• Sonuç bulunamadı

2.5. KADIN-ERKEK KONUŞMA FARKLILIKLARI VE KADININ

2.5.2. Ayrılık Teorisi 86

Eksiklik teorisine tepki olan ve William Labov’un öncü çalışmalarıyla başlayan ayrılık teorisi (Difference Theory) ölçünlü İngilizce ile ölçünlü olmayan Zenci İngilizcesinin ve ölçünlü İngilizcenin araştırılmasına odaklanmıştır. Labov; anlatım yetisi, sözcük zenginliği, dilbilgisellik, ölçünlü olmayan İngilizceyi konuşanların mantığı noktalarından yola çıkarak doğrudan doğruya eksiklik teorisini eleştirmiş ve ölçünlü olmayan İngilizcenin de kendine özgü bir dizge olduğunu ortaya koymuştur. Labov’a göre alt katmandan olan ve ölçünlü olmayan İngilizceyi konuşanların sözleri, “karmaşık” kanıtlar göstermektedir. Karmaşık ile güç düşüncelerin az sözle yansıtılma yeteneği anlaşılmakta ve orta katmandan olan konuşucularda ise bu özelliğin tersi olduğu belirtilmektedir. Ayrıca Labov eksiklik teorisi savunucularını dilbilgisi kurallarını bilmemekle suçlamaktadır10 (1973: 94).

Bu şekilde Labov, Bernstein 'in görmüş olduğu eksikliği ayrılık olarak tanımlamaktadır.

Ayrılık kuramı özellikle Alman sosyolog Oevermann’ın çalışmalarıyla yayılmıştır. Oeverman, orta katmandan gelen öğrencilerin alt katmandan gelen öğrencilere göre daha başarılı oldukları görüşünü ileri sürmektedir. Hatta alt katmandan gelen öğrenciler orta katmandan gelen öğrencilerden daha zeki olsa bile eğitim sürecinde orta katmandan gelen öğrencilerden daha fazla başarılı olamayacaktır, çünkü bunlar pek çok okuma engeliyle karşılaşmaktadırlar (Selen, 2001: 35).

Dittmar, ayrılık teorisinin düşünce sistemini şu şekilde açıklamaktadır: Dil kullanımları arasında “daha iyi” ya da “daha kötü” biçiminde bir ayrım gözetilemez. Aynı biçimde “eksiksiz” ve “eksiği olan” ya da “yeterli” ve “yetersiz” dil türleri de yoktur. Dil kullanımlarının ve türlerinin hepsi, ayrı ayrı kendine özgü birer dizgeyi

10 Labov’a göre ölçünlü olmayan İngilizcenin çoğu sözcüklerinde koşacın kullanılmaması

87

yansıtmaktadır. Bu nedenle dil türlerinden biri ötekinden “daha iyi” olarak değerlendirilemez (İmer, 1898: 43).

Labov, dilin cinsiyetçiliği ile ilgili görüşlerini sosyal tabakalandırmaya referans vererek açıklamakta ve iki temel görüş ileri sürmektedir. İlk olarak sabit toplumdilbilimsel tabakalandırmada, erkekler kadınlardan daha yüksek bir sıklıkla standart olmayan formlar kullanırken kadınlar düzgün gramer kullanımına daha fazla önem vermektedir. Kadınların bu titizliği toplumsal konumundan emin olmaması sonucu kendine daha iyi bir yer edinmek istemesiyle ilişkilendirilmektedir. Diğer taraftan da dilbilimsel değişimlerin çoğunda kadınlar erkeklerden daha yüksek bir sıklıkla yeni gelen formları kullanırlar. Bunun sonucu olarak da kadınlar değişimde öncü kabul edilmektedir. Ancak kadınlarla erkeklerin biyolojik cinsiyet düşünülmeden toplumsal cinsiyete göre ele alınması, bu iki görüşün cinsiyetler açısından zamana bağlı olarak değişim gösterebilecek olması, bireysel farklılaşmaların olabileceği ve toplumsal cinsiyete bağlı değişimler sonucunda Labov’un bu görüşlerinin teorik bir çerçeveye yerleştirilmesi sorun oluşturmaktadır (Şimşek, 2006: 26-27). Labov’un ayrılık teorisi cinsiyet bazında ele alındığında eksiklik teorisiyle benzer noktalara sahip olduğu görülmektedir.

Ayrılık teorisini cinsiyet bazında ele alan araştırmacılara göre kadın dili erkeğin kullandığı dilden zayıf değildir; ancak farklıdır. Feminist görüşe göre erkek egemen dünyada normlar erkekler tarafından oluşturulmakta ve kadınlar bu normlara göre değerlendirilmektedir. Toplumsal normların dile yansıması sonucunda kadın dili ve erkek dili arasında farklılıklar meydana gelmiştir. Ancak bu farklılıklar kadının kullandığı dilin erkeğin kullandığı dilden daha zayıf ya da kötü olduğu anlamına gelmez, sadece kadınlarla erkekler dili farklı amaçlarla kullanmaktadırlar.

Deborah Tannen ve Senta Trömel-Plötz’in çalışmaları kadın dilindeki ayrılıkların temellerini oluşturmaktadır. Lakoff gibi Senta Trömel-Plötz de kadınlar ile erkeklerin konuşma tarzları arasında sosyalizasyon koşullu farkların olduğunu belirtmektedir. Kadınların kendilerine uygun bir feminin dil şeklini kullanma hakları olduğunu savunan Senta Trömel-Plötz’e göre dil, belli bir ataerkil hâkimiyetin sağlandığı bir araçtır ve bu durumda kadınların dezavantajları vardır (Öztürk Dağabakan, 2012: 99). Trömel-Plötz, bu görüşünü şu şekilde açıklamaktadır:

88

Erkeklerin kullandğı yargılar, emirler, açıklamalar, çelişkiler, eleştiriler, değerlendirmeler, tanımlamalar, saldırıların karşısında kadınlar, özür dilemek, savunma yapmak, bir iyilik istemek, yalvarmak, izin istemek, kendilerini haklı çıkarmaları, hemfikir olmaları, desteklemeleri, uyum sağlamaları ve başka birinin durum ile ilgili tanımlamalarının kabul etmeleri gerekmektedir. Kadınların erkeklerin konuya hâkim olmalarına müsaade etmeleri, kendi düşüncelerinde ısrarcı olmamaları, karşıt görüşlere nazikçe çekince koymaları, ancak tam anlamıyla karşı durmamaları, konuşmanın tonunu belirleyen taraf olmamaları, olmaktan kaçınmaları ve bunun karşısında erkeklerin konuyu belirleyen, kesin yargılar kullanmaktan çekinmeyen, kendi düşüncelerini kabul ettirmek için ısrar eden ve tahakküm kuran taraf oldukları açıktır (Şimşek, 2006: 97).

Tannen, kadın ve erkeklerin dili hangi amaçla kullandıklarını şu şekilde belirtmektedir (2008: 14,16,19,25,26):

 Kadınlarda yakınlık, erkeklerdeyse bağımsızlık eğilimi daha fazladır.  Kadınlar kararların konuşulup uzlaşılarak alınmasını bekler. Bunu

iletişimin göstergesi kabul ederler. Erkekler ise önemsiz saydıkları bir konuşmayı uzun uzun konuşmayı sevmezler. Danışmadan karar vermek isterler.

 Kadınlar konuşmada daha çok yakınlığa dayalı pazarlığa, erkekler ise mevkiye odaklanma eğilimindedir.

 Kadınlar kendilerinden istenilen şeyi yapma eğilimindeyken, erkekler özellikle kadınların emir vermesini ima edecek en küçük durumda bile karşı çıkma eğilimindedir. Ancak erkekler daha fazlar emir verirler, kadınlar ise öneride bulunurlar.

 Kadınlar anlaşılma ihtiyacından dolayı istediklerini tekrarladıkça erkekler tarafından dırdırcı olarak nitelendirilir.

 Kadınlar dili ilişkileri sağlamlaştırmak, erkekler ise statü oluşturmak için kullanırlar.

 Kadınlar duygularını paylaşmak, erkekler ise bilgi aktarmak için konuşurlar.

89

Kadınların ve erkeklerin dilsel topluluktaki tercihleriyle ilgili bir genelleme yapıldığında kadınların değişime daha açık olduğu görülmektedir. Bu cinsiyet ve dilsel farklılıkları Meyerhoff, 3 genellemede ele almaktadır (2006: 207,209,214):

 Kadınlar standartları erkeklerden daha fazla kullanmaktadır.

 Kadınlar yenilikçi ve pozitif değerlendirilen değişkeni erkeklerden daha çok kullanmaya yatkındır.

 Kadınlar standart olmayan, yeni yeni ortaya çıkan değişkenleri erkeklerden daha kolay benimser.11

Dolayısıyla kadınlar hedeflenen formları erkeklerden daha sık kullandıkları için kadınların konuşma tarzının toplumsal hedefleri belirlediği sonucuna varılabilir.