid Mahmud, Ruhu’l Meanî fî Tefsîri’l Kur’ani’l Azim ve’s-Seb’il Mesanî, Daru’l Fikr, Beyrut 1408/1987, II, 180-181; Alimlerin “nefs” den maksadın Adem olduğu konusunda ittifak ettikleri hakkında bkz. Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, II, 188.

belirtir.971 Devamla R. Rıza, ayette Adem’in kastedildiğinin açık ve kesin olmadığını, “nefs” kelimesiyle insan cinsinin kastedilmiş olabileceğini ifade eder.972

Modern dönemlerdeki bazı araştırmacılar da, “nefs” kelimesinin lügat olarak, mahiyet, cevher, öz, zât, canlı anlamlarına geldiğini; dolayısıyla bununla kasdedilenin Hz. Adem olmadığını ifade etmişlerdir. Yine “zevc” kelimesinin “eş”, “çift” anlamına geldiği ayrıca gramer kurallarına göre de bu kelimenin müzekker olduğu belirtilerek bununla kastedilenin Havva olmadığı ileri sürülmüştür. Dolayısıyla modern dönem yorumcularına göre, ayette kastedilen mana, erkek ve kadın her iki cinsin de aynı mahiyet ve özden yaratıldığıdır. Burada insanların ortak kökenine işaret vardır. Kur’an’daki yaratılış kıssasına göre Allah kesinlikle insanoğlunun yaratılışına bir erkekle başlamayı planlamamış ve insanoğlunun kökenini Adem’e atfetmemiştir.973

Havva’nın Adem’den yaratıldığı kabul edilse bile bu durum kadının değerinin erkekten daha aşağı olmasını gerektirir mi? Nitekim bazı yorumcular, Havva’nın Hz. Adem’den yaratıldığına dair nakledilen rivayetlerin ve getirilen yorumların kabul edilmesi durumunda, bunun kadının bilinç düzeyinde ontolojik olarak ikinci sırada yer almasını gerektireceği ve birinci sırada yer alan erkek karşısında kadını, “araç değer” durumuna düşüreceğini ileri sürerler.974

Havva’nın Adem’den yaratıldığı konusunda en önemli delil, bu konuyla alakâlı Hz. Peygamber’den nakledilen hadisler975 ve Tevrat’ta976 yer alan ifadelerdir. Ayette, o nefisten eşinin yaratıldığı ifade edilmektedir ki eğer tek nefis ifadesiyle insanlık özü kastedilmiş olsaydı, o takdirde Havva’nın insanlık özünün eşi olması gerekirdi. Ayrıca gramer kurallarına göre de tek nefisle insanlık özünün kastedildiği farzedilse, o zaman “zevceha” terkibindeki “ha” zamirini gönderecek merci de bulunmamaktadır. Kadının erkekten yaratılmış olmasını bir bütünün iki parçaya bölünmesi gibi değerlendirmek mümkündür. Nasıl ki ikiye bölünen bütünün parçalarından biri diğerinden daha üstün değilse, erkekten bölünen kadının ve erkeğin, birinin diğerine üstün olduğu sonucu çıkmaz.977

Kur’an’da, insanların tek bir nefisten yaratıldığını belirten başka ayetler de vardır.978 Bu ayetlerden biri olan A’raf sûresinde şöyle buyurulmaktadır. “Sizi bir nefisten yaratan, kendisiyle sükûn bulması için ondan eşini var eden O (Allah) dur. İnsan eşine yaklaşıp onu bürüyünce, eşi (önce) hafif bir yük yüklenmiş ve onunla (günlük işine) devam etmiştir. Fakat yük ağırlaşınca ikisi birden Rableri Allah’a

971 Rıza, M. Reşid, Tefsîru’l Menar, IV, 325. 972 Rıza, M. Reşid, a.g.e., IV, 330.

973 Vedud– Muhsin, Amine, Kur’an ve Kadın, çev: Nazife Şişman, İz yayıncılık, İstanbul 1997, s.

49; Nasıf, Fatıma Ömer, Hukuku’l Mer’e, s. 71-74; Atay, Hüseyin, Kur’an’a Göre Araştırmalar I-III, Atay yayınları, Ankara 1997, s. 86.

974 Aydın, Mehmet, “İslâm’ın Işığında Kadın” İslam’ın Işığında Kadın, (Konferens, 8 Aralık-1996),

TDV yayınları, Ankara 1998, s. 14.

975 Buharî, Nikah, 80;Enbiya, 1; Müslim,Rada’, 65. 976 Tekvin, 2/21-21.

977 Şimşek, M. Said, Ana Konularıyla Kur’an, s. 195. 978 A’raf, 7/189; Zümer, 39/6.

şöyle dua etmişlerdir. “Eğer bize salih bir evlâd verirsen, mutlaka sana şükredenlerden olacağız. Ne var ki Allah onlara salih bir evlat verince Allah’ın kendilerine verdiği şeyde O’na ortaklar kılmaya başlamışlardır. Oysa Allah onların ortak koştuklarından çok yücedir. Razî, bu ayetlerin tefsiri sadedinde şu üç yorumu zikreder: 1-Kaffal’den nakledildiğine göre yüce Allah, bu hadiseyi darb-ı mesel şeklinde anlatmış, cehaletleri ve şirke taraftar olmaları husûsunda, o müşriklerin durumuna benzediğini beyan etmek için zikretmiştir. Allah (c.c) sizden her birinizi tek bir candan yarattım ve o tek candan, onun eşini de insan olmak bakımından ona denk bir insan yaptım der. 2-Bu hitap, Hz. Peygamber dönemindeki Kusayy b. Kilab’ın soyu olan Kureyşlileredir. Buna göre “O sizi bir nefisten yaratandır” ifadesindeki “nefisten” maksat Kusayy, “minha” ise Allah’ın ünsiyet etmesi için yarattığı kendi cinsinden olan Kureyşli karısıdır. 3-Burada kastedilen Adem ve eşidir. Bu ayette “tek nefis” ifadesiyle Adem’in kastedildiği söylendiğinde, bunun bazı müşkiller çıkaracağını belirten Razî, bunları bertaraf etmek için zorlama da olsa bazı gramer kurallarıyla bu müşkilleri aşmaya çalışmaktadır.979

Bize göre de bu ayetlere siyak-sıbak bütünlüğü içinde bakıldığında, burada Hz. Adem ve Havva’nın kastedilmeyip genel anlamıyla erkeğiyle kadınıyla insan cinsinin aynı mahiyetten yaratıldıklarına işaret edildiği gözükmektedir. Çünkü ayette, kendilerine iyi ve güzel çocuk verilen bu çiftlerin Allah’a şirk koştukları belirtilmektedir. Adem ile eşinin Allah’a şirk koştukları söylenemeyeceğine göre burada kastedilenin Hz. Adem ile Havva olması uzak bir ihtimaldir.

Hasılı, “tek nefis” ifadesiyle kastedilen ister Hz. Adem olsun, isterse insanlığın mahiyeti, bu durum, erkeği kadına karşı üstün ve değerli kılmayacağı gibi kadını da erkeğe karşı değersiz ve daha aşağı bir seviyeye indirmez. Çünkü Kur’anı Kerim, Allah’ın kulu olması, dini hak ve sorumlulukları, ceza ehliyeti ve hür bir iradeye sahip olması yönlerinden kadın ile erkeği eşit seviyede görür ve aralarında bir fark gözetmez.980 Yine Kur’an, inanıp iyi işler yapanların kadın erkek farkı gözetmeksizin cennete gireceğini haber verir.981

Kur’an’ın kadınlar hakkında getirdiği bazı hüküm ve uygulamalar tarihsellik tartışmalarında öne çıkmaktadır. Bu konuda ileri sürülen görüşler şöyledir. Kur’an’ın diğer konularda olduğu gibi kadın konusunda da getirdiği hükümler nazil olduğu dönemin Arap toplumuna özgü hükümler olup bugünkü modern toplumlarda uygulanması mümkün değildir. Daha başka hususlarda olduğu gibi982 kadın konusunda da Kur’an, tüm zamanlar için geçerli olacak nihaî adımlar atmış olmayıp, m.7. yüzyıl Arap toplumsal gerçekliğinde atılabilecek adımları atmıştır. Yani Kur’an, sınırsız evlilik hakkına sahip erkeği dört kadınla sınırlandırmış ve tek

Benzer Belgeler