• Sonuç bulunamadı

Tarihsel süreç içerisinde kadın, her dönemin koşul ve niteliklerine göre değişik biçimlerde çeşitli ekonomik faaliyetlere katılmıştır. Fakat kadınların gerçek anlamda sanayi devrimiyle birlikte, bir gelir karşılığı “işçi statüsü altında” çalışma yaşamı içinde ilk kez resmi bir biçimde yer aldıkları bilinen bir gerçektir. Sanayi dönemi öncesi, kadınların çalışma yaşamı içindeki yeri incelendiğinde, tüm toplumlarda, tarımsal faaliyetlerde kadın işgücünden yoğun bir biçimde yararlanıldığı bilinmektedir. Diğer bir değişle, XVIII. yy Sanayi Devrimi’ne kadar kadınların herhangi bir resmi işgücüne sahip olamamaları, onların erkeklerin ekonomik gelirlerine bağlı kalarak sadece ev işlerinin düzen-tertibi ve çocukların bakım ve terbiyesiyle meşgul olmakla yetinmelerini sağlamıştır. Asırlardır erkeklerin baskısı ve egemenliğinden kurtularak herhangi bir gelir getiren resmi işgücüne sahip olamayan kadınlar, beraberinde pek çok toplumsal,

69 Andişmant, a.g.e., s. 109-110; Seyfurrahman Samadi,Talim’u Terbiye ve Camiayı Afgan-i dar Karn-ı

kültürel, siyasal, ekonomik değişim ve gelişmeyi getiren XVIII. yy Sanayi Devrimi’nin Batı’da gerçekleşmesiyle çalışma yaşamına atılmıştır.70

XVIII. yüzyıl İngiltere’de dokuma sanayisinde buhar enerjisinin kullanılmasıyla başlayan büyük devrimin, daha sonraki yıllarda diğer Batı Avrupa ülkelerine hızla yayılmaya başlamasıyla birlikte, iş gücünün büyük bir kısmını da kadınlar oluşturmuştur. Diğer bir ifade ile beraberinde pekçok toplumsal, kültürel ve siyasal değişimi getiren sanayi devriminin en önemli meyvelerinden biri de çok sayıda kadının çalışma yaşamına katılmasıdır. Hakikaten, o dönemde dokuma sanayisinde çalışanların büyük bir kısmını kadınların oluşturduğu görülmüştür.71

Batı’da, sanayi sektörlerindeki patlamaların hızla değişik alanlarda yayılması sonucu, çalışma yaşamında kadın lehine yaşanan gelişmeler daha da hızlandırmıştır. Bu gelişmeler neticesinde 19.yy’ın sonuyla Birinci Dünya Savaşının sona ermesine kadarki tarihsel süreçte kadın çalışanların sayısının sanayi sektörlerinin tüm kesimlerinde giderek arttığı bilinmektedir. Bu önemli gelişmelerin doğal bir sonucu olarak, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Fransa’da çalışanların %53’nü, Almanya’da ise %49’unu kadınlar oluştururken,72

diğer bir değişle, Almanya’da ev dışında çalışan, yaklaşık olarak sekiz milyonluk bir kadın nüfusu sayısına ulaşılmıştır.73

Diğer yandan da, Birinci Dünya Savaşının yaşandığı yıllarda, birbirinden farklı sanayi kollarında çalışan kadınların sayısı artmakla kalmamış, aynı zamanda savaşa katılan Batı ülkelerinde, silah sanayilerinde erkek iş gücünün yerinde kadın iş gücünden azami derecede yararlanılma olayı da, çalışma yaşamında kadın oranın geride bırakılan yıllara göre daha farklı ve büyük bir rakama ulaşmasına neden olmuştur.74

Ayrıca, kamu ve hizmet sektörlerindeki yaşanan gelişmelerin Birinci Dünya Savaşından sonra çok farklı ve büyük bir boyuta ulaştığından söz edilirken, çalışma yaşamı içindeki toplam kadın oranı 1931 yılında elde edilen istatistik bilgilere göre %34 gibi bir rakama çıkmıştır. Ama buna rağmen, çalışma yaşamı içindeki erkek iş gücünün büyüklüğü göz önüne alındığında hâlâ geride olduğu bilinen bir gerçektir.75

Elbette ki bu, sadece Batı

70 Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, a.g. e., s. 19-20. 71

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, a.g.e., s. 20.

72 Bock, a.g.e., s. 124.

73 Leyla Kırkpınar, Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Kadın, TCKBY, Ankara 2001, s. 241. 74 Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, a.g.e., s. 21.

75

ülkelerinin kadınların çalışma hakkı konusunda attığı bir adım, sağladığı bir imkân olamayıp, aynı zamanda Batı’daki bu gelişmeleri ve özellikle de kadınların çalışma hakkı, eğitim-öğretim hakkı vb. ilgili gelişmeleri yakından takip eden ve etkilenen Batı dışı ülkelerinden biri olan Afganistan’da da, kadınların iş hayatıyla ilgili geçmişten günümüze doğru önemli adımların attığı bilinmektedir.

Kadınların resmi bir şekilde çalışma yaşamında ilk girişleri Kral Amanullah dönemiyle başlamıştır. Kadınların, sosyo-kültürel alanlarda erkeklerin yanında eşit bir biçimde yer almalarını arzu eden Amanullah, çalışma yaşamında da kadın işgücünden yararlanmak için harekete geçmiştir. Bunun için 1928 yılında kralın fermanı üzerinde, eşi Kraliçe Melike Süreyya tarafından kadınların kocaları tarafından duydukları rahatsızlıkları dinlemek ve çalışma yaşamının değişik katmanlarında onlara çalışma imkânı sağlamak üzere “Encümen-i Himayet-i Nisvan” adında bir dernek kurulmuştur.76

Günümüzdeki bir işçi sendikası fonksiyonunu gören bu dernek sayesinde, tıpkı Ortaçağ Avrupa’sında terzilik, ayakkabıcılık ve fırıncılık gibi bazı küçük çaplı sanayi ve iş yerlerinde kadınların da erkeklerle birlikte çalıştıkları gibi77

Afganistan’da da halı-kilim dokuma, kumaş üretme, yağ, şeker ve tekstil sanayileri gibi bazı küçük çaplı iş yerlerinde erkek işgücünün yanında, yaygın bir biçimde olmasa bile, kadın işgücüne de yer verilmiştir.78 Ancak, bu iş yerlerinde çalışan kadınların çalışma saatleri ve sayıları hakkında somut bir bilgiye olaşmamız mümkün olmamaktadır.

Kadınların çalışabildikleri alanlar sadece küçük çaplı sanayi, iş yerleri ve tarım sektörleriyle sınırlı kalmamakta; aynı zamanda, sağlık sektörü ve öğretim kurumlarında da, sağlıkçı ve öğretmen statüsüyle çalışan kadınların izine de rastlanmaktadır. Örneğin Fatma, Hadice, Ayşe, Adile Haydari, Hanım Levan, Hanım Elif Can, Regnoli vb. bu kurumlarda çalışan ilk kadınlardandır.79

Üstelik erkeklere, kamu kurumlarında tanınan istihdam olanaklarının, anayasasının 17. Maddesi uyarına hiçbir ayrım yapılmaksızın kadınlara da tanınacağı belirtilmektedir. Buna rağmen, kamu kurumlarında kadınlar, erkeklerle eşit biçimde yer alamamıştır.80

76

Stanzai, a.g.e., s. 120.

77 Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, a.g.e., s. 19. 78 Gubar, a.g.e., s. 849.

79Kazım, a.g.e., s. 143. 80

Kral Zahir Şah hükümeti döneminde ise, hızlı bir sanayileşme ve kentleşme sürecine geçilerek, yeterli sermaye birikimi olmamakla birlikte, eskiye oranla sanayileşme alanında önemli ve kayda değer gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmeler sonucu yaşanan toplumsal değişim, çalışma yaşamında kadın işgücüne yönelik çalışmalar hızlandırılarak, beraberinde Afgan kadınının çalışma yaşamı içindeki iş gücünün giderek farklılaşmasını ve büyümesini sağlamıştır. Bu sürece bağlı olarak daha sonraki yıllarda, sadece kadınların çalıştığı halı, kilim, tekstil ve dikiş-nakış gibi, özel iş yerlerinin bile açıldığını söyleyebiliriz.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Avrupa ülkelerinde yaşanan ekonomik büyüme, Afganistan’ı Batıyla her alanda ilişki kurmaya yöneltmiştir. Bu çerçevede Afganistan, Batı ülkelerinin veya sanayi açısından gelişmekte olan ülkelerin yardımıyla, bir yandan topraklarındaki sanayi sektörlerinin sayılarını artırırken, diğer yandan da ülkedeki mevcut sanayi ve üretim sektörlerinin kapasitelerini daha da genişletmesi sonucu, üretilen ürünler de, neredeyse ülke insanının ihtiyacını karşılayacak duruma gelmiştir. Bütün bunlar, kadınların çalışma yaşamı içindeki oranlarının hızla artmasına neden olmuştur. Nitekim bu dönemde, 16 milyon nüfusun yarısını oluşturan Afgan kadınlarından 1200000 (bir milyonu iki yüz bin) kadının çalışma yaşamına katıldığı ve iş sahibi olduğu saptanmıştır.81

Kadınların, sanayi ve hizmet sektörlerindeki birçok alanda çalışmaya başlamalarının yanısıra; iletişim, eğitim-öğretim, idari, adli ve kaza-i alanlarında; İçişleri Bakanlığı gibi birçok bakanlık ve bu bakanlıklara bağlı il müdürlükleri gibi birinden farklı birçok kamu kurumunda da şef, memur, müdür ve müdür yardımcısı olarak çalışmışlardır.82

Ancak, bu kurumlarda iş sahibi olan kadınların oranıyla ilgili kayıtlarda somut bir istatistik veriye ulaşmamız pek de mümkün olmamaktadır.

Sonuç olarak, kraliyet dönemi Afganistan’da çalışma yaşamında erkek iş gücü kadar, kadın iş gücüne de önem verilmiştir. Kadın ve erkeğin aynı ortamı paylaştığı kamu ve özel iş yerlerinin yanında, daha önce de ifade edildiği gibi, yalnız kadınların çalıştıkları iş yerleri de açılmıştır. Bu gelişmelere rağmen, Afgan kadınlarının çalışma yaşamına kadınların katılım oranları gelişen ve gelişmekte olan ülke kadınlarının çalışma yaşamına katılım oranlarına göre daha da düşüktür. Bu duruma neden olarak,

81Kazım, a.g.e., s. 283. 82

gerek Kral Amanullah ve gerekse Kral Zahir Şah döneminin, uzun yıllarca devam eden modernleşme, sanayileşme ve kentleşme hareketlerine karşın; ülkenin tarım ekonomisine dayanan geleneksel toplum tipinden kurtulamaması gösterilebilir. Ayrıca, sanayinin yayıldığı bölgelerde bile, birey ve toplum arasındaki ilişkilerin geleneksel ağırlıklı niteliğini hâlâ devam ettirmesi de önemli bir etkendir.