• Sonuç bulunamadı

Ahlakın Değişip Değişmeyeceği Problemi

II. 3.2.1.4.1.Nutuk Kuvveti ve Bundan Çıkan Ahlâkî Fiiller

II.8. Ahlakın Değişip Değişmeyeceği Problemi

Düşünce tarihine baktığımızda bazı filozoflar ahlakın değişebileceğini kabul eder- lerken bazıları ise değişmeyeceğini kabul etmişlerdir. Fârâbî (870–950), İbn Miskeveyh (936–1030), İbn Sinâ (980–1037), Gazâlî (1058–1111), Birgivî (1523–1573) gibi İslam düşünürleri ile Aristoteles (MÖ 384–322), İ. Kant (1724–1804), J. Locke (1632–1704),

398

E. İbrahim Hakkı, Marifetnâme, s. 219. 399

Marifetnâme, s. 218–219. 400

104 J. J. Rousseau (1712–1778), J. H. Pestalozzi (1746–1827) gibi batı düşünürleri ahlakın eğitimle sonradan değişebileceğini kabul etmişlerdir. Buna karşılık, İslam dünyasında Yusuf Hâs Hacib (öl. 470/1077), Sa’dî- i Şirâzî (öl. 691/1292), Nasreddin- i Tûsî (1201– 1274) ve Kâtip Çelebi (1609–1657); batı dünyasında ise A. Schopenhauer (1788–1860), Lamarck (1713–1784) ve Ch. Darwin (1809–1882) gibi düşünürler huyun doğuştan geldiğini, dolayısıyla değişmeyeceğini savunmuşlardır.401

E. İbrahim Hakkı ahlakın değişmeyeceğini iddia edenlerin görüşlerini reddeder. Düşünür, “Bedeni siyah olan yıkanmakla beyaz olmaz. Huy can altındadır, çıkmayınca değişmez.” diyenlerin bu görüşlerinin din ile de örtüşmediğini ifade eder. Çünkü düşü- nüre göre, “din; gadap, şehvet ve riyanın kalpten tamamen yok edilip giderilmesini de- ğil belki onları, akıl ve kalbin tasarruf ve emri altında bulundurmasını emretmiştir. Bu

ise mümkün, müyesser ve tecrübe ile de sabittir.”402 O, konu ile ilgili bir ayet

(“…Öfkesini yenenler ve insanları af edenler…”)403 naklederek görüşünü yine teolojiye

dayandırır. E. İbrahim Hakkı’nın ayetle ilgili değerlendirmesine göre “gayz ve gadabını yenmekle aklını galip getirenler övülmüş; gayz ve gadabı olmayanlar ise övülmemiştir.

Çünkü insan bu sıfatlar olmadan kâmil insan mertebesine kavuşamamıştır.”404 Düşünü-

rümüze göre öfke ve şehvetin tamamen yok edilmesi değil, bilakis onların ıslah edilmesi durumunda insan ahlak bakımından olgunlaşacaktır. Kısaca, kâmil (olgun) bir insan olabilmek için öfke ve şehvete gereksinim vardır, fakat onların ıslah edilmesi gerekir. E. İbrahim Hakkı’nın düşüncesine göre, öfke ve şehvetin ıslah edilmesi demek, ahlakın değişebileceğini kabul etmek demektir. Böylece ıslah edilen öfke ve şehvet vasıtasıyla ahlakî olgunluk; ıslah edilmeyen ve kendi haline bırakılan gadap ve şehvet vasıtasıyla da reziletler elde edilir. Dolayısıyla mütefekkir, sonradan arız olan huyların eğitimle değişeceğini bu nedenle edep ilminin öğrenilmesi gerektiğini kabul etmektedir.405

Bununla birlikte insanlar yaratılış itibariyle farklı yetenek ve özelliklere sahiptir. Ayni şekilde onlar bazı şeyleri yapmada birbirlerine göre daha eğilimli ve yatkındırlar.

401 Geniş bilgi için bkz. Erdem, Hüsameddin, Ahlak Felsefesi, s. 64–66. 402 E. İbrahim Hakkı, Marifetname, s. 451.

403

Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmran Suresi (3), 134. 404

E. İbrahim Hakkı, Marifetname, s. 451. 405

105 İşte, doğuştan gelen bu farklı yetiye, potansiyel eğilim diyebiliriz. Psikolojinin tespitle- rine göre bazı çocuklarda doğuştan gelen liderlik vasfı mevcuttur. Çocuk, ileriki yaşla- rında uygun ortam ve imkân bulunca bu potansiyel eğilim ve gücünü, pratik hayata ge- çirebilmektedir. E. İbrahim Hakkı’ya göre, doğuştan gelen bu potansiyel eğilimler, kişi- nin iyi ya da kötü huyu üzerinde yönlendirici bir rol oynamaktadır. Önceden de izah ettiğimiz gibi düşünüre göre, ana rahmindeki çocuğun huyuna yıldızlar tesir etmektedir. Böylece insanlar, yaratılış itibariyle bir kısım huylara daha yatkın olmaktadır. Ancak düşünürümüz, davranışlara yansıyabilecek bu potansiyel eğilimin etkisini bilimsel bir düzeyde yüzdelik olarak veremez. Aynı ortamı paylaşan ve aynı eğitimi alan insanların huylarının birbirlerine göre farklı olmasının nedenlerinden birisi de onların doğuştan getirdikleri bu saklı eğilimleridir. Fakat bu eğilimin kaynağını yıldızlara bağlamak doğ- ru değildir. Zira bunda, kişinin psikolojisinin ve zekâsının da rolleri vardır. Yani kişi yaratılış itibariyle tamamen nötr (tarafsız) değildir. Aksine iyi ya da kötü huylardan bi- rini zorlanmadan seçmesinde, yaratılışında kısmen mevcut olan potansiyel eğilimin ya da kuvvenin etkisi söz konusudur. Bununla birlikte doğuştan gelen bu keyfiyet değişebi- lir niteliktedirler. Düşünüre göre, başlangıçta kısmen pasif bir konumda olan bu eğilimler, sonradan eğitimle, iyi ya da kötü kutuplardan birine doğru aklın kontrolünde yön değişti- rirler. “Arınan, muhakkak ki mutluluğa ermiştir”406 şeklindeki ayette de belirtildiği gibi kişi sonradan kendi çabasıyla arınabilir, huyunu iyi yönde değiştirebilir. Dolayısıyla ahla- kın değişebileceğini din de kabul etmektedir. Mütefekkirin ahlak ve tasavvuf sahasında yazdıklarının hemen hepsi teoloji merkezlidir ve o, düşüncelerini dinin talepleri ile muta- bık tutmaya özen gösterir. Yine onun bu sahada serdettiği görüşlerinin amacı kişinin huy- larını iyiye ve Hakka uygun olarak değiştirmesidir. Bu düşüncesini şu sözü de teyit eder: “Ahlakını düzelten bir gönül, ayna gibi saf olup, her şeyi kendinde bulmuştur.”407

E. İbrahim Hakkı’ya göre, birey doğuştan bazı iyi veya kötü huylara eğilimli olsa bile, bu yatkınlığın hepsi değişebilir niteliktedir. Ancak baskın eğilimi aksi yönde değiş- tirmek büyük bir mücadeleyi gerektirir. Yani kişinin kuvvet olarak yaratılıştan getirdiği

406

Kur’an-ı Kerim, A’lâ Suresi (87), 14. (Ayrıca bu konuyla ilgili diğer bazı ayetler için bkz. Maide Sure-

si (5), 105; R’ad Suresi (13), 11.

407

106 ahlaki eğilimleri kontrol edilemez, etkisinden kurtulunamaz ve değiştirilemez değiller, aksine onlar değişebilir; iyi iken kötü, kötü iken de iyi hale gelebilirler.408 Fakat kişi kendi haline bırakılır ve eğitilmezse, doğuştan getirdiği bu fıtrat ya da eğilimi onu kendi yönüne çekebilir.

Netice itibariyle E. İbrahim Hakkı, ahlakın terbiye ile değişip düzelebileceğini ka- bul etmiş ve insanın eğitilmesi gerektiğini savunmuştur.