• Sonuç bulunamadı

3. FRANSIZ POSTYAPISALCI FEMİNİZM

3.1. Julia Kristeva

“Bir erkek, bir kadın konuşurlar. Hangi dilde? Öğrenmemiz, benimsememiz, kendimize göre değiştirmemiz için bize verilen dillerde.”14

Kristeva dilin tekdüze ve sabit bir şeyden ziyade dinamik ve değişken olduğu görüşündedir. Buna bağlı olarak, dili konuşan özneler bölünmüş ve merkezlerini yitirmişlerdir. Dilin dinamik ve değişken yapısı, onu tek yapılı bir dizge olmaktan çıkararak öznelerarası bir anlama ve anlamdırma süreci haline getirir; onu konuşan özneler arasındaki konuşma süreçlerinde akışkan olarak varlığını sürdüren üretken ve karmaşık bir yapısı vardır. Buradaki üretkenlik dilin edilgen bir biçimde toplumsal ilişkilerin yansıtıcısı rolünde olmadığını belirtir. Kadın ve erkek arasındaki farklılığı oluşturan şey de bu üretkenliktir. Çünkü bu farklılıkların anlam kazandığı yerdir dil. Kristeva, Freud ve

14Kristeva, J; Sollers, P. (2019). Güzel Sanatların Bir Olarak Evlilik. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Lacan’ın psikanaliz çalışmalarını kendi tarzıyla okuyarak psikanalitik ve dilbilim arasında bir köprü kurar (Chanter, 2009: 95).

Klasik psikanalizde dilin ortaya çıkışı göstergeselden yani ilk libidonal arzulardan ayrılmayla mümkündür. Bu ayrılma iki cins için de geçerlidir fakat kadınlar ayrılma sonrası dönemde simgesele yabancı kalırken erkekler bu ayrılmadan faydalanan taraf olurlar ve dili (simgeseli) denetimleri altına alırlar (Kristeva, 2017: 250). Klasik psikanalizin yeniden yorumlamasını yapan Kristeva, göstergesel ve simgesel ayrımını dille birlikte kurgulayan Lacan’ın dilbilim ve psikanaliz çalışmalarına bugünkü halini verdiğini söyler (Kristeva, 2017: 49). Fakat psikanalizin özneyi dile indirgeme riski taşıdığını ve bu riskin simgesel düzenin özne için daimi ikamet olması anlamını taşıdığını söyler.

Psikanalizde göz ardı edilen anne-çocuk ilişkisine önem veren Kristeva’ya göre, var olan annelik, kadınlara özgü bir deneyim değil, fallus-merkezli simgesel dönemin annelikle ilgili kurgusudur. Buna karşın simgesel öncesi göstergesel dönem çocuğun annesiyle bağ kurduğu ilk libidonal dürtülerin ortaya çıtkığı dönemdir ve bilinçdışında simgesele karşı önemli bir yeri vardır. Ona göre simgesel ve göstergesel dönemler bir süreklilik içindedir.

Kristeva bu görüşüyle iki dönem arasında net bir kopuş olduğunu söyleyen Lacan’dan ayrılır.

Kristeva’ya göre, simgesel dönem, özneyi cinselleştiren dönemdir. Kristeva simgesel ve göstergesel (imgesel) ayrımını Ruhun Yeni Hastalıkları isimli çalışmasında şu şekilde açıklar: “Simgeseli konuşmanın mantıksal ve dilbilgisel kurallarına göre söylemin oluşması olarak adlandırıyorum. İmgeseli ise beden imgesini, ben ve öteki imgelerini harekete geçiren ve (yer değiştirme ve yoğunlaştırma gibi) ilksel süreçleri kullanan özdeşleşme, içe yansıtma ve yansıtma stratejilerinin temsili olarak adlandırıyorum” (2017:

129). Ona göre, göstergesel dönemdeki beden ile simgesel dönemin etkisi altınaki beden

56

birbirinden farklıdır. Anneyle özdeşleşilen göstergesel dönemde beden kendisine aitken dilin edinilmesiyle ve baba yasalarıyla birlikte beden toplumsallaşır, dilin taşıdığı kurgusalın şekline bürünür (Kristeva, 2004: 93). Göstergeselin ilk libidonal arzuların ortaya çıktığı dönem olması, onu doğru bir toplumsal düzenin kaynağı haline getirir. Bu ilk arzular doğru yönlendirilmesiyle toplumsal dayanışma ve düzenlemenin sağlanması mümkün olabilecektir.

Yine Ruhun Yeni Hastalıkları çalışmasında kadınların simgesel dönemin fallus-merkezli yapısından nasıl etkilendiğini ise

…simgesel yapının içinde kadınlar kendilerini, dilin ve toplumsal bağın terk ettiği kişiler olarak hissederler. Kadınlar bu yapıda ne duyguları ne de doğayla, bedenleriyle, çocuğun, bir başka kadının ya da bir erkeğin bedeniyle aralarındaki ilişkilerin anlamlandırılmalarını bulurlar. Kimi erkeklerin de yabancısı olmadığı bu yoksunluk hali, yeni feminist ideoloji için büyük bir önem taşımaktadır. Bununla bağlantılı olarak kadınların, dili ve toplumsal kodu oluşturan, bu kurbana özgü ayrılma ya da sözdizimsel ardaşıklık mantığını benimsemesi zor ve hatta imkansız görünmektedir. Baba işlevinin reddedilmesi olarak deneyimlenen ve psikozlara yol açan simgeselin reddedilişiyle karşı karşıya kalınmaktadır (2017: 251)

sözleriyle ifade eder. Buna göre simgeselin dili, göstergeselin bedeninde tanıdık olmayan bir etki yaratır. Simgeseldeki dil ve baba imgesi, annenin yerini almaya çalışır. Simgesel düzen, göstergesel döneme bağımlı olarak onun etkisindeki bedeni kendi yasalarıyla dönüştürmeye çalışır. Kristeva’nın Lacan’ın aksine simgesel ve göstergesel dönemlerin sürekli ilişki içinde olduğunu düşünmesi bu yüzdendir.

Kristeva, psikanalizde erkek çocuğun kayıp hissi yaşadığı genel düşüncesini eleştirir, kaybı yaşayanın kız çocuğu olduğunu söyler. Aslında, burada kız çocuğunun önünde iki seçenek vardır: İlk olarak, göstergesel dönemde kendisini anneyle özdeşleştiren kız çocuğu, simgesel düzene geçiş yapamaz çünkü burada annesinin yerine koyabileceği bir şey yoktur. Fakat erkek çocuk, diğer kadınlarla kurduğu ilişkiler sayesinde kolayca simgesel düzene geçiş yapabilir. Sonuç olarak kız çocuğu göstergesel düzen, yani dil ve toplum dışı kalmış olur. Diğer durumda ise, kız çocuğu göstergesel dönemde bir otosansür uygulayarak kendisini babasıyla özdeşleştirir. Fakat burada kadınlığa dair bir şey bulamadığı için yine bir kayıp duygusu içinde yaşar. Kristeva, göstergesel dönemde annenin bedeninin devam eden etkisini “chora” olarak adlandırır. Chora, erkek çocukta kastrasyon korkusunun oluşmasına sebep olur. Simgesel düzene girmiş olmakla birlikte erkek çocuk, chorayı bastırmış, kastrosyon korkusundan kurtulmuş olur (Sarup, 1997: 181-183). Görüldüğü gibi simgesel düzen göstergesel düzende edinilen alışkanlıkları aşma ve penis kaybetme korkusunu yenme ile ilgildir. Kadınlar bu düzende kendilerine yer açamazlar. Kaldı ki Kristeva’ya göre asıl yapılması gereken, kastrasyon korkusuyla bastırılmış dilde kendilerine yer açmak değil, kadınların sesini yükseltmektir.

Kadınların bugünkü haliyle dili kullanmaları fallus-merkezciliğe, erkekliğe ve simgesele boyun eğmelerine; buna karşın dili reddedip kullanmamaları fallus-merkezli yazının bugünkü kadın imgesini sürekli pekiştirmesine sebep olacaktır. Kristeva yazıyı reddetmeyi baba yasasını ve simgeseli reddetmek olarak görür. Bu da göstergesele dönüş yapmayı gerektirir. Göstergesele dönüş yapmak, kadını yok sayan simgesele karşı kadınlara ait bir dil alanı, kadınların hapsedildiği düzenden çıkmaları demektir (Heilbrun, 1992: 30).

Kristeva, bu dışlandıkları simgesel düzende kadınlara biçilen rollerden farklı

58

olarak, kadınların kendilerine uygun yeri nasıl bulabileceklerini sorgular, çözüm olarak da sanatı önerir. Sanat üretimini bilinçdışı dolayısıyla göstergesel dönemle bağ kurmanın bir yoludur. Sanat ürünleri ortaya çıkarken sanatçılar, ilk libidonal arzularına, günlük hayatta zihinlerinin ulaşamadıkları derinliklerine ulaşırlar. Sonuçta sanat ürünleri göstergesel dönemin ürünleri olarak ortaya çıkar. Bunun yanında göstergesel dönem, çocuğun annesiyle özdeş oluğu, toplumsallaşmadığı ve cinsiyet ayrımlarını (eşitsizlikleri) öğrenmediği dönem olduğundan, bu dönemle kurulan bağ sonucu ortaya çıkan sanat ürünleri de eşitsizliğin olmadığı, simgesel dönemin baskıcı unsurlarının, kurallarının ve yasalarının yer almadığı eserler olacaklardır. Bu yüzden Kristeva, ne kadar çok sanat ürünü üretilirse eşitsizliğin o kadar hızla ortadan kalkacağını söyler. Onun fallus-merkezli dile karşı kullandığı araç sanattır. Sonuçta simgesel dönem kurallar, konumlar ve sınırlamaların alanıdır. Bu katılığı ve zaten baba yasasına ait oluşuyla göstergesel üzerinde bir baskı unsurudur aynı zamanda. Fakat göstergeselin akışkanlığı ve esnek, sınır tanımaz yapısı, simgeselin bu katılığı karşısında bozulmaya son derece dirençlidir. Göstergesel dönem bu gücünü ilk libidonal arzulardan alır. Çünkü toplumsal ilişkiler, bu ilk arzuların doğru yönlendirilip yönlendirilmediğiyle ilgilidir. Kadın dili, marjinal söylemlerden kaçınarak, aynı zamanda hegemonik güçlerin bir aracı haline gelmeyecek şekilde üretilen sanatsal dil unsurlarıyla toplumda yükseltilebilir.

Benzer Belgeler