• Sonuç bulunamadı

KADIN YÖNETİCİLERİN SAYICA AZ OLMALARINA İLİŞKİN BAKIŞ AÇILAR

2012 2013 2013 2014 Öğretmen Sayıları Öğretmen Sayıları

2.3. KADIN YÖNETİCİLERİN SAYICA AZ OLMALARINA İLİŞKİN BAKIŞ AÇILAR

Örgütlerin bileşiminde anahtar öğe olan gruplar (Aydın, 2007, s.31) sadece bireyi azınlık durumundan kurtarması ve bireyin kendisini güçlü ve güvende hissetmesi (Eren, 2008, s.114) açısından değil gücün örgüt içerisindeki koalisyonlarda dağılımında da etkendir. Örgüt içerisindeki bu güç dağılımı örgütlerde baskın ve azınlık grupların oluşmasına ve azınlık grupların baskın grup üyelerinin çıkarlarına tabi tutulmasına neden olmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde siyasal ve toplumsal faktörlerin yaptığı etkiyle değişiklik göstermekle birlikte kadınların bu güç dağılımından en fazla etkilenen grup olması örgüt içerisindeki kadınların kariyer gelişimlerinin araştırılması sonucunu doğurmuştur.

Siyasal ve toplumsal faktörlerin örgüt yapısına etkileri üzerine yapılan ilk çalışma birey ve grup üyeleri arasındaki ilişkiyi inceleyen Simmel (1950)’e aittir. Simmel (1950) birey ve grup arasındaki farkların kolektif bir yapıya sahip olan ve bireyin kendi basit ve öncelikli amaçlarıymış gibi bireye içselleştirilen toplum ruhunun amaçlarından kaynaklandığını belirtmekte ve bu durumun sıklıkla fark edilmemesinin iki nedeni olduğunu belirtmektedir. Bunlardan ilki toplumsal amaçların yayıldıkça güç kazanması, diğeri ise bu amaçları uygulamaya koymak için özellikle modern toplum hayatı ile birlikte bireye empoze edilen son derece karmaşık tekniklerdir. Bu durum bir bireyin, başka bir birey tarafından öneminin aralarındaki benzerlikler ve farklılıklar tarafından belirlenmesine ve bireyin kendisinin ya da eylemlerinin farklılığının benzerliklerden daha fazla ilgi çekmesine neden olmakta ve bireyin “tek olma (solo status)” konumunu ortaya koymaktadır.

1970’li yıllarda yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmeler; kadının örgüt içerisindeki yeri, çalışma koşulları, cinsiyet ayrımcılığı ve kadının çalışma yaşamında temsil edilmesi konularını gündeme getirmiş ve Simmel (1950)’in birey ve grup ilişkisi çalışmaları örgüt içerisinde birey statüsünde olan kadın ve grup statüsünde olan erkekler üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştır. Laws (1975)’ın baskın grup üyesi erkeklerin güç ve ayrıcalık gibi metaları azınlık grup üyesi olan kadınlarla paylaşmamak için ortaya koyduğu işyerinde cinsiyet ayrımcılığı konusu, kadınların

örgüt içerisindeki konumunu ortaya koyan ve bu durumu “Tokenism” adıyla kavramsallaştıran ilk çalışmadır.

Kadın yönetici ne kadar akademik bilgiye sahip olursa olsun bir yabancıdır ve eylemleri yüksek görünürlüğe sahiptir. Bu kadın yöneticinin toplumsal cinsiyetinden kaynaklanmaktadır. Toplumsal cinsiyet kadınların hayatında önemli bir rol oynamaktadır. Kadınlar ve erkeler, fırsat eşitliği, yapı, beklenen özellik ve nitelik bakımından iki gruba ayrılmaktadır. Kadınların örgüt içerisinde farklı fırsat ve ödüllere ulaşması, kadınların örgüt içerisindeki sayısal çoğunluğuna rağmen onları dezavantajlı grup konumuna getirmektedir. Kadın hakkındaki farklı değerler bu konumun oluşmasında önemli rol oynamakta ve farklı özellikler beklenen erkeği belirli bir çerçeve içerisine alırken, kadının farklılıkları çarpıtılmaktadır. Bu durum kadınların yönetim kademelerinde temsil edilememelerinin altyapısını oluşturmaktadır (Laws, 1975, s.52-53).

Laws (1975) kadınların yönetim kademelerinde temsil edilememesinin nedeni olarak kadının sosyal konumuna vurgu yapan ilk kişi olarak toplumsal cinsiyetin sosyal yaşam içerisinde önemli bir yere sahip olduğunu ve iki grubun fırsat eşitliği, birbirlerinden bekledikleri tutumlar ve tutumların değerlendirilmesi konusunda oldukça farklı olduklarına vurgu yapmaktadır. Kadınların fırsat ve ödüllere ulaşmasına, sayısal üstünlüklerine rağmen onları dezavantajlı grup konumunda değerlendirmektedir.

Kanter (1977) kadınların yönetim kademelerinde temsil edilmeme durumuna farklı bir bakış açısı getirmektedir. Kanter (1977)’a göre, bu durum sadece Simmel (1950)’in belirttiği gibi yapısal farklılıklar ile açıklanamayacağı gibi Laws (1975)’in ifade ettiği gibi sosyal içerikle de açıklanamaz. Bir kadının yönetici olmasının önündeki birinci temel engelin toplumsal cinsiyeti olduğu yani kadın kalıp yargısından farklı olması ve yöneticilik talep etmesi (double deviant) durumunda baskın grup tarafından dışlanacağı görüşü de Kanter (1977) tarafından desteklenmemektedir.

Zimmer (1988) ve Yoder (1991) tarafından yapılan çalışmalar da kadınların örgüt içerisinde temsil edilememesinin kadınların örgüt içerisindeki sayısal oranı ile

18

açıklanamayacağını savunmaktadır. Dessler ve Philips (2008) ise örgütün grup yoğunluğunu daha iyi temsil edeceğine inanılan kişi yerine küçük bir grubun üyesi olan kadının yüksek bir mevkiye atanmasının sorunun temel nedenlerinden biri olduğunu ve kadınların örgüt içerisinde daha fazla görev almasının engellendiğini ve kadının yönetim alanında teşvik edilmediğini belirtmektedir. Son olarak Gustafson (2008)’un Kanter (1977)’ın sayısal oran teorisini test etmek amacıyla yaptığı çalışma sonucu da Zimmer (1988) ve Yoder (1991)’i desteklemekte ve sosyal statünün kadınların temsil edilememesinin değerlendirilmesinde önemli bir yer edindiğini belirtmektedir.

Kadınların yönetim kademelerinde sayıca az olmaları olgusunu tanımlamak için kullanılan dikkat çekici tanımlardan bir diğeri ise Dessler ve Philip (2008)’e aittir. Dessler ve Philip (2008) örgüt grup yoğunluğunu daha iyi temsil edeceğine inanılan kişi yerine küçük bir grubun üyesi olan bir kadının ya da bir azınlık grubu üyesinin yüksek mevkiye atanmasının azınlık grubundan daha fazla kişinin görevlendirilmesini ve teşvik edilmesini engellediğini belirtmektedir.

Gaines ve Worrall (2012)’ın olgunun tanımında kullandığı token kavramı örgüt içerisinde sayısal oranları nedeniyle azınlık konumunda olan bireyleri temsil etmektedir. Kanter (1977)’ın temel olarak belirli özellikler taşıyan bir grubun içine dâhil olan farklı yapıdaki bireyler için kullandığı bu terim, Zimmer (1988, s. 65) tarafından bir grup içinde diğer üyelerden farklı olan, grubun ayrımcılık yapmadığına kanıt oluşturması için gruba kabul edilen insanlar(genellikle kadın ve azınlık) için kullanılan sosyolojik bir terim olarak tanımlanmaktadır. Token kavramı örgüt içine kabul edilen fakat örgüt üyelerinin çoğunluğundan farklı olan kişiler (Kimmel, 2000, s. 190) ya da örgüt içerisinde azınlık grubu temsil eden bireyler (Gaines ve Worrall, 2012) olarak da tanımlanmaktadır.

2.4. KADIN YÖNETİCİLERİN EĞİTİM KURUMLARINDA SAYICA