• Sonuç bulunamadı

KADIN İSTİHDAMI VE EKONOMİK KALKINMA İLİŞKİSİ

F. Çalışan Kadınların Bir Başka Sorunsalı: Kayıt Dışı İstihdam

VI. KADIN İSTİHDAMI VE EKONOMİK KALKINMA İLİŞKİSİ

Kadınların kalkınma sürecindeki konumuna ilk kez 1970’li yıllarda dikkat çekilmiş ve kalkınma projelerinin kadın ve erkeği farklı etkilediği Ester Boserup tarafından gündeme getirilmiştir91. Bunu takiben 1975’de BM Birinci Dünya Kadın Konferansı ile birlikte aynı yıl “Kadın Yılı Bildirgesi” yayınlanmıştır. Böylece toplumsal cinsiyete olan duyarlılık proje ve planlamalar içinde kendini hissettirmeye başlamıştır.

Bu çerçevede kadın ve kalkınma iki evrede değerlendirilmiştir. Bunlardan biri, “Kalkınmada Kadın” yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, daha çok hükümetler ve kalkınmayla ilgili kuruluşlar tarafından benimsenmekte ve kadınların yalnızca üretimdeki rollerini göz önüne almaktadır. 1980’lerde kalkınmada kadın konusu yeni bir dönüm noktasına erişir ve kalkınmada kadının eksiklikleri sonucunda diğer bir

90KSGM, “Kadın ve Ekonomi” Politika Dökümanı, KSGM, 2008, http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/ ekonomi.pdf (04.11.2010), s. 23.

58 yaklaşım olan “Cinsiyet Dengeli Kalkınma” ortaya çıkar. Kalkınmada kadına farklı bir boyut getiren bu yaklaşım, tüm insanlar için eşitlik ve insan haklarına saygı temeli üzerine geliştirilmiş; pratik ve stratejik toplumsal cinsiyet gereksinimlerinin karşılanmasını öngörmektedir. Oysa Kalkınmada Kadın Yaklaşımı kadınların genel olarak güçlendirilmesini hedeflemeyip, sadece kalkınmaya katılımları ile yetinmiştir. Cinsiyet Dengeli Kalkınma Yaklaşımı, farklı kültürlere özgü toplumsal eşitsizlik ve iş bölümünü anlamaya çalışan bütüncül bir yaklaşımdır. Kalkınmada Kadın Yaklaşımı ise, kadının çok boyutlu rolleri ve kalkınmaya kadının dahil edilmesinin olumlu etkilerine dikkat çekme bağlamında önemlidir ancak kadını sosyal çevreden soyutlayarak düşünen bir yaklaşımdır. Dünya’da her iki yaklaşım birlikte kullanılmaktadır92.

Boserup’a göre ekonomik kalkınmanın en önemli özelliklerinden biri, karmaşık bir işgücü uzmanlaşmasına yol açmış olmasıdır. Kalkınmanın ilk evrelerini yaşayan toplumlarda, mal ve hizmetler aile içerisinde üretilip tüketilmekte; toplumların kalkınma sürecinde ilerledikçe, o toplumda yaşayan insanların da belli alanlarda uzmanlaşmaya başlayıp aile içerisindeki ekonomik özerkliğin yerini mal ve hizmetlerin değişimine bıraktığı görülmektedir. Ayrıca kalkınmanın ilk evrelerindeki aile yapısında yaş ve cinsiyete göre bir işgücü dağılımı söz konusu olmakta, daha hafif işler çocuk ve yaşlılara bırakılmaktaydı. Daha önemli ve işgücü gerektiren işler ise kadın ve erkek arasında paylaştırılmaktaydı93.

Boserup, ekonomik kalkınma ve kadın işgücünün istihdama katılımı arasında U-biçimli bir eğriden söz etmiştir. U-biçimli eğrinin oluşması şu varsayımla açıklanmaktadır: Düşük gelir düzeylerinde ve tarımın birincil ekonomik etkinlik olduğu dönemlerde, kadınlar ailenin kendi toprağında ya da işinde ücretsiz aile işçisi olarak işgücüne büyük oranlarda katılmaktadırlar. Ekonomik kalkınma sürecinde, eve dönük üretimden pazara yönelik üretime doğru bir kayma gerçekleşmektedir ve

92Aygül Fazlıoğlu, “Kırsal Kalkınma Projelerinde Cinsiyet Dengeli Kalkınma Yaklaşımları”,

Erozyonla Mücadele ve Kırsal Kalkınma Projelerinde Sosyal Boyut Semineri, Erzurum 8-10 Aralık 2003, http://www.gap.gov.tr/proje-ve-faaliyetler/insani-ve-sosyal-gelisme-genel-koordinator lugu/sosyal-projeler/makaleler/kirsal-kalkinma-projelerinde-cinsiyet-dengeli-kalkinma-yaklasimlari (21.02.2010), s. 1.

93Ester Boserup, Woman’s Role in Economic Development, 2nd Edition, Cromwell Press, Trowbridge, 2007, s. 3.

59 bu süreçte ailenin kendi gereksinimi için yaptığı üretim azalırken, tüketim malları ailenin dışında uzmanlaşmış kişilerden karşılanmaktadır. Pazarların genişlemesi ya da teknolojinin uygulamaya konulması gelirlerde artışa katkı yapmakta ve gelirler artarken kadınların işgücüne katılım oranı da düşmektedir. Tarımda artan makineleşme erkek ve kadın işgücü açısından, ama daha çok kadın işgücü için, istihdam olanaklarını azaltmaktadır. Evde üretilen malların göreceli fiyatında görülen düşüş de bu süreçte rol oynamaktadır. Toplumsal yapı veya işveren tercihi, kadınların imalat sanayinde iş bulmalarını engellemektedir. Büyüyen sanayi ve hizmet kesimlerinde kadınlar düşük öğrenim düzeyleri nedeniyle erkeklerle yarışamamakta; gelenekler, kültür ve ev içi sorumlulukları nedeniyle de, geri durmak zorunda kalmaktadırlar. Kadınların öğrenim düzeyleri yükseldikçe ve aldıkları ücret ürün fiyatlarındaki artışa göre daha hızlı arttıkça, işgücüne katılım oranları da U- biçimli eğrinin tırmanan bölümüne paralel olarak yükselmektedir. Ayrıca hizmet kesiminin gelişme göstermesi, kadın işgücüne olan talebi artırmaktadır94.

Kadınların işgücüne katılım oranının U-biçimli ilişkisinin kanıtı GÜ’lerin ekonomik tarihlerinden ve bütün ülkelerin içinde bulundukları durumun profilinden çıkarılmaktadır. Kadınların işgücüne katılım oranları GÜ’lerde ekonomik gelişmenin başlangıç aşamalarında düşmüş ve daha sonra artışa geçerek U-biçimli bir eğriye dönüşmüştür.

Sonuç olarak, ekonomik kalkınma sürecinin her döneminde kadın işgücüne ihtiyaç vardır ve bu çalışmanın birinci bölümünde; ilk olarak kalkınma kavramı, kadın işgücünün tarihçesi ve geleceğinden söz edilmiştir. Daha sonra sırasıyla; Dünya’da kadın istihdamı, kadın istihdamının önemi ve kadın istihdamını etkileyen etmenlere yer verilmiştir. İlk bölümde son olarak; kadın istihdamı ve ekonomik kalkınma ilişkisine değinilmiştir. Çalışmanın bundan sonraki bölümünde, öncelikle kadın işgücü arzının kuramsal analizi ele alınacak; daha sonra da, işgücü piyasalarında cinsiyet ayrımcılığı vurgulanacaktır. Çalışmanın ikinci bölümü ayrımcılık kuramları ile son bulacaktır.

94KSGM, Çalışmaya Hazır İşgücü Olarak Kentli Kadın ve Değişimi, KSGM, Ankara, 1999, ss. 8-9.

60

İKİNCİ BÖLÜM

KADIN İŞGÜCÜNE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR VE AYRIMCILIK KURAMLARI

İktisat kuramının kadın konumunu ele alış biçimi, onun günümüzdeki

durumunu açıklamakta çok önemli ipuçları vermektedir. Ekonomik yaşamda kadın- erkek eşitsizliklerini açıklayan çalışmaların çoğunluğu, yaklaşımlarını ekonomik kuramlarla bağdaştırarak sunmaktadırlar. Sorunun ekonomik temelli veya tamamen ekonomik olduğunu sınamak için farklı kuramların kadın emeğine bakış açılarını irdelemek yerinde olacaktır.

Bu bölümde öncelikle, kadın işgücü arzının kuramsal analizine yönelik yaklaşımlar incelenecektir. Daha sonra işgücü piyasalarında cinsiyet ayrımcılığına değinilerek, ayrımcılık kuramlarına yer verilecektir.

I. KADIN İŞGÜCÜ ARZININ KURAMSAL ANALİZİ

Kuramsal açıdan işgücü arzına ilişkin elde edilen sonuçlar birbirinden oldukça farklılık göstermektedir. Bunun en büyük nedeni; farklı iktisat okullarına ait iktisatçıların kuramlarını ortaya koyarken farklı ideolojiler benimsemiş olmalarıdır. Bir kişinin ekonomik anlamda çalışıyor olarak kabul edilmesi, o kişinin bir mal ya da hizmet üretimine katkıda bulunmasıyla olanaklıdır. Herhangi bir mal ya da hizmetin üretilebilmesi için üretim sürecine sokulması şart olan unsur; “işgücü”dür. Bu bağlamda, üretimdeki işgücü oranı ekonomi açısından büyük önem taşımaktadır95.

Bireyin üretim sürecine verdiği katkının yanı sıra, bu katkının karşılığı olarak “gelir” ve “gelir dağılımı” konuları da gündeme gelmektedir. Gelir dağılımındaki eşitlik ve adalet kavramları, kişisel gelir dağılımı söz konusu olduğunda oldukça önem taşımaktadır ancak gelirin her zaman eşit ve adaletli dağıldığını söylemek pek olanaklı değildir. Farklı özelliklere sahip bireylerin farklı işi yapıyor olmaları ve bunun sonucunda aynı gelire sahip olmamaları olağan bir durumdur. Bireylerin

95Onur Kumbaracıbaşı ve Erdoğan Soral, Ekonomiye Giriş, Daily News Web Ofset, Ankara, 1981, s. 25.

61 eşdeğer özellikleri ve üretime eşit katkıları olmasına karşın kendilerine farklı ödeme yapılması, ekonomide “ayrım” kavramını oluşturmaktadır ve özellikle kadınlar bu durumla karşı karşıya kalmaktadırlar96.

Literatürde yer alan farklı bakış açılarına karşın, işgücü piyasası kuramlarına ilişkin görüşler arasında önemli ortak bir açıklama vardır: Genellikle işgücüne katılım kuramları, “Neo-klasik Tüketici Davranışları Kuramı”na dayanmaktadır. Bu kuram, işgücü arzı kararlarının kısıt altında fayda optimizasyonunun bir sonucu olduğunu açıklar. Buna göre işçiler sahip oldukları insan sermayesi, kısıtlar ve tercihlerini göz önünde bulundurarak yüksek ücret ödeyen işi ararken, işverenler de kârlarını ençoklamaya çalışırlar.

İşgücü arzı literatürü, tüketici kuramında yaygın olarak kullanılan temel statik

modele dayanır. Bu modelde:

Cm : Piyasa için üretilen malların tüketimi,

Ch : Hane içinde üretilmiş malların tüketimi,

P : Piyasa için üretilmiş tüketim mallarının fiyatı, L : Boş zaman,

W : Boş zamanın saatlik ücreti, W/P : Reel ücret,

T : Toplam zaman, U : Bireyin fayda düzeyi,

Hm : Piyasa üretimi için harcanan zaman,

Hh : Ev işleri için harcanan zaman,

PCm : Piyasa malları için yapılan harcamanın miktarı,

WHm : Piyasa üretiminden elde edilen gelir,

V : Ücret dışı gelir, V/P : Ücret dışı reel geliri gösterirken,

96Ufuk Başoğlu, Nalan Ölmezoğulları ve İlker Parasız, Gelir Bölüşümü: Teori ve Politika, Ekin Yayınları, Bursa, 1999, ss. 185-193.

62 matematiksel olarak tüketicinin ençoklayacağı fayda fonksiyonu:

U = U (C, L)

tüketicinin karşı karşıya bulunduğu kısıtlar:

C = Cm + Ch

Cm = (W/P) Hm + V/P

Ch = F(Hh)

T = Hm + Hh + L

olmaktadır.

Tüketiciye aynı fayda düzeyini (U) veren C ve L’nin farklı bileşimlerini gösteren eğri “farksızlık eğrisi”dir. Kendisine maksimum faydayı sağlayacak en iyi C ve L bileşimini seçen birey, sınırlı geliri ve piyasa fiyat düzeyini göz önüne alarak “bütçe doğrusunu” da belirler97.

Tüketicinin herhangi bir maldan belli bir miktar kullandığında, bütün birimlerin kendisine sağladığı faydaların toplamına “toplam fayda” denilmektedir. “Marjinal fayda” ise; kullanılan her yeni birim malın, daha önceki bütün birimlerin sağlamış olduğu toplam faydada oluşturduğu değişikliktir. Tüketici, belli kısıtlar altında ulaşabileceği en yüksek faydayı amaçlamaktadır ve bu amaca ulaştığında tüketici dengededir98.

Bir malı satın alma ya da gelirini harcamama seçenekleriyle karşı karşıya kalan tüketici, o malın marjinal faydasının piyasa fiyatına eşitlendiği an dengeye ulaşarak faydasını ençoklamış olacaktır ve bu durum aşağıdaki formülle gösterilebilir:

97Günsel Doğrul, Kentsel Alanlarda Kadın İşgücü Arzının Belirleyicileri ve Kadın İşgücü Arzının Ücret Yapısı Üzerindeki Etkisi: Türkiye Üzerine Bir Uygulama, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya, 2007, ss. 48-52.

63 MUx = Px

Burada;

MUx : x malının marjinal faydasını

Px : x malının piyasa fiyatını

göstermektedir.

Birden fazla malın bulunduğu durumda tüketici dengesinin sağlanabilmesi için her bir malın marjinal fayda-fiyat oranlarının birbirine eşitlenmesi gereklidir:

MUx MUy MUn

--- = --- = ... = ---

Px Py Pn

Yani her birim ek para harcamasından elde edilen faydanın, tüm mallar için aynı olması gerekmektedir. Herhangi bir maldan daha fazla fayda elde edilmesi durumunda tüketici, bu mal için daha fazla ve diğerleri için daha az harcama yaparak refahını artırabilir99.

Bireyin bir maldan aldığı faydayı ençoklamak isteği, işgücü arzının belirlenmesinde de oldukça etkilidir. Örneğin, kadının işgücü arzını piyasaya sunmasından elde edeceği fayda ile evde kalarak ev işlerini yapmasından alacağı faydadan hangisi kadın için daha fazlaysa onu tercih edecektir. Bu durum Şekil 1’de gösterilmektedir.

64

Şekil 1: İşgücü Arzının Belirlenmesi

Kaynak: Günsel Doğrul, Kentsel Alanlarda Kadın İşgücü Arzının Belirleyicileri ve Kadın İşgücü Arzının Ücret Yapısı Üzerindeki Etkisi: Türkiye Üzerine Bir Uygulama, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya, 2007, s. 52.

Bireyin piyasada çalışmaya razı olacağı en düşük ya da piyasada çalışmamaya razı olacağı en yüksek ücret anlamına gelen rezervasyon ücreti100 düzeyinde kadın, zamanını ev işleri yaparak değerlendirmeyi tercih edecektir. Piyasa ücretlerindeki artış devam eder ve ücretler rezervasyon ücretini geçerse, kadın işgücü piyasasına katılmayı seçecektir. Eğitim düzeyi, iş deneyimi gibi etmenler kadının piyasa ücretini pozitif şekilde etkilemektedir. Bu nedenle, işgücüne katılım ve piyasa ücreti arasındaki ilişki olumlu yöndedir ancak rezervasyon ücreti ile işgücüne katılım arasında ilişki negatiftir.

100

Rezervasyon ücreti: İşgücü piyasasındaki kişiler kendilerine sunulan iş tekliflerini değerlendirirken bir fayda-maliyet analizi yaparlar. İş teklifini kabul etmenin faydası kazanılacak maaş ya da ücretle ölçülürken, iş teklifini kabul etmenin maliyeti çalışmama durumunun yada evde çalışmanın faydasından/getirisinden vazgeçmektir. Bu bağlamda, iş teklifini kabul etmenin olanak maliyeti, iş teklifini kabul etmediği takdirde kişinin elde edeceği fayda/getiri olarak tanımlanır. İş teklifini kabul etmenin olanak maliyeti, gelecekte alınacak olası iş tekliflerinden elde edilecek kazanç olabileceği gibi işsizlik sigortasından yararlanmaya hak kazanan biri için işsizlik sigortası ödeneği ya da ev işleriyle uğraşan bir kadın için ev içi üretimin ekonomik değeri de olabilir. İşin sağlayacağı fayda/getiri, istihdam edilmenin olanak maliyetinden daha yüksek olursa kişi o teklifi kabul edecek; aksi takdirde teklifi geri çevirip iş aramaya devam edecektir. Dolayısıyla kişinin iş teklifini kabul etmek için razı olacağı en düşük fayda (maaş ya da ücret), istihdam edilmenin olanak maliyetine eşit olacaktır. Bu eşik değere “rezervasyon ücreti” adı verilir.

65 GOÜ’lerde kadınlar çalışmaya yönelik kararlarını genel olarak kendileri veremedikleri için, hane içi üretimle sınırlı kalmaktadırlar. Bu durumda kadının hane içinde çalışmasından elde edeceği fayda (U0), piyasada çalışarak elde edeceği

faydadan (U1) daha düşük olacaktır. Ataerkil toplumlarda bireyin kararlarının aile

içinde verildiği düşünülürse, bireysel fayda ençoklamasından söz etmek pek doğru olmayacaktır ve bu daha çok ailesel fayda içeren bir yaklaşımdır101.

Paul Samuelson tarafından geliştirilen fayda-aile bütçe kısıtı modeline göre, ençoklanan fayda aslında ailenin toplam faydasıdır. Bütçe kısıtı altında ailenin toplam tüketimi ve boş zamanı göz önüne alınarak, aile reisi tarafından işgücü arzı kararları verilir. Bu modele göre kadının ücretindeki artış iki farklı etkiye yol açabilmektedir; ilk olarak, kadının ücret artışı nedeniyle eşin daha az çalışmayı tercih etmesidir. Diğer taraftan, eğer eşler için boş zaman beraber kullanıldığı zaman bir tatmin sağlıyorsa; bu durumda kadının çalıştığı süre arttığında, erkek de çalışma süresini artırmak isteyecektir102.

İşgücü arzı kavramı ile ilgili farklı görüşlerin olmasının en büyük nedeni,

işgücünün fiyatı olan ücretin bir maliyet unsuru olmasıdır. Bu da kapitalist girişimcinin kâr oranı üzerindeki en büyük belirleyicilerinden birisidir ve birçok kuramın işgücü arzına bakış açısını etkilemiştir103.