• Sonuç bulunamadı

1. NÜFUS VE ÜREME SAĞLIĞI POLİTİKALARINA GENEL BAKIŞ

1.3. Üreme Hakları ve Üreme Sağlığı

1.3.1. Üreme Davranışının Şekillenmesi

1.3.1.1. Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Çiftlerin

Gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda geniş bir aileye sahip olmak ha- yatta kalmak için son derece akılcı bir stratejidir. Çocuk emeği, Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın rençber topluluklarında aile ekonomisinin hayati bir parçasını oluşturmaktadır. Çocuklar tarlada çalışma, hayvan- lara bakma, su ve diğer kaynaklara ulaşma, kardeşleriyle ilgilenme gibi pek çok aktivitede bulunmaktadırlar. Çocukların emeği, aile için önemli bir ekonomik değer haline gelmekte ve hatta bazı ülkelerde çocuklar ha- yatlarının çok erken döneminde kümülatif olarak tükettiklerinden fazla- sını üretmeye başlamaktadırlar. Hatta şehirde yaşayan ailelerde eğitim görerek istihdama katılma fırsatı bulan ve gelir elde etmeye başlayan çocukların, kardeşlerinin eğitimine destek olması yoluyla bir çeşit destek zinciri oluşturulduğu ve çiftlerin sahip oldukları çocukların emeklerinden bu şekilde de yarar sağlama yoluna gittikleri görülmektedir (Hartmann, 1995).

Dünyanın yoksul ve gelişmekte olan bölgelerinde yaşayan insanlar için çocuk sahibi olmak, ekonomik bir değere sahip olmak anlamına gelir- ken, kişilerin ve ailelerin gelir düzeyi yükseldikçe durum değişmekte; ço- cuk bakmanın maliyeti artmaktadır. Kırsalda yaşayan aileler ve dünya- nın yoksul bölgelerinde yaşayan insanlar için çocuk sahibi olmak ailenin sahip olduğu ekonomik değerlerin artması anlamına gelmektedir. Ço- cuklar tarlada çalışarak ailenin gelirini artırmaktadırlar. Ayrıca çocuklar, ebeveynlerinin yaşlılık günleri için temel bir güvenlik ve destek kayna- ğıdırlar. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çiftler sadece ailenin ihtiyaçlarının karşılanması için yeterli sayıda çocuğa sahip olduklarında çocuk sayısını sınırlamaya ihtiyaç duymaktadırlar (Hartmann 1995, Öz- berk 2006, Hardon 1997).

Gelişmiş ülkelerde ise çocuk sahibi olmak, çocuğun bakımı ve eğitimi için masraf yapmak anlamına gelmektedir. Süresi ülkeden ülkeye de-

ğişken olmakla birlikte uzun yıllar boyunca eğitimde kalan çocukların bu süre boyunca aileleri tarafından istihdam edilmeleri ya da ebeveynlerin çocukların emeklerinden yararlanmak istemeleri istisnalar olsa da pek karşılaşılan bir durum değildir. Ayrıca, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çoğunlukla bir sorun olan sosyal güvenlik sistemleri gelişmiş ülkelerde o kadar iyi işlemektedir ki, çiftler, yaşlandıklarında kendilerine bakmaları beklentisiyle çocuk yapma kararı vermemektedir. Gelişmiş ülkelerde iyi işleyen emeklilik sistemleri, sosyal koruma mekanizmaları ve refah devleti uygulamaları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ebeveynlerin çocuklardan bekledikleri bakım hizmetlerini üstlenmekte- dir. Bu nedenle çiftlerin çocuk yapma kararına etkili olan ekonomik ve sosyal değişkenler gelişmiş ülkelerde az gelişmiş ülkelere göre oldukça farklıdır (Hartmann, 1995).

Gelişmişlik düzeyi dışında bazı kültürel davranış kalıpları da doğurgan- lık üzerinde etkili olmaktadır. Erkek çocuk tercihi, bazı kültürlerde çok çocuk sahibi olmakla sonuçlanan bir etkendir. Güney Asya, Çin ve Orta Doğu’nun kimi bölgelerinde kız çocuk emeği, erkek çocuklarınkine eş- değer görülmediğinden ve yine bazı kültürlerde kız çocukları erken yaş- ta evlenmek/evlendirilmek suretiyle doğdukları evden ayrıldıklarından, daha çok sayıda erkek çocuğuna sahip olmak pek çok çift için bir öncelik haline gelebilmektedir (Hartmann, 1995). Ayrıca, kimi kültürlerde erkek çocuk sahibi olmak yalnızca işgücü anlamında değil, sadece gelenek- sel değerler nedeniyle de tercih edilen bir durum haline gelebilmekte- dir. Dünyanın farklı kültür ve topluluklarında farklı şekillerde süregelen toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yansıması olan bu durum, sonuçta çiftlerin aslında arzu ettiklerinden ya da bakabileceklerinden daha fazla sayıda çocuk sahibi olmalarına yol açabilmektedir.

Bebek ve çocuk ölüm hızlarının yüksekliği, çiftlerin çok sayıda çocuk sa- hibi olmalarına neden olan bir diğer etkendir. Bebek ölümlülüğünün fazla olması, ebeveynlerin sahip oldukları çocukların aile ekonomisine katkı sağlayacak ve yaşlandıklarında kendileriyle ilgilenecek kadar yaşayıp ya- şamayacaklarından emin olamamaları sonucunu doğurmakta, bu neden- le çiftler en azından birkaç çocuğun yaşayacağından emin olabilmek için çok sayıda çocuk sahibi olma kararını daha kolaylıkla verebilmektedirler. Düşük doğurganlığa sahip pek çok ülke, bu düzeye ancak bebek ve çocuk ölüm hızlarının düşmesinin ardından ulaşabilmiştir (Hartmann, 1995).

Yüksek doğurganlığın bir diğer nedeni de kadınların toplumdaki ikincil- leştirilmiş konumudur. Ailenin ve toplumun erkek egemen yapısı, kadın- ların kalkınma sürecinin neredeyse tamamından dışlanmaları, kadınla- rın çoğunlukla istediklerinden daha fazla sayıda çocuk sahibi olmalarına neden olmaktadır (Hartmann, 1995). Bu durum işgücü piyasasına gir- mekte zaten zorluk çeken, emekleri çoğu zaman erkek emeğine eşde- ğer görünmeyen ve işgücü piyasasında pek çok başka ayrımcılık türle- riyle karşılaşan kadınların önünde bir engel olmaktadır.

Tüm bu nedenleri dikkate almadan yapılan nüfus kontrolü savunuculuğu sorunun bütüncül olarak değerlendirilmesini engellemekte; çok sayıda çocuk sahibi olan çiftlerin kendi hayatlarını ve gelecek nesillerin hayatını tehlikeye attığı gerekçesi ile “nüfus kontrolü”nün zorunlu bir sonuç gibi algılanmasına neden olmaktadır. Bu da, bireylerin içinde bulundukları koşullar çerçevesinde seçim hakkına sahip olduklarının göz ardı edilme- si sonucunu doğurmaktadır.

Bir sonraki bölümde doğurganlık özelliğine sahip olmaları ve bu tezin asıl inceleme alanını oluşturmaları nedeniyle kadınların üreme tercih- lerinin nasıl şekillendiği üzerinde ayrıca durulacaktır. Bu bölümü kapa- tırken şu sonuca varılmaktadır: Üreme tercihleri üzerinde etkili olan ve bu bölümde sözü edilen nedenlerin her zaman tek başına belirleyici ol- mayabileceği ve kimi durumlarda birden çok nedenin hatta birbiriyle çe- lişebilen etkenlerin bir araya gelmesi sonucu çiftlerin çocuk sahibi olma tercihlerinin belirlendiği akılda tutulmalıdır. Ayrıca, gelişmiş ve gelişmek- te olan ülkelerde yaşayan insanlar arasında yapılan bu gibi ayrımların keskin çizgileri olmadığı da yapılan değerlendirmelerde gözden kaçırıl- mamalıdır. Bireylerin, çiftlerin ya da belli bir insan topluluğuna mensup kişilerin üreme tercihlerini belirleyen farklı ve kendilerine özgü ihtiyaçları ve beklentileri olabileceği akılda tutularak, tüm bu beklentileri karşıla- yacak ve böylece bireylerin ve çiftlerin üreme hakkından eşit şekilde ve tam olarak yararlanmasını sağlayacak politikalar oluşturulmalıdır.