• Sonuç bulunamadı

Küreselleşme Sürecinin Gelişmekte Olan Ülkelere Etkileri

1.2. Sosyal Politikaların Ortaya Çıkışı

2.1.1. Küresel Dünyada Küresel (Ekonomik) Dağılım

2.1.1.2. Küreselleşme Sürecinin Gelişmekte Olan Ülkelere Etkileri

Bilginin, iletişimin, sermayenin vb. küreselleşmesiyle birlikte küresel süreçler sadece gelişmiş ülkelerin değil az gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkenin yaşadığı ve bu ülkeleri, toplumları şekillendirdiği görülmektedir. İletişimin küresel bir boyut kazanmasıyla birlikte uzak mekânlar birbirine o kadar yakınlaşmıştır ki çok uzak coğrafyalarda bulunan bireyler birbirleriyle kolaylıkla iletişime geçebilmektedir.

İnternet ve dolayısıyla katılımcıları çığ gibi büyüyen sosyal medya, bireylere kendilerini özgürce ifade edebildikleri, bilgi edinebildikleri ve iletişim kurabildikleri sanal bir mekân tahsis etmektedir. Bu nedenle hem zaman hem de mekân iç içe geçmiş hatta artık anlamlılığını yitirmiştir. Dünyanın öbür ucundaki bir arkadaşımızla görüntülü görüşebilmemiz, aynı mekânda yüz yüze görüşmemizin bir anlamı kalmadığını, sınırların kaybolmaya başladığını göstermektedir.

Bilginin küreselleşme sürecinde teknolojiyle birleşmesi, aynı zamanda birçok alanda yenilikler getirmiştir. Örneğin; tıp biliminde bu teknolojilerin kullanılmasıyla çare bulunamayan hastalıkların devası bulunmakta, aşılar, daha farklı ve daha kısa süreli hastayı en az yıpratan ilaçlar ve tedavi yöntemleri keşfedilmektedir. Örneğin; son yıllarda artık şeker hastalarına her gün yapılan insülin iğnesinin tarihe karışacağı haberleri yapılmaktadır. Çünkü Weizmann Enstitüsü’nde çalışmalar yürüten bilim adamları, tip 1 diyabet hastalarına önce üç ayda bir kez, sonraki yıllarda da sadece yılda bir kez vurulacak ve şeker hastalarının her gün yaşadığı acıyı hafifletecek yeni bir aşı üzerinde çalıştıklarını belirtmişlerdir (Milliyet, 2012). Amerikalı bilim adamları ise daha ileri giderek ölümün çaresinin bulunduğunu, çaresiz hastalıklara yakalanan hastaların öldükten hemen sonra dondurularak sıvı nitrojen içerisinde uzun yıllar muhafaza edileceği ve ilerleyen teknoloji sayesinde de istenildiği zaman yeniden çözülerek canlandırılabileceğini iddia etmişlerdir. 1972 yılı itibariyle bu düşünce üzerine hizmet veren “Alcor Life Extension Foundation” adlı Amerikan firması, bu işlem için kendisine başvuru yapan 230 kişi olduğu söylemektedir (Sabah Gazetesi, 2011). Küreselleşme sürecinde tüm bu gelişmeler dünyanın neredeyse bütün coğrafyalarına yayılmaktadır.

İşte tüm bu gelişmeler sayesinde küreselleşme dediğimiz süreç, gelişmekte olan ülkelerin de birbirinden farkını ortaya çıkarmıştır. Hem küresel şirketler gelişmekte

olan ülkelere ciddi yatırımlar yapabilmekte hem de gelişmekte olan ülkelerin bir kısmı, bahsettiğimiz bilgi teknolojileriyle faydalı politikalar oluşturarak toplumu oluşturan kurumları ile ülkenin fiziki ve ekonomik alt yapısını güçlendirebilmektedir. Böylece gelişmekte olan ülkeler de gelişmiş ülkeler kadar olmasa bile küresel ekonomide kendine yer bulmakta ve payına düşeni almak için çabalamaktadır. Bu süreçte başarılı olan ülkelerde eğitim, sağlık alanındaki pay ile birlikte bu alanlarda verilen hizmetin kalitesi de artmaktadır. Yine küreselleşmeye uyum sağlayan bu ülkelerde hukuk alanında uluslararası düzeydeki gelişmeler yakından takip edilmekte ve insan haklarına saygı çerçevesinde gözle görülür olumlu gelişmeler yaşanmaktadır.

Fakat yine de sosyal harcamalarında artış gözlemlenmeyen gelişmekte olan ülkelerin bir kısmı ile gelişmiş ülkeler arasındaki uçurum küreselleşmeyle birlikte hızla artırmıştır. Öncelikle eğitime gereken önem verilmediğinden, bilgi teknolojileri bu ülkelerde gerektiği gibi işlev görmemiş ve toplumun kurumlarına fayda sağlayacak şekilde işletilememiştir. Bunu yapabilecek beyinler de göçe zorlanmıştır ve istikameti ekonomik anlamda daha gelişmiş ülkelere doğru bir “beyin göçü” yaşanmaktadır.

Beyin göçünün yanı sıra gelişmiş ülkelerdeki teknoloji alanında nitelikli işçi eksikliği ve genç nüfusun hızla azalması, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerden gelen göçlere müsamaha göstermelerine yol açmıştır. Yaşandığı ülkeyi bir bakıma ayağa kaldırma potansiyeline sahip bu demografik gücü, gelişmekte olan toplumlar ellerinden kaçırmaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerde devletin sahip olduğu ekonomik güç, gelişmiş ülkelerden farklı olarak en üst seviyededir. ABD ve Avrupa ülkelerinde “özelleştirme” dediğimiz devletin sahip olduğu kurum ve kuruluşların özel sektöre kiralanması, devredilmesi ve tekellerin kaldırılması ile birlikte özel şirketlerin girişimci ruhu övülmekte ve serbest rekabet ortamları yaratılmaktadır. Prangalarından kurtulup serbest bırakılan girişimciler ve özgür rekabet sahası, ülke ekonomisini hiç olmadığı kadar canlandırmaktadır. İşte gelişmekte olan ülkelerin gelişmesini yavaşlatan en önemli şey de devletin ekonomideki bu rolünü kimseyle paylaşamayacak şekilde hareket etmesidir. Bu nedenle bu konuda ülkelerin yönetimdeki tavırlarının sertlik-esneklik derecesi ve şeffaf bir rekabet ortamının söz konusu olup olmaması durumu ciddi önem arz etmektedir:

“Gelişmiş ülkelerde tüketiciler için düşük fiyatın sağlanması rekabet politikası için önemli bir hedef iken, gelişmekte olan ülkeler için temel hedef kalkınmadır; üretimin uzun vadede büyümesini sağlamaktır. Gelişmekte olan ülkeler kalkındıkça rekabet düzenlemelerine ihtiyaç duymaktadırlar. Gelişmekte olan ülkeler özellikle 1980’lerden itibaren hızlı bir biçimde rekabet mevzuatlarını oluşturma süreci içine girmişlerdir…”

(Sabır, 2013: 130).

Gelişmekte olan ülkelerin gündemini bir hayli meşgul eden bir diğer sorun, hiç kuşkusuz gelişmiş ülkelerin de küreselleşme süreciyle birlikte yaşamış olduğu en önemli sorun olan gelir dağılımı adaletsizlikleridir. Fakat küreselleşmeyle birlikte çözülmesi beklenen bu sorun, zenginlerin gittikçe daha zenginleşmesine yol açarken yoksulları da gitgide yoksullaştırmaktadır. Zenginliklerin; üretim şekli, artan verim, teknolojik gelişmeler, batı kaynaklı küresel yatırımcılık neticesinde gelişmiş ülkelere akıyor olması bu uçurumu daha da artırmaktadır.

Yukarıda bahsettiğimiz tüm bu faktörlere önem veren bir kısım gelişmekte olan ülke, yükselen değer olarak öne çıkarken; bu kategorideki büyük bir kısım ülke de küreselleşme sürecinde yerinde sayan hatta gerileyen güçsüz ülkeler konumuna sürüklenmektedir. Yapılması gereken şey çok basittir; eğitmek, öğretmek, geliştirmek, fırsat vermek ve kendini yenileyip güncellemek. Yani bu ülkelerdeki sosyal harcamaların belki de en önemlisi olan eğitime verilen destek artırılmalı, bilgi teknolojilerini kullanabilen beyinler geliştirilmeli ve bu beyinlere değer verilerek beyin göçünün önüne geçilebilmelidir. Küresel iletişim sağlayan internetin doğru ve sağlıklı şekilde kullanımı özendirilebilir ve maddi külfeti olmayan, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği bir haberleşme aracına dönüştürülebilir ki nitekim günümüz itibariyle internet herkesin cebine kadar girmiştir. Dünyada olup biten gelişmelere yabancı kalmamak adına her anlamda ve her kurumuyla dinamik bir sosyal yapı oluşturulabilir.

İlme, bilime, fenne ve artık teknolojiye gereken önem verilerek, bu alanlarda yapılan yatırımlar artırılabilir. Bilimsel çalışmalar yürüten bilim adamlarına gerekli teçhizat ve donanım sağlanarak önlerindeki engeller ortadan kaldırılabilir. Siyasi düşüncede, basında, hukuki süreçlerde insan haklarına saygı ve özgürlük ilkesinin de demokrasinin bir gereği olarak uygulanması gerekmektedir.