• Sonuç bulunamadı

HZ ÖMER’İN BAZI UYGULAMALARI VE TARİHSELCİLİK

Sahabenin Kur’an tefsirindeki yöntemi, sonraki dönemlerde olduğu gibi, önce kurallar ihdas edip sonra da bu kurallar çevresinde Kur’an’ı yorumlamak şeklinde olmamıştı. Onlar ana dilleri olan Arapça’ya vakıf olmaları, Arap âdeletlerini ve nüzûl zamanındaki Arap Yarımadası’nda yaşayan Yahudi ve Hıristiyanların durumlarını bilme gibi özellikleri sayesinde Kur’an’ı anlayıp yorumluyorlardı.796Ayrıca onların yorum ve ictihadları Hz. Peygamber’in yanında olmakla kazandıkları adalet, hayır, maslahatı takdir vb. duygu ve prensiplere dayanıyordu.797

Vahyin kendisine mutabakat ettiği, İslâm siyasî tarihinin önde gelen isimlerinden biri olan Hz. Ömer’in kimi ictihad ve uygulamaları tarihselcilik tartışmalarında kendisine atıfta bulunulan önemli konulardandır. Onun uygulamalarını hangi çerçevede değerlendirmek gerekir? Hz. Ömer, senedi ve delaleti kat’î nassı terk ederek, yaşadığı dönemin koşullarını dikkate almak sûretiyle maslahatı nassa tercih mi etmiştir? Yoksa Hz. Ömer nassla belirlenmiş hükmü ilga etmek sûretiyle, nassı nesh mi etmiştir? Ya da Hz. Ömer ashabın ileri gelenleriyle istişare de etmek sûretiyle başka nassla mı amel etmiştir? Veya

hükmün uygulama alanı kalmadığı için Ömer (r.a.) ayetin hükmünü durdurmuş mudur(îkaf), yoksa onun yaptığı ta’lik midir? Hz. Ömer’in ictihadları araştırıldığı

zaman gelenek içerisinde ve günümüzde yukarıda sıralamış olduğumuz görüşleri dile getiren pek çok ilim adamı olmuştur. Biz de burada Hz. Ömer’in iki ictihadına yer vererek ve bunların tarihselcilikle ilişkisi üzerinde durmak suretiyle bu konuyu tartışmak istiyoruz.

a- Fethedilen Toprakların Statüsü

Konunun daha iyi anlaşılması için, bazı kavramların tanımlarının verilmesinde fayda mülahaza ediyoruz. Bunlar ganimet ve fey kavramlarıdır. “Ganimet; kafirlerden savaşmak suretiyle alınan maldır; fey ise, savaşmadan ele geçen maldır. Enfal terimi de ganimet anlamında kullanılmıştır.”798 Ganimetin nasıl sarf edileceği Kur’an’da şöyle açıklanmıştır: “Bilin ki ganîmet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Rasûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve (harçlıksız kalmış) yolcuya aittir.”799 Bu ayete göre, düşmandan savaşmak suretiyle alınan malların, yani ganimetin beşte dördünün savaşa katılan

796 Zehebî , Muhammed Hüseyin, et-Tefsîr ve’l Müfessirûn, I,58. 797 Karaman, Hayreddin, İslam Hukûkunda İctihad, s. 69.

798 Kurtubî, Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Cami’li Ahkami’l Kur’an, VIII, 2-3;

Sâbûnî, Muhammed Ali, Ravâiu’l Beyân Tefsiru Ayâti’l Ahkam Mine’l Kur’an, Derseâdet, yy. trs., I,588; Şelebî, M. Mustafa, Ta’lîlu’l-Ahkam, Dâru’n- Nehzati’l-Arabiyye, Beyrut 1401/1981, s. 49.

Ancak, fey’in ganimeti de kapsadığını, bu iki terimin aynı anlamda kullanıldığını söyleyen müfessirler de bulunmaktadır. Taberî, Muhammed b. Cerîr, Câmiu’l Beyan, X, 1-2.

gazilere dağıtılması,800 beşte birinin ise yukarıdaki ayette beyan edilen yerlere verilmesi beyan edilmiştir. Fey’in nasıl dağıtılacağı da Kur’an’da şöyle dile getirilmiştir: “Allah’ın fethedilen ülkeler halkının mallarından Peygamberine verdiği mallar/fey, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve (yolda kalan) yolcular içindir. Ta ki (o mallar) içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.”801 Bu ve devamındaki ayetler802 düşmandan savaş dışında herhangi bir yolla edinilen malların (fey) sarf yerlerini belirlemektedir. Bunlar, Allah, Peygamber, Peygamber’e yakınlığı olanlar, yetimler, yoksullar, yolcular, muhacir, ensar ve onlardan sonra gelenler, yani bütün Müslümanlardır.

Hz. Ömer’in fethedilen Irak toprakları hakkında yaptığı ictihadları değerlendirmek için ganimet ve fey ayetlerini beraber mütalaa etmek gerekmektedir. Çünkü Ömer (r.a.) ganimetin nasıl dağıtılacağı konusunda fey ayetlerini delil olarak getirmiştir. Hz. Ömer’in bu uygulamasının nasıl gerçekleştiğini Ebu Bekr el Cessas (ö. 370/980) şöyle nakletmektedir: Irak toprakları fethedildiğinde aralarında Zübeyr ve Bilalin de bulunduğu bazı sahabîler, bu toprakları gaziler arasında paylaştırmasını Ömer’den istediler. Ömer, “o araziyi taksim edecek olursam sonra gelecek insanlara hiçbir şey kalmaz” dedi ve onlara, “Allah’ın fethedilen ülkeler halkının mallarından Peygamberine verdiği ganimetler Allah, Peygamber...803 ayetlerin okudu ve bunları delil olarak ileri sürdü. Sonra Hz. Ali ve diğer bir gurup sahabe ile bu konuda istişarede bulundu. Onlar da bu toprakların paylaştırılmamasını ve sahiplerine bırakılıp haraç alınmasını önerdiler. Ömer de öyle yaptı. Ömer bu ayetleri (Haşr sûresi 7-10. ayetler) delil olarak ileri sürünce diğer sahabîler de ona muvafakat ettiler. Bu da göstermektedir ki, bu ayetler fethedilen topraklar konusunda ganimet ayetine ilave (hükümler) getirmiştir. Bu konuda devlet başkanına yetki tanınmıştır. Ganimet ayetiyle fey ayetlerinin birlikte değerlendirilmesi durumunda netice şudur: “Bilin ki toprakların dışındaki mallarda ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah... içindir, topraklarda ise, devlet başkanı (imam) bunu tercih ederse (böyledir). Allah’ın arazilerden Rasûlüne verdiği ganimetler, eğer devlet başkanı onu sahiplerinin mülkiyetinde bırakmayı tercih ederse, Allah ve Peygamber içindir.”804

Cessas, ayetin “Allah’ın Peygamberine verdiği”805 kısmından hareketle, “Burada Peygamberin zikredilmesinden kastın, onun bu konuda yetkili olduğunu beyan içindir” yorumunu yapar. Yine o, Hz. Ömer’in ganimet mallarını gazilere dağıtmamasına, ayetlerde geçen ‘o malların içinizden sadece zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın” ve “onlardan sonda gelenler” ifadelerini delil olarak

800 Kurtubî, Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Cami’li Ahkami’l Kur’an, VIII, 2; Şelebî,

M. Mustafa, Ta’lîlu’l-Ahkam, s. 49.

801 Haşr, 59/7. 802 Haşr, 59/8-10.

803 Haşr Sûresinin 7-10. ayetlerini beraberce okudu.

804 Cessas, Ebûbekr Ahmed b. Ali, Ahkâmu’l-Kur’an, Daru’l-Kitabi’l –Arabî, Beyrut trs., III, 430. 805 Haşr, 59/7.

aldığını belirtir. Başlangıçta bazı sahabe Hz. Ömer’e karşı çıkmış, daha sonra onlar da Ömer’in (r.a.) görüşüne tabi olarak aralarında birlik sağlanmıştır.806

Hz. Ömer’in uygulamalarını Menhecu Ömer Ibn’l Hattab fi’t Teşrî’ adlı eserinde detaylı bir şekilde inceleyen Muhammed Biltâcî, toprakların, Enfâl suresinde ifade edilen ganimet kavramına dahil olmadığını belirtir.807 Biltâcî’ye göre, fethedilen topraklar, Kur’an’da belli bir statüye bağlanmamış, nasslarla belirlenen genel ilke ve prensipler çerçevesinde, kamunun maslahatı doğrultusunda tasarruf hakkı müslümanlara bırakılmıştır. Hz. Peygamber de kendi devrinde fethedilen toprakları bazen gazilere dağıtmış, bazen dağıtmamıştır. Yani maslahat neyi gerektiriyorsa öyle yapmıştır. Hz. Ömer’in uygulamaları da bu doğrultuda gerçekleşmiştir. Hz. Ömer, kamunun maslahatını dikkate alarak fethedilen toprakları haraç karşılığında sahiplerinin elinde bırakılmasına hükmetmiştir.808

Hz. Ömer’in fethedilen Irak topraklarını gazilere dağıtmama uygulaması, gerçekten farklı bakış açılarına göre değişik şekilde yorumlanmaya son derece müsait bir yapıdadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi sahabe döneminde belirli bir yöntem vazedilip problemler bu muayyen yöntem çerçevesinde çözülmüş değildir. Bununla onların, kuralsız ve rastgele hareket ettiklerini söylemek istemiyoruz. Kastettiğimiz Kur’an’ın yorumlanması ve ictihad hususunda henüz o dönemde belirli bir usûlün tedvin edilmediği, yani bunların bugünkü anlamda yazılı ve sistemetik bir şekilde tescil edilmediğidir. Buradan şu noktaya gelmek istiyoruz. Daha sonrakiler için, sahabenin Kur’an yorumları ve ictihadlarında niçin böyle bir yoruma ve hükme vardıklarının tespiti oldukça rölatif bir durumdur. Dolayısıyla Hz. Ömer’in tatbikatlarının farklı yorum ve değerlendirmelere neden olması gayet normal bir şeydir. Bu konuda yapıla yorumlardan birkaçı şöyledir: Mustafa Şelebî Hz. Ömer’in Irak toprakları taksimatıyla ilgili rivayetleri ve bu konudaki görüşleri verdikten sonra kendi görüşünü şöyle belirtir. “Bütün bu konudaki zorlama yorumlar bazı ahkamın maslahata tabi olduğunu ve maslahat varsa hükmün de var olacağı, eğer maslahat yoksa hükmün de ortadan kalkacağı gerçeğinden kaçış içindir.”809 Yine Hz. Ömer’in fethedilen topraklar hakkındaki uygulamasının Allah’ın koyduğu bir hükmü meşru kabul etmekle beraber, bu hüküm uygulandığı takdirde bir mefsedet doğabileceği için bu mefsedetin ortadan kaldırılmasına yönelik olduğu belirtilmiştir.810 Genelde âmme menfaati göz önünde

806 Cessas, Ebû Bekr Ahmed b. Ali, a.g.e., III,431..

807 Biltâci, Muhammed, Menhecü Ömer Ibn’I Hattab fi’t-Teşri, Kahire 1970, s. 145. Kurtubî, Enfal

suresindeki ganimet ayetinin (41. ayet) umûmî olduğunu, icma ile bunun tahsis edildiğini belirttikten sonra, toprakların ganimet kapsamı içinde değerlendirilemeyeceğini kaydeder. Ayrıca Kurtubî, İmamın (devlet başkanının) bu toprakları dağıtıp dağıtmamak konusunda muhayyer olduğunu söyler. Kurtubî, Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Cami’li Ahkami’l Kur’an, VIII, 4-5. Mustafa Şelebî de Tahavî’nin akar mallarının taksiminin devlet başkanının elinde olduğunu, isterse bunu Müslümanlara dağıtacağını isterse dağıtmayacağını dair olan görüşünü nakleder. Daha sonra Şelebî Peygamberimizin Hayber arazisinin tamamını taksi ettiği için arazi ile diğer mallar arasında herhangi bir fark görmeyip bu görüşe karşı çıkar.Bkz. Şelebî, M. Mustafa, Ta’lîlu’l-Ahkam, s. 51.

808 Biltâcî, Muhammed, a.g.e., s. 147-148. 809 Şelebî, M. Mustafa, Ta’lîlu’l-Ahkam, s.55.

bulundurularak bazı nassların maslahat ile tahsisi811 veya bu nassların yorum zenginliğine tâbi tutularak yorumlanması812 cihetine gidilebileceği ifade edilmiştir.

Bu ictihadında Ömer (r.a.) in salt maslahat düşüncesiyle ayeti uygulamaktan vazgeçtiği veya hüküm değişikliğine gittiğini söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Çünkü o, ganimet ayetini anlarken813 fey ayetleriyle814 beraber yorumlamaktadır. Yani Hz. Ömer, bir ayetin hükmünü uygulamazken başka ayetlerin hükmünü uygulamaktadır. Daha doğrusu Hz. Ömer, sözkonusu olayın, sahabe tarafından ileri sürülen ayetlerin çerçevesine girdiği noktasından hareket etmiştir. Onun yaptığı yorumlamada, malların belirli insanların ellerinde dolaşmaması ve sonra gelecek nesillerin haklarının korunmasıyla umûmun maslahatını gözettiği de görülmektedir. Üstelik Hz. Ömer’in bu tatbikatı sahabeyle yaptığı istişarelere de bağlıdır. Bir anlamda bu konuda bir icmaın oluştuğunu815 söylemek de mümkündür. Kısaca Hz. Ömer’in Irak topraklarıyla ilgili bu ictihadı, nass ile belirlenmiş bir hükmü değiştirmek olarak değerlendirilemez.

b-Müellefe-i Kulûbun Zekat Hissesi

Kur’an’da zekat verilecek yerler şöyle sayılır: “Sadakalar (zekatlar) Allah’tan bir farz olarak ancak yoksullara, düşkünlere, zekat toplayan memurlara, gönülleri (İslâm’a) ısındırılacak olanlara, kölelere, (borcuna karşılık malı olmayan) borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah alîm ve hakîmdir.”816 Bu ayetten de anlaşıldığı gibi zekat verilecek yerlerden birisi de müellefe-i kulûp tür.

Kur’an’da zikredilen ve Hz. Peygamber’in817 (s.a.v.) bizzat kendilerine bir hisse verdiği müellefe-i kulûb kimdir? Kime müellefe-i kulûb denileceği konusunda ne Kur’an’da ne de Hz. Peygamber’in hadislerinde bir açıklama mevcuttur. Dolayısıyla müellefe-i kulûb kavramının içerisine kimlerin girip girmeyeceğinin tayin ve tesbiti tamamen ictihadîdir. Ancak, Hz. Peygamber’in uygulamalarından hareketle müellefe-i kulûbun kim olduğu ve bunlara niçin zekat verileceğine dair şu üç grub sayılmıştır.

1-Yeni Müslüman olmuş, henüz imanları zayıf bulunan kimseler. Bu kimselere imanları güçlensin ve ihtiyaç sebebiyle tekrar küfre dönmesinler diye

zekat verilir.

811 Erdoğan, Mehmet, İslâm Hukukunda Ahkamın Değişmesi, s.145. 812 Şener, Abdulkadir, Kıyas, İstihsan, İstıslah, s. 155.

813 Enfal, 8/41.

814 Haşr, 59/7-10. Mustafa Şelebî de Enfal suresindeki ganîmet ayetini Haşr sûresindeki fey

ayetlerinin açıkladığını belirtir. Bkz. Şelebî, M. Mustafa, Ta’lîlu’l-Ahkam, s. 49.

815 Mahmasanî, Suphi, Hükümlerin Değişmesi, çev: Kaşif Hamdi Okur, Kur’an’ın Tarihsel ve

Evrensel Okunuşu içinde, der. Mevlüt Uyanık, Fecr yayınevi, Ankara 1997, s. 115.

816 Tevbe 9/60.

2- Kendilerinin bir hayrının dokunması umulan veya kötülüğünden endişe edilen gayr-i müslimler. Bunlara, Müslümanlara bir zararı dokunmaması veya ihtiyaç anında diğer gayr-i müslimlere karşı kendilerinden istifade edilmesi için zekat verilir.

3-Kendilerinde, müslüman olacağına dair bir alâmet görülen, kavimlerinin ileri gelenleri durumunda olan gayr-i müslimler. Gerek kendilerinin gerekse kavimlerinden müslüman olanların İslâm üzere sebatlarına engel olmamaları için zekat verilir.818

Hz. Peygamber’in sağlığında kendilerine zekattan pay ayrılan müellefe-i kulûbun onun vefatından sonraki durumlarıyla ilgili tartışmalara girmeden önce, kaynaklarımızda zikredilen şu olayı nakletmek istiyoruz: Rasûlullah’ın (s.a.v.) zekattan kendilerine hisse verdiği müellefe-i kulubdan Uyeyne b. El-Hısn ile Akra’ b. Habis, Halife Hz. Ebubekir’e gelerek, boş bir arazinin kendilerine tahsis edilmesini taleb ettiler. Hz. Ebubekir de uygun görüp istedikleri yeri kendilerine verdi. Ellerine buna dair bir de belge verdi ve Ömer’i de buna şahit yaptı. Onlar, o sırada mecliste bulunmayan Ömer’e başvurdular. Hz. Ömer belgeyi ellerinden alıp imha etti ve: “Rasûlullah (s.a.v.) zamanında müslümanlar az olduğu için gönlünüzü telif ediyordu. Bugün ise Allah, İslâm’ı sizin gibilere muhtaç olmayan bir duruma getirdi. Gidin, elinizden geleni yapın. Allah sizi korumayacaktır, dedi. Onlar da gidip, Ebubekir’e Ömer’i şikayet ettilerse de Hz. Ebubekir, Hz. Ömer’in yaptığını uygun bularak ona ses çıkarmadı. Buna sahabîlerden itiraz eden de olmadı.819

Hz. Ömer’in bu ictihadı da dikkate alınarak, Hz. Peygamber’in vefatından sonra müellefe-i kulûb hissesinin devam edip etmediği konusu tartışmalıdır. Kurtubî(ö.671/1273), İmam Malik ve rey taraftarlarının, müellefe-i kulûba zekattan bir pay verilmesinin sona erdiği görüşünde olduklarını kaydeder. Çünkü; Allah İslâm’ı ve taraftarlarını aziz kılmış, kafirleri zelil etmiştir. Ayrıca sahabe, Hz. Ebubekir döneminde müellefe-i kulûbun hissesinin düştüğü hususunda görüş birliğine sahiptir.820 Hz. Ömer’i bu ve benzer ictihadlarından dolayı Kitap ve sünnetten sonra ilk teşri ameliyesinde bulunan kişi olarak niteleyenler yanında,821 apaçık Kur’an nassına rağmen onun müellefe-i kulûbun payını ilga ettiğini bir illete dayanan nassın hükmünü o illetin ortadan kalkmasıyla bu hükmü neshettiğini ileri sürenler de olmuştur.822 Zühri (ö.124/742), müellefe-i kulûbun hükmünü nesheden bir şey bilmediğini belirtir. 823 Nesh, Allah’ın koyduğu bir hükmün iptalidir ki ancak onu koyan iptal hakkına sahiptir. Dolayısıyla vahyin devam ettiği Hz. Peygamber’in sağlığında bir nesh söz konusu olabilir. Hz. Peygamber’den

818 Cessas, Ebû Bekir Ahmed b. Ali, Ahkamu’l Kur’an, III, 123-124; Kurtubî, Ebu Abdillah

Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el Cami li Ahkami’l Kur’an, VII, 178-179; Ibn Kesir, Tefsiru’l Kur’ani’l Azîm, II, 232-233; Bilmen, Ömer Nasuhî, Hukukı İslâmiyye Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul trs., IV, 117.

819 Cessas, Ebu Bekir Ahmed b. Ali, Ahkamu’l Kur’an, III, 124..

820 Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Cami’li Ahkami’l Kur’an, VIII, 181. 821 Câbirî, M. Abid, Çağdaş Arap-İslâm Düşüncesinde Yeniden Yapılanma, s. 63. 822 Mahmasanî, Suphî, Hükümlerin Değişmesi, s. 111-112.

sonra bir neshten söz edilemez.824 Genelde geçici maslahatlara bağlı hükümlerde, hükmün uygulanabilirlik ortamının oluşup oluşmaması göz önünde bulundurularak kesin nasslarla belirlenmiş de olsa, bazı hükümlerin geçici olarak durdurulabileceği veya askıya alınabileceği (ta’lik) de belirtilmiştir.825

Bazı alimler, müellefe-i kulûb hissesinin düşmeyip baki olduğunu,826 Hz. Ömer ve sahabîler tarafından durdurulmuş olmasının zekat mallarının sarfı ile alakalı dönemsel/tarihsel bir ictihad olduğunu söylemiştir.827 Ebu Cafer en Nehhas (ö.338/950) müellefe-i kulûb hakkındaki hükmün sabit olduğunu, bir kimsenin kalbinin ısındırılmasına ihtiyaç duyulur ve ondan müslümanlara bir kötülük dokunmasından korkulur veya iyi müslüman olması umulursa ona zekattan hisse verilir828 der.

Taberî (ö.310/923), zekat vermenin maksatları üzerinde dururken müellefe-i kulûbun hissesi hakkında çok önemli tespitlerde bulunur. Ona göre zekatın iki maksadı vardır: “Birincisi Müslümanların ihtiyaçlarını gidermek, diğeri ise İslâm’ın güçlenmesine katkıda bulunmaktır. İslâm’ın güçlenmesine katkıda bulunmak için ödenen zekatlar din içindir. Mesela, Allah yolunda cihad uğruna ödenen zekattan özel ihtiyaçlar hariç, savaş harcamaları için zengin olana da fakir olana da verilir. Müellefe-i kulûb da buna benzer; zengin bile olsalar İslâm’a ısınmaları ve dinin desteklenmesini temin için onlara zekat verilir. Nitekim Peygamber(s.a.v.), Allah’ın kendisine müyesser kıldığı fetihlerden ve İslâm’ın çevrede yayılıp Müslümanların kuvvet bulmasından sonra müellefe-i kulûb fonundan kimilerine ihsanda bulunmuştur. Dolayısıyla, Müslümanların sayısı kendilerine kastedenlerden daha çok olduğu için bugün artık kalpleri İslâm’a ısındırılacak kimse yoktur; Hz. Peygamber’in vermesi de müslümanlar sayıca az olduğu içindi, diyen birisinin sunabileceği hiçbir delil yoktur.”829

Müellefe-i kulûba zekattan hisse verilmesini İslâm’ın muzaffer olması ve güçlenmesi için yapılan cihada benzeten Kurtubî (ö.671/1273), müellefe-i kulûbun çeşitlerini saydıktan sonra bunlara zekat verilmesinin amacını şöyle tespit eder: “Bütün bu sınıfların, hepsinde güdülen temel amaç, gerçekten Müslüman olması ancak para vermekle/ihsanda bulunmakla mümkün olabilecek kişilere bunu vermektir. Bu da sanki cihadın bir türüdür. Zaten müşrikler üç gruptur. Bir kısmı burhanla/delille İslâm’a dönerler; diğeri zorla, üçüncüsü de kendilerine ihsanda bulunmakla. Müslümanlar için çalışıp didinen devlet başkanı, kurtuluşları ve küfürden arınmaları hangi sebebe bağlı ise her bir gruba o yönden yaklaşır.”830 Ibnu’l Ârabî, İslâm güçlü olduğu zaman müellefe-i kulûbun hissesinin düşeceğini,

824 Karadavî, Yusuf, İslam Hukukunda Zekat, çev: İbrahim Sarmış, Kayıhan yayınları, 1.Baskı,

İstanbul 1984, II,87.

825 Erdoğan, Mehmet, İslâm Hukukunda Ahkamın Değişmesi, s. 145; Özcan, Zeki, Teolojik

Hermenötik, s. 192.

826 Alimlerin bir grubu müellefe-i kulûb hissesinin baki olduğu görüşündedirler bkz., Kurtubî, Ebu

Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Cami’li Ahkami’l Kur’an, VIII, 181.

827 Raysûnî, Ahmed, Nazariyyetü’l Makâsıd Inde’l İmam eş-Şâtıbî, s. 315. 828 Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed, a.g.e., a.y.

829 Taberî, Muhammed b. Cerir, Cami’ul-Beyân, X, 113.

ihtiyaç duyulduğunda ise onlara pay verileceğini, nitekim Rasûlullah’ın böyle yaptığını kaydeder.”831

Hz. Peygamber’in vefatından sonra müellefe-i kulûba zekattan ayrılacak fonun baki olduğunu söyleyen alimlerin görüşlerinin daha isabetli olduğu kanaatindeyiz. Çünkü, M. Hamîdullah’ın ifadesiyle bir nevi devletin elinde örtülü ödenek832 mahiyetinde bir harcama fonu olarak görülebilecek bu mallar, farklı zamanlarda farklı kimselere verilebilecektir. Konumuzun başında da belirttiğimiz gibi müellefe-i kulûb sadece İslâm’ın güçlenmesi için kendilerine yardım yapılan bir sınıf olmayıp, bu kavramın içerisine, şerlerinden emin olunacak kimseler ve bulundukları mevki itibarıyla kendilerine yapılacak ihsan sayesinde diğer insanlar üzerine etkili olabilecek kimseler de girmektedir. Dolayısıyla müellefe-i kulûb kavramının kapsamını geniş bir çerçevede ele almak gerekir. Hz. Ömer’in yukarıda naklettiğimiz Akra b. Habis ve Uyeyne b. Hısn’a bir pay vermemesi olayı da “kişiye özel” uygulama cinsinden olabilir. Çünkü bu insanlara Hz. Peygamber sağlığında yardım yapmıştı. Bunlar daha sonra tekrar yardım istemektedirler. Halbuki önceleri müellefe-i kulûb sınıfına giren bu kimseler daha sonra bu sınıfa dahil olmayabilir. Yani bir insanın mütemadiyen müellefe-i kulûb sınıfında görülmesi doğru değildir. Hz. Ömer’in uygulamasını bu şekilde değerlendirmek mümkündür.

Tekrar vurgulamak istiyoruz ki müellefe-i kulûbun kim olduğunun tespiti tamamen ictihadîdir. Bize göre Hz. Ömer, müellefe-i kulûba zekatı kaldırmış değildir. Yukarıda naklettiğimiz olaydaki kişiler, Hz. Ömer’in müellefe-i kulûb tanımı çerçevesine girmemektedirler. Bu sebeple Hz. Ömer bunlara zekattan bir hisse verilmesine karşı çıkmıştır. Nitekim tâbiûndan Ömer b. Abdilaziz (Ö.101/720), kendi döneminde müellefe-i kulûba zekattan bir hisse vermiştir.833

Kevserî, Hz. Ömer’in uygulamalarının kat’i bir nass karşısında maslahatı tercih etmek olmadığını, onun yaptığının sahabeyi toplayarak onlarla yaptığı istişareyle diğer şer’i delillerin ortaya koyduğu hükümleri uygulamaktan ibaret olduğunu kaydeder.834 Kanaatimizce Hz. Ömer’in bu iki uygulaması, Kur’an ahkamını değiştirmek değil, ya başka bir nassı uygulamak835 veya illetin var olmasıyla hükmün uygulanması; illetin ortadan kalkmasıyla da hükmün uygulanmaması şeklinde anlaşılabilir. Bir başka açıdan buna durumsallık da diyebiliriz. Yani belirli bir durum ve şartlar için konulmuş olan hükmün o şartlarda uygulanma safhasına geçmesi, o durumun ortadan kalkmasıyla da bu hükmün uygulanmamasıdır. Farklı zaman ve mekanlarda uygulanacak çözümlerin, zamanı gelince devreye girmesidir. Burada hükümler değil durumlar değişmektedir.836

831 Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed, a.g.e., VIII, 181.

832 Hamidullah, Muhammed, Rasûlullah Muhammed, çev; Salih Tuğ, İstanbul 1973, s. 150. 833 Karaman, Hayreddin, İslâm Hukukunda İctihad, s. 71.

834 el-Kevserî, Muhammed Zahid, Makâlatü’l Kevserî, s. 259.

835 Koçak, Muhsin, İslâm Hukukunda Hükümlerin Değişmesi Açısından Hz. Ömer’in Bazı

Benzer Belgeler