• Sonuç bulunamadı

“Yüz yüze iletişimde sessizlik söylemi kaydeden, diyalog ise, sessizliği bozan bir

süreçtir. Diyalog söylemi açığa çıkarandır. Söylemin kurulması için diyalog şarttır. Sessizlik de bir diyalogdur. Esas olan anlamların mübadelesidir” (Sözen, 1999, s.13).

Kaçakçılık, sınır bölgelerinde devletin müsaadesi olmadığı halde bir yolunu bulup ürün alışverişi yapmaktır. Sınır ihlali ile ilintili olarak anlamlı hale gelen kaçakçılık, sınırı ihlal ile birlikte “biz” ve “onlar” arasındaki keskin ayrımı aşmaya yönelik bir adım olarak karşımıza çıkmaktadır. Devlet ve sınır insanları arasında zaman zaman karşılıklı meydan okumalar yaşanır. Kaçakçılık ve sınırlardan kaçak geçişler, sınıra meydan okuma biçimidir, bir başkaldırıdır. Sınır insanlarının belli hükümet değişikliği dönemlerinde devlet tarafından yok sayılıp, görmezden gelindikleri olmuştur. Bu yok sayılmaya karşı sınır insanları kolektif bir tutum sergileyerek, kaçakçılık yaparak kendilerini, varlıklarını devlete hatırlatmış ve kanıtlamış da olurlar. Sırf devlete bir başkaldırı hali ve sınır tezahürü olarak da kaçakçılık yaygınlaşabilmektedir.

Sınırlar ile ilgili Türkçe literatür incelendiğinde, sınırların çoğunlukla ekonomik birer aktör olarak ele alındıkları ya da ekonomik fonksiyonunu kenarda tutan pek fazla çalışmanın olmadığı görülmektedir. Sınır, bir sosyal yaşam tarzı olarak

kabul edildiği taktirde, sınırın ekonomik fonksiyonunu göz ardı etmek mümkün değildir. Sınır ekonomisi denince de akla gelen ilk şey “Kaçakçılık” tır.

Kaçakçılık, basit bir illegal alışverişten ziyade sosyolojik bir mevzudur. Akyüz’e göre kaçakçılık, sınır insanlarının kendine özgü yaşam kültürünü oluşturan özgürleştirici bir eylem anlamına gelir. Kaçakçılık, pek çok sınırda sınır insanlarının kendi hakları olarak gördükleri, aile ekonomisine katkı sağlama yolu kabul edilen, asıl olarak da devletlerin karşılıklı olarak koydukları kuralları ve yasakları yok saymak anlamına gelmektedir (Akyüz, 2014, s.92).

Kaçakçılık bir ritüel olarak değerlendirildiğinde sadece ekonomik kazanç sağlamak için değil, aynı zamanda da kültürel kodların etkisi ile yapılmaktadır. Kaçakçılık yapıp da yakalanmayan kişilerin kahraman gibi görüldüğü kültürler mevcuttur. Ramazan Aras, Mayın ve Kaçakçı (2015) eserinde kaçakçılığın erkekliğe geçiş ritüeli olarak algılanmasına değinmektedir. Erkek olmak, delikanlı olmak ile de özdeşleşen kaçakçılık işi aynı zamanda yaşanılması ve geçilmesi gereken bir test ya da deneyim olarak da algılanmaktadır. Kaçakçılık erkeğe, toplumda üst bir statü kazandıran ve kimliğinin tanınmasını sağlayan bir pratik olarak değerlendirilmektedir (s.91). Sınırlardan kaçak yollarla genellikle büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar, araç yakıtları, çay, sigara ve silah gibi ihtiyaç malzemeleri ve ekonomik değeri olan mallar geçirilmektedir. Sınırların fırsat koridoruna dönüşmüş olduğu sınırlarımız mevcuttur. Sınırlar üzerinde önemli çalışmalar yapan Anderson’a göre, sınırlar ve sınır bölgelerinin çeşitliliği, keyfi değişkenliği ve çelişkili doğası ile büyüleyici mekanlar olarak değerlendirilmektedir. Sınırlar engeller veya filtreler olarak dış dünyaya karşı, bir korumadırlar ama aynı zamanda köprüler veya ana ağ geçitleridir. Sınırların bariyer, köprü, fayda, sembol gibi yönleri vardır ve bu farklı yönleri birbiriyle çelişebilir. Sınır köprü iken birbirini tamamlar ve güçlendirir, bariyer yönüyle engelleme ve reddedilmeye karşılık gelir. Bariyer sınır, gösterişli olduğu gibi büyük sembolik öneme sahiptir (Anderson, 2001, s.220). Sınırların fırsat koridorlarına, kültürler arasında köprüye dönüşmesi görmezden gelinemeyecek kadar önemlidir. Köprüyü yapan, bağları kuran sınır insanları sınırın karşısında yer alan kimliklere göre etkileşimini sürdürür ya da etkileşimi tamamen keser. Kaçakçılık, sınırlarda yaşayan

halklar için geçim kaynağı olmuştur ancak bütün sınır bölgeleri için bu durumdan bahsetmek mümkün değildir.

Ulus devletin hudutları, küresel entegrasyon güçlerince şekillendirilmiştir, aynı zamanda, belki daha gizli bir şekilde, sınır olduğu için var olan ve sınırlara varoluş nedenini veren gayri meşru faaliyetler tarafından da şekillendiği ifade edilmektedir. Bu görüş, sınırların var oluş nedenlerini gayrimeşru faaliyetlere bağlayan bu görüştür. Sınırlardaki yasadışı faaliyetler olarak görülen, kaçakçılık, fuhuş ve sınırdan kaçak işçi akışı faaliyetlerinin akademik değerlendirmelerin dışında tutulduklarına dikkat çekilmektedir. Donnan ve Wilson’a göre bunun nedeni devletler tarafından küçük çaplı görülmelerinden, üzerinde çalışma yürütmesi zor olduğundan ve doğası gereği “görünmez” olmaları ya da görünmezliğe çok yakın olmalarından dolayıdır (Donnan ve Wilson, 2002, s.158-59). Görünmezliğe yakın olmaları sebebiyle devletin gözünden kaçtığı belirtilen kaçak faaliyetlerin, temelde sosyal sermayenin zenginliği ile çok daha ilişkili olduğu açıktır. Sınırın karşısıyla sosyal sermaye hacmi sınırlardan kaçak geçişlerde kaçak kişinin görünmezliğine katkı sağlayarak devletin gözünden kaçabilmesini kolaylaştırır ifadesi de doğru olacaktır.

John Field, “Sosyal Sermaye” (2008), isimli çalışmasında, Bourdieu, Coleman ve Robert Putnam gibi yazarların “Sosyal Sermaye” kavramına yönelik yaklaşımlarıyla ilgili tartışmaları kapsamlı olarak ele almıştır. Çalışmada, sosyal sermaye için gerekli unsurlardan olan sosyal ağların önemine vurgu yapılırken, sosyal sermayenin karanlık yönlerini ve olumsuz yönde sonuçların kanıtlarını da ileri sürmektedir. Genel kanıya göre, insanların sosyal ağları, onların hedeflerini sürdürmelerine izin veren ve aynı zamanda toplumu bir arada tutmaya yardımcı olan ilişkiler ve normlar kümesinin bir parçası olarak görülmektedir. İnsanlar birbirleriyle ilişki kurarak ve bunun zaman içinde devam ettirilmesini sağlayarak kendi başlarına başaramayacakları ya da sadece büyük zorluklarla başarabilecekleri şeyleri gerçekleştirmek için birlikte çalışırlar. Sonuçta daha fazla insan tanıyan, sosyal sermaye açısından o kadar zengindir. Kaçakçılık da sosyal sermayeyle bağlantılı ele alınabilecek bir eylemdir. Kaçakçılık tek başlarına başarılı olmakta zorlanacak ya da devletin sınırdaki gözüne takılacak olan insanlar için sosyal sermayeye ihtiyaç duyan

bir eylemdir. Sınırın karşısındaki tanıdıklar, karşı tarafla olan ilişki biçimi hem eylemin başarılı olmasında hem de kaçakların kendilerini güvende hissetmelerinde önemlidir. İletişimin olmadığı sınırlarda kaçakçılık yapıl(a)mamaktadır.

Türkiye- Ermenistan sınırı Akyaka ilçesinden incelendiğinde kaçakçılığın olmaması büyük oranda bu etkileşim yoksunluğundan kaynaklıdır. Karşıda tanıdık, akraba, arkadaş olmadığı, karşılıklı iletişim çok sınırlı olduğu için sınırda kaçakçılık mümkün olmamaktadır. İlgili görüşme örneklerinde dikkat çeken asıl nokta ise, kaçakçılık yapmama sebebi olarak sınırın karşısına yönelik küçümseyici söylemler dikkat çekmektedir. “Fırsat olsa dahi yapmayız” türevi cümleler kullanılmıştır. İlgili görüşme notlarından birkaçı aşağıdadır;

Sınır kapısı kapanmadan önce Ermenistan’da büyükbaş hayvan daha ucuz olduğu için oradan ucuza inek alırlarmış, koyun, keçi de getiriyorlarmış. Bizim taraftan da onlara pahalıya mal satıldığı zamanlar olmuş. Şimdi kapı kapalı ve kaçakçılık falan hiç duymadım. En fazla onların tarlalarından bazı köylülerin otları çaldıklarını duydum. Bir de onların inekleri sınırı geçince bazı kişilerin alıp kendi ahırlarına bağladıklarını duydum. Ermeniler açlar zaten, oradan ne getirilir ki, onlar da buraya geçemiyorlar (Mert, 43, Azeri).

İki ülke insanları arasında sosyal sermayenin, sınırın karşısına yönelik tanıdık insan faktörünün olmaması sınırda kaçakçılık yapılmamasında etkilidir. Türkiye- Ermenistan sınırıyla ilgili olarak insanların aşamadığı sınırları ineklerin aştığı kaydedilmiştir. Sınırı ihlal eden inekler normal şartlarda bir takım dosya kayıt işlemleri karakol tarafından yapılarak geri gönderilmektedir. Görüşmecimizin verdiği örnekte hayvanın Türkiye tarafındaki bazı köylerde kapatıldığı, köylü tarafından el konulduğuna dikkat çekilmiştir. Sınırın karşısı, görüşmecimiz açısından kaçakçılık gibi illegal bir uygulamaya dahi layık görülmemektedir.

Kaçakçılık için etkileşim iletişim olmalıdır, öyle çok etkileşime girmiyor ki kimse, o nedenle kaçakçılık falan da yaşanmıyor. (Ahmet Polat,61,Türk)

Kaçakçılık için karşılıklı iletişim ve etkileşimin olması gerektiğinin farkında olan görüşmecimiz, bu sınırda kaçakçılığın olmamasını sınırın karşısında tanıdık, sözün geçeceği kimsenin olmamasına bağlamaktadır. Bu sınırda kaçakçılığın olmamasıyla ilgili çok doğru bir tespittir. Sosyal sermayenin olmaması paylaşım yapmayı engellemektedir. Böyle bir sermayenin yoksunluğu dert edilmediğinden dolayı açık hiç kapanmamaktadır. Birbirlerine selam vermekten bile kaçınan

insanların mal ve hizmeti devletten gizlice taşımaları beklenilir şey değildir. Bu sınırda sessizlik de bir diyalog şeklidir. Hem de sanıldığının aksine çok şeyi söylemektedir.

Hiç kaçakçılık falan yapıldığını duymadım. Arazi kaçakçılığa müsait değil, hem sonra Ermenistan’da ne var ki gele. Kendileri açlar, bana ne faydası olacak. (Metin Gök, 57, Kürt).

Kürt görüşmecilerimiz de kaçakçılığın yapılmamasını genel itibariyle, yer şekillerinin kaçak geçişlere elverişsiz olmasına bağlamıştır. Paylaşılan görüşmede asıl dikkat çeken nokta ise, “Ermenistan’da ne var ki bize gele” ifadesi ve sonrasına eklenen aç oldukları yönündeki kanaattir. Oradan gelecek bir şey olmadığı düşünüldüğünden, Türkiye tarafından da bir şeyler verilmek istenmediğinden dolayı kaçakçılık yapılmamaktadır.

Sınırda kaçakçılık falan yok abla zaten yer şekilleri dümdüz, karakol hemen her yeri gece gündüz izliyor. Iğdır’da kaçakçılık yapılıyormuş diye duydum orası daha engebeli çünkü Akyaka’da öyle bir şey yoktur (Faruk Karlı, 58, Terekeme).

Bu sınırda hiç kaçakçılık yapıldığını duymadım, yapılsa mutlaka duyulur, sınır insanları kulağı delik insanlardır. Hele de Terekemeler bir laf duysalar hemen birbirlerine yetiştirirler. Hem zaten karakol bölgede kuş uçurtmuyor. (Yunus Can, 24, Terekeme)

Kaçakçılık yapmaya engel sebeplerle ilgili olarak yer şekillerinin düz olması ve karakolun gece gündüz her yeri gözetlemesi elbette geçerli sebeplerdir, ancak kaçakçılık yapmayı bir defa aklına koymuş insanlarını ne yer şekilleri ne gözetleme sistemleri durdurabilir. Kaçakçılık yapmaya uygun sınırlar ya da kaçakçılığın daha kolay yapılabildiği sınırların özellikleri arasında yer şekillerinin engebeli yapısı ortaktır. Kaçakçılar için yer şekillerinin engebesi saklanmaya ya da ürünü saklamaya elverişli olacağından, kaçakçılara avantaj sağlamaktadır.

Kaçakçılık, paylaşım yapmaktır. İnsanlar ellerindekilerini, yalnızca faydalanmasını istedikleri, mağduriyetinin giderilmesini diledikleri insanlarla paylaşırlar. Bu sınırın ürettiği sistematik nefret kendisini sürekli olarak söylemler üzerinden yenilediği için kaçakçılık yapılmaması bile Ermenilerin kendi kendilerine bile yetemiyor olmaları sebebine bağlanmaktadır. Sınır kapısının açılmasını, en çok da ekonomik gelişme, iyileşme sebebini ileri sürerek isteyen görüşmecilerimizin bile sınırda kaçakçılığa yönelik bir girişimleri olmamıştır. Bunda devlete bağlılık ve asker-

millet bilinçlilik seviyesinin yüksek olması da etkilidir. Sınır aktörlerinin birbirleriyle ilişkileri sert ise sınır duvara dönüşür. Eğer ilişkiler yumuşak ise sınır silikleşir. Bu sınır sert ve kaskatı bir hal alarak adeta meydan okuyan bir duvara dönüşmüş durumdadır.

Sınır görüşmecilerin tamamına yakını için bir gereklilik olduğu için sınırı aşmaya yönelik bir adım da Ermenilere yönelik hafızayı da aşmaya yönelik olarak görülmektedir. Sınırı aşan hafızayı da aşar. Hafızayı aşmaya yönelik bir adımın da vatan hainliği ile vefasızlık ve kalleşlikle suçlanacağı, dışlama mekanizmasını bu defa içeriye doğru çevireceği aşikardır. Sınırdan kaçak geçiş ve kaçakçılık vatanın, namusun, kutsalın çiğnenmesi olarak görülmektedir. Sınırlar, uzamlar arasında bağ kurması noktasında hem bir köprü hem de bir engeldir. Bu nedenle sınırların aşılması da hem teşvik edici hem engelleyicidir, fırsatlar yaratabildiği gibi var olan fırsatları ortadan kaldırmak için de kullanılabilmektedir. Sınırı aşanlar biz ve onlar arasındaki keskin ayrımı da aşındıracaktır bundan korkulmaktadır (Donnan ve Wilson, 2002, s.188-89). Sınırı aşmak haddi aşmak, kalkışılmaması gereken bir şeye kalkışmak demektir. Bu nedenle de haddi aşanlar, en ağır şekillerde cezalandırılmaktadır.

Bu sınır için sınır kapısının varlığına bir başkaldırı olarak dahi olsa, bir kaçakçılık hikayesi bildirilmemiştir. Kaçakçılık ve kaçak geçişler Akyaka sınırı için söz konusu değildir. Tipiden dolayı yolunu kaybedip yanlışlıkla sınırın karşısına geçmiş ve köylülerin dilinde mitolojik bir ögeye dönüşmüş birkaç kişinin dışında sınırdan kaçak geçenler de yoktur. Kaçak geçişler bu sınırda, inek ve koyunlara has bir eylemdir. Sınır bölgesinde kaçakçılığın ve kaçak geçişlerin olmaması iki devlet arasındaki güncel problemlerden daha çok toplumsal hafızanın engeline takılmalarından kaynaklıdır. Ermenistan’ın fakir bir ülke olması bir yana; tarihi-toplumsal hafıza keskin olması insanların kaçağa yaklaşmamasının temel sebebidir.