• Sonuç bulunamadı

3. ATASÖZLERİ VE DEYİMLER

3.1. Atasözler

3.1.1 Atasözünün Tanımı

Türk dilinin tarihteki ilk edebi ürünü olarak kabul edilen Orhun Abideleri’nden günümüze geliceye dek atasözü için değişik terimler kullanılmıştır. Bugün Türkiye Türkçesinde kullanılan “atasözü” kavramının Azerbaycan Türkçesinde karşılığı “atalar sözü” iken, Başkurt Türkçesinde buna “mäkäl, äytim, atalar hüzi” denilmektedir. Kazak Türkçesinde “makal, mätel, nakıl” olarak adlandırılan atasözleri Kırgız Türkçesinde “makal, lakap” olarak anılmaktadır. Özbek Türkçesinde de diğerlerine benzer olarak “makal” şeklinde ifade edilirken, Tatar Türkçesinde “atalar süzi, mäkal, äytim”; Türkmen Türkçesinde ise “atalar sözi, nakıl” şeklinde ifade edilmektedir. Uygur Türkçesinde de Kırgız ve Özbek Türkçelerinde olduğu gibi “makal” olarak karşımıza çıkmaktadır (Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü, 1991: 32-33). Irak Türkmenlerinin “eskiler sözü” olarak ifade ettiği atasözleri, Kerkük ağzında birkaç farklı kullanımla karşımıza çıkmaktadır: “darb- kelam”, “emsal”, “cümle-i hikemiyye”, “deme”, “demece”, “deyişet” bu kullanımlara örnek olarak verilebilir. Atasözleri teriminin Doğu Türkistan’daki karşılığı “tabma” veya “ulular sözü” olarak karşımıza çıkarken Anadolu’nun bazı yörelerinde ise “deyişet” ve “ ozanlama” şeklindeki ifadeler görülmektedir (Albayrak, 2009: 2, 42).

Tarihi, Türk dilinin ilk yazılı belgeleri olarak kabul edilen Orhon Yazıtları’na kadar uzanan atasözü kavramı Göktürkler, Uygurlar ve Karahanlılar dönemlerinde “sab/sav” sözcüğüyle adlandırılmıştır. Yusuf Has Hacib XI. yüzyılda

21

kaleme aldığı Kutadgu Bilig adlı eserinde atasözü için “sav” yanında “mesel” ifadesini de kullanmıştır. Habeşçe ifadesi “mesl, mesâle” olan, Ârâmicede “meslâ, mâsâl” sözcükleri ile ifade edilen atasözü terimi Arapçada “masal, mesel” ve çoğul şekliyle “emsal” biçiminde karşımıza çıkar. “Emsal” sözcüğü, “mukayese, karşılaştırma” anlamına gelirken zamanla atasözü kavramına doğru genişlemiştir. Arapçadan Farsça ve Türkçeye geçen bu sözcüğün “mesel, durûb-ı emsâl, darb-ı mesel” şeklindeki kullanımları XX. yüzyılın başlarına kadar görülmüştür. Anadolu’da XV. yüzyıldan itibaren, “atalar sözü” ifadesiyle de adlandırılan bu kavram, günümüz Türkiye Türkçesinde yaygın olarak “atasözü, atasözleri” şekilleriyle kullanılmaktadır (Elçin, 1998: 453-454).

Bilimsel çalışmaların çoğunda tanımlar ilk yapıldıkları haliyle kalmaktadır. Alanında uzman kişiler tarafından yapılan bu tanımlar uzun yıllar, olduğu gibi veya üzerinde küçük değişiklikler yapılarak geçerliliğini korumaktadır. Halk bilimi alanına giren tanımlar ise bu genellemenin dışında kalmaktadır. Zira halk bilimi yaşayan ve değişen bir yapıya sahiptir. Bu alana giren kavramlar da ortaya çıkan değişimlerden etkilenmektedir. Bunun sonucunda atasözünün, deyimin, maninin, türkünün tanımı zamanla değişmekte, yapılan tanımlar arasında farklılıklar görülmektedir.

Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük’te atasözlerini “Uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve halka mal olmuş, öğüt verici nitelikte söz, deme, mesel, sav, darbımesel” olarak tanımlamaktadır ( TDK, 2011:180).

Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü’nde ise “Eski kuşakların denemelerinden kalma yol gösterici, akıl verici yargı ve öğüt” şeklinde tanımlanmıştır (Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü, 1972).

Gramer Terimleri Sözlüğü’nde “Anonim özellik taşıyan, atalardan kaldığı kabul edilen ve toplumun yüzyıllar boyunca geçirdiği gözlem ve denemelerden, ortak düşünce, tutum ve davranışlarıyla dünya görüşünden oluşan, genel kural niteliğindeki kısa, özlü, kalıplaşmış söz” şeklinde ifade edilmiştir (Gramer Terimleri Sözlüğü, 2003).

Halkbilim Terimleri Sözlüğü atasözleri için “Halkın, doğal ve toplumsal olaylarla ilgili kanıtlarını belirleyen özlü, kısa, geleneksel halk anlatımı. (Bu

22

anlatım genellikle uyaklı, benzer, karşıt anlamlı, eş sesli sözcüklerle sözcük oyunlarından oluşmaktadır.)” şeklindeki tanımı kullanmıştır (Halkbilim Terimleri Sözlüğü, 1978).

Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü’nde “İfade sanatlarına bürünmüş eski söz” şeklindeki ifade ile kısa bir tanım yapılmıştır (Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü, 1948).

Yazın Terimleri Sözlüğü atalarsözü olarak ifade ettiği atasözü için “Ataların uzun denemelerine dayanan yargılarını öğüt olarak kurallaştıran özsöz” tanımını kullanmıştır ( Yazın Terimleri Sözlüğü, 1974).

Yukarıda atasözleri için sözlüklerde yapılmış tanımlara yer verilmiştir. Bu tanımlardan da anlaşıldığı üzere atasözleri için benzer noktalara değinen ancak ufak tefek farklılıklar içeren birçok tanım mevcuttur. Konu ile ilgili çalışma yapan araştırmacıların da birbirinden farklı tanımları olduğu görülmektedir.

Ömer Asım Aksoy, Atasözü ve Deyimler Sözlüğü adlı eserinde atasözleri için:

“Atalarımızın, uzun denemelere dayanan yapılarını genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak düsturlaştıran ve kalıplaşmış biçimleri bulunan kamuca benimsenmiş özsözler” (Aksoy, 1988: 37) ifadelerini kullanmıştır.

“Nazım, nesir her iki şekli ile tecrübeleri ‘tam bir fikir’ kompozisyonu içinde teşbih, mecaz, kinaye, tezat gibi edebî sanatların kudretinden yararlanarak süslü, kapalı olarak veya bazen açık, mecazsız hususiyetiyle yetişecek gençlere aktaran sözlerdir” ifadelerini kullanan Şükrü Elçin (Elçin, 1969: 176), diğer tanımlardan daha farklı olarak atasözlerinin hem nazım hem nesir şekillerinin olduğuna ve edebi sanatların gücünden yararlanarak genç nesillere aktarıldığına değinmiştir.

“Atasözü, uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak kısa söylenmiş ve halka mal olmuş öğüt” (Evliyaoğlu ve Baykurt, 1988: 101).

Atasözlerini tanımlarken çok uzun cümleler kurmayan Ülkü Çelik Şavk, atasözlerinin kısa, öz ve kalıplaşmış veciz ifadeler olduğuna değinmiştir (Şavk, 2002: 9).

23

Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil: Ana Çizgileriyle Dil Bilim adlı eserinde atasözlerinin çoğunlukla bir cümle biçiminde olup bir yargı anlattığını hatta kimi zaman ölçü ve uyakla söyleyiş açısından daha etkili olmaya yönelen sözler olduğunu ifade etmiştir (Aksan, 1998: 38).

“Yeryüzündeki bütün milletlerin atalarından kalmış, yol, yöntem gösteren, öğüt veren sözleri vardır. Bu sözler Türkiye Türkçesinde ‘atasözleri’ olarak adlandırılır” (Çobanoğlu, 2004: 1) şeklindeki tanımla atasözlerinin öğüt verici özelliği üzerinde durulmuş ve her toplumda bu tarz sözlerin varolduğu belirtilmiştir.

“Atalarımızın yüzyıllar içindeki deneyim ve gözlemlerine dayalı düşüncelerini öğüt ya da yargı şeklinde nakleden, doğrulukları kesinlik kazanmış anonim, kısa ve özlü sözlerdir” (Albayrak, 2009: 3), “Atasözleri (Proverbs, Maximes, Sprichwörter) atalardan kalmış belirli kalıplar içinde yol gösterici, akıl öğretici tümcelerdir” (Hatipoğlu, 1972: 182), “ Atalardan kalmış, yani ulusun ortak ürünü olan yol gösterici, öğüt verici kalıplaşmış sözlere atasözü denir” (Koç, 2002: 375) tanımlarında atasözlerinin öğüt verici, yol gösterici olma özellikleri ile kısa ve özlü sözler olmaları ortak bir şekilde vurgulanmıştır.

Yapmış olduğu tanımın kapsamını oldukça geniş tutan Şöhret Türkmen Aktaş, atasözleri ile ilgili şu ifadeleri kullanmıştır:

“Atasözleri, bir ulusun geniş halk kitlelerinin yüzyıllar boyunca yaşadığı deneyim, gözlem ve bunlardan doğan düşüncelere dayanan; genel kural ve düstur niteliği taşıyan veya bir doğruyu ortaya koyan; söyleyeni unutulduğu için halkın ortak malı olan (anonim); kısa, özlü ve kalıplaşmış; içinde yargı (hüküm) bulunan bir tümce değerindeki sözlerdir” (Aktaş, 2004: 13).

Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere atasözleri ile ilgili çalışma yapan dil bilimciler birbirine oldukça benzerlik gösteren tanımlar yapmıştır. Bu tanımların ortak noktalarından yola çıkılarak; atasözlerinin köklü bir geçmişi olan, uzun deneyim ve gözlemlere dayanan, öğüt verip yol gösteren, ait olduğu milletin ortak malı haline gelmiş, kısa, özlü ve kalıplaşmış ifadeler olduğu söylenebilir.