BÖLÜM 2: ENERJİ ALANINDA YEŞİL ÇÖZÜMLER: YENİLENEBİLİR
2.2. Yenilenebilir Enerji Ve Yeşil Enerji Kavramları
2.2.5. Jeotermal Enerji
2.2.5.1. Jeotermal Enerji Kavramı
Jeotermal enerji; yerkabuğunun, çeşitli derinliklerinde bulunan birikmiş ısının oluştur-duğu, sıcaklıkları bölgesel atmosferik sıcaklıkların üzerinde olan, normal yer altı ve yer üstü sularına göre daha fazla erimiş mineral, tuzlar, gazlar içeren sıcak su ve buhar olarak tanımlanabilir (Arslan vd., 2001: 22). Başka bir tanıma göre de jerotermal enerji yerkü-renin iç bölümlerine ait ısının yeryüzüne doğru yayılmasıyla oluşan enerji türüdür (EIE,
56
2016). Jeotermal enerji çok uzun yıllardır elektrik üretimi, ısınma hatta tedavi edici sıcak su şeklinde kullanılmaktadır. Modern anlamda jeotermal enerjinin kullanımı ise 1904 yı-lında İtalya’da jeotermal bir kaynaktan elektrik elde edilmesiyle başlamıştır (Arslan vd., 2001: 24). Jeotermal enerji yapısı gereği farklı ısı seviyelerinde yeryüzüne yansımaktadır.
Bu bağlamda sıcaklığı 200oC ve üstündeki jeotermal kaynaklardan elektrik üretimi
ger-çekleştirilebilmektedir. Ancak gelişen teknolojiyle birlikte elektrik üretimi için aranılan
ısı değeri hızla düşüş göstermektedir ve yapılan araştırmalar 70oC dereceye sahip ısılarda
bile elektrik üretiminin gerçekleşebildiğini kanıtlanmıştır (EIE, 2016). Jeotermal enerji-nin elektrik enerjisine dönüşebilmesi için birçok farklı sistem kullanılabilmektedir. Bu sistemler ihtiyaç duyulan türe göre veya eldeki kaynağın türüne göre farklı alanlarda kul-lanılabilmektedir.
2.2.5.2. Üretim Teknikleri
Jerotermal enerjinin kullanım alanı diğer Yenilenebilir Enerji kaynaklarına göre daha çe-şitlidir. Direkt olarak sıcak su ve sıcak buhar kaynağı olan jeotermal enerji, kimi durum-larda elektrik enerjisine dönüştürülmekte kimi durumdurum-larda da direk sıcak su ve buhar kaynağı olarak kullanılmaktadır.
Türkiye’de özellikle Ege Bölgesi’nde birçok konaklama işletmesinin termal enerjiden ya-rarlandığı bilinmektedir. Bu tesislerin neredeyse hepsi termal suların sağlık kısmı ile ilgili hizmetler sunmaktadır. Termal suların sağlık açısından çeşitli faydalara sahip olduğu bi-linmektedir (Çiçek ve Avderen, 2013). Bu tesislere Termal Tesisler de denilmektedir. Termal tesisler termal enerjiden yüksek oranda faydalanmaktadır. Örneğin kış aylarında, yüksek termal ısıya sahip olan sıcak su, kalorifer sistemine vererek ısınma bu kaynaktan karşılanabilmektedir. Aynı şekilde işletmenin genelinde ihtiyaç duyulan sıcak su ihtiyacı da doğal olarak bu kaynaklardan karşılanmaktadır. Bu tür kullanımlara doğrudan kulla-nım denilebilir.
Bir diğer kullanım türü de termal enerjiyi elektrik enerjisine çevirme ile gerçekleşmekte-dir. Kaynağından alınan sıcak su ilk işlem olarak buharından ayrılır. Elde edilen sıcak buhar doğrudan buhar motorlarına verilerek motorların elektrik üretmesi sağlanır. Soğu-yan buhar suya dönüştüğünde, sistemden ilk etapta alınan buhardan ayrılan su ile birleş-tirilerek termal kaynağa geri enjekte edilir. Böylece jeolojik katmanlar arasında boşluk oluşması önlenerek hem çökmeler engellenmiş olur hem de sürdürülebilirlik açısından
57
sisteme su geri kazandırılmış olur. Bu sistemler de kendi aralarında alt türlere ayrılmak-tadır (EIE, 2016).
2.2.5.3. Türkiye’deki Mevcut Üretim Durumu
Türkiye Alp-Himalaya kuşağı üzerinde yer aldığından oldukça yüksek jeotermal potan-siyele sahip bir ülkedir ve Türkiye’de kayıt altına alınmış jeotermal enerji kaynaklarından üretilebilecek enerji miktarı 31.500MW’dır. 2015 yılı sonu itibariyle 190.000 metre son-dajlı arama tamamlanmış ve var olana ilave 1900MW ısı enerji artışı sağlanmıştır (Enerji.gov.tr, 2016). Ülkemizde hâlihazırda 173 adet jeotermal saha alanı bulunmakta-dır. Maden Teknik Arama Müdürlüğü tarafından yapılan çalışmalar neticesinde; 10’u elektrik üretimine uygun olmakla beraber, gerçekleşen yeni saha keşifleri ile bu sayı gü-nümüzde 230’a yükselmiştir. Bugüne kadar toplam 592 adet, 350.000 metre sondajlı arama çalışması yapılarak doğal çıkışlar dâhil açılan kuyulardan 5000 MW ısı enerjisi elde edilmiştir (Enerji.gov.tr, 2016). Elde edilen ısının değerlendirilme şekli ve mevcut potansiyeline ilişkin veriler Tablo 12’de gösterilmektedir.
Tablo 12
Türkiye’deki Jeotermal Enerjinin Mevcut Durumu
Değerlendirme Kapasite
Jeotermal Merkezi Isıtma (Şehir, Konut) 115000 Konut Eşdeğeri (1033 MWt)
Sera Isıtması 3930 Dönüm (760 MWt)
Kaplıca Tesisleri 46.400 konut eşdeğeri (420 MWt)
Tesislerde Kullanılan Suyun Isı Enerjisi 1005 MWt (Yılda 18,5 Milyon Kişi)
Meyve Sebze Kurutma 1,5 MWt
Jeotermal Isı Pompası 42,8 MWt
Toplam Isı Kullanımı 3262,3 MWt (313.000 Konut Eşdeğeri)
Toplam Elektrik Üretimi 650 MWe
Karbondioksit Üretimi 240 Bin Ton/yıl
Kaynak: jeotermaldernegi.org.tr, 2014.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı web sitesinde Jerotermal enerji başlığında yer veri-len 2002 ile 2015 yılları arasındaki kıyaslama bu enerji türüne veriveri-len önemin arttığını gösterir niteliktedir.
58
Elektrik üretimine uygun saha sayısı 2002 yılında 16 iken, 2015 yılında 25 adede
çıkmıştır.
Sera ısıtması 2002 yılında 500 dönüm iken 2015 yılında 3931 dönüme çıkmış, %
686 artış olmuştur.
Konut ısıtması 2002 yılında 30.000 konuttan 2015 yılında 114567 konut
eşdeğe-rine çıkmış, % 281 artış olmuştur.
Elektrik Üretimi 2002 yılında 15 MW İken 2015 yılı sonunda 612,83 MW
elekt-riğe çıkmış, % 3985 artış olmuştur.
Ülke görünür ısı kapasitesinde ise 2002 yılında 3000 MW’den, 2015 yılında
14000 MW’ e çıkmış % 366 artış sağlamıştır. 2.2.5.4. Jeotermal Enerjinin Bilinen Negatif Dışsallıkları
Jeotermal kaynaklar yapısı gereği yerin alt katmanlarından elde edilmektedir. Bu enerjiyi yeryüzüne çıkartabilmek için derin sondaj çalışmaları gerekmektedir. Sondaj çalışmaları esnasında yer kabuğunun alt katmanlarına sıkışmış olarak bulunan sıcak su buharları ve farklı gaz bulutları basınçlı şekilde yeryüzüne ulaşabilmektedir. Bünyesinde farklı kim-yasal bileşenler bulunan bu gazlar (karbondioksit, sülfür, tuz, vb.) sondaj çalışmalarının yapıldığı yerlerdeki hava kalitesini ciddi oranda negatif yönde etkileyebilmektedir. Örneğin; Hürriyet gazetesinde 20 Haziran 2015 tarihinde Merve Edil tarafından kaleme alınan bir haberde, Aydın ili içerisindeki jeotermal çalışmalar neticesinde çevrede ciddi bir tahribat oluştuğu ifade edilmiştir. İlgili haberde sondaj çalışmaları neticesi açığa çıkan gazların yaydığı kötü kokuların yerel halkı oldukça rahatsız ettiği aktarılmıştır. Bunun devamında bazı işletmelerin kaynaktan çektiği jeotermal suyu işledikten sonra kaynağa geri vermedikleri, doğaya bıraktıkları tespit edilmiş durumdadır. İçerisinde yoğun mik-tarda metal ve mineral bulunan bu sular doğa için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu negatif dışsallıkların toplamı neticesinde bölgenin ana geçim kaynaklarından biri olan incir yetiştiriciliğinin jeotermal enerji faaliyetlerinden dolayı ciddi zarar gördüğü ve böl-gedeki üretim miktarlarının oldukça düştüğü işaret edilmiştir.
Jeotermal enerji kullanımından doğan diğer negatif dışsallıklar şu şekilde sıralanabilir (Karaman ve Karunç, 2004)
59
Sülfürik asit (H2SO4), radon ve yoğunlaşmayan diğer gazlar nedeniyle hava
ka-litesi üzerine olan olumsuz etkileri,
Sondaj kuyularının açılması sırasında meydana gelen gürültü kirliliği,
Atık sistemi sonucunda yüzey sularının kirlenmesi
Arazi kullanımı üzerine oluşabilecek olumsuz etkileri
Sismik aktiviteleri teşvik edecek doğrultudaki olumsuz etkileri,
Mevcut ekonomi, nüfus ve toplumsal yapı üzerinde oluşabilecek olumsuz etkiler
Bitki ve hayvanlar üzerinde oluşabilecek ekolojik olumsuz etkileri
Yeryüzüne çekilen jeotermal akışkanın su kaynakları ve ılıcalar üzerinde
oluşabi-lecek olumsuz etkileri, bununla beraber tarım potansiyeli açısından gerçekleşmesi olası hava, su ve toprak kirlenmesidir.
Konaklama işletmeleri bünyesinde kullanılabilecek Yenilenebilir Enerji kaynakları genel olarak yukarıdaki şekilde incelenebilir. Konaklama işletmesinin coğrafi pozisyonu, ihti-yaç duyduğu enerji miktarı ve maddi gücüne göre kullanabileceği Yenilenebilir Enerji türleri farklılık gösterecektir. Bu bağlamda işletmelerin gerekli fizibilite çalışmalarını ya-parak kendileri için optimum seviyede kullanılabilecek Yenilenebilir Enerji kaynaklarına yönelmesi gerekmektedir. Akdeniz sahilinde faaliyet gösteren bir otelin güneşlenme sü-resi ile Karadeniz sahilinde faaliyet gösteren bir otelin güneşlenme süreleri birbirinden oldukça farklıdır. Bu bağlamda Akdeniz’deki otel güneş enerjisine yönelirken, Karade-niz’deki otelin rüzgâr tribünleri ya da bulunduğu çevre itibariyle biokütle enerjisine yö-nelmesi daha mantıklı olacaktır.