• Sonuç bulunamadı

Kötü Ahlaktan Kurtulma Yolları

II. 3.2.1.4.1.Nutuk Kuvveti ve Bundan Çıkan Ahlâkî Fiiller

II.9. Kötü Ahlaktan Kurtulma Yolları

Ahlakın değişeceğine inanan E. İbrahim Hakkı kötü huylardan kurtulma yöntemle- rini de ortaya koyar. Mütefekkirin yaklaşım tarzı genelde tasavvuf düşüncesini yansıtır niteliktedir. Onun hassasla üzerinde durduğu nokta, kötü huylardan kalbin sadece temiz- lenmesi yeterli değildir. O, problemi bir bütün olarak ele alır ve bütünün diğer parçası olan iyi ahlakla kişinin süslenmesi yani takviye edilmesi lüzumiyetini de savunur. Yoksa sadece kötü ahlaktan kurtulmak yeterli değildir. Düşünür, bu konuya o kadar çok önem verir ki, kurtulması gereken kötü huyların ve kalbe yerleşmesi gereken iyi huyların neler olduğunu belirtmek için örnek bir liste sunar.409 E. İbrahim Hakkı’nın düşüncesine göre kötü ahlaktan kurtulmanın en kolay ve en kalıcı yolu, ilk önce kötü ahlakın temelini oluş- turan dört sıfattan kalbin arıtılması gerekir. Bunlar; uzun emelli olmak, aceleci olmak, haset etmek ve kibirli olmaktır. “Zira bu dört esas, nefs (ruh) ve aklı bulandırır, kalbin

huzurunu kaçırır ve hastalıkların da başıdır.”410 Bundan sonra kalbin bu kötü huyların

karşılığı olan güzel huylarla süslenmesi gerekir. Bunlar, “kısa emelli olmak, teenni (ya- vaş) ile iş yapmak, halka nasihat etmek (ki, hasedin zıddıdır) ve herkese tevazu göster- mektir.411

Düşünür, kötü huylardan olan kibirlenme konusuna diğerlerinden daha fazla yer ve- rir.412 Ona göre kibirlenme, birçok kötü huyun ve reziletin ortaya çıkmasında büyük bir rol oynar. Bu nedenle yazar, öncelikle gurur ve kibirlenmenin menşeini ve alametlerini

408 E. İbrahim Hakkı, Urvetü’l-İslam,

AÜ S. Özege Böl., SA, No: 299, vr. 85/a-b; a. mlf., Marifetnâme, s. 461. 409 Geniş bilgi için “İyi Huylar ve “Kötü Huylar” başlık altındaki konumuza bkz.

410

E. İbrahim Hakkı, Marifetnâme, s. 352. 411

E. İbrahim Hakkı, Marifetnâme, s. 352. 412

107 genişçe izah etmekle yola çıkar. Çünkü o, bilmeyi ve tanımayı esas alır. Daha sonra, kişi- nin tüm batın (içsel) afetlerden ve zahir (görünen) rezilliklerden uzaklaşıp iyi ahlak ile süslenebilmesi için, bu kibirlenme denilen ruhî hastalıktan kalbin kurtulması gerektiğini savunur. Amaç, bireyi ruhî bir tedaviye tutmaktır. O, bu bağlamda bazı psikolojik öneriler ileri sürer. Düşünürün bu husustaki temel düşüncesi şöyle özetlenebilir: “Her mahlûku kendinden daha üstün ve değerli gör.” Onun bu konudaki yaklaşım biçimi şöyledir: “Kişi bir cahil görürse, bu, Hak Teâlâ’ya bilmeyerek âsi olmuş, ben ise bilerek isyan etmişim. Onun için bu cahil benden daha iyi ve üstündür; ben ondan daha kötü ve aşağıyım, deme- li. Eğer yaş olarak kendinden daha büyüğünü görürse, bu, benden önce Allahu Teâlâ’ya itaat etmiştir. Bu benden daha yüksektir ve daha iyidir, ben daha aşağıyım, demelidir. Kendinden küçüğünü gördüğü zaman, ben bundan önce Allahu Teâlâ’ya isyan etmişim, ben bundan aşağıyım, demelidir. Kendi yaşında birini görürse, ben kötü halimi biliyorum, bunun halini bilmiyorum. Bilinen günah, bilinmeyenden çok daha aşağılanmaya layıktır.

O halde bu yüksektir ben ise aşağıyım, demelidir.”413 Düşünür aynı mantığı yürüterek,

bidat sahibi ve kâfir olan birisinin tövbe edebileceğini, kendisinin ise son nefeste imansız olarak gidebilme ihtimalinin olduğunu; herhangi bir hayvan mükellef olmadığından ahirette azap görmeyeceğini, kişinin ise günahlarından dolayı azar ve azaba uğrayabilece- ğini düşünerek, bunların kendisinden daha üstün olabileceklerini, dolayısıyla kibirlenme ve büyüklenmenin değersiz ve boşuna olduğunu ortaya koymaya çalışmıştır.414 Görüldü- ğü üzere tasavvufî bir düşünceyi yansıtan E. İbrahim Hakkı, her varlığın insandan daha değerli ve daha iyi olabileceğini kabul eder. Mütefekkire göre bu psikolojiyi kabul eden insanlar, alçak gönüllü - mütevazı gibi bir fazilete sahip olacağından, sonuçta da kibir, büyüklenme ve gururlanma gibi reziletlerin önüne de bir set çekilmiş olacaktır.

Mütefekkire göre, “insanın nefsi şehvet meyli ile galip ve diri olursa, kalbi de sahi- binden gafil ve ölü, aklı cisim ile tabiat zulmetinde şaşkın ve hapsedilmiş, ruhu kesret sebebiyle vahdetten mahcup ve meyus olur. Şehevî arzularına yenik düşen insana taat ve ibadet zor gelir. Günah ve şehvetlere eğilimi çok olur. Mahlûkatın hukukunu gözetmek, edeplerine riayet etmek ona ağır gelir. Uygunsuzluk, ihmal ve gevşeklik nefsine kolay

413

E. İbrahim Hakkı, Marifetnâme, s. 461. 414

108 gelir. Böylece o kimse Rabbine taatsiz, edep ve erkânsız, insanlıktan habersiz kalır. Zira çok yemek, içmek ve uyumak arzularıyla dolu olan avam, hayvani sıfatlarla sıfatlanmıştır. Ağyar âleminde nefsin şehvetleriyle meşguldür.”415 Anlaşıldığı üzere mütefekkir, günah ve kötü ahlakın nedenini nefsanî arzu ve isteklerin yerine getirilmesine bağlamaktadır.

Kalbin kötü ahlaktan kurtulabilmesi için E. İbrahim Hakkı’nın önerdiği mistik yol şöyledir: Kötü ahlaka sahip olan avam günlerce yemeyi, içmeyi ve konuşmayı azaltsa, insanların sohbetlerinden uzaklaşsa, gece ve gündüz Lâ ilahe illallah kelime-i tayyibesine uzun nefes ile tekrar edip, düşünceleri gidermekle kalplerin Sahibine yönelse, kelime-i tevhidin devamında yerleştirilmiş olan vahdet nuru her yönden kâinat sahifelerine akse- dip, ağyarın zulmeti onunla açılır. Böylece mâsiva kalmayıp, tavırların çokluğu ona ha- yaller gibi gelip, vahdet âlemini bulur. O zaman onun hayvani nefsi ölüp, insani nefsi olan kalbi hayat bulur. Mücerret aklı tabiat zindanından çıkıp, Rahmani latife fezasına gelir. Ruhundan kesret perdeleri gidip, vahdet güneşi basiretle müşahede olunur. Kendi beşeri sıfatından fani olup, O’nun güzel isimleri ile sıfatlanmış olur.”416

Kötü ahlaktan kurtulabilmek için düşünürün bu husustaki diğer önerileri şöyledir: Kişi gafletten uyanıp bunun yerine Allah’a teveccüh etmelidir. Şirkten halas olup onun yerine de tevhid-i efâl olmalıdır. Tedbirden uzak olup, tefvîz ile mutlu olmalıdır. Telaş ve sabırsızlıktan uzaklaşıp, sabır ve hilm ile süslenmelidir. Korku ve endişeden uzaklaşıp, onun yerine tevekkül ederek tüm korku ve kederden emin olmalıdır.417 Görüldüğü gibi mütefekkirin önerileri İslam tasavvuf düşüncesini yansıtmaktadır.

E. İbrahim Hakkı’ya göre kötü ahlaktan kurtulan ve kalbine iyi ahlakı yerleştiren kişi durumunu muhafaza etmelidir. Bununla ilgili olarak mütefekkir şu önerileri ileri sürer:

1) Öncelikle kişi Hak Teâlâ’nın kalbe muttali olduğu bilincini aklından hiçbir za- man çıkarmamalıdır. Böylece insan mevcut iyi ahlakını muhafaza eder, kalbi her zaman edepli olur ve fenalık yapmaktan da çekinir. Düşünür, “…Allahu Teâlâ kalplerinizde ola- nı bilir…”418 ayetini naklederek fikrinin doğruluğunu din ile belgelendirir.419

415 E. İbrahim Hakkı, age., s. 559. 416

E. İbrahim Hakkı, age., s. 559. 417

Divân-ı İbrahim Hakkı, s. 221. 418

109 2) E. İbrahim Hakkı’ya göre, kalbini manevi olarak temizlemeyen bazı insanlar, başkalarına sırf şirin görünmek ya da ayıplanmaktan çekindikleri için zahiren iyi davra- nışlar sergileyebilir. Hâlbuki onlar içsel olarak zulmet, çirkinlik ve fena düşünceye sahip olabilirler. Şayet insanlar, onların bu derunî tarafını bilselerdi onlardan yüz çevirirlerdi. O halde iç temizliği esastır. Kalbini manevi pisliklerden arıtan ve iyi ahlakla süsleyen kişi mevcut durumunu muhafaza edebilir. Kalp Allahu Teâlâ’nın nazargâhıdır. Mütefekkir bunu, “Allahu Teâlâ sizin suretlerinize ve bedenlerinize bakmaz, kalbinize ve niyetlerinize bakar.”420 hadisi ile teyit eder. Düşünür, kalp (iç) temizliğini başarabilen kişinin iyi dav- ranışlar yapacağına kesin olarak bakar. Fakat iç temizliğini tam olarak gerçekleştireme- yenler ise, hem kötü davranış hem de iyi davranışlar yapabileceklerini söyler. Ancak E. İbrahim Hakkı, derunî tarafını arıtmayan kişilerin iyi davranış sergileme durumunun kalı- cı olamayacağını, gelecekte ortam bulunca tekrar kötü davranış yapabileceklerini savunur. Öyle ise bu düalist davranışa yol açan kalbin tüm kötü huylardan tamamen arıtılması ge- rekir ki, iyi ahlak muhafaza edilebilsin.421

3) E. İbrahim Hakkı, iyi ahlakın muhafaza edilmesinin üçüncü ayağını yine kalp üzerine oturtur. Kalbin fena duygu ve düşüncelerden uzak tutulmasının önemini ve gerek- liliğini teolojiye dayandırır ve şu hadisi nakleder: “…Uyanınız, biliniz ki, insanın bede- ninde bir et parçası vardır; o iyi olursa bütün beden iyi olur, o bozuk olursa bütün beden bozuk olur. İşte o (et parçası) kalptir.”422 Düşünür, kalbin işlevini devlet başkanı ve bir amire benzeterek bunların iyi olması ile kendisine tabi olan insanların da iyi olacağını, kötü olması durumunda da yine tebaanın kötü olacağını söyleyerek uzuvları yöneten kal- bin önemini dile getirir. Buna göre kalbin kötülüklerden korunabilmesi için bireyin çok dikkatli bir şekilde riyazet yapmasını tavsiye eder. Mütefekkire göre Hakk’ın zikri ve fikrinin yapılmasına özen ve ihtimam gösterilirse, kalp fena hallere düşmekten korunur.

419 E. İbrahim Hakkı, Marifetnâme, s. 349. 420

Ahmed b. Hanbel, Müsned, C II, trs., Beyrut, Hadis No: 285, 539. 421

E. İbrahim Hakkı, Marifetnâme, s. 350.

422

Buhârî, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, el-Câmiu’s-Sahih, İman, Hadis No: 39, İst. H 1315; Buyu‘, Hadis No: 2; Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, C XIV, Hadis No: 3 (5163), Akçağ Yay., Ank, 1992, s. 493. (Bu hadisin diğer kaynakları hakkında geniş bilgi için bkz. Canan, İbrahim, age., s. 493.). Aynı hadis için bkz. Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh, C I, İman, Hadis No: 48, (trc. Ahmet Naim) DİB Yay., 7. Baskı, Ank., 1982, s. 60.

110 Zira seçilmiş salih kullar mezkûr hal üzere oldukları için inayet- i Hak ile hidayete erişip, iyi ahlakını muhafaza etmişlerdir.423

4) E. İbrahim Hakkı, iyi ahlakı muhafaza etmenin bir başka yolunu ise kişinin Allahu Teâlâ’yı, nefsini ve kendisinin varlık sebebini bilmesine bağlar. Buna göre insan kendisini yaratanını, ahreti, itikadı, iki cihan saadetini, kötülüğe çağıran nefsini hakiki anlamda bilirse, cevherler hazinesi, esrar sandığı, düşünce kaynağı olan kıymetli kalbini her türlü fenalıktan, cehaletten, vesveseden ve kısaca tüm zulmetten koruyabilir. 424 Müte- fekkir, “Bir kimse bildiği için değil, fakat bilmediği için kötüdür, kötülük, bilgisizliğin sonucudur.”425 diyen Sokrates’in düşüncesini bizlere hatırlatmaktadır.

5) Kişi hevâsına karşı her zaman uyanık ve temkinli olmalıdır. Çünkü kalp, akıl ile hevânın birbiriyle sürekli çarpıştığı ve çatıştığı bir mahaldir. Kalp daima bu iki hükümda- rın çarpıştığı mahal olunca böyle bir savaş meydanından gafil kalmak büyük eksikliktir. Böyle bir kale (kalp) hevâ gibi bir düşmandan muhafaza edilirse emniyete kavuşulur.426 Dolayısıyla düşünür, iyi ahlakın muhafazasını kişinin hevâsına karşı uyanık olmada ve onun kötü arzu ve davetlerine boyun eğmemede görür.

Özet olarak ifade edilecek olursa E. İbrahim Hakkı, hem kötü ahlaktan kurtulma hem de iyi ahlakı muhafaza etmede önerdiği yöntem daha çok teolojiye uygunluğunu esas alır. Bununla birlikte o, rasyonel ve tasavvufî ahlak anlayışı çerçevesinde problemi çöz- meye çalışmıştır.

423

E. İbrahim Hakkı, Marifetnâme, s. 350.

424 E. İbrahim Hakkı, Marifetnâme, s. 350-351.

425 Weber, Alfred, Felsefe Tarihi (çev. H. Vehbi Eralp), Sosyal Yay., 5. Basım, İst., 1998 s. 44. 426

111

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

III. ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI’NIN AHLAK