• Sonuç bulunamadı

Islahat Fermanı (1856) Siyasi ve Hukuki Etkileri

BÖLÜM 2: OSMANLI’DA ANAYASA HAREKETLERİ VE HUKUKİ

2.5. Islahat Fermanı (1856) Siyasi ve Hukuki Etkileri

1853–1855 yılları arasında “Rusya ile yapılan savaşı Batılı ülkeler destekleyerek Rusların yenilgiye uğratılmasını sağladılar. Böylece Avrupa ülkeleri, Avrupa’ya sokulan iki Asya’lı gücü bir birine karşı kullanarak etkisizleştirmeyi başardılar” (Aktaş, 1998:191). Aktaş’a göre; Islahat Fermanı “Fransız yanlısı Ali ve Fuat Paşa’lar, İngiliz elçisi Lord Stratford Canning, Avusturya elçisi Prokesch, Fransız elçisi Thouvenel ve bir Osmanlı Rum’u olan Prens Kallimak’ın çalışmalarıyla hazırlanır ve böylece “Ferman’ın içerdiği hükümler, Paris antlaşması çerçevesi içerisine sokularak Avrupa devletlerinin müdahalesi için uygun bir zemin oluşturulmuştur (Aktaş, 1998: 191–193).

Paris antlaşmasında yer alan bir maddeyle Osmanlı Devleti bir Avrupa Devleti sayılacak ve toprakları Avrupa Devletlerinin koruyuculuğu altında kalacak. Bu maddeyle Osmanlı’yı tehdit eden Rus tehlikesi Avrupa devletlerinin güvencesiyle ortadan kaldırılmış ancak Osmanlı’nın egemenlik hakları da ayaklar altına alınmıştır. Böylece bir dönem Avrupa devletlerini eşit bir devlet olarak tanımaya bile yanaşmayan Osmanlı şimdi bu devletlerin vesayetine girmeyi bir güvence olarak görmektedir.

1839 GHH ile tanınan hakları yetersiz bulan ayrıca verilen sözlerin de “gerçekleşmemiş olduğunu iddia eden bazı Batılı devletler, 1856 tarihli Paris

54

Konferansı öncesinde, Osmanlı İmparatorluğu’nu Rusya’nın müdahalelerine karşı korumanın bedeli ve Avrupa devletleri topluluğuna kabulün şartı olarak, yeni bazı isteklerde bulunmuşlardır” (Tunç, 199: 12). Taleplerin dış baskı sonucu değil, bir iç hukuk belgesi ile gerçekleştiği görüntüsünü vermek ve haliyle padişahın konumunu sarsmaması için de Paris Konferansının hemen öncesinde, hatta Paris antlaşması görüşmeleri sürerken Islahat Fermanı ilan edilmiştir.

Ali Paşa ile İstanbul’daki İngiliz ve Fransız elçileri tarafından belirlenen 1856 tarihli Islahat Fermanı şu esaslardan oluşur:

Her şeyden önce Islahat Fermanı Tanzimat Fermanı’ndan daha kapsamlıdır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Osmanlı yönetimi bu isteklerin dış baskılar neticesinde geldiğini gizlemek ve hukuki bir metin olarak göstermek niyetiyle 3 Şubat 1856 yılında Islahat Fermanı” adı ile Abdülmecit tarafından bir Hattı-ı Hümayun şeklinde Paris görüşmeleri öncesinde ilan edilmiştir. Benzeri bir tavrı çok sonraları Mithat Paşa’nın çabalarıyla ilan edilen II. Meşrutiyet döneminde de göreceğiz. Mithat Paşa İstanbul Konferans’ı öncesinde Batılı devletlerin müdahalesini önlemek amacıyla Meşrutiyet ilanı için olağan üstü bir çaba sarf edecektir.

Mithat Paşa, bütün devletlere söz verildiği ve açıklandığı üzere, anayasanın, birkaç gün sonra İstanbul’da toplanacak olan büyük devletler elçileri konferansından önce ilân edilmesi gerektiğini, aksi takdirde konferansta ileri sürülecek “ağır şartları kabul edip, onların hâkimiyeti altında yaşamaya mahkûm olacağımızı, bir lâyiha ile padişaha iletti. Mithat Paşa’yı bu derece aceleci bir tutuma sevk eden faktörlerin başında devletin o zamanlar içine düşmüş bulunduğu siyasî buhran geliyordu” (Kızıltan, 2006:261).

Bernard Lewis’e göre, modernleşme dönemindeki Batılılaşma hamlelerinde dış baskıların büyük etkisi olmuştur. 19.yüzyıldan itibaren nerdeyse Osmanlı Devleti’nde kırılma noktası teşkil eden tüm büyük reformlarda bu kaygının önemli bir faktör olduğu görülmektedir. 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanı’yla II. Meşrutiyet arasındaki benzerliği Lewis, şu tespitlerle aktarır:

“Büyük bir reformun tam Batılı devletlerin hayırhahlığına ihtiyaç duyulan bir anda gelmesi ilk defa olmuyordu.1839 Gülhane Hatt-ı Şerif-i, Osmanlı ordusunun Nizip’te feci yenilgisinden hemen sonra muzaffer Mısır’lı Mehmet Ali’ye karşı Avrupa desteğine muhtaç olunduğu zamanda çıkarılmıştı; 1856 Hatt-ı Humayunu, Kırım savaşından hemen sonra, Türkiye’ye elverişli bir barış antlaşmasının

55

sağlanması için Batının hayırhahlığının gerekli olduğu bir zamanda gelmişti; şimdi de bir reformcunun sadrazam olarak atanması ve liberal bir anayasanın ilanı, müdahale ve himaye planlarını önlemek ve Rusya ile ufukta gözüken savaşta Batı desteğini sağlamak üzere mükemmel bir zamanda seçilmişti… Bu düşünceler,1839 ve 1856’daki reformcuların kafasında olduğu gibi,1876 da şüphesiz Mithat’ın da kafasında idi” (Lewis, 2007:164).

Nitekim 23 Aralık 1876 günü İstanbul Konferansı’nın başlamasına az bir süre kala, duyulan top sesleri üzerine Hariciye Nazırı Saffet Paşa; “Efendiler, şuan da atıldığını duyduğumuz top sesleri, Padişah hazretleri tarafından bütün tebaanın müsavi hak ve hürriyetlerini teminat altına alan Kanun-ı Esasî’nin ilânına işarettir.” Bu büyük olay sebebiyle, bundan sonra konferans çalışmalarının gereksiz olacağını zannediyorum” (Kızıltan, 2006: 261). Diyerek artık konferansın sona erdiğini söyler.

1856 tarihli Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı’nın eki değil, farklı özelliklere sahip, Müslüman olmayan Osmanlı vatandaşlarına yirmi ana konuda yeni haklar getiren özelliklere sahiptir. 1839 tarihli Tanzimat Fermanı’nın yeterli görülmesi nedeni ile yabancı devletler tarafından hazırlanıp, Babıâli tarafından tasdik edilmiş bir metin olup özellikle dış baskı sonucunda yine Hıristiyan azınlıklara tanınması istenilen haklardır. Rus tehdidi ve Avrupa devletlerinin bu kadar ağır baskısına dönemin şartları itibariyle karşı koymak mümkün görünmemektedir. Hiç değilse onlar zorla yaptırmadan yani egemenlik haklarına halel getirilmeden biz kendimiz yapalım demenin bir başka yoldan ifadesidir. Ancak bundan fazlasıdır da yani bu yönü doğru olmakla birlikte olayın bir de Osmanlı Devleti açısından başka bir boyutu da vardır…

Osmanlı eyaletleri Fransız ihtilalinin yaymış olduğu milliyetçilik akımlarından etkilenerek Balkanlarda isyanlar çıkarmaktaydı. Islahat Fermanı da ırk, dil, din vs. ayırımı yapmaksızın gayr-i Müslim azınlıkları ülkeye bağlamayı böylece bir Osmanlı toplumu oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu türden bir birliktelik böylece milliyetçi dalganın etkisini ortadan kaldıracak ya da en aza indirgemiş olacaktır. Ferman her ne kadar dış devletlerin baskısı ve Osmanlı’nın iç işlerine karışma siyasetinin ürünüyse de bu yönden pratik bir fayda sağlayabileceği düşüncesi de Ferman’ın ilanında etkili olmuştur.

Ancak fermanla sağlanmak istenen eşitlik, terazinin gayri Müslimler tarafındaki kefe ağır basmaya başlayınca bu kez Müslümanların aleyhine denge bozulmaya başlar. Din farkı gözetmeksizin bir “Osmanlı” vatandaşlığı kurma hedefi güden Islahat Fermanı

56

“millet-i hâkime” olan Müslümanlardan bu imtiyazlı durumu alıyordu. Müslüman tebaadan sonra en imtiyazlı konumda olan Rumlar da bu ayrıcalıklı konumu kaybediyorlardı. Mardin, bu durumu şöyle özetler: “Islahat Fermanı’nda yüzeyde amaçlanan “beraberliğin” tersine çevrildiği, gayrı Müslimlerle yabancıların kendilerine sağlanan hukuksal imkânları (mali kaynaklar, organizasyon bilgileri ve Batı diplomatik desteği sayesinde) Müslüman teb’ayı çok geride bırakır şekilde kullandıkları görüldü” (Mardin, 1997: 14). Islahat Ferman’ı eşitliği sağlayamamış imtiyazları tersine çevirmiştir.