• Sonuç bulunamadı

3. FRANSIZ POSTYAPISALCI FEMİNİZM

3.2. Hélène Cixous

58

olarak, kadınların kendilerine uygun yeri nasıl bulabileceklerini sorgular, çözüm olarak da sanatı önerir. Sanat üretimini bilinçdışı dolayısıyla göstergesel dönemle bağ kurmanın bir yoludur. Sanat ürünleri ortaya çıkarken sanatçılar, ilk libidonal arzularına, günlük hayatta zihinlerinin ulaşamadıkları derinliklerine ulaşırlar. Sonuçta sanat ürünleri göstergesel dönemin ürünleri olarak ortaya çıkar. Bunun yanında göstergesel dönem, çocuğun annesiyle özdeş oluğu, toplumsallaşmadığı ve cinsiyet ayrımlarını (eşitsizlikleri) öğrenmediği dönem olduğundan, bu dönemle kurulan bağ sonucu ortaya çıkan sanat ürünleri de eşitsizliğin olmadığı, simgesel dönemin baskıcı unsurlarının, kurallarının ve yasalarının yer almadığı eserler olacaklardır. Bu yüzden Kristeva, ne kadar çok sanat ürünü üretilirse eşitsizliğin o kadar hızla ortadan kalkacağını söyler. Onun fallus-merkezli dile karşı kullandığı araç sanattır. Sonuçta simgesel dönem kurallar, konumlar ve sınırlamaların alanıdır. Bu katılığı ve zaten baba yasasına ait oluşuyla göstergesel üzerinde bir baskı unsurudur aynı zamanda. Fakat göstergeselin akışkanlığı ve esnek, sınır tanımaz yapısı, simgeselin bu katılığı karşısında bozulmaya son derece dirençlidir. Göstergesel dönem bu gücünü ilk libidonal arzulardan alır. Çünkü toplumsal ilişkiler, bu ilk arzuların doğru yönlendirilip yönlendirilmediğiyle ilgilidir. Kadın dili, marjinal söylemlerden kaçınarak, aynı zamanda hegemonik güçlerin bir aracı haline gelmeyecek şekilde üretilen sanatsal dil unsurlarıyla toplumda yükseltilebilir.

dişil yazın, geleneksel yazma pratikleri içinde kadın yazınına yer olmadığı düşüncesiyle dişil olanın ne olduğu üzerine yazma, dişil yazını ön plana çıkarmaktır. Bu amaçla Cixous, teorik çalışmalarının yanı sıra çok fazla kurmaca metin yazar ve metinlerinde kullandığı farklı zamanlar, belirsiz karakter ve akışkanlıkla klasik roman anlatısı tekniklerini yıkar.

Cixous bu metinlerde özellikle dil, cinsiyet, beden ve ötekilik ilişkilerine dikkat çekmeye çalışır. Ona göre dilin sebep olduğu geleneksellik, metin ile okuyucu arasındaki ilişkiyle ortaya çıktığından dişil yazma demek bu geleneksellikle mücadele etmek, onu dönüştürmek demektir. Dişil yazın kavramı, Cixous’nun çalışmaları sayesinde, yetmişli yıllarda Fransa’da politik ve kültürel alanda öne çıkan bir kavramlardan biri olmuştur (Sarup, 1997: 161-167).

Cixous’nun çalışmalarının temellerini oluşturan ikinci eleştirisi ise Aydınlanma’nın ikili düzeni üzerinedir. Aydınlanma’nın üzerine kurulu olduğu ikili karşıtlıkları (örn. doğa / kültür) kadın ve erkeğin karşıtlığının temeli olarak görür ve kadının pasif konumunun buraya bağlı olduğunu düşünür. İkili karşıtlıklar sisteminde bir olgunun daima diğerinden üstün olduğunu, bu karşıtlık düzeninin ikili yapılar arasındaki çatışmaların üzerine kurulu olduğunu ve düzenin bu çatışmadan güç aldığını söyler. Ona göre, güç kavramı da bu karşıtlıklarla beraber iyi ve kötü güç olarak ayrılır. İyi gücü yaratıcı ve yapıcı olan güç olarak tanımlarken kötü gücü yıkıcı, bireysel narsistik tatmin arayan, başkalarına devamlı hükmetmek isteyen güç olarak tanımlar. İkili karşıtlıklara uyum sağlayacak şekilde iyi gücü kadınlıkla, kötü gücü erkeklikle özdeşleştirir. Amacı, bu karşıtlıkları tersine çevirip kadını egemen, erkeği pasif konuma getirmek değil, farklıkları ortaya koyarak bir çoğulluk oluşturmak, karşıtlıkları ve çatışmayı ortadan kaldırmaktır. Bu köklü değişimi sağlayacak olan gücün dişil güçte buluduğunu savunur (Aras, 2008: 65).

60

Cixous, kadını fallus-merkezli düzen karşısında pasif bir yere konumlandıran Freud ve Lacancı psikanalizi de eleştirir. Bedenlerin cinsel ayrılığını değil çok sesliliği öne çıkarmak ister. Bunun yanında simgesel dönem öncesine yaptığı vurguyla kadının Freud ve Lacancı psikanalizdeki sorunlu konumlanışına dikkat çeker.

Cixous, günümüzde var olan yazın kültürünü bedene yabancılaşmış olması dolayısıyla eleştirir. Yazının bedenlere bağlı olarak üretilmesi gerektiğini söyler. Bugünkü yazın kültürü bunun yerine bedeni baskı altına alan, sansürleyen ve yok sayan bir yazın kültürüdür. Bedensel akışkanlığı ve deneyimleri ön plana çıkararak yazılacak olan bir yazın ise bilinçdışına yönelmekle mümkündür.

Kadın bedenine yönelik bakış, kadın bedeninin tarihsel ve sosyal bağlamlarından kopartılarak üretilmiş olan kurgusal bir bakıştır. Cixous, kadın bedeninin politik bedenlerin deneyimlerine dayalı gerçeklik üzerine kurulu olması gerektiğini söyler. Fakat fallus-merkezli kültür buna engel olur. Böylece kadın kendi bedenine yabancılaştığı bir kültür içinde yetişir. Cixous, kadınların bedenleriyle yaşadıkları bu varoluşsal krizi “ruhun felci”

olarak tanımlar (Akt. Eroğlu, 2017: 317). Ruhun bu felcinin en önemli sonucu, toplumsal konumunun kadını değersizleştirmesine rağmen, kadın yüzyıllardır bu düzenin içinde yaşadığından bir alışkanlık ve tanıdıklık sağlamasıdır. Bu hisler kadında içinde bulunduğu düzenin sınırlarının dışına çıkmasına engel olan bir korku oluşturur. Bunun yanında korkuyla yüzleşmeyi göze alan kadın dil evinin sınırları içinde girdiği zaman karşılaşacağı şey, neler kaybettiğini anlayacağı için oluşacak olan bir hüzündür. Esra Başak Aydınalp, Cixous’nun “The Laugh of Medusa” (Medusa’nın Kahkahaları) isimli çalışmasından yola çıkarak bu durumu şöyle özetler:

Medusa kadınların çoğunu temsil eden bir eğretileme gibi işlerlik kazanır ve kadın bedeni ve sesi üzerindeki baskılara ve hiyerarşik yasa koyucu unsurlara karşı çıkmaya dair bir çağrı niteliğindedir. Medusa’nın başındaki yılanlar ile kadınlar da yapıya meydan okuyan bir cinselliği deneyimler. Medusa gibi kadınlar dile girer ve kadın arzusunu ortaya çıkarır.

Oysa bu dişil arzu yüzyıllardır tarihi, cinsel, sosyal, kültürel kodlarla ataerkil unsurlar tarafından kuşatılmış ve kadın adeta tarih sahnesinden silinmiştir (2020: 30).

Kadınlarların sözü geçen sosyal konumu, kadınlarla ilgili bugüne kadar yazılmış olan şeylerin neredeyse tamamının erkekler tarafından yazılmış olmasından kaynaklanır. Var olan kadınlık algısı, erkeğin kadınsal kurgusudur. Fallus-merkezli bu dayatmalara karşı çıkacak bir dişil inşa sürekli bir isyan içermelidir. Kadınlar yazdıkça cinsel farklılıkları ve çoğulluk ön plana çıkacaktır.

Cixous’ya göre ataerkil düzeni bozmak için öncelikle onun doğallığını bozmak gerekir. Bunun için hiyerarşilerin üretildiği askerlik, okul gibi disipliner alanların eşitsizliği kurumsallaştıran diline karşı çıkılmalı, sonsuzluğun öne çıktığı bir dişil yazın için mücadele edilmeli, yerleşik metinlere karşı sorgulayıcı olunmalı ve metin ile okuyucu arasında kurulan ilişki vesilesiyle ataerkilliğin kaynağı ortadan kaldırılmalıdır (Humm, 1994, 157-161).

Cixous için yazmak, fallus-merkezli kültürün sınırlarından uzaklaşmak demektir.

Yazıyı toplumsal dönüşüm için tek araç olarak görür. Bunun için cinsiyetler arasında hiyerarşi oluşturmayan, çoğulcu bir yazın geleneğini savunur. Beden, kültür ve cinselliği yazı ve dil yoluyla oluşturulmuş kurgusal şeyler olarak görür, beden kültürün etkisi altındadır. Yeniden ve daha eşit bir kurgunun yolu da yazıdan, daha doğru ifadeyle dişil yazıdan geçer.

62

Cixous dişil yazına önem verir çünkü dişil yazını cinsiyetsiz bir toplum oluşturmada belirleyici olarak görür ve ataerkillikle sadece dişil yazın kullanılarak mücadele edilebileceğini söyler. Dişil yazının bastırmayan, alıkoymayan ve olanaklı kılan bir yazı olması gerektiğini savunur. Metin ve okur arasındaki ilişkiye önem verdiğinden, dişil yazın toplumda yer edindikçe kadına ve kadınlığa dair aşağılayıcı, olumsuz düşüncelerin zamanla azalacağını ve ortadan kalkacağını, eşitsizliğin bu sayede yok olacağını savunur.

Neredeyse tüm yazı tarihi onun (eril) etkisi, desteği ve ayrıcalıklı gerekçelerinden ibaret bir mantık ile iç içedir. Yazı tarihi fallus-merkezli gelenekle bir bütündür. Aslında yazı tarihi bu kadar kendine tapan, kendini aydınlatan, kendini kutlayan fallus-merkezciliğin bir ürünüdür (Cixous, 1976 akt. Yamaner, 2008: 21).

Cixous kadın bedenini çoğul ve akışkan olarak tanımlar. Daha çok bedensellik demek daha çok yazmak demek olduğundan kadının bedeniyle doğru bağ kurmasının yolu yazmasıyla mümkün olacaktır. Bu yazı, yani dişil yazın eril hafızayla oluşturulmuş yazı ve dil tarzının bir eleştirisidir. Durağan olmayan, kurallara hapsedilmeyen bir yazın tarzıdır ve özne merkezlidir. Dişil yazın fallus-merkezli kültür tarafından oluşturulan kadın kurgusunun önüne geçerek kadın bedenine geri dönüşü sağlamalıdır. Kadınlar nasıl bedenlerinden ve yazıdan kovuldularsa yazıya geri dönerek bedenlerini de geri almalıdırlar.

Fallus-merkezli yazının kaynağı ötekine yani kadına duyulan korkudur. Cixous’ya göre dişil yazın demek, fallus-merkezi metinlerin karşısına konabilecek salt erkeği dışlayıp kadını yücelten bir yazma deneyiminden ziyade, çok sesliliktir. Bu anlamda, yazma

deneyiminde kadın ve erkek olarak keskin ve farklı ayrımlar yapmaktansa biseksüelliği ön plana çıkarır. Yani dişil yazın demek, taraflar oluşturup bu taraflardan birini dışlamak demek değildir. O, farklılıkları ön plana koyarak bir çoğulcu bir kültür oluşturmak ister.

Cixous’nun kadınlık ve erkeklik arasındaki bir karşıtlık oluşturmamasının asıl sebebi, onun insan doğasının biseksüel olduğu düşücesidir. Kadınlar hem cinsellikte hem de yazma deneyiminde bu biseksüel doğalarını yansıtmaya daha yatkındır. Çünkü erkeklerde olduğu gibi, kadınların bir şeyleri (iğdiş edilme) kaybetme, kastrasyon korkusu yoktur.

Sonuç olarak Cixous, yazın kültürünün kadın ve erkek için ayrı ayrı şekillendiği bir yazma pratiğinden ziyade, bedenle olan ilişkinin ve biseksüel yazma deneyimlerinin ön plana çıktığı bir dişil yazını savunur.

Tarih boyunca kadınlar tarafından yazılmış ve yazılmaya devam eden metinler olsa da, bir metnin bir kadın tarafından yazılmış olması demek dişil yazın olduğu anlamına gelmez. Çünkü hâlâ kültür üreticisi olan erkek dili içinden yazılmış olacaktır ve pekala mizojinist (kadın düşmanı) dahi olabilir. Yazın kültürü fallus-merkezlidir. Fakat kadın deneyimi erkek kültüründen farklıdır. Dişil yazın da fallus-merkezli yazından farklı olmalıdır. Kadınların cinsel zenginliği, dilsel çeşitliliği, bedensel farklılıkları deneyimleri, yaşayışları dişil yazıda ön plana çıkmalıdır. Cixous, dişil yazınla birlikte toplumsal belleği yeniden inşa ederek yüzyıllardır fallus-merkezli yazın tarzının kadın bedenine ve zihnine uyguladığı baskıyı ve onun etkilerini ortadan kaldırmak ister. Kadınlar da fallus-merkezli bir toplumda yetişmiş olsalar da bunu sağlayacak güçleri bilinçdışlarında vardır (Moi, 1988: 104-120).

Her zaman erkeğin çıkarına, erkeğin yasalarına hizmet etmiş, dili baltalanmış bu cinsel karşıtlığın sadece tarihsel – kültürel bir sınırı olduğu akılda tutulmalıdır. Kadınlığın basite indirgenemez etkilerini ortaya koyan bir yazın hali hazırda mevcuttur ve bu her geçen gün daha da büyük bir hızla yayılacaktır (Cixous, 1976 akt. Yamaner, 2008: 22).

64

Cixous, çalışmaları dolayısıyla biyolojik determinist olduğu yönünde eleştirilir.

Fakat onun çalışmaları anatomi ile ilgili değil, morfoloji ile yani anatomik farlılıkların kültürel temsilleriyle ilgilidir. Bu anlamda Cixous çalışamalrında morfolojik yaklaşımı kullanarak bilimsel gerçekler tarafından ihmal edilen ideolojik yapıları göz önüne alır.

Yani “doğal” farklılıkların tarihsel ve sosyal konumlandırılışını eleştirir. Bunun yanında morfolojik bakış anatominin kader olduğu görüşünü reddederek bedenin gücünü ön plana çıkarır. Cixous’nun morfoloji temelli beden vurgusu doğaya ya da kültüre indirgenemeyen hatta hem doğa hem de kültürün sınırlarını aşan dinamik bir bedendir. Bu aynı zamanda ikili karşıtlıklar arasındaki karşıtlıklardan ziyade ortaklık ve ilişkileri ortaya çıkararak bedenin yeniden keşfi anlamına gelir. Bu yüzden Cixous, morfoloji temelli beden incelemelerinin ve eleştirisinin bedeni yeniden yazmak için yeni ufuklar açabileceğini söyler (Abigail, 2004: 36).

Benzer Belgeler