• Sonuç bulunamadı

kadar kale azabından ibaretti. Bu kadarcık asker, o ka

Belgede EVRENSEL BASIM YAYIN (sayfa 95-98)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

bırakılmış 50 kadar kale azabından ibaretti. Bu kadarcık asker, o ka

lenin kapılarını içten sürmeleyip oraya tıkılmaktan başka ne iş yapa­

bilirdi ki?

Ama Börklüce, İzmir'i ele geçirmek girişiminde hiçbir zaman bu­

lunmadı, bunun hevesine dahi düşmedi. Çünkü o, bir fatih, hatta bir ordu komutanı, hatta bir devlet yöneticisi değildi; sadece, ikide bir cezbeye düşen, Tanrı ile gönül yolundan ilişki, bağlantı kurdugu ve (diğer ermişler, babalar, dedeler gibi Tanrı'nın sevdiği, seçkin kıldığı, kayırdığı, Tanrı'ya sözü ve hatırı geçen) bir peygam-ber, haber-veren, Tanrı sözcüsü olduğu hatta zaman zaman Tanrı ile bütünleştiği, bir ve aynı varlık olduğu inancına içtenlikle kapılmış bir meczup (cezbeye varmış) derviş idi. Yanındakiler de onu, bu kimliğiyle kabullenmiş, onun bu kimlikte olduğuna inanarak ona bağlanmışlardı. Börklü­

ce olsun, yandaşları olsun, Tanrı'nın, bundan böyle alem gidişatını tam özledikleri ve gerçekleşeceği onların görılüne tanrısal varidat ile malum olan toplumsal düzeni gerçekleştirecek yolda yönlendireceği­

ne inanıyorlardı. Kendilerinin, Karaburun Yarımadası'ndaki küçücük komürıleri dışında, onun kapsadığı alandan kat kat daha büyük bir ülkede, bir sürü yerleşim birimini ve o arada Ayasluğ gibi nice bü­

yük kenti kapsayacak bir beylik kurup bu beyliği hem yönetmeye hem de Osmarılı'nın şunun bunun saldırılarına karşı korumakla yaşatma­

ya çalışması için ne gerek vardı? Böyle bir çabada başarı kazanmaya güçlerinin yetmeyeceğinin farkında olmamaları da olanaksızdı. Zaten içlerinde, bu gibi konular üzerine kafa yormaya kalkışabilecek olan da herhalde dördü beşi geçmezdi. İçlerinde bir Bedreddin, bir Plit­

hon yoktu; belki Börklüce dışında okur yazar olan tek kişi bile yoktu;

bir coşkulu dervişler ve yalınayak umutlu köylüler yığını idi orıların oluşturduğu toplum. Ama en önemlisi, yeni düzen coşkusuyla sancak kaldırmışken kimsenin orılan yenemeyeceği orılara malum olmuştu ya! İzmir üzerine yürümenin filan ne gereği vardı? Gelmiş miydi bu yolda bir varidat?

İskender Bey'in başına gelenin haberi, iki üç gün içinde İzmir' e ulaştı. Küçük ordusundan hiç kurtulan olmamıştı ama; Karaburun

Yanmadası'nın kendi halkından olanlar, gittikleri Vurla pazarı gibi yerlerde, keza Börklüce takımından olan gemiciler, balıkçılar da uğ­

radık.lan iskelelerde, Sancak Beyi ordusunun yok edilişini, ayrıntıları dahi anlatarak duyurmuşlardı.

Haberin İzmir üzerinden başkent Edime'ye ulaşması bir hafta aldı ve onun da bir hafta sonrasında, Osmanlı'nın Saruhan Sancak Beyi Timurtaş Paşazade Ali Bey'in eline, Çelebi Mehmet'in kendisinden, şu name geldi:

Sen ki Mağnisa'da Saruhan İli Sancak Beyimsin; Aydın İli Sancak Beyi İskender, Börklüce Mustafa nam mülhid baginin teciibine kıyam idüp, der­

bentte pusuya düşüp, şehid edilmekle mahlül kalan Aydın ili Sancak Beyli­

ğini dahi senin uhdene verdim. Cenab-ı Hak maslahatını asan eylesin. Ol bagilerin defterini dürmek vazifesi badema senindir. Tiz-reftar olmayasın ve tedbirde ihmal göstermeyüp merhum İskender Bey' in akibetinden ib­

ret alasın. Evvela bagiler içine casus sokmaya; badehu, timar, yaya, mü­

sellem teşkilatını ikmale gayret eyle. Hükmün altındaki her iki sancaktan kesir leşker cem eyle. Seferinden zinhar yüzü kara dönmeyesin ve bana ol mülhid mel'unun kellesini bir hoş temizledüp bal kavanozuna koyarak irsal edesin. Hüda seni muvaffak eyleye, amin vesselam.

Bu Ali Bey, İskender'in aksine, babadan dededen Osmanlı'nın has adamı idi. Babası, Kara Ali oğlu Kara Timurtaş Paşa, Osman Gazi'nin yoldaşlarından, komutanlarından Aykut Alp'in soyundan geliyor­

du. Bunun (Aykut Alp'in) oğlu Kara Ali Bey, Osman Gazi'nin ver­

diği görevle, 1308' de, Apolyont Gölü/Ulubat Gölü üzerindeki Alyos Adası'nın zaptına gönderilmiş iken ada halkı savaşmaksızın teslim olmuş ve oradaki büyük kilisenin, halkça pek saygın tutulan papazını ailesiyle birlikte Osman Bey'in önüne getirmiş, Osman Gazi bu pa­

pazın güzelliği namlı kızını Kara Ali Bey' e nikahlamış ve bu yüzden adaya artık Kız Adası denir olmuştu. Anası o Rum kızı olan Timurtaş Paşa, Rumeli'nde fetihler yapmış atlı akıncı komutanlarındandı; 1370 dolaylarında Yanbolu'yu, 1382'de Manastır'ı (bu kent kısa süre sonra elden çıkıp 1385'te yeniden fetholunmuştu), arkasından Pirlepe'yi al­

mış; Arnavutluk ve Bosna taraflarına akınlar yürütmüştü. Oğlu Yahşi Bey'in komutasındaki birlikler de 1386' da Niş'i, 1388' de Pravadi'yi zaptetmişlerdi. Konya önlerinde Murat Hüdavendigar ordusuyla

Ka-raman ordusunun 1387 yılındaki savaşında, Kara Timurtaş Paşa Ru­

meli askerine komuta etmiş, büyük haşan göstermişti ve bunun ödülü olarak Lala Şahin Paşa' dan sonra Beylerbeyliğine, ardından vezirliğe getirilmişti. Kara Timurtaş, Osmanlı tarihinde, bir vezir var iken vezir rütbesi ve işlevi kendisine verilen ilk kişi idi; bu yüzden, daha kıdemli olan diğer vezire, Çandarlı (Cendereli) zade Ali Paşa'ya, birinci vezir denmiş, bu deyim ilk kez o zaman kullanılmıştı.

Kara Timurtaş, Lalalarından (yaşlı eğitmenlerinden) olduğu Yıl­

dırım Bayazid'in İstanbul kuşatmasına ve Niğbolu seferine katılmış, ancak 1402'de pek yaşlı olduğundan Ankara Savaşı'nda bulunama­

mış ve 1404 Martında öldüğünde Bursa'da kendi yaptırdığı Timur­

taş Camii'nin yanına gömülmüştü. İki oğlu, Yahşi Bey ile Ali Bey, Timur'a karşı Bayazid'in yanında savaşmışlar, Yahşi Bey şehit, Ali Bey tutsak düşmüştü. Üçüncü oğul Umur Bey, Musa Çelebi'nin saltanatı zamanında onun komutanları arasında idi ve Bedreddin gibi, sonuna kadar, Musa'ya bağlılığını sürdürmüştü. Sultan il. Murat döneminde, özellikle Düzmece denen Mustafa Çelebi karşısında ve Murat'ın ko­

mutanları olarak Ali Bey ile Umur'un yanı sıra 1421 yılında yer alan (daha sonra, 1426 yılında Anadolu Beylerbeyi olarak, öldürülmesine birkaç ay kalmış Cüneyt üzerine, Aydın İli'ne gönderilecek olan) kar­

deşleri Oruç, 1416'da, henüz tarih sahnesine çıkmamıştı.

Sancak Beyi Timurtaş Paşazade, hiç zaman yitirmeden, Sultan Mehmet'in buyruklarını uygulamaya girişti; ama, sonuç alındı demek konusunda, tam Mehmet'in istediği gibi, tiz-reftar yani "Çabuk yol alıcı, acele edici" olmaktan kaçındı.

Önce, yanında Manisa'ya getirdiği, baba yadigarı, kendisine bağ­

lılığı kuşku götürmez adamlarından birkaç tanesini, köylüden zeytin alıp İzmir üzerinden çeşitli yerlere gönderen, satan kişi kimliğine bü­

rünüp Vurla pazarında yer tutmak, Karaburun Yanmadası'nın yerlisi ve şimdi tümü Börklüce taifesi olan insanlardan olabildiğince çoğunu tanımak, onlarla yakınlık kurmak, uzun süre boyunca bir yandan bilgi toplamak ve Manisa'ya aktarmak, bir yandan da bu kişiler gözünde gü­

venilirlik kazanmak, durumu uygun görünce onların arasına karışmak, Karaburun Y anrnadası'na yerleşmek, orada dahi bilgi toplamak ve ara

sıra V urla pazarına gelip öğrendiklerini orada kalmış diğer casuslara

Belgede EVRENSEL BASIM YAYIN (sayfa 95-98)