• Sonuç bulunamadı

3. ICPD BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DE NÜFUS VE

3.2. ICPD Eylem Programı’nın Türkiye’de Uygulanan Sağlık

3.2.1. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Hakkaniyet ve Kadınların

3.2.1.5. Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması

BM tarafından 1993 yılında yapılan tanıma göre, kadına yönelik şiddet; cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruh- sal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında kadına baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kı- sıtlanmasına neden olan her türlü davranışı içermektedir (Akın, 2008). Üreme hakları ve cinsel haklar bakımından değerlendirildiğinde dikkati en çok çeken şiddet türü kadına yönelik cinsel şiddet olmakla birlikte, şiddetin her biçimi kadınların üreme haklarını ihlal etmektedir. Çünkü bu tezin önceki bölümlerinde de belirtildiği gibi, kadınların üreme hakların- dan tam olarak yararlanmaları, diğer tüm haklarından da yararlanmaları ile mümkün olabilmektedir. Kadına yönelik şiddet ise, yaşam hakkı baş- ta olmak üzere kadınların sosyal, ekonomik, siyasi haklarından yarar- lanmalarının önünde bir engel teşkil etmektedir.

DSÖ tarafından yapılan değerlendirmelere göre, kadına yönelik şiddet, kadının ölmesi, sakat kalması, yaralanması, hastalanması, yaşam ka- litesinin bozulması gibi sağlık sonuçlarına neden olmaktadır. Fiziksel sağlık üzerindeki etkileri çeşitli yaralanmalar ve ağrı yakınmaları ile or- taya çıkarken; ruh sağlığı üzerindeki etkileri depresyon, panik bozukluk- lar, alkol ve madde kullanımı, utanç ve suçluluk duygusu, azalmış benlik duygusu, güvenli olmayan cinsel davranışlar, intihar eğilimi gibi biçimler- de ortaya çıkmaktadır. Öte yandan kadına yönelik şiddetin cinsel sağlık ve üreme sağlığı üzerindeki etkileri ise kısırlık, gebelik komplikasyonla- rı/düşükler, cinsel işlevlerde bozukluk, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, HIV/AIDS ve istenmeyen gebeliklerin ortaya çıkması şeklinde özetlene- bilir (Subaşı 2001: 83-87, Akın 2008).

Türkiye’de 1980’li yıllardan başlayarak kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması ve şiddet mağduru kadınlara hizmet sunulmasına ilişkin ta- lepler daha fazla dile getirilmeye başlanmıştır. Kadın erkek eşitliğinin sağlanması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilmesinde ulusal mekanizma olarak görev yapmak üzere 1990 yılında kurulan Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü tarafından 1990’lı yıllarda yapı- lan çalışmalarda kadına yönelik şiddetle mücadele önemli bir yer tut-

muştur. 1998 yılında yürürlüğe giren Ailenin Korunmasına Dair Kanun36

bu çalışmaların çıktılarından biri olarak düşünülebilir.

Kadına yönelik şiddetle mücadele çalışmaları, söz konusu Genel Mü- dürlüğün 2004 yılında yeniden yapılandırılması ile kurulan Kadının Sta- tüsü Genel Müdürlüğü’nün37 koordinasyonunda, ilgili kurumlar ile işbirliği

içerisinde sürdürülmektedir.

Yasal düzenlemeler ve uygulamaya yönelik faaliyetler biçiminde özet- lenebilecek bu çalışmalardan38 bazıları üreme hakları ve cinsel haklar

bakımından daha fazla önem taşımaktadır. Daha çok kadınlara karşı işlenen cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, 2005 yılında Türk Ceza Kanunu'nda39 yapılan değişiklikle “Kişilere Karşı Suçlar” başlığı altında

ele alınmıştır (KSGM, 2008 c). Önceki Ceza Kanunu'nda “Topluma Kar- şı Suçlar” başlığı altında ele alınan cinsel dokunulmazlığa karşı suçların bu başlık altında değerlendirilmesi, kadınların kendi bedenleri ve cinsel yaşamları üzerinde söz hakkına sahip olduklarının yasa metninde ifade- sini bulması anlamına gelmektedir.

Kadına yönelik şiddetle mücadelede sonuçları bakımından önem arz eden bir diğer önemli gelişme, 2005 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yöne- lik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Be- lirlenmesi Amacıyla Araştırma Komisyonu oluşturulmasıdır. Komisyon çalışmaları sonucunda bir rapor hazırlanarak, bu konuda alınacak ön- lemlere ilişkin öneriler ve bundan sorumlu kuruluşlar “Çocuk ve Kadına Yönelik Şiddet Hareketleri ile Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi için Alınacak Tedbirler” konulu Başbakanlık Genelgesi ile belirlenmiştir. Genelge, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda önemli bir belge olmanın yanı sıra, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştiril- mesi için ihtiyaç duyulan politikalara da zemin oluşturmaktadır.

36 17/1/1998 tarih ve 23233 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4320 sayılı Ailenin Korun- masına Dair Kanun ile aile ortamını şiddetin etkilerinden korumak amaçlanmıştır. Top- lumda meydana gelen yeni ihtiyaçlar doğrultusunda 2007 yılında söz konusu Kanun'da bazı değişiklikler yapılmış, 2008 yılında ise Uygulama Yönetmeliği çıkarılmıştır. 37 Genel Müdürlük 27.10.2004 tarihinde kabul edilen 5251 sayılı “Kadının Statüsü Genel

Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri hakkında Kanun” ile kurulmuştur.

38 Ayrıntılı bilgi için bakınız Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü resmi web sitesi, www. ksgm.gov.tr, “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Bölümü”.

KSGM tarafından hazırlanarak uygulamaya konulan Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 2007-2010, şiddetle mücadele alanında kamu politikalarının oluşturulması bakımından bir diğer önemli politika belgesidir.

KSGM koordinasyonunda gerçekleştirilen ve Türkiye’nin bu alandaki ilk resmi verilerini oluşturan “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2008” sonuçlarına göre Türkiye’de kadınların % 41,9’u, yaşamları boyunca en az bir kez eşleri veya birlikte olduğu kişilerden fiziksel veya cinsel şiddet40 görmüştür. Yaşamı boyunca en az bir kez

eşi veya birlikte olduğu kişilerden cinsel şiddet gören kadınların oranı ise % 15,3’tür. Bir diğer önemli sonuç ise gebelikte fiziksel şiddete ilişkin sonuçlardır. Türkiye genelinde en az bir kez gebe kalmış kadınların % 10’u gebeliği sırasında eşi veya birlikte olduğu kişiler tarafından fiziksel şid- dete maruz kalmıştır (KSGM, 2009).

Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2008’in ülkeyi temsil eden örneklem üzerinde yapılan ilk araştırma olması nedeniyle kadına yönelik şiddet verilerinde geçmişe yönelik bir değerlendirme yapmaya henüz imkan bulunmamaktadır. Ayrıca, Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Müca- dele Ulusal Eylem Planı 2007-2010, Türkiye’de bu konuya özel olarak hazırlanan ve uygulamaya geçirilen ilk eylem planıdır. Bu nedenle, ka- dına yönelik şiddetle mücadele alanında son yıllarda atılan adımların olumlu gelişmelere yol açıp açmadığı, ancak ilerleyen yıllarda yapılacak yeni ve karşılaştırmalı değerlendirmelerle ortaya çıkabilecektir.

Mevcut veriler ve çalışmalar ışığında halihazırda yapılabilecek değer- lendirme, kadına yönelik şiddetin, diğer hakların yanı sıra kadınların üreme haklarını ve cinsel haklarını ihlal eden bir sorun olarak Türkiye’de varlığını sürdürdüğü; ancak hem Devlet ve kamu kuruluşları düzeyinde, hem de sivil toplum düzeyinde bu sorunla mücadele edilmesi konusun- da bir bilincin ve farkındalığın oluşmuş olduğudur.

40 Söz konusu araştırmada cinsel şiddete maruz kalmış kadınlar, istemediği halde fizik- sel güç kullanılarak zorla cinsel ilişkiye girilmiş; istemediği halde olacaklardan kork- tuğu için cinsel ilişkiye girmek zorunda kalmış; cinsel olarak aşağılayıcı veya küçük düşürücü bulduğu bir şey yaptırılmış kişiler olarak tanımlanmıştır (KSGM, 2009).