• Sonuç bulunamadı

1.2. KADIN VE ERKEĞE TOPLUMSAL AÇIDAN BAKIŞ 23 

1.2.3. Kadın ve Erkeğin Birbirlerini Algılaması 29

Kadın ve erkeklerin davranış biçimlerindeki farklılıklar toplumsal kimliğin ötesinde bir gerçekliğe işaret etmektedir. Çünkü cinsellik sosyobiyopsikolojik bir olgudur (Tarhan, 2015a: 37) ve cinsiyete dayalı davranış biçimlerinin bir kısmı doğuştan gelirken bir kısmı da sonradan kazanılmaktadır. Toplumsal örüntülerin açıklayamayacağı bazı davranışların kökenleri biyolojide aranmalıdır. Örneğin

30

erkeklerin daha basit, kadınların ise daha karmaşık olduğu düşüncesinin toplumsal bakış açısıyla oluşturulduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak bu konu çalışmamızda derinlemesine ele alınmayacak, sadece kadın ve erkeklerin farklı dil kullanmalarındaki sebeplerden biri olarak bazı noktalarda değinilecektir5.

Kadınların farklı bir psikolojik ve zihnî organizasyonları bulunduğuna işaret eden Mudd’a göre kadınların hedefleri, arzuları, duyarlılıkları ve genel olarak ruh dünyaları kendine özgü olması sebebiyle kadınlar, toplum içerisinde farklı bir tutum ve tavır içerisindedirler (2002: 59). Benzer bir görüşe sahip olan Donovan da kadınların, insanlar ve tüm hayat biçimleri arasındaki kolayca fark edilmeyen bağlantıları anlamakta akılcılığın ötesine giden sezgisel bir algılamaları olduğunu belirtmektedir (2015: 79).

5 İnsan davranışlarının biyolojik yönü genetik ve kimyasal izleyiciler, pozitron-emisyon

tomografisi (PET) ve fonksiyonel manyetik görüntüleme (fMRI) gibi yeni araçlar ile beynin fonksiyonlarının takip edilebilmesiyle artık açıklanabilmektedir. Nöro-psikiyatri profesörü Brizendine, nöroendokrınoloji, genetik bilimi ve moleküler nörobilim alanlarında araştırma sonuçları ve gelişmeleri; nöropsikoloji, bilişsel nörobilim, çocuk gelişimi, beyin görüntüleme ve psikonöroendokrinoloji çalışmalarından yola çıkarak hazırladığı "Kadın Beyni" ve "Erkek Beyni" çalışmalarında beynin biyolojik yapısını ve çalışma sistemini ayrıntılı bir şekilde ele almaktadır. Brizendine’e göre çalışan insan beyni sorunları çözerken, kelimeler üretirken, anıları hatırlarken, kararlar alırken, yüz ifadelerini yorumlarken, aşık olurken, bebeklerin ağlamasını dinlerken, öfke, üzüntü ya da korku hissederken sorunları çözerken, kelimeleri kullanırken, hatırlarken, yüz ifadelerini değiştirirken, depresyondayken, endişe duyarken gözlemlenebilmekte, böylece kadınlar ve erkekler arasındaki genetik, yapısal, hormonal ve beynin işleyişiyle ilgili farklılıklar tespit edilebilmektedir (2015: 25). Daha ayrıntılı bilgi için bak.: Louann Brizendine, Kadın Beyni (Çev: Zeynep Heyzen Ateş), 12.Baskı, İstanbul: Say Yayınları, 2014, Louann Brizendine, Erkek Beyni (Çev: Gül Tonak), 5.Baskı, İstanbul: Say Yayınları, 2015, Louis Cozollino, İnsan İlişkilerinin Nörobilimi, İstanbul:2014, Cordelia Fine, Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması, Çev.:Kıvanç Tanrıyar, İstanbul: Sel Yayıncılı:483, 2010, Daniel Goleman, Duygusal Zekâ, 31.basım, İstanbul: Varlık Yayınları, sayı:946, 2007, John R. Searle, Bilinç ve Dil, çev: Muhittin Macit ve Cüneyt Özpilavcı, İstanbul: Litera Yayıncılık, 2005, Nevzat Tarhan, Yunus Terapi, 2.Baskı, İstanbul: Timaş Yayın Grubu, 2013, Nevzat Tarhan, Kadın Psikolojisi, 82.Baskı, İstanbul: Nesil Yayın Grubu, 2015a, Nevzat,Tarhan, (2015b) Mesnevi Terapi, 11.baskı, İstanbul: Timaş Yayınları, 2015b, Nevzat Tarhan, Değerler Psikolojisi ve İnsan-Güzel İnsan Modeli, İstanbul: Timaş Yayınları, 2015c

31

Kadınlarla erkeklerin birbirlerinden nasıl farklı olduklarını, iletişimde dili niçin farklı kullandıklarını, sahip oldukları biyolojik özelliklerinin birbirlerini anlamlandırmalarını zorlaştırdığını ayrıntılarıyla ele alan John Gray’a göre kadın ve erkeklerin birbirlerini anlamasının sırrı kullandıkları dili çözmekte yatmaktadır (2015: 68). Çünkü kadınlar ve erkekler dili farklı amaçlar doğrultusunda kullanmaktadırlar ve bu farklılık biyolojik eğilimle alakalıdır.

Deborah Tannen, kadın erkek konuşmalarından yola çıkarak yaptığı çalışmasında, kadın ve erkeklerin aynı olay karşısında farklı davranış sergilediklerini, ancak bu farklılığın toplumsal rollerden değil yapısal özelliklerden kaynaklandığını belirterek biyolojinin etkisine gönderme yapmakta, bu farklılıkların temel nedenini kadınların ilişkilerde yakınlık, erkeklerin ise bağımsızlık üzerinde odaklanmasına bağlamaktadır. Tannen’e göre yakınlık, bireyin karmaşık dostluk ağlarının pazarlığını yaptığı, farklılıkları en aza indirgemeye çalıştığı, fikir birliği elde etmeye uğraştığı, farklılıkları vurgulayacak üstünlük görünümlerinden kaçındığı, bağlantılardan oluşan bir dünyanın anahtarıdır. Bağımsızlık ise mevki dünyasının anahtarıdır; çünkü mevki sahibi olmanın başlıca yollarından biri, diğer insanlara ne yapacaklarını söylemektir, emir almak ise düşük mevkinin bir göstergesidir. İnsanın yakınlığa da bağımsızlığa da ihtiyacı olduğu hâlde kadınlar birincisine, erkekler ise ikincisine odaklanma eğilimindedir. Bu duruma evli çiftler üzerinden örnekler verir. Örneğin birçok kadın, her önemli dönemeçte hayat arkadaşına danışmanın doğal olduğunu düşünürken, çoğu erkek kararları otomatik olarak, eşine hiç danışmadan verir. Kadınlar kararların konuşulup uzlaşarak alınmasını bekler. Konunun üzerinde konuşmak hoşlarına gider, çünkü bunu katılımın ve iletişimin göstergesi sayarlar. Ama erkekler genelde, önemsiz saydıkları bir konuyu uzun uzun konuşmaktan hoşlanmazlar, danışmadan harekete geçememek onlara zincire vurulmuş gibi bir duygu verir. Kadınlar “Ne dersin?” diye genel bir tartışma açtıklarında erkekler çoğu zaman kendilerinden bir karar istendiğini sanır ve ortaya bir çatışma çıkar (2008: 14,16). König bu durumu kadın ve erkeklerin farklı toplumsallaşma süreçlerinden geçerek değişik davranış biçimleri edinmelerine bağlamaktadır. Dolayısıyla da kullandıkları dil biçimleri birbirinden farklıdır. Erkeklerin kullandığı kimi sözcük ve deyimleri kadınlar anlarlar, ancak kullanmazlar. Aynı biçimde erkekler de kadınların kullandığı sözcüklere konuşmalarında yer vermezler (1992: 27). Farklı biyolojik ve

32

psikolojik organizasyonlara sahip olan kadın ve erkekler birbirlerinin sahip olduğu özellikleri tanıyıp anlamadıkları sürece de bu farklılıklar çatışmaların temelini oluşturmaya devam edecektir. Kadınlar ve erkeklerin aynı lisanı konuşsalar bile birbirlerini anlamadıkları sürece farklı dilleri konuştukları söylenebilmektedir. Farklı dil kullanımları dolayısıyla da iletişim sorunları yaşanmaktadır.

Kadın ve erkeklerin iletişimde sorun yaşamalarının sebeplerini Maltz ve Borker şu beş öğede açıklamaktadır (Şimşek, 2006: 92):

 Soruların anlamı konusunda iki farklı yorum vardır. Kadınlar soruları konuşmanın sürdürülmesi için gerekli görürken, erkekler soruları bilgi edinme amacı ile kullanırlar.

 İfadelere başlanmasına ve takip eden ifadelere bağlamaya dair iki farklı görüş söz konusudur. Kadınlar için, neyin söylendiği ve ona dair bağlantının sağlanması için bir kural işlerken, erkekler için takip eden yorumları dikkate almamak yaygındır.

 Sözel saldırganlık kendini kadınların ve erkeklerin konuşmalarında farklı biçimlerde ortaya çıkar. Kadınlar, sözel saldırganlığı kişisel, olumsuz ve karmaşaya yol açan şeklinde alırken, erkeklerin sözel saldırganlığı konuşmanın akışını organize etmek için kullandıkları görülür.

 Konu akışı ve konu değiştirme konusunda da iki görüş mevcuttur. Erkekler için konu daha dar bir yapıda tanımlanırken, anlatılanlar belli bir konu içinde kalır. Kadınlar için ise bir konudan bağlantılı diğer konulara geçiş söz konusudur.

 Problemlerin paylaşılması ve tavsiye verilmesinde de farklılık söz konusudur. Kadınlar sorunlarını birbirleri ile konuşma eğilimindedirler ve kendi deneyimlerini diğerinin problemini dinlerken paylaşmaktan çekinmezler. Erkekler ise kendilerine sorunlarını açan kadınları ya da diğer erkekleri bu soruna yanıt aradıkları şeklinde algılama eğilimindedirler. Fikrine başvurulan uzmanlar olarak çözüm önerileri sunarlar.