• Sonuç bulunamadı

3. ATASÖZLERİ VE DEYİMLER

3.1. Atasözler

3.1.2 Atasözlerinin Şekil Özellikler

Atasözleri alanında çalışma yapan dil bilimciler atasözlerinin şekil özelliklerine yönelik farklı tespitlerde bulunmuşlardır. Atasözlerinin şekil

24

bakımından incelenmesi sonucu ortaya çıkan başlıca özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1.Atasözleri tanımlarında karşımıza çıkan ortak noktalardan biri “kalıplaşmış ifadeler” olmalarıdır. Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü adlı eserinde atasözlerinin kalıplaşmış (klişe durumuna gelmiş) sözler olduğunu, her atasözünün belli bir kalıpla, belli sözcüklerle söylenmiş donmuş biçimlerinin olduğunu dile getirmiştir. Bu donmuş biçim nedeniyle sözcüklerin değiştirilip yerlerine aynı anlamda dahi olsa farklı bir sözcük getirilemeyeceğini, sözdiziminin bozulamayacağını söylemiştir. Bu şekilde bir değişim yapıldığı takdirde ortaya çıkan sözün eski anlamını korusa dahi atalar sözü olarak anılamayacağını ifade eden Aksoy, konu ile ilgili olarak eserinde şu örneklere yer vermiştir:

“Örneğin, ‘Derdini saklayan derman bulamaz’ sözündeki ‘derman’ yerine ‘ilaç’ denilemez. ‘Çalma elin kapısını, çalarlar kapını’ sözü de sözcüklerin sırası değiştirilerek ‘Elin kapısını çalma, kapını çalarlar’ biçiminde söylenemez” (Aksoy, 1988: 15-16).

Atasözlerinin kalıplaşmış sözcükler olduğuna dair Aydın Oy, Tarih Boyunca Türk Atasözleri adlı eserinde atasözlerinde kullanılan kelimelerin seçiminde büyük bir halk kitlesinin yüzyıllarca süren zevki ve sağduyusunun bulunduğunu bu nedenle bir kelimenin çıkarılıp eş anlamlısı dahi olsa başka bir kelimenin konulamayacağını dile getirmiştir. Bu şekilde bir kullanımın olması durumunda ortaya çıkan sözün etkisini, güzelliğini ve gücünü kaybetmiş bir söz olacağını ve bunun atasözü olmaktan çıkacağını ifade etmiştir (Oy, 1972: 53-54).

Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Vecihe Hatipoğlu ise görüşlerini şöyle dile getirmiştir:

“Atasözleri her şeyden önce bir yargı taşırlar. Bu bakımdan daima tümce biçiminde kurulmuşlardır. Başka sözcük birliklerinde olduğu gibi atasözlerinde de kalıplaşma vardır. Bu bakımdan da atasözleri herhangi bir tümce halinde bulunamaz. Atasözlerinde, lehçelere, ağızlara veya zamana bağlı olarak bazı değişiklikler görülür. Fakat belirli bir iki sözcük arasındaki kalıplaşma olduğu gibi kalır. Çünkü atasözleri de deyimler gibi pek uzun olamaz, sözcükler sayılı hatta ölçülüdür ve aralarında uyak gibi ses benzerliği de arandığından, kalıplar kolay kolay bozulamaz. Bu bakımlardan sözcükler yerlerinde kalıplaşmış sayılır. Atasözlerindeki her bir sözcük veya bir ek, ancak olduğu yerde, bir başka benzer sözcük veya ekle değiştirilebilir veya kalıbın bir kısmının başa veya sona kaydırılmasıyla değişiklik yapılabilir. Yoksa atasözleri çeşitli çekim ekleriyle ad ve eylem çekimlerine giremezler: ‘Sirkesini, sarımsağını sayan paçayı yiyemez’ veya ‘Sirkeyi sarımsağı düşünen paçayı yiyemez’ ; ‘Akıllı düşman

25

akılsız dosttan hayırlıdır’ veya ‘Akıllı düşman akılsız dosttan iyidir’ ‘Acı patlıcanı kırağı çalmaz’ veya ‘Acı patlıcanı kırağı yakmaz’” gibi (Hatipoğlu, 1972: 183-185).

Genel olarak atasözlerinin kalıplaşmış ve değiştirilemez sözler olduğu vurgulansa da “ İlk yazılı metinlerimizden itibaren yüksek bir ifade gücünün yansıması olarak karşımıza çıkan kalıp ifadelerin zaman içinde Türk boyları arasında bazen ses, bazen şekil, bazen de anlam değişmesine uğraması kaçınılmazdır” (Gökçe, 2011: 1) şeklinde görüşler de mevcuttur.

İlhan Başgöz’ün “Atasözleri gibi kısa ve değişmez görünen folklor örnekleri bile zamanla değişen bir dinamiklik gösterirler” (Başgöz, 1995: 79-84) şeklindeki görüşü, atasözlerinin ‘kalıplaşmış ve değiştirilemez’ olduğunu katı bir şekilde ifade eden görüşlere göre daha ılımlıdır.

Atasözlerimizin geçmiş dönemlerdeki kullanımlarına bakıldığında; kullanıldıkları zaman, coğrafi koşullar, sosyo- kültürel yapı, ağız özellikleri, lehçe farklılıkları gibi birçok etken nedeniyle küçük de olsa değişikliğe uğradığı görülmektedir.

Konu ile ilgili olarak Prof. Dr. Şükrü Elçin’in şu değerlendirmesinin gayet yerinde olduğunu söyleyebiliriz:

“Ortak bir halk dili ve zevki ile ancak birkaç cümle kalıbı içinde meydana gelebilen bu mahsullerin kolaylıkla aşınmayan sağlam birer bünyeleri vardır. Bu bünyelerin bazı taşlarını değiştirmek sözün kuvvetini azaltır. Dil ve düşüncenin birbirine tesiri sonunda sabit bir karakter kazanan söz dizimini (sentaks) değiştirmek, söyleyiş tarzını bozar. ‘Derdini saklayan derman bulamaz’ cümlesinde ‘derman’ yerine ‘ilaç’ kelimesini koyduğumuz takdirde söz, tesir kudretini kaybeder. Bununla beraber atalar sözü bütün ortak halk edebiyatı mahsullerinde olduğu gibi zamana, mekâna, lehçelere, ağızlara; aşiret, köy, şehir çevrelerine veya herhangi bir tarikat, meslek, sanat çevresine göre ufak-tefek değişikliklere uğrarlar: ‘Endik uma evligni agırlar’ (yıl 1077) [...] ‘Konugun kutsuzu ev ısını ağırlar’ (yıl 1480) [...] ‘Ahmak misafir ev sahibini ağırlar’ (Bugün) Bu değişmeler sırasında eski kavramlar unutulabilir; onların yerine halk muhayyilesinin icat ettiği tabirlerin mânâlarını bulmak güçlüğü ortaya çıkar. Söze âdeta bir gölge düşer, açıklık kaybolur” (Elçin, 1997: 422).

Günümüz Türkçesinde, “El yumruğunu yemeyen, kendi yumruğunu değirmen taşı sanır” şeklinde kullanılan atasözü 15. yüzyıl bilginlerinden Mehmed Neşrî’nin Neşrî Tarihi adıyla da bilinen Kitâb-ı Cihan-nüma’sında şu şekilde karşımıza çıkmaktadır:

“Kimse tabacasın yimeyen kendü tabancasın demürden sanur” (Köymen ve Unat, 1995: 268-269).

26

Bu atasözü, yukarıda adı geçen eserle aynı yüzyılda yazıldığı düşünülen ancak kim tarafından yazıldığı belli olmayan Kitâb-ı Atalar (Atalar Sözü) isimli eserde ise aşağıdaki şekliyle yer almaktadır:

“Biregü yumruğun yemeyen kendi yumrugın demür sanır” (İzbudak, 1936: 43).

Aynı atasözüne Şinasi tarafından 19. yüzyılda kaleme alınan Durûb-ı Emsâl- î Osmâniye adlı eserde şu şekilde yer verilmiştir:

“El yumruğunu yemeyen, kendi yumruğunu buz dağının armudu sanır” (Şinasi, 1287: 50).

Prof. Dr. Şükrü Elçin ise, Şinasi’den aktardığını belirttiği bu atasözünde geçen “buz dağının ( ﻮﺑز ﻚﻨﻏﺎﻃ )” ifadesi yerine “Bozdoğan” ifadesini kullanmıştır (Elçin, 1997: 627). Aynı ifade, Milli Kütüphane Başkanlığı tarafından hazırlanan Türk Atasözleri ve Deyimleri adlı kitapta “Bozdağı’nın” biçiminde geçmektedir (Milli Kütüphane Başkanlığı, 2001: 115).

Güvâhi’nin 1526 yılında kaleme aldığı Pendname adlı eserinde yer alan atasözlerinin çoğu günümüzde de kullanılmaktadır. Bunların bir kısmında değişiklik olsa da günümüzdeki atasözlerine yakınlıkları göze çarpmaktadır. Pendname ’de:

“Dürüş harç it nitekim düğün için

Ki ag akçe olur kara gün içün” şeklinde geçen atasözü günümüzde “Ak akçe kara gün içindir.” şekliyle kullanılmaktadır.

“Gerek ikdam arz-ı hale yendek

Virilmez oglan aglamasa emcek” şeklinde geçen atasözünün “Ağlamayan çocuğa meme vermezler.” şekliyle günümüzde kullanımı devam etmektedir.

“Egül illā kamu bu neva giçer

Sovuk suyı kimi üfürüp içer” şeklinde geçen atasözü günümüzde “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.” ifadesiyle kullanılmaktadır.

27

Aksoy, bu konuyla ilgili olarak manzumelerin içine alınan atasözlerinin kalıplarının bozulduğunu, şairlerin vezne uysun diye veya başka sebeplerle sözcükleri değiştirdiğini, araya sözcük eklediklerini, sözdizimine farklı bir biçim verdiklerini dile getirmektedir. Bu sebeplerden dolayı da manzume içindeki değişik biçimleri ile atasözleri olarak kabul edilemeyeceklerini, ancak asılları farklı olan atasözlerine işaret sayılabileceklerini ifade etmektedir (Aksoy, 1988: 34-35).

Ömer Asım Aksoy, konu ile ilgili eserinde şu örneklere yer vermiştir:

Yüce olur ise her ne kadar dağ,

Yol üstünden aşar yakın u ırağ. (Güvâhî) (Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar.) Bu mesel meşhurdur kim dest ber bâlâyi dest. ( El elden üstündür.) (Nev’î) Ağlamak ne demek kendi düşenler?

(Kendi düşen ağlamaz.) (Levnî) Zeminin gûşu var derler meseldir. (Yerin kulağı var.) (Hıfzî) Hoş gelir âvâze-i davul u zurna dûrdan. (Davulun sesi uzaktan hoş gelir.) (Molla)

Tarihi süreç içerisinde atasözlerinde kısıtlı da olsa değişiklikler meydana gelmiştir. Ancak atasözlerinde meydana gelen değişiklikler sadece bununla sınırlı değildir. Günümüzde kullanılan birçok atasözünün bölge veya yöre ağızlarında birbirinden farklı biçimleri karşımıza çıkabilmektedir. Ömer Asım Aksoy’un “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü” adlı çalışmasında “Görünen dağın (köyün) uzağı olmaz” (Aksoy, 1988: 292) şeklinde geçen atasözü Afyon, Isparta ve Tokat yöresinde “Görünen dağın ardı (arkası, dibi) yakındır” (Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler, 2016: 127) şeklinde kullanılmaktadır. “İt ürür, kervan yürür” (Aksoy, 1988: 335) atasözü Malatya ve Elazığ yörelerinde “İt ürümekle kervan yolundan kalmaz” (BAAD, 2016: 150) şeklinde; “Kızı kızken görme, gelinken gör; gelinken görme, beşik ardında gör” ( Aksoy, 1988: 362) atasözü Muğla yöresinde “Kızını kız iken övme gelin iken öv, gelin iken övme kucağı çocuklu iken öv” (BAAD, 2016: 167) biçiminde; “Ölümü gören hastalığa razı olur”

28

( Aksoy, 1988: 408) atasözü Osmaniye yöresinde “Ölümü gören sıtmaya razı olur” (MKB II, 2001: 104) şeklinde kullanılmaktadır.

Atasözlerinin kalıplaşmış olduğunu belirten Aksoy bu konudaki görüşlerini şu şekilde dile getirmiştir: “Kimi atasözlerinin birkaç kalıbı bulunduğunu da belirtmek gerekir. Bu kalıplardan her biri ayrı ayrı atalarsözü olarak tanındığından değişiklikler ‘donmuş olma’ kuralına aykırı sayılamaz” (Aksoy, 1988: 19).

Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü adlı çalışmasında yer verdiği bu görüşünü örneklerle de desteklemiştir: “ ‘Denize düşen yılana sarılır’ sözünün ‘Denize düşen yosuna sarılır’ biçimi de vardır.” (Aksoy, 1988: 19).

Bu bilgilerden anlaşıldığı üzere Aksoy, aktardığımız örnekte geçen sözleri iki ayrı atasözü olarak kabul etmektedir. Ancak hem anlam olarak hem söylem olarak birbirine çok yakın olan bu iki sözü ayrı ayrı atasözü olarak değerlendirmek yerine aynı atasözünün farklı bir biçimi olarak görmenin daha yerinde bir karar olacağı söylenebilir. Nitekim halk edebiyatının birçok türünde var olan “varyant” kavramından atasözleri için de bahsedilebilir. “Bir ‘eş metin’in farklı kişilerce ortaya konulan nüanslı anlatımı” (Oğuz, 1997: 7) biçiminde kısa bir ifade ile açıklanabilen varyant kavramının atasözlerinde kullanılması bu sözlerin farklı nedenlerle şekil yönünden değişikliğe uğrayabildiğini göstermektedir. Burada sözü edilen değişiklik kısıtlı düzeyde olan ve atasözünün vermek istediği mesajı değiştirmeyen sadece biçimsel açıdan karşımıza çıkan değişikliktir. Aksi takdirde bir varyant değil, başka bir atasözü söz konusu olur.

Konu ile ilgili olarak Hatipoğlu’nun yapmış olduğu şu değerlendirmeler de atasözlerinin varyantlarının olabileceğini belirtmektedir:

“Atasözleri ve deyimlerin ortak önemli yönlerinden biri de kelimeler arasındaki kalıplaşmadır. Atasözleri ve deyimlerin bir iki kelimesi veya eki değiştirilebilir, öteki kelimeler birbirine kenetlenmiş gibi kalıplaşmıştır, değiştirilemez. Bu değişimin de her atasözü ve deyime göre bir ölçüsü vardır. ‘Akıllı düşman akılsız dosttan hayırlıdır.’ atasözünde ancak ‘hayırlıdır’ sözü ‘iyidir’ sözüyle değiştirilebilir.” (Hatipoğlu, 1964: 468). “Atasözlerinin çoğu halkın malı olduğu için, bölge ağızlarında bol bol kullanılır. Bir atasözü pek çok bölgede ortak olarak kullanıldığı gibi, sırf bir bölgeye ait özellikler de taşıyabilir. Atasözleri, bir bölgede yayıldığı kalıpla tanınır, öyle ki, bir biçimi bilen, öteki biçimi yanlış sayar.” (Hatipoğlu, 1972: 185-187).

2.Atasözleri kısa ve özlü sözlerdir. Genel olarak öğüt vermeyi, yol göstermeyi amaçlayan atasözleri kolay hatırlanabilmeleri için uygun kısalıkta olmaktadır.

29

Aydın Oy, bu konuyla ilgili olarak Tarih Boyunca Türk Atasözleri adlı eserinde şu ifadelere yer vermektedir: “Atasözlerinde kısalık, düşünceyi en az kelime ile en olgun ölçüler içinde vermek şaşmaz bir kuraldır. Bu bakımdan atasözlerinde gereksiz bir kelimeye bile rastlanmaz” (Oy, 1972: 53).

Aksoy, konu ile ilgili görüşlerini şöyle ifade etmiştir: “Atasözleri kısa ve özlüdür. Az sözcükle çok şey anlatır: Dikensiz gül olmaz./Alet işler, el övünür./ Taşıma su ile değirmen dönmez… gibi” (Aksoy, 1988: 16).

Nurettin Albayrak da atasözlerinin kısa ve özlü sözler olduğunu şu ifadelerle dile getirmiştir: “Atasözlerinin en önemli biçim özelliği kısa olmalarıdır. En kısa atasözleri iki kelimeden oluşmuştur: Ağlatan, gülmez/ Birlik dirliktir” (Albayrak, 2009: 26).

3.Atasözleri cümle biçiminde bulunur. Bu cümleler kurallı veya devrik cümle olabileceği gibi eksiltili cümle kalıbında da olabilir. Hatipoğlu, “ Atasözleri bir yargı (hüküm) taşıdıklarından daima cümle halindedirler” (Hatipoğlu, 1964: 468) şeklindeki ifadesiyle bu bilgiyi desteklemektedir.

Oy, atasözlerimizde görülen eksiltili cümle kalıbı ile birtakım atasözlerinde anlamın çok daha keskin bir anlatım gücüne eriştiğini bu atasözlerinde fiillere bile ihtiyaç duyulmadığını, cümlenin en önemli öğesi olan fiil atılmış olduğu halde atasözünün anlamının tam olduğunu ifade etmiştir. Konu ile ilgili olarak şu örneklere yer vermiştir:

“Aba vakti yaba, yaba vakti aba.

El el ile değirmen yel ile” ( Oy, 1972: 53-54).

Aksoy da konu hakkında birçok atasözünün devrik tümce ile kurulduğunu böylece daha güçlü bir anlatımın sağlandığını ifade etmiştir.

Konuya örnek olması açısından “Ada bana, adayım sana/ Kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu/ Say beni sayayım seni/ Açma sırrını dostuna o da söyler dostuna ” (Aksoy, 1988: 27) atasözlerini vermiştir.

30

4.Cümle halinde bulunan atasözlerinde yüklem, genellikle geniş zaman kipiyle çekimlenmektedir.

Atasözlerinde yüklem, çoğunlukla geniş zaman kipiyle çekimlenmektedir. Bu durumun, alışkanlıkları ifade eden veya genel kural niteliği taşıyan yargıların geniş zaman kipiyle çekimlenmesinden kaynaklandığı söylenebilir. Nitekim atasözleri de genel kural niteliği taşıyan, öğüt verici, alışkanlık durumunda olan tutum ve davranışları ifade eden sözlerdir.

Atasözlerinde geniş zaman kipinin hem olumlu hem de olumsuz çekimi kullanılmaktadır. Birden çok yüklemi olan bazı atasözlerinde geniş zamanın olumlu ve olumsuz çekimlerinin birlikte kullanıldığı da görülmektedir:

Deveyi yük değil zelber yıkar.

Canı acıyan eşek atı geçer.

Cins kedi ölüsünü göstermez. Bakan yemez, kapan yer. Ağaçtan maşa olmaz.

Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.

Hatipoğlu, konu ile ilgili olarak atasözlerinin çoğunun geniş zamanlı (muzari, aoristum) fiillerle kurulduğunu aynı zamanda geniş zamanın olumsuzunun da atasözlerinde sıkça kullanıldığını dile getirmiştir. Ayrıca atasözlerinin geleneklerinde bulunan öğüt verme özelliğinden dolayı ikinci şahıs emir kipinin de kullanıldığını dile getirmiştir (Hatipoğlu, 1964: 468).

Aydın Oy, fiil çekimleri ile ilgili görüşlerini şu şekilde sıralamıştır:

“Kullanıştaki sıra ve önemlerine göre ilk dört kipi ele alacağız. Çünkü bunlar, atasözlerinin en karakteristik fiil kipleridir.

a. Geniş zaman: Olumlu ve olumsuz olarak geniş zamanlı fiiller ile kurulmuş atasözlerimiz pek çoktur. Çünkü atasözlerindeki kalıcı yargıları anlatmada en elverişli kip geniş zamandır.

Akacak kan damarda durmaz. Garip kuşun yuvasını Allah yapar.

31

b. Emir kipi: Öğüt veren atasözü cümlelerinde fiiller emir kipindedirler. Güvenme varlığa, düşersin darlığa.

c. Gereklilik kipi: Adı üzerinde, bu kip de bir işin gereğini belirtir, bu yönü ile de emir kipine yaklaşır. Atasözlerinde emir kipine yakın bir oranda kullanılmasının nedeni de buradan gelir.

Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.

d. Öğrenilen geçmiş zaman: Bir fıkraya dayanan atasözlerimizde de, bir olay üzerine söylenmiş oldukları için, bu kip kullanılmıştır” (Oy, 1972: 92-95).

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere atasözleri genel olarak geniş zaman kipinin üçüncü tekil kişisi ile çekimlenmektedir. Öğüt anlamı taşıyan atasözlerinde ise emir kipinin ikinci tekil şahıs çekimi kullanılmaktadır. Bunların dışında kalan kiplere ise çok sık olmamakla beraber rastlanmaktadır. Atasözlerinin çekiminde en az görülen zaman kipi ise şimdiki zamandır.