• Sonuç bulunamadı

3. SİYASAL HAYAT VE KADIN

3.2. Kadına Seçme-Seçilme Hakkının Verilmesi

Tarihsel olarak seçme ve seçilme hakkı, feodalizmin yıkılması ile birlikte, ilk mülk sahibi; İngiltere örneğinde, kendine ait bir evin efendisi, İtalya ve Portekiz örneğinde olduğu gibi yüksek tahsilli erkeklere tanınan bir vatandaşlık hakkı olarak karşımıza çıkmaktadır.334

Fransız ihtilalı sonrasında bu hak, mülk sahibi olmayan erkeklere de tanınmıştır. Fransız İhtilalı kadın hakları açısından bir dönüm noktası olmuştur. Fransız kadınlar, haklarıyla ilgili Bildirgeyi yayınlayarak, 1789’da krala sundukları bir dilekçe ile oy hakkı ve kendilerini temsil hakkı istemişlerdir. 1793 de aynı istek yenilense de kabul edilmemiştir.335

Fransız Kadınların başlattığı bu hareketin 19.yy’ın ortalarına doğru daha çok gündeme gelmeye başlamasıyla birlikte, 1850’de Amerika Birleşik Devletleri’nde oy hakkı talebiyle ortaya çıkan kadın birliklerini, 1865 yılı İngiltere’de oy hakkı talebiyle harekete geçen kadın birlikleri görülmektedir.336Ayrıca, İngiliz siyaset adamı John

Stuart Mill 1869’da kaleme aldığı “Kadınların Hapsedildiği” yazısıyla herkesin istikbaline mazhar olurken, aynı zamanda, milletvekili olan Mill’in, kadınların oy haklarıyla ilgili bir önergeyi İngiliz Meclisi’ne sunduğu da, kadınların seçme-seçilme hakları bağlamında atılan adımlardan sayılır.337

1867’de İngiliz kadın hareketleri, “Kadın Oy Hakkı Birliğini” kurarak, bu birlik çatısı altında oy hakkı talebiyle, bir takım sokak gösterileri ve sosyal faaliyetlere başlamışlardır. Aynı şekilde, 1869 yılı Amerika’da kadınların, Amerikan Kadınları Oy Hakkı Birliğini kurmuşlardır. Yine, 1876 yılı Fransa’da seçme-seçilme haklarını elde etmek üzere kurulan “Kadınlar birliğini” bilmekteyiz.338

Bunlara ilave olarak Danimarka, Hollanda, İsviçre gibi diğer Batı ülkelerinde de orta çıkan ve uzunluğu ülkeden ülkeye değişen bu hareketlerinin eşsiz mücadeleleri sonucu, Batı ülkelerinde kadınlara seçme-seçilme hakkı tanınmaya başlamıştır.

334

Bock, a.g.e., s. 150.

335 Konan, a.g.m., s. 160.

336 Hüseyin Beşiri, Camia Şinasi-yi Siyasi, Beşinci Baskı, Tahran 1999, s. 290. 337 Müesseseyi Ferhengi-i Bişaret, a.g.e., s. 404.

338

1893’te ilk olarak Yeni Zelanda kadınlara seçme hakkı tanınmıştır. Parlamento’ya aday olma hakkını da kapsayan tam seçme ve seçilme hakkın Zelanda kadınlarına, ancak 1919’da verildiği görülmüştür.339

Bu gelişmenin ardından Finlandiya’da 1906’da, İngiltere’de 1918’de ve Amerika’da 1920’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.340

1907-1915 yılları arasında Norveç, Danimarka ve İceland kadınlarının seçme-seçilme haklarını elde ettikleri saptanırken, özellikle Birinci Dünya Savaşından sonra, neredeyse bütün Batı ülkelerinde kadınların seçme-seçilme haklarına kavuştukları görülmüştür.341

Oy hakkına sadece Batı kadınlarının değil, Afgan kadınlarının da kavuştuğu bilinmektedir. Ancak, Afgan kadınlarının seçme-seçilme hakkıyla ilgili yaşanan bu gelişme, Batı kadınlarının seçme-seçilme hakkına kavuştuğu tarihsel süreçle tıpa tıp ya da aynı değil; daha geç ve özellikle 20.yy’ın ikinci yarısında gerçekleşmiştir.

Seçme-seçilme hakkının Afgan kadınlarına 20.yy’ın ikinci yarısında verilmiş olması, Batı kadınının bu hakka kavuşma tarihiyle karşılaştırıldığında bir gecikme gibi görülse de, bunun bazı sebepleri vardır. Birincisi, Afgan kadınlarının 20.yy’ın ikinci yarısına kadar seçme-seçilme haklarının elde edilmesi yönünde ciddi bir faaliyet içinde olmamaları. İkincisi ise, Batı toplumlarının kültürel, siyasal, toplumsal, teknolojik, ekonomik ve modernleşme anlamında yaşadığı tarihsel evrelerin çok gerisinde olması ve modernleşme deneyinin de daha genç olmasıdır. Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı, Birinci Dünya Savasından sonra, modernleşme hareketiyle birlikte, kadınların eğitim-öğretim haklarından sonra, oy hakları bağlamında bir girişimin yapıldığı söz konusu olsa da, bırakın halkı, Meclis’in çoğunluğu bile, bu hakkın kadınlara verilmesine hazır olmamıştır.

Mesela, 1928’de Amanullah Han’ın Şaire, Semiye, Şehzade Begüm, Hazret Begüm… İsimlerinde 12 kişilik bir gruptan oluşan Afgan kadınının Pağman Loya Cirga Meclisi’ne sokmaya çalışması; “eğitim, sağlık, çalışma yaşamında olduğu gibi, siyasal yaşamda da onlara (yani kadınlara) yer vermeliyiz” sözü, Meclis’te tartışmaya yol açarken, milletvekillerin çoğunun kadınların Meclis’e girmesini reddettiği

339 Bock, a.g.e., s. 150.

340 Seyit Nuriddin Alevi ve diğerleri, Zan, Şeriat ve Cinsiyet, Kabil 2009, s. 21. 341

bilinmektedir.342 Bu konu, İkinci Dünya Savaşından sonra, Kral Zahir Şah döneminde de tartışılmıştır. Fakat, kadın oy hakkının uygulanmaya konulması için sosyal, siyasal, kültürel ortamın hazır olmaması ve devletin çözmesi gereken iç sorunlar, bu hakkın Afgan kadınlarına verilmesini ertelemiştir.343

Ancak, 1964 yılı anayasasının 41. ve 43. maddelerine eklenen, “Afgan halkı Meclis’e seçilerek siyaset yapabilir ve Meclis üyeleri Afgan halkı tarafından seçilir” diyerek, “kadınları da kapsayan, Afgan halkı” diye başlayan sözcükleriyle, Afgan kadınlarına ilk defa Millet Meclisi için seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.344

Bu gelişme sayesinde Afgan kadınları, Millet Meclisi için ilk kez 1965 yılında oy kullanmıştır. Kadın hakları açısından önemli bir dönüm noktası sayılabilecek bu seçimde, bir önceki başlıkta da kısmen değinildiği gibi, biri bağımlı ve üçü bağımsız olmak üzere, Anâhitâ Ratipzat, Rukiye Ebu-bekir Habib, Hadice İhrâri ve Masuma İsmeti isminde dört kadın katılmıştır. Solcu hareketin Parçam Partisi’nin mensubu olan Anâhitâ’nın yanısıra, diğer üç kadın da bu seçimde yüksek oyları alarak, Millet Meclisi’ne girmişlerdir.345 Ayrıca, bir önceki yılda gerçekleştirilen Loya Cirga Meclisi’nde dört Afgan kadınının daha seçildiği de bilinmektedir.346

Cumhuriyet dönemine geldiğimizde, gerek, anayasa komisyon çalışmalarına seçilen, gerekse, bu anayasanın kabulü ve hemen akabinde cumhurbaşkanının seçilmesi için toplanan Loya Cirga Meclisi’ne seçilen kadınların yanısıra, 1976’da yapılan Meclis seçimlerinde de iştirak eden kadınları da görebilmek mümkündür.347

Herhangi bir siyasal, toplumsal ve kültürel engele takılmaksızın kadınların, erkeklerle beraber saf tuttuğu genel seçimde, (Kübra Nurzai, Azize Amani, Necibe Serir, Necibe Herati, Hümeyra Hamidi, Süreyya Hadım, Halide Gavs, Zeynep Emin, Mahbube Hukukmal, Azize İhsan Ömer, Hadice ve Zekiye Resul) isimlerinde 11 Afgan kadınının, seçim bölgelerinden yüksek oyları alarak, Meclis’e girmeyi başardıkları bilinmektedir.348

1980’li yıllara ya da Rus işgali döneminde geldiğimizde, siyasi iradenin meşru zemini ve bu iradenin en iyi şekilde temsil edildiği yer olarak bilinen Meclis’in yerini

342 Kazım, a.g.e., s. 152-153.

343 Müesseseyi Ferhengi-i Bişaret, a.g.e., s. 438. 344

Kanun-ı Esasi-yi 1964, 61 ve 63.maddeleri.

345 Kazım, a.g.e., s. 289.

346 Müesseseyi Ferhengi-i Bişaret, a.g.e., s. 411. 347 Müesseseyi Ferhengi-i Bişaret, a.g.e., s. 413. 348

“Devrim Konseyi” alırken, seçme-seçilme kavramı da anlamını yitirmiştir. Bununla birlikte, erkeklerin olduğu gibi kadınların da siyaset yapacağı tek alan, Parçam Partisi ve bu partiye bağı olarak oluşturulan Devrim Konseyi olmuştur. Şöyle ki, farklı yerlerde de vurgulandığı üzere, bu dönemde, sadece adı geçen partinin mensuplarına, bu partinin şekillendirdiği çerçeve dâhilinde ve öğretisine dönük bir siyaset yapma olanağı verilmiştir. Bunun ötesinde Rus işgali döneminde, ne Meclis’e giren herhangi bir Afgan kadını, ne kadınının seçme-seçilme hakkı ve ne de Meclis’in durumu ile ilgili herhangi bir bilgi aktarılmamaktadır.

Sonuç olarak, Afganistan’da kadınlar 1965’te seçme ve seçilme hakkına kavuşmuştur. Ancak, o tarihsel süreçten 1989 yılına kadar siyasi karar organlarında yok denecek kadar az oranda temsil edilmişlerdir. Bu şu anlama gelmektedir: dünyada olduğu gibi Afganistan’da da kadınlar bu tarihsel kesitte ne kendi yaşamları hakkında ne de Afganistan’ın sosyo-kültürel ve siyasal yaşamı için verilen kararlarda tam anlamıyla katılamamışlardır.

3.3. Örnek Bir Kadın Hareketi: Nuhzat-ı Zenân-ı Afgan (Afgan Kadın