• Sonuç bulunamadı

İklim ve Coğrafi Yapının Tesiri

II. ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI’NIN AHLAK FELSEFESİ

II.3. İyi ve Kötü Ahlaka Sebep Olan Etkenler

II.3.1. Dış Etkenler ve Ayrıntılı Özellikleri

II.3.1.3. İklim ve Coğrafi Yapının Tesiri

E. İbrahim Hakkı’nın iddiasına göre insanların yaşadıkları bölgenin iklimi ve coğ- rafi konumu, kişinin hem fiziki yapısını hem de manevi yapısını yani huyunu etkilemek- tedir. Onun anlayışına göre ekvator bölgesinde güneşin şiddeti ve etkisi nedeniyle orada yaşayanların genel olarak ahlakı ve akılları zayıftır. Kutup bölgesinde yaşayanlar ise güneşten mahrum kalmaları nedeniyle ahlak ve tabiatta inek veya koyun gibi olup ebleh (aptal) ve eksiktirler.327 Yine düşünürümüz, kutup bölgelerinde yaşayanların cahil ve köpek huylu olduklarını, onlarda din, diyanet, ibadet, adalet, letafet, nezafet ve iffetin olmadığını da söyler.328

İklim ve coğrafî yapının tesiriyle insanların mizaçlarının farklı olacağını filozo- fumuz şöyle izah eder: “Her yerin mizacı başka başkadır. Hava ve su arza uymuştur. Bunun için her belde, üzerinde yaşayanları kendi özelliğine ve mizacına uygun şekilde

terbiye etmektedir.”329 Filozof bu yaklaşımıyla, iklim ve coğrafî yapının kişinin hem

fizyolojisine hem de huyuna tesir ettiğini savunur. Fizyolojik etkileşim bizim konumuz-

327

E. İbrahim Hakkı, Marifetnâme, s. 68, 69. 328 E. İbrahim Hakkı, age., s. 124.

329

78 la ilgili olmadığından sadece huya ve mutluluğa yansıyan mizacı vermeye çalışacağız. Buna göre: Sıcak memleketlerde yaşayanların mizacı (huyu), genel olarak kalplerinin korkak olmasıdır. Soğuk bölgelerde yaşayanların mizacı, şecaattir. Rutubetli bölge- lerde yaşayanlar, yumuşak sözlüdür. Yüksek yerlerde yaşayanların mizacı, iyi ahlaklı, mesrur, olgun ve ilme eğilimlidir. Çukur yerlerde olanların mizacı, üzüntülü, mutsuz ve idrakleri azdır. Açık ve taşlı yerlerde yaşayanların mizacı, savaş ve kavgaya meyil- lidir. Kuzey memleketlerde yaşayanlar ekseriyetle yırtıcı hayvan mizaçlıdır. Güney memleketlerde yaşayan insanlar kendilerini hastalıklardan kurtaramadıkları için genel- likle mutsuzdur. Doğu memleketlerinde yaşayanlar, güneşin etkisiyle hava mutedil olduğundan genellikle mutludurlar. Batı memleketlerinde yaşayanlarda da bir kısım hastalıklar arız olduğundan, bunlar da mutsuzdurlar. Deniz yöreleri rutubetli olması nedeniyle buralarda yaşayanların mizacı, yumuşak sözlülüktür. Karlı dağların insanla- rının mizacına gelince, üzerinde yaşayanları temiz rüzgârlar ferahlattığı için onlar mut- ludurlar.330

Kanaatimize göre düşünürümüzün iklimlerin mizaç üzerindeki etkisi hakkındaki bu iddiası pek isabetli değildir. Çünkü eğitimden ve medeniyetten uzak kalan insanların davranışları elbette bozuk olacaktır. Aynı bölgede yaşayan insanların birbirine benzer genel bir karakteristik özelliği olabilir. Fakat bunu bazı hayvanlarla aynı kategoride de- ğerlendirmenin biraz abartılı olacağını düşünmekteyiz.

Görüldüğü gibi E.İbrahim Hakkı’nın anlayışına göre iklim ve coğrafî yapı, insan- ların huylarına tesir etmektedir. İradi bir davranışın, dıştan gelen bir zorlamayla yön değiştirmesi söz konusu olursa, yapılan eylemlerin ahlaki olması düşünülemez; çünkü özgürlük etik için lüzumludur. Ahlakın değişebileceğini de düşünen mütefekkirimiz, dıştan gelen bir etkiyi nasıl izah edebilecek? Eğitim-öğretimle coğrafi yapı ve iklim değişemeyeceğine göre huyların değişmesi nasıl mümkün olacaktır? Kişi, içinde bulun- duğu bölge ve iklimde yaşamak zorunda olduğundan, ahlaki sorumluluğun değeri ne olacaktır? Bu gibi sorular karşısında E.İbrahim Hakkı’nın bizzat kendisiyle tenakuza düştüğü görülür.

330

79 İhvânu’s-Safâ, insanın yaşadığı memleketin ikliminin, insanın ahlakına tesir ede- ceğini iddia eder.331 İbn- i Haldun (öl. 808 H/1406 M) da, iklimin tesiriyle insanların barınağı, giyeceği, yiyeceği, ilmi, dini ve ahlaklarının değişik olacağını öne sürer.332 E. İbrahim Hakkı muhtemelen İhvânu’s-Safâ ve İbn Haldun’un etkisinde kalarak aynı id- diada bulunmuştur.

Bize göre hem İhvânu’s-Safâ hem İbn Haldun hem de E. İbrahim Hakkı bu ko- nuda yanılmıştır. İklim ve coğrafî yapı, üzerinde yaşayan insanların ancak yaşam stan- dartlarını değiştirebilir, dinini ve huylarını333 değil. Bu düşünürlerin yanılgısı, muhteme- len yaşanılan çevreye biyolojik olarak uyum sağlama olgusunu, metafizik alana da uy- gulayarak, bunları birbirlerine karıştırmış olmalarıdır. (İklim şartlarına uygun birkısım kıyafet biçiminin sünnet olarak kutsanması da bu anlayışa paralel olarak düşünülebilir.) Bunların yaşadıkları çağda dünyaya açılma sınırlı olduğundan her yeri görme ve araş- tırma yapma imkânı da yoktu. Dolayısıyla onlar, eskilerden kalma bu tip bilgileri, her- hangi bir eleştiriye tabi tutmadan olduğu gibi kabullenerek nakletmişlerdir. Şunu ifade etmede yarar vardır ki, kendilerine peygamber ulaşmayan bir bölgenin insanlarının din- leri ve buna bağlı olarak da ahlakları doğal olarak farklı olacaktır. Bu nedenle din ve ahlak farklılığını sadece iklim ve coğrafî yapıya bağlamak doğru olmayan bir iddia olsa gerek. Zira bu iddianın günümüzde realiteyle örtüşmediği de bir gerçektir. Mesela, ku- tup bölgesinde dini Müslüman olan ve ahlakı da İslam’a uygun olan insanlar mevcuttur. Ayrıca belirtelim ki, pozitif bir bilim olan sosyoloji, bu tesirin ne kadar gerçek olup- olmadığını tespit edebilir. Bu nedenle sosyolojinin alanına girmeyi uygun bulmadık.

Şunu da ilave etmekte yarar vardır ki, kişi hür iradesiyle eylemlerini gerçekleştir- diği zaman bu davranışlar ahlak bakımından bir değer teşkil eder. Bu nedenle iklim ve coğrafyanın tesir ettiği ve sırf bunlardan dolayı birkısım huyların ortaya çıkacağı şek- lindeki bir yaklaşım biçimi, determinist bir yaklaşıma benzemektedir. Ancak, düşünü-

331 Bkz. Çubukçu, İbrahim Agâh, Türk-İslam Düşünürleri, TTK Yay., Ank., 1989, s. 20. 332

İbn Haldun, Mukaddime, (çev. Halil Kendir), İmaj İç ve Dış Tic. A.Ş. (Promosyon: Yeni Şafak Gaze- tesi), Ank., 2004, C I., s. 116–117.

333 İbn Haldun, hem dinin hem de ahlakın değişik olacağını iddia eder. Bkz. İbn Haldun, Mukaddime, s. 116–117.

80 rümüz, Allah’ın gücü ile bunların gerçekleştiğini kabul eder, dolayısıyla bu özelliği ile determinizmden biraz farklı düşünür.