• Sonuç bulunamadı

3. ATASÖZLERİ VE DEYİMLER

3.1. Atasözler

3.2.2. Deyimlerin Şekil Özellikler

1. Deyimlerin şekil özelliklerinden ilki atasözlerinde olduğu gibi kalıplaşmış ifadeler olmasıdır. Ömer Asım Aksoy, bu konuyla ilgili görüşlerini dile getirirken deyimlerin de atasözleri gibi kalıplaşmış sözler olduğunu ifade etmiştir. Bir deyimin sözcükleri değiştirilip yerine -aynı anlamda da olsa- başka sözcükler konulamayacağını ve deyimin sözdiziminin bozulamayacağını dile getirmiştir. Konuyu somutlaştırmak için şu örneklere yer vermiştir: “ ‘Ayıkla pirincin taşını.’ deyimi, ‘Ayıkla bulgurun taşını.’ biçiminde söylenemeyeceği gibi; ‘Tut kelin perçeminden’ deyimi de ‘Kelin perçeminden tut.’ biçiminde kullanılamaz” (Aksoy, 1988: 38).

Deyimlerin kalıplaşmış sözler olduğu konusunda bir diğer görüş de Yusuf Ziya Bahadınlı’ya aittir. Bahadınlı, deyimlerin, kökleşmiş, kalıplaşmış olduklarını bu nedenle de kullanırken deyimleri bozmamak gerektiğini belirtir. Konuyla ilgili olarak “ ‘Akla karayı seçmek’ deyimi, ‘akı karayı seçmek’ biçimine sokulursa yanlış olur. ‘Akla karayı seçmek’ çok zahmet çekmek anlamındadır. ‘Akı karayı seçmek’ ise, uyanıklığı, bilgililiği anlatır” ifadelerini kullanmıştır (Bahadınlı, 1971: 5).

Vecihe Hatipoğlu ise deyimlerin kalıplaşmış olma özelliğinin daha esnetilebilir bir kalıplaşma olduğunu ifade etmektedir. Deyimlerde de kalıplaşma olduğu halde atasözlerinden daha çok kelimenin değişme imkânı olduğunu ifade etmiştir. Bunun nedeninin deyimlerdeki bazı kelimelerin farklı çekimlere girebilme özelliğinden kaynaklandığını vurgulamıştır. Konuyla ilgili şu örneklere yer vermiştir: “başında (başımda) kavak yelleri (veya yeli) esiyordu; durdu durdu (durdun durdun, durdum durdum, durup durup) turnayı gözünden vurdu (vurdun, vurdum); pisi pisine gitti (gittim, gidecek, gitmesin, gider, gitmemeli) gibi” (Hatipoğlu, 1964: 470).

2. Deyim ile ilgili yapılan tanımlarda karşımıza çıkan ortak ifadelerden bir diğeri deyimlerin en az iki sözcükten meydana gelmiş, kısa ve özlü sözler olmasıdır.

38

Deyimlerin bu özelliği ile ilgili Hatipoğlu’nun değerlendirmesi oldukça açıktır. Deyimlerin en az iki, en çok yedi sekiz sözcük ile kurulduğunu, çok uzun deyimlerin çok defa deyimlikten çıkarak bozulduğunu dile getirmiştir. Tek sözcükle deyim kurulamayacağını çünkü tek bir sözcüğün pek çok gerçek veya mecaz anlamı olabildiğini; deyimde ise tek sözcüğün anlamı dışında kullanılmasının aranmadığını, en az iki sözcüğün birlikte kullanılmalarından doğan ortak anlamın, gerçek anlam dışında, hatta mantık dışında olması gerektiğini ifade etmektedir. Aksi halde bir tek sözcüğün gerçek anlamı dışında kullanılmasının çekici bir özellik yaratamadığını, belki de anlamın kaybolmasına, sözcüğün anlaşılmamasına yol açacağını dile getirmiştir (Hatiboğlu, 1972: 195).

Aksoy ise konu ile ilgili olarak şu değerlendirmeler de bulunmuştur:

“Deyimler en az iki sözcükle kurulurlar ve biçim bakımından iki bölüme ayrılabilirler. Birincisi; ‘Ağır başlı’, ‘Eli bayraklı’, ‘Püf noktası’, ‘İçli dışlı’, ‘Kellesi koltuğunda’, ‘Gel zaman git zaman’, ‘Kaşla göz arasında’, ‘Suya sabuna dokunmadan’ gibi sözcük öbeği durumundaki deyimler: İkincisi ise; ‘Dostlar alışverişte görsün.’, ‘Halep oradaysa arşın burada.’, ‘İncir çekirdeğini doldurmaz.’ gibi tümce durumundaki deyimlerdir.

Öbeği oluşturan sözcükler bitişik yazılmaz. ‘Adam sen de!’, ‘Cart kaba kağıt!’, ‘Yok devenin başı!’, ‘Hele hele!’ gibi ünlem niteliğindeki deyimleri de bu bölük içine almak uygun olur.

Bir mastarla sona eren gibi deyimler, çekime gireceklerinden ve dolayısıyla bir tümce kuracaklarından bu bölük içerisinde yer alırlar. Örnekler: Göz yummak- Gönül almak- Damarı tutmak- Baltayı taşa vurmak- Boyunun ölçüsünü almak- Bir taşla iki kuş vurmak… Bunlar ‘göz yumdum’, ‘gönlünü alalım’, ‘baltayı taşa vurdunuz’ gibi tümceler oluştururlar” (Aksoy,1988: 39-40).

Deyimlerin burada bahsi geçen özeliği onların birleşik sözcüklerle ve bazı ikilemelerle karıştırılmasına neden olabilmektedir. Deyimlerin bazıları ikileme olarak kurulmuş olsa da ikilemelerin büyük çoğunluğu deyim olarak değerlendirilemez. Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü I adlı eserinde bu konuya değinerek “ev bark, çoluk çocuk, kap kacak, allak bullak, eski püskü, apar topar, süklüm püklüm…” gibi farklı sözcüklerle oluşturulmuş ikilemelerin deyim olarak kabul edilmesinin yerinde olacağını; “ tak tak, tıkır tıkır, şakır şakır, sarı sarı, yavaş yavaş…” gibi aynı sözcüğün tekrarı ile kurulan ikilemelerin ise deyim olarak kabul edilmesini uygun bulmadığını ifade etmiştir (Aksoy, 1988: 48-49).

Deyimlerin birleşik sözcüklerle karıştırılmasını detaylı bir şekilde ele alan Hatiboğlu deyimlerin, en az iki veya üç sözcüğün gerçek anlamından uzaklaşarak

39

kurulması nedeniyle birleşik sözcüklere benzetildiğini ve deyimlerle birleşik sözcüklerin bu nedenle birbirine karıştırıldığını ifade etmiştir. Aslında birleşik sözcüklerde biçim yönünden daha kuvvetli bir kalıplaşma olduğunu ifade eden Hatipoğlu, anlam yönünden de birleşik sözcüklerde daha çok benzetme yoluyla anlam kayması görüldüğünü; deyimlerde ise daha çok mantık dışına çıkma yolu ile anlam kaymasının geliştirildiğini ifade etmektedir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için: “…benzetme yolu ile ‘gözbebeği’ bir birleşik sözcük veya terim; mantık dışına çıkma yolu ile ‘göze girmek, gözden düşmek’ birer deyimdir” (Hatiboğlu, 1972:195) örneğini vermiştir.

3. Deyimlerin biçim yönü hakkında çalışma yapan araştırmacılar tarafından farklı sınıflandırmalar yapılmış olsa da deyimleri genel olarak dört grupta değerlendirmek mümkündür:

a. Kelime grubu biçimindeki deyimler: ağır başlı, ağır aksak, kulağı delik, baştan aşağı, içli dışlı, katır inadı, dert ortağı, eli bayraklı, fermanlı deli, gizli kapaklı, danışıklı dövüş vb.

b. Mastar biçimindeki deyimler: abayı yakmak, pabucu dama atılmak, içine sinmemek, kafayı üşütmek, kefeni yırtmak, pösteki saymak, iple çekmek, karda gezip izini belli etmemek, gözüne kestirmek, hoşuna gitmek, dokuz doğurmak vb.

c. Cümle biçiminde olanlar: Çoğu gitti, azı kaldı.

Armut piş, ağzıma düş.

Değirmen taşının altından diri çıkar.

Hem şamdan paklandı hem pilav yağlandı.

İsmi var cismi yok.

Atı alan Üsküdar’ı geçti.

Köprünün altından çok su geçti.

40 Yan yattı, çamura battı.

Ciğeri görmüş bayılmış, eti görse ne yapar?

Vurduğu çok ama öldürdüğü yok.

Deli bir değil ki bağlayasın, ölü bir değil ki ağlayasın.

Yılanı sen tut gözüne ben bakayım.

ç. Tam bir cümle yapısında olmasa da daha çok karşılıklı konuşmalarda kullanıldığı için, eksiltili/yarım cümle niteliğinde olan deyimler:

Adam sen de! Yaşı ne başı ne!

Daha neler!

Ya herrü, ya merrü! Yok canım!

Hadi oradan! Cart, kaba kâğıt.