• Sonuç bulunamadı

Kısmetinde ne varsa kaşığında o çıkar (TDK, 2011: 1425) 2 Ne korsan çanağına o gelir kaşığına (BAAD, 2016: 184).

3. Kısmetinde ne varsa kaşığında o çıkar (Aksoy, 1988: 361). 4. Kısmetimizde varsa kaşığımızda çıkar (MKB II, 2001: 64).

Nasipsüz dayak bile yinmez: Kişi ne kadar çabalarsa çabalasın alın yazısındaki şeyi yaşar.

Nasipsiz lokma yenmez (BAAD, 2016: 183).

Nasipten öte köy yok: Kişi ne kadar çalışırsa çalışsın, çabalarsa çabalasın alın yazısındaki şeye ulaşır.

Nisanda fare siymesiñ, mayısta yağmur diñmesin: Nisan ayında tarlalarda ekim işleri yapılacağı için yağmur istenmemekte, mayıs ayında ise ekilen tohumların büyümesi için yağmur istenmektedir.

Nisan yağar sap olur, mayıs yağar çeç olur (Aksoy, 1988: 397).

Oğul olsun da çerden çöpten olsun: Ne kadar kötü olursa olsun, evlat paha biçilemeyecek kadar değerlidir (Albayrak, 2009: 732).

1. Oğul olsun da, bok böceğinden olsun (Albayrak, 2009: 732).

80

3. Oğul olsun da keçeden olsun./ Oğul olsun da bok böcüğünden olsun (BAAD, 2016: 185- 186).

Oldu olacak, kırıldı nacak: Bir olay gelişti, bir durum meydana geldi; bunu kabul etmek gerek (Aksoy, 1988: 986).

1. Oldu olacak (kırıldı nacak), (Olan oldu) (Aksoy, 1988: 986). 2. Oldu olacak, kırıldı nacak (TDK, 2011: 1799).

3. Oldu olacak, kırıldı nacak, daha ne olacak (MKB II, 2001: 100)?

Oñacak oğlak boḳundan belli olu: Bir kişinin yeni başladığı işte ilerleyebilip, ilerleyemeyeceği daha ilk davranışlarından anlaşılır (Aksoy, 1988: 117).

1. Adam olacak çocuk bokundan belli olur (Aksoy, 1988: 117)./ Olgaç oğlak bokundan belli olur (Aksoy, 1988: 400).

2. Adam olacak çocuk bokundan belli olur (TDK, 2011: 25).

3. Adam olacak (kimse) küçük yaşta belli olur. / Adam olacak kimse domaldan belli olur (BAAD, 2016: 29).

4. Olacak dana kom önünde belli olur./ Oltaç oğlak bokundan belli olur (BAAD, 2016: 186- 187).

Oynamasını bilmeyen gelin “yerim dar” dermiş, yerini genişletmişler bu sefer de “yenim dar” demiş: Kendisinden beklenen işi beceremeyen kişi, çeşitli engellerin işi güçleştirdiğini söyleyerek yeteneksizliğini belli etmemeye çalışır (Aksoy, 1988: 403).

1. Oynamasını bilmeyen kız; “yerim dar” demiş; yerini genişletmişler (bollatmışlar); “gerim (yenim) dar” demiş (Albayrak, 1993: 403).

2. Oynamayı bilmeyen kız “Yerim dar” dermiş; yerini genişletmişler “Yenim dar” demiş (Albayrak, 2009: 740).

3. Oynamasını bilmeyen kız, “Yerim dar” demiş, yerini genişletmişler, “Yenim dar” demiş (Özdemir, 2009: 222).

4. Oynamak bilmiyor, yerim dar diyor (MKB II, 2001: 102).

Ökûz öldü ortaklık bozuldu: İki ortak veya taraf arasındaki yakınlığın dayandığı sebep yok olduğunda bu yakınlık da çözülür (TDK, 2011: 1843).

81

1. Öküz öldü, ortaklık ayrıldı (MKB II, 2001: 103). 2. Öküz öldü, ortaklık bozuldu (bitti) (TDK, 2011: 1843).

Ökûzün şaşgunu mandayınan uğraşu, kôylünüñ şaşgunu mukdarınan uğraşu: Özellikle köylerde devleti temsil eden kişiler muhtarlar olarak görülür, köyün sorunları ile uğraşan, köylünün dertlerine çare bulan kişi muhtarlardır. Bu nedenle köylü muhtarla arasını iyi tutmalıdır anlamında kullanılan bir sözdür.

Ölen demeynen ölünmeya: İnsanlar hayatlarından ne kadar rahatsız olurlarsa olsunlar yaşamak zorundadır. Özellikle zor süreçler geçiren, kötü hastalıklar yaşayan kişiler için kullanılır.

Ölmeyen baş böyüya: Başına bir hal gelmediği sürece çocukların hızlı bir şekilde büyüyüp geliştiğini ifade eder.

Ölmüş eşek gurttañ gorḳmaz: Her şeyini yitirmiş olan kişinin saldırgana bir şey kaptırmaktan korkusu olmaz (Aksoy, 1988: 407).

1. Ölmüş koyun (eşek) kurttan korkmaz (Aksoy, 1988: 407). 2. Ölmüş eşek kurttan korkmaz (MKB II, 2001: 103). 3. Ölmüş koyun (eşek) kurttan korkmaz (TDK, 2018).

Öz ağlamayınca, göz ağlamaz: Acılar, hüzünler gibi güzel duygular, sevinçler, mutluluklar da öncelikle gönülde yani insanın özünde hissedilir. İnsan gerçekten hissedemediği şeyler için gözyaşı dökemez.

1. Öz ağlamayınca göz ağlamaz (MKB II, 2001: 104). 2. Öz kurursa göz de kurur (BAAD, 2016: 192).

Parañ çoksa kefil ol: Kefillik parası çok olan kimselerin işidir.

1. İşin yoksa şahit ol, paran çoksa (borcun yoksa) kefil ol (Aksoy, 1988: 330)./ Paran çoksa (borcun yoksa) kefil ol, işin yoksa şahit ol (Aksoy, 1988: 412).

2. İşin yoksa şahit ol, paran çoksa (borcun yoksa) kefil (Özdemir, 2009: 171)./ Paran çoksa (borcun yoksa) kefil ol, işin yoksa şahit ol (Özdemir, 2009: 228). 3. İşin yoksa şahit ol, paran yoksa kefil ol (MKB II, 2001: 37).

82

Pelit gabuğundan çıkmış, gabuğunu beğenmemiş: Soyunu, yetiştiği yeri veya çevreyi hor görenler için kınama yollu söylenen bir söz (TDK, 2011: 1401).

1. Kestane kabuğundan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş (TDK, 2011: 1401). 2. Kestane kabuğundan çıkmış kabuğunu beğenmemiş (MKB II, 2001: 61).

3. Kestane (koz) kabuğundan çıkmış (da) kabuğunu beğenmemiş (Aksoy, 1988: 925).

Sahibine benzemeyen (çekmeyen) mal mundardu (haramdır): Kişinin sahip olduğu maddi ve manevi varlığın kendisine benzerlik göstermesidir.

Aslına çekmeyen haramzade (BAAD, 2016: 45).

Sapsuz balta suya batā: İşsiz, güçsüz, avare gezen insanların hayatları boyunca zorlukla karşılaşacağını anlatır.

1. Sapsız balta suya düşer (BAAD, 2016: 198). 2. Sapsız balta suya batar (MKB II, 2001: 115).

Sen ağa, ben ağa inekleri kim sağa: Herkes kendisini buyurucu durumda görür, iş yapmakla yükümlü saymazsa ortadaki işi kim yapar (Aksoy, 1988: 423).

1. Sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa. (Sen dede ben dede, bu atı kim tımar ede.) (Aksoy, 1988: 423).

2. Sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa (MKB II, 2001: 116). 3. Sen zot ben zot, ata kim verecek ot (BAAD, 2016: 200).

Sık gelen misafüre zenginden borç isde, fıkarasına da borç ve: Sürekli gelip rahatsızlık veren misafirlerin zengin ise borç isteyince fakirse borç verince bir daha gelmeyeceklerini anlatır.

Sık gidēseñ dayak yirsiñ, seyrek gidēseñ berek yirsiñ: Ne denli yakın dostun olursa olsun, ona her gün gidersen usanır. Ara sıra git ki saygı ile karşılasın (Aksoy, 1988: 167).

1. Ayda bir gel dostuna, kalksın ayak üstüne; günde bir gel dostuna, yatsın sırtı üstüne(Aksoy, 1988: 167)./ Sık gidersen dostuna, yatar arka üstüne (Aksoy, 1988: 427).

83

2. Ayda gelen doğan olur, günde gelen soğan (MKB, 2001: 42).

3. Ayda gelen börek yer, günde gelen değnek yer./ Ayda gelen gül üstüne, günde gelen kül üstüne./ Ayda yılda gelene hoş geldin, günde (her gün) gelene hoşt geldin (BAAD, 2016: 51).

Sonradan görme gâvurdan dönme: ‘Sonradan görme olan kimseler fazla iyi niteliklere sahip değildir’ anlamında kullanılan bir söz (TDK, 2011: 2139).

1. Sonradan görme, gavurdan dönme (TDK, 2011: 2139).

2. Sonradan imam olanın camiye sığmaz sesi; sonradan kadın olanın hamama sığmaz tası (Aksoy, 1988: 194).

Söz ağızdan bi kere çıkā: Mert olan kişi, sözünde durur; verdiği sözü yerine getirir. Söz ağızdan çıkar (MKB II, 2001: 123).

Suyun az akanından, insanın yere bakanından gorḳ: Duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir (TDK, 2011: 25).

1. Adamın yere bakanından, suyun yavaş akanından kork (TDK, 2011: 25).

2. Adamın yere bakanından, suyun sessiz (yavaş) akanından kork (Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork) (Aksoy, 1988: 117).

Tarlada izi olmayanıñ sofrada yüzü olmaz: Kendini işe vermeyenden, bir iş üretmeyenden hayır gelmez (TDK, 2011: 2271).

1. Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz (Aksoy, 1988: 441).

2. Tarlada iz, harmanda yüz gerek (Albayrak, 2009: 816)./ Tarlada izi olmayanın, sofrada yüzü olmaz./ Tarlada izi olmayanın yemekte (harmanda) yüzü (gözü) olmaz (Albayrak, 2009: 817).

3. Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz (Özdemir, 2009: 253).

4. Tarlada izi olmayanın harmanda sözü (veya yüzü) olmaz (TDK, 2011: 2271). Toğuk götü tövbe dutmaz: Ne kadar söz verse de verdiği sözü tutamayan kişiler için kullanılan bir sözdür.

84

Toğuk güdülmez: İnsanın terbiyesi olacak, içinden gelmedikçe insana zorla terbiye öğretilemez, baskıyla, yönlendirmeyle, zorlamayla insan eğitilemez anlamında kullanılan bir söz.

Tekneyi bekleyen yir ekmeği: İyi bir sonuç elde etmek için bir yerde uzun süre çalışan, sabırla bekleyen kişi, katlandığı sıkıntıların mükâfatını görür (Aksoy, 1988: 446).

1. Tekkeyi bekleyen çorbayı içer (TDK, 2011: 2304).