• Sonuç bulunamadı

Ahmet Rasim anılarında eski ve yeni kadın yazarlar hakkında bilgiler vermektedir. Fitnat, Leylâ, Şeref gibi eski yazarların yerini Mihrünnisâ, Nigâr vesaire hanımların doldurduğunu ifade etmektedir. (Ahmet Rasim, 2016a: 212) Ahmet Rasim, Mihrünnisâ Hanım’ın Hazîne-i Evrâk’ta toplanmış manzumelerini okuduğunda yazıların bir kadının hayal dünyasının eseri olduğuna inanmak istememiştir. Kadınlara bakış açısının değerlendirilmesi açısından onun bu sözleri, kadının güzel olan bir eser üretemeyeceği fikrine yaslanır. Yazarın bu düşünceye sahip olmasındaki en büyük etken, çevresindeki yazarların da Mihrünnisâ Hanım’ın ve dönemlerinde yaşamış diğer kadın sanatçıların, eserlerini başka eserlerden esinlenerek ya da orijinal bir eseri değiştirerek kendilerine mâl ettiğini düşünmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu yazılar gibi Nigâr Hanım’ın yazıları da tashih olarak değerlendirilmiştir. (Ahmet Rasim, 2016a: 213)

Bir kısım yazar ve şair ise, kendi başına bir hayal ve şiir kabiliyetine sahip olan kadını, kötü gözle görmüştür. Nigâr Hanım’ın bir gazelini edepsiz bir genç şair, çirkin bir tarzda tahmis edince Andelib, genç şairin yazdıklarını yırtıp, suratına fırlatmıştır.( Ahmet Rasim, 2016a: 214) Şaire Fıtnat Hanım ve şair Haşmet ile Koca Ragıp Paşa arasındaki ilişkiler ise Ahmet Rasim tarafından basitlik olarak görülmüştür. (Ahmet Rasim, 2016a: 213)

Şaire Fıtnat Hanım, Koca Ragıp ve şair Haşmet arasındaki ilişki, zaman zaman müstehcenlik içeren fıkralar ile günümüze kadar anlatılagelmiştir. Ahmet Rasim’in anılarında eleştirdiği bu konu, bayağılık olarak görülmüş ve toplumda meydana gelen bir yozlaşma olarak değerlendirilmiştir.

Nigâr Hanım’a Abdülhak Şinasi’nin anılarında da yer verilmiştir. Tanzimat’tan sonraki yenilik döneminde yaşayan Nigâr Hanım, resmî rütbeye ve nişanlara, madalyaya

sahiptir. Tüm bunlara rağmen Tevfik Fikret’in bir makalesinde, Makbûle Leman Hanım’ı yegâne kadın şair olarak nitelemesi, Nigâr Hanım’ın Tevfik Fikret’e darılmasına neden olmuştur. Bu nedenle Tevfik Fikret’in yazılarını okumayan Nigâr Hanım, Cenap Şehabettin ve Halit Ziya’yla olan ilişkilerine rağmen Edebiyât-ı Cedîde’ye de ilgisiz kalmıştır. (Hisar, 2013: 54)

Nigâr Hanım’ın yazdığı ilk manzumenin, bir kaza sonucu ölen kardeşi için olduğuna değinen Abdülhak Şinasi, onun hayatındaki son manzumesini de Atıfpaşazade Mehmet Rauf Bey’in ölümü üzerine yazdığını aktarmıştır. Abdülhak Şinasi, Pierre Loti’nin Suprèmes Visions D’Orient isimli eserinde Nigâr Hanım’dan: “…solgun mor esvabıyla pencerenin kafesi arkasından kendisine selamını vermiş olan Nigâr Hanım” sözleriyle bahsettiğine değinmiştir. (Hisar, 2013: 55) Ayrıca Abdülhak Şinasi Hisar’ın ergenlik çağında bulunduğu sırada Nigâr Hanım’dan hoşlandığı sezilmektedir. (Hisar, 2013: 127)

Abdülhak Şinasi Hisar’ın çocukluğunda tanıdığı ilk şair olarak anılarında yer verdiği Nigâr Hanım, Efsus adlı şiir kitabı ile kitap bastıran ilk kadın olmuştur. Hisar’ın çocukluk zamanlarında ise Nîran adında küçük bir kitabı çıkmıştır. O dönemlerde şiirlerini Kadınlara Mahsus Gazete’de neşrettirmiştir. Bu şiirlerden, çok fazla maddi bir kazanç elde edemese de şöhret kazanmıştır. (Hisar, 2013: 181) Nîran adlı eserini Cenap Şehabettin, Mektep mecmuasında bir methiye yayımlayarak övmüş ve Nigâr Hanım bunu, Aks-i Sadâ kitabına alarak memnuniyetini göstermiştir. Yazdığı bir cülûsiye nedeniyle de her ay on beş liraya yakın bir maaş almıştır. (Hisar, 2013: 183)

Bu dönemde Nigâr Hanım ve Tevfik Fikret’in arası açıktır. Çünkü Tevfik Fikret, Servet-i Fünûn’da basılan bir yazısında şairelerden bahsederken Makbûle Leman Hanım’dan bahsetmiş fakat Nigâr Hanım’dan söz etmemiştir. Bu yüzden yazılarını Servet-i Fünûn’a göndermemiş ve Kadınlara Mahsus Gazete’ye göndermiştir. Bunlar olurken beklenmedik bir şey olmuş ve Nigâr Hanım’ın “Üryan Kalb” imzasıyla yazdığı şiir, Servet-i Fünûn’da

çıkmıştır. Hatta Saffetî Ziyâ da bu manzumeyi beğenerek ilk iki mısrasını kendi yazısına almıştır:

“Havaîlik mi, aşk-ı pür Hakîkat mi,

Ne anlıyor acaba sevgilim meâlimden?”. Bu dizeler Tevfik Fikret tarafından çok beğenilmiş ve yazarı araştırılmadan yayımlanmıştır. (Hisar, 2013: 184) Abdülhak Şinasi Hisar ile komşuluk ilişkileri de bulunan Nigâr Hanım, onunla sık sık görüşüp edebiyat sohbetleri yapmaktadır. Bu görüşmelerde okunan dergilerden biri Servet-i Fünûn diğeri ise Les Annales mecmuasıdır. (Hisar, 2013: 184)

Yahya Kemal, Celâl Sâhir’in Ayasofya’daki evinde tanıdığı Halide Edip’in ilk olarak Harab Mabetler isimli eserini okumuştur. Bu eserin dili, onun üzerinde Edebiyât-ı Cedîde’nin alafranga dilinin biraz yontulmuşu izlenimini bırakmıştır. (Beyatlı, 2014: 30) Sonrasında İstanbul’un işgali ve Millî Mücadele’ye ait kararları almak için büyük bir grup hâlinde tekrar görüşmüşlerdir. Bu görüşmelerde Halide Edip, Hamdullah Suphi, Ziya Gökalp, Köprülüzâde Fuat, Celâl Sâhir, Halim Sabit, Yusuf Akçura, Ömer Seyfettin gibi isimler bulunmuştur. (Beyatlı, 2014: 31)

Yahya Kemal’e göre Yakup Kadri, Halide Edip Hanım’ı hiç sevmemekte onu riyakâr ve iç yüzü karanlık, şöhret peşinde koşan biri olarak tanımlamaktadır. Yahya Kemal, Halide Edip’in Amerikalılar ve Ermenilerle olan ilişkileri nedeniyle hükümet tarafından takip edildiğine değinmiştir. Bu nedenle Halide Edip Hanım, ilişkilerinin giderek bozulduğu İttihât ve Terakkî nazarında propagandacı ve karıştırıcı olarak görülmüştür. (Beyatlı, 2014: 36-37) Halide Edip’in bu cemiyete karşı bakış açısı zamanla değişmiş ve zaman zaman İttihât ve Terakkî’yi eleştirdiği olmuştur. Bu karşılıklı eleştirilerin nedeni, Halide Edip’e göre, cemiyetin diktatörlüğe doğru giden eğilimidir. Yazar, sonraki süreçte Atatürk ile de görüş ayrılıkları yaşamış ve ülke dışına çıkmıştır. Makam ve mevkî konusunda Yahya Kemal

tarafından hırslı biri olarak gösterilen Halide Edip, arzu ettiği siyasî gücü elde edemediği için sinirli biri olmuştur. (Beyatlı, 2014: 40)

Halide Edip, Yahya Kemal’e yeni bir projesi olduğunu Suriye’ye gideceğini ve orada mektepler açacağını söylemiş ve yazara beraber gitmeyi teklif etmiştir. Ancak bu projenin Anadolu’da yapılması gerekli iken Suriye’de yapılacak olması Yahya Kemal’e gülünç gelmiş ve bu teklifi geri çevirmiştir. (Beyatlı, 2014: 37) Halide Edip’in bu şekilde davranma nedeni Yahya Kemal’e göre, İttihât ve Terakkî iktidarının ilk yıllarında Şam’a gönderilen Cemal Paşa’nın, buradaki Fransız mekteplerini kapatıp yeni mektepler açmak istediğini Halide Edip’e bildirmesidir. Bir süre sonra bu teklife olumlu yanıt veren ve Suriye’ye giden Halide Edip, burada özellikle kız çocuklarının eğitimi ve yetimler için girişimlerde bulunmuştur.

Cemal Paşa’nın arkasından kendisinin yanında ikna ettiği birçok muallimeyi Suriye’ye götürmesi, Yahya Kemal tarafından eleştirilmektedir. (Beyatlı, 2014: 37) Çünkü Cemal Paşa’nın İstanbul’a geri dönmesi söz konusu olmuş ve Halide Edip, hedeflediği projeyi yarım bırakarak yurda dönmüştür. Bu hareketleri Yahya Kemal tarafından Samimiyetsiz ve tutarsız bulunmuştur.

Suriye macerasından sonra bu girişimlerinin tam zıddı olarak Robert College’de çalışmalar yürüten Halide Edip ile Yahya Kemal’in arası bu dönemde biraz açılsa da kırgınlık uzun sürmemiştir. Amerikan mandası fikrini savunduğu için mesafeli durduğu Halide Edip, onu çiftlik evine yemeğe davet etmiştir. Halide Edip, bu yemekte gazetelerde çıkan yazılarının irticaya teşvik verecek şekilde olduğunu serzenişle karışık ifade etmiştir. (Beyatlı, 2014: 38-39) Yahya Kemal’in Sebilürreşad’da çıkan yazıları için bu söylemi kullanan yalnızca Halide Edip değildir. Özellikle Atatürk ile İslamiyet üzerine tartışmaları ve fikir alışverişleri olmuştur.

Halide Edip, Kitab-ı Mukaddes’ten Kıssa-i Yusuf’u bir çocuk tiyatrosu şekline dönüştürmüş ve Kenan Çobanları adıyla sahnelenmiştir. Yahya Kemal’in belirttiği üzere Kenan Çobanları ismi kendisine aittir. Bu oyun, Türk Ocağı’nda kız çocukları tarafından temsil edilmiştir. Yahya Kemal’e göre eser, izleyiciler arasında fenâ bir Yahudi tesiri yaratmış ve siyaset açısından eleştirilmiştir. (Beyatlı, 2014: 36)

Eski dönem kadın yazarlarımız, ne babalarının ne kocalarının adlarını alırlardı diyen Yakup Kadri, eski devrin üç ünlü kadın şairi; Mihrûnnisâ, Leylâ ve Nigâr Hanımların içinde yalnızca Nigâr Hanım’ın kendi adının sonuna Binti Osman yani -Osman’ın Kızı- kelimesini eklemekle yetindiğini söylemektedir. (Karaosmanoğlu, 2015: 254) Cevdet Paşa’nın kızı, Fatma Aliye Hanım ise Meşrutiyet’ten sonra yazdığı eserlerini bile Fatma Aliye diye imzalamıştır. Yakup Kadri’nin iddiasına göre, bizde bu geleneği yıkan Halide adının sonuna bir Salih eklemek yeniliğini gösteren, Halide Edip olmuştur. (Karaosmanoğlu, 2015:

256)

Belki de en çok etkilendiği kadın romancı olarak Halide Edip ismini zikreden Yakup Kadri, onun Halide Salih adıyla çıkan yazılarından öylesine etkilenmiştir ki her gün bütün gazetelerde bu ismi aramıştır. Çok geçmeden onun Harap Mabetler başlığı altında yayımlanan nesir silsilesini bulmuş ve sevinçle ve adeta yüksek sesle okumuştur.

(Karaosmanoğlu, 2015: 256) Özellikle Harap Mabetler’i takip eden “Aşk Efsaneleri”nden kimi kısımlara anılarında yer vermiştir:

1- Hindistan’ın en güzel “rakkase”siydim. Küçük vücudum Seylan incilerinin krem renkli yumuşak donukluğuyla esmerdi.

2- …en sonra, İpatya yeşil damlaları silkinerek birdenbire Nil’in kenarına çıkar; dirsekleri dizlerinde, kumral başı ellerinde, yaldızlı gözlerinin nemli nazarlarıyla uzun müddet, Nil ile hasbihal eder.

3- Babilyonya’nın asma bahçeleri benim için inşa edilmişti. Ben, Buhtulnasır’ın sevgilisi Aştarta idim. İsmini taşıdığım İlâhe kadar güzeldim. Onun gibi bütün erkek kalplerini saydeden (avlayan) ipekten bir ağ giyerdim.(Karaosmanoğlu, 2015: 257-258)

Yakup Kadri, bu nesir parçalarıyla Türk diline yeni bir iklim ve yeni bir hayal dünyası geldiğini ifade etmektedir. (Karaosmanoğlu, 2015: 258) Yahya Kemal’in anılarında belirttiğine göre bu hayranlık giderek azalacaktır.

Halide Edip’in Yakup Kadri üzerindeki etkisi Seviye Talip ve Handan ile devam etmiştir. Bu romanlar ile özgün ve özel bir hayat ve insan anlayışı gelmiştir. Yakup Kadri,

“Mesela, gelmiş geçmiş bütün romancılarımızın ezeli konusu olan “aşk”, bir cinsel buhran olmaktan çıkıp destanî bir kalp savaşı şekline girecektir.” demekle bu yeni anlayışın önünü açan kişi olarak Halide Edip’i işaret eder. Bu yeni kadın-erkek savaşında, hangisinin kazanan hangisinin yenilen olduğunu bilmediğimiz yeni kahramanlar hayatımıza girmiştir.

(Karaosmanoğlu, 2015: 258) Yakup Kadri için bu romanlardaki kahramanların ölümleri bile aşkın ölüm üzerinde kazandığı bir zafer olarak görülmüştür. İlerleyen zamanlarda çıkardığı Yeni Turan ve Mev’ûd Hüküm gibi romanlarından bu iki eserinden aldığı zevki almadığını belirtmekle birlikte Halide Edip’e olan hayranlığı sürmüştür. (Karaosmanoğlu, 2015: 266)

Yakup Kadri, Gençlik ve Edebiyat Hâtıraları’nda, Şehabettin Süleyman tarafından hece vezniyle şiirler yazan İhsan Raif Hanım’ın edebiyat âlemine tanıtıldığına değinir. Bu isim gençliğinde Rıza Tevfik’ten şiir ve edebiyat dersleri almıştır. Sonrasında Şehabettin Süleyman ile evlenmiştir. (Karaosmanoğlu, 2015: 42-43) Evliliklerinden kısa süre sonra Şehabettin Süleyman, çıktığı bir gezide, İsviçre’de İspanyol Gribi’ne yakalanıp yaklaşık otuz beş yaşında hayatını kaybetmiştir. Cenazesinin Hıristiyan adetlerine göre kaldırılması Yakup Kadri’yi hayli üzmüştür. (Karaosmanoğlu, 2015: 45)

Halide Nusret’e anılarında yer veren Halit Fahri, onun aruz ve hece ile yazdığı şiirlerinde kadın ruhunun hülyalarına dikkat etmektedir. (Ozansoy, 2015: 166) Halit Fahri’ye göre Git Bahar şiiri ile millî ıstırap yıllarının en güzel şiirlerinden birini yazmıştır. (Ozansoy, 2015: 167) 1919 senesinde kitapçı Halit’in dükkânında tanıştığı Şükûfe Nihal’e de anılarında yer veren yazar, onun ilk şiirinin Nedim’in ilk sayısının ikinci sayfasında çıktığını

söylemektedir. Bu şiir, kardeşi Muhsine Hanım için aruz vezniyle yazdığı Gençlik Bağında isimli şiirdir. (Ozansoy, 2015: 184) Bu süreçte hece vezniyle de başarılı örnekler veren Şükûfe Nihal, Halit Fahri’ye göre Su isimli şiir kitabıyla ön plana çıkmıştır. (Ozansoy, 2015:

186) Edebiyat toplantıları yapan isimler arasında da yer almaktadır.

Halit Fahri’nin edebiyatımızda ilk defa hece veznini kullanan kadın şair olarak tanıttığı İhsan Raif Hanım’ın Ezan Sesi20 adlı şiirine anılarında yer verdiği görülmektedir. Bu şiiri anılarında ilk kez yayımlamış olan Halit Fahri, şiirin Mehmet Emin Yurdakul’un nazım tekniğiyle yazıldığını söyler. (Ozansoy, 2015: 215-219) Ayrıca İhsan Raif Hanım’ın salonunda haftada bir iki gece tanınmış edebiyatçıların toplantıları olmuştur. Bu davetlere gelenlerden bazıları: İhsan Hanım’ın hocası Rıza Tevfik, Fazıl Ahmet, Yahya Kemal, Ruşen Eşref, Selahattin Enis, Hakkı Tahsin gibi isimlerdir. (Ozansoy, 2015: 257-258)

Halide Nusret, Bir Devrin Romanı adlı eserinde yakın arkadaşı Şükûfe Nihal’den bahsetmektedir. Özellikle edebiyat sohbetlerinde kendisinden söz ettiren ve diğer şairlerin beğenisini kazanan bir isimdir. Halide Nusret’in tespitine göre bu çok kıymetli şair hak ettiği değeri görememiştir. Duygularını derinden derine yaşayan, yalnız kendi hislerine değil milletin duygularına da tercümân olduğunu düşündüğü bu isim, öldüğü güne kadar tam bir şair olarak hafızasında yer etmiştir. (Zorlutuna, 2009: 298)

Mihrünnisâ Hanım, Nigâr Hanım Şükûfe Nihal Hanım, Şaire Fıtnat Hanım, Makbûle Leman Hanım, İhsan Raif Hanım, Halide Edip Adıvar, Halide Nusret Zorlutuna gibi isimler bu bölümde bahsedilen kadın şair ve yazarlarımızdır. Ülkemizde kadının sosyal hayatta yer alması geciktiği gibi edebiyat hayatında rol alması da biraz geç olmuştur.

İncelenen eserlere göre, Nigâr Hanım, Efsus adlı şiir kitabı ile kitap bastıran ilk kadın olmuştur. Halit Fahri’nin edebiyatımızda ilk defa hece veznini kullanan kadın şair olarak

20 Adı geçen şiir için bkz: Ozansoy, Halit Fahri, “Edebiyatçılar Çevremde”, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2015.

tanıttığı isim, İhsan Raif Hanım’dır. Diğer edebiyatçıları en çok etkileyen ve günümüzde bile eserleri rağbet bulan isim ise Halide Edip Adıvar’dır.

Kadının erkek egemen bir toplumda yazın hayatına atılması hayli güç olmuştur.

Kadın yazar ve şairler hakkındaki detayların çoğuna erkek yazarların anılarından ulaşılmaktadır. Bu durum, erkek bakışı ve yorumuyla kadın yazarlarımızın değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır. Anılarda kadınların edebî yönü küçümsenmiş, yazdıkları şiirler ya da yazıların aşırma olabileceği ihtimali erkek yazarların ön yargılarını gözler önüne sermiştir. Uzun yıllar toplumda yer edinme savaşı veren kadınların, kaleminden dökülen satırlar en çok kendilerinin ya da diğer kadınların sorunlarıyla alakalıdır. Özellikle Halide Edip’in eserlerinde hep daha güçlü gösterilmeye, ön planda tutulmaya çalışılan kadın karakterler, kendisinden de yansımalar taşıyan tipler olmuştur.

Kadın yazarlarımız, diğer türlerde olduğu gibi anı türünde de erkek yazarlardan daha sonra ürün verebilmişlerdir. Anılarını ilk kez yazıya döken kadın şair-besteci Leylâ Saz’dır. Haremde Yaşam isimli eseri, edebiyat tarihimiz açısından, anı türünün kadınlar arasındaki ilk örneklerinden biri olarak kabul edilmesinin yanında, incelediğimiz konuların dışında kalmaktadır.

İlk kadın yazar olarak görülen Fatma Aliye Hanım’ın babası Cevdet Paşa’nın desteğiyle eğitimli biri olarak yetiştiği bilinmektedir. Yine onun üzerinde Ahmet Mithat Efendi’nin etkisi ve desteği de vardır. Fıtnat Hanım, özellikle Ahmet Mithat Efendi, Koca Ragıp Paşa, şair Haşmet ile yaşadığı aşk ilişkileri ile anılmaktadır. Ahmet Mithat ile Hayal ve Hakikat adında ortak bir roman yazdığı da bilinen Fıtnat Hanım’ın ilişkileri ön plandadır.

Aynı zamanda Ahmet Mithat Efendi’nin ilk kadın yazar olarak gördüğü isim, Zafer Hanım’dır. İlk kadın yazarlarımızın sahaya çıkması ile günümüz edebiyatının da ilk sağlam temelleri atılmıştır.

X. BÖLÜM

Benzer Belgeler