• Sonuç bulunamadı

2. ULUSLARARASI GÖÇ KÜRESELLEŞME VE KENT İLİŞKİSİ

2.2. Küreselleşme Kent ve Göç Ekseninde Segregasyon ve Dışla(n)ma

2.2.3. Segregasyon ve Dışlanma Türleri

2.2.3.2. Irk/Etnisite Segregasyonu ve Dışlanma

Segregasyon türleri arasında öncelikli olarak yer alan mekansal segregasyon kavramı temelde Gunnar Myrdal’ın (1944) “siyahlar” ve “beyazlar” üzerinden tanımladığı mekanik, dolaylı ilişkiler olarak aynı yerleşim alanında bulunmamaları ve bu alanların ortak faaliyetlerinde birbirleriyle etkileşimde bulunmamaları durumuna ilişkindir. Bu açıdan kavram, azınlık durumundaki kişi/grubun kentteki yerleşim alanına homojen bir biçimde (veya eşit oranda) dağılımı bulunmaksızın belli bir alanda yoğunlaştığı (Yüceşahin, 2017: 1307) ifade etmekle birlikte; söz konusu ayrımlaşma biçimi, yoğunluğu ve ayrımlaştırmanın kişisel-kurumsal boyutları açısından, çoğunlukla ırka ve/veya etnisiteye dayanan gerekçelerle yakından ilişkilenen “ırksal segregasyon” (racial segregation) kavramıyla iç içe geçecek bir biçimde tanımlanmaktadır (Popescu vd., 2018:

2). Dolayısıyla coğrafi, mekânsal ve aynı zamanda ırk ve etnisite temelindeki bir ayrımlaş(tır)ma durumuna işaret Irksal-mekansal segregasyon (racial residental segregation) durumu temel olarak üç gerekçeyle incelenmektedir. Bunlar; “ayrışma

66 kalıplarının araştırılması”, “ayrışma nedenlerinin araştırılması” ve “ayrışma sonuçlarının araştırılması” olarak ifade edilebilir (Reardon vd., 2008: 489).

Hem ırksal ve/veya etnik segregasyon kavramını hem de ırksal mekânsal segregasyon kavramına odaklanan çalışmalarda çoğunlukla siyahlar üzerine yapılan araştırmaların ön plana çıktığı görülmektedir. (Peterson ve Krivko, 1993; Farley, 1993; Card ve Rothstein, 2007; Zubrinsky-Charles, 2003). Bu bağlamda, segregasyonun çoğunlukla siyahlar ve azınlık konumundaki çeşitli gruplar olmak üzere coğrafi olarak izole edilmeleri durumunun ırksal bir homojenlik yarattığı ve aynı zamanda da yoksulluğun coğrafi olarak yoğunlaşması üzerinden bir anlam ifade ettiği vurgulanmaktadır. Ayrıca, ırksal mekânsal segregasyon örüntülerinin incelenmesinin bir anlamda belirli mahallelerin sınıfsal ve ırksal kompozisyonunun belirlenmesinde güçlü bir rol oynadığı ifade edilmektedir (Massey vd., 1994: 427-428 ve 436). Bu vurguyu destekleyecek bir başka değerlendirmede John Rex (1963; 1970) topluluk ilişkileri tarafından desteklenen ırk ilişkilerinin araştırılmasının; teorik yansımalar ve politik deneyimin meyvelerini bir araya getiren kalıcı bir sosyolojik teoriyi mümkün kılacağını vurgulayarak (Rex, 1973: 487) bireyler arası ilişkileri bir ırk ilişkisi olarak değerlendirmekte; sınıfsal sömürü, iktidara karşı konum, özgür olmayan emek, grupsal/mesleki ayrım ve mekânsal olarak metropollerde damgalanan göçmen emeği gibi pek çok durumun bu sosyal ilişkilerde gözlemlenebilecek yapısal koşulları ortaya koyduğunu ifade etmektedir. Üretilmiş bir sosyal gerçeklik olarak ırk ilişkileri ve ırksal bölünmenin kendisi de bu bağlamda anlam kazanmaktadır (Rex, 1970: 5-6). Dolayısıyla söz konusu vurgular, göç eden gruplara bireysel ve gündelik ilişkiler düzleminde yönelen yapısal kültürel normlar olarak; ırk, etnisite ve mezhep temelli normlara dayanan bir dışla(n)ma durumunun da varlığına dikkat çekmekte; göç eden gruplar açısından “farklı ülkelerden gelme” ve “farklı bir kültürle bir başka ülkede yaşama”nın sosyo-kültürel anlamının; sınıfsal konum, emek

67 piyasası, gibi göç eden gruplar açısından ayrımlaşma ve dışlanmanın tartışılabileceği araştırma alanları olarak işlev görebileceğine işaret etmektedir.

William A.V. Clark ve Mark Fosset (2008) çalışmalarında, Schelling’in segregasyon modeline atıfta bulunarak47; o araştırmada kurgulanan “fiziksel kümelenme”, “toplumsal yerleşim” ve “mekânsal ayrışma” durumlarının tümüne işaret eden sosyal süreçler açısından da benzerlikler içerdiğini ortaya koymaktadır. Yazarlar, Schelling modelindeki en önemli hususun, “sosyal bir bakış açısıyla, seçimlerin sosyal yapı içerisinde nasıl ortaya çıktığı ve ayrılmış konut kalıplarına yol açtığı” yönündeki vurgu olduğunun altını çizmektedir. Schelling modeli, metropol bölgelerde gözlenen etnik yapıların anlaşılmasıyla ilgili olarak yerleşim tercihlerinin görülmesi için teorik bir temel sağlamada kritik bir konum üstlenmiştir (Clark ve Fosset, 2008: 4109). Çalışma bulguları, etnik ve sosyo-ekonomik açıdan kendileriyle benzer kişi-grup ve konumlarla aynı semtlerde karşılıklı cazibe, ortak çıkarlar ve paylaşılan duyarlılıklar temelinde toplandıkları ve yaşamaya çalıştıklarını göstermektedir; ancak diğer yandan sosyo-ekonomik statü içindeki grup içi ve gruplar arası eşitsizlik yüksek düzeyde sürmekte ve ırk ile etnik statü sosyal ilişkilerde yüksek önem kazanmaya devam etmektedir. Bu durum konut dokusunda da önemli düzeyde konut ayrımının görülebileceğine işaret etmektedir.

Yazarlar ayrıca ön yargılar ve kalıp yargıların sürdüğünü ve konut ayrımcılığının yokluğunda bu tür bir ayrımcılığı teşvik edebilmektedirler. Bu tartışma ve bulgular doğrultusunda, büyük şehirlerdeki ayrımcılık, gruplar ve toplumlar arasında ve grup

47 Segregasyon türleri başlığında yer verilen Schelling Modeli’ne gücünü ve önemini verenin “sosyal içeriği” olduğunu vurgulayan ve Schelling’in segregasyon modelinin kapsam ve içeriğinin sosyo-kültürel segregasyon kavramı çerçevesinde genişleten çalışmalarında Clark ve Fosset, bu modelin sıkı bir matematiksel temel oluşturduğunu ve tercihlerin ve sosyal mesafe dinamikleri etkilerini simüle etmek için giderek daha rafine yöntemlerin olduğunu göstermektedir. Bu noktada “segregation simulations” olarak kavramsallaştırılan ayrıştırma simülasyonları, belirli bir kentsel yapı içerisinde basitleştirilmiş davranış kuralları uygular ve sonuçta ortaya çıkan konut sonuçlarını inceleyerek sosyal dinamiklerin nasıl olduğu hakkında fikir verir. Bu durum/simülasyonlar, şehirlerde gözlemlediğimiz gerçekleri şekillendirebilir (Clark ve Fosset, 2008: 4114).

68 içerisindeki sosyo-ekonomik eşitsizliğin (ırk, etnik kökenciliğin belirginliğini yansıtan mesafe dinamikleri ve konut kararlarındaki sosyo-ekonomik durum bağlamında) bir araya gelmesiyle nasıl şekillendiğine dikkat çekilmekte ve kişisel ırk tercihleriyle temellenen seçme davranışının rolünün ve konut dokusunda ırksal ve etnik dinamiklerin potansiyel önemli etkisinin görünür kılınması gereksinimi vurgulanmaktadır (Clark ve Fosset, 2008: 4114).