• Sonuç bulunamadı

II. Meşrutiyet Döneminde Müslüman/Türk Unsurun İktisadi Durumu

Belgede Kara Kemal ve Esnaf Cemiyetleri (sayfa 113-118)

3. Konunun Sınırları ve Kaynakları

2.3. II. Meşrutiyet Döneminde Müslüman/Türk Unsurun İktisadi Durumu

Osmanlı’da var olan geleneksel esnaflık kültürü, ticaret anlayışı, bu kültür ve anlayışın rekabete karşı çıkan ve pek çok kısıtlayıcı engeller koyan tavrı sebebiyle sermaye birikimi olmamıştır. Birikimi olmayan ekonomilerin yeni üretim faktörlerini temin edecek ve üretim kapasitelerini artıracak imkânı bulunmamaktadır. İthalatı serbest bırakan ve ihracatı kısıtlayan bir ekonomik geçmişe sahip ve XIX. yüzyılda vergi koyma veya kaldırma gücünü yitirmiş devletin esnafının, zanaatkârının, girişimcisinin, sanayi devriminin nimetlerinden sonuna kadar istifade etmiş yabancı ticaret adamları ve bunların mallarıyla rekabet edebilme imkânı kalmamıştır.

Ekonominin halka, orduya ve devlete yetecek kadar arza ve hazine gelirlerinin artırılması üzerine bina edildiği Osmanlı’da, ekonominin yapısal kurumlarının da olmayışı ile birlikte ticarete ilişkin bir beceri oluşmamıştır. Ülkede

422 Pamuk, 1500-1914, s. 82-84. 423 Genç, a.g.e., s. 70-71.

ticaret eğitimi denilebilecek yeterlikte bir eğitim bulunmamaktaydı. Osmanlı’nın bu alana ilişkin yazılı birikiminde dahi 1908’e değin ticari şirketler üzerine çok bir ürün ortaya konulmamıştır. XX. yüzyılın başında hala bir önceki yüzyıldan kalma ve Osmanlı toplumu ve kurumlarına herhangi bir uyarlama yapılmadan çevrilen Fransız mevzuatı menşeili ticaret kanunu yürürlükteydi. Osmanlı mevzuatında tüzel kişilik kavramı hâlâ bulunmamaktaydı.424 Tüzel kişiliklerin gayrimenkul edinebilmesine ilişkin düzenleme dahi 1911 senesinde İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde yer alan muhalifler tarafından büyük kavgalara bahane olmuştur.

Bu vaziyette, Osmanlı’nın toplum yapısı ve zihni geçmişi de önemli bir paya sahipti. Osmanlı’da devlete ait bir görevde vazife almayı hedefleyen, ticaret ile iştigal sahasını önemsemeyen bir toplum yapısı da ticarete ilişkin girişimleri törpüleyen bir etken olmuştur. İnalcık, Kınalızade’nin tavsiye niteliğindeki metninden; servetin ticaret, zanaat ve tarımla elde edilebileceğini, bunlardan en üstün sayılması gerekenin ticaret olduğunu dile getirenler olsa da kanuna aykırı bazı uygulamalar sebebiyle ticaretten elde edilecek servetin dini açıdan şüpheli olabileceğini belirtenlerin de olduğu görüşlerini aktarmıştır. İnalcık, bu durumun, Osmanlı halkının iktisadi faaliyetlere bakışını dini ve ahlaki çerçeveden etkilediğini belirmiştir. 425

Batılı devletlerin güçlenmesi ve Osmanlı’nın bu güçleniş karşısında zayıf duruma düşmesi, devletin çareyi orduyu hedef alan yenilikler ve değişimlerde aramasına sebep olmuştur.426 Dolayısıyla ekonominin tanzimi ve gelişimi hep arka planlara bırakılmış, devlete direk temas edecek çözüm arayışlarında hazineye gelir ya da ordunun ıslahatı gibi meseleler öncelik kazanmıştır.

II. Meşrutiyet yıllarına gelindiğinde sadece hammadde kaynağı olarak görülen bir devlet, dış ticareti büyük bir oranda yabancıların ve iç ticareti gayrimüslim unsurların hâkim olduğu bir ekonomi kalmıştır. Bütün bunların akabinde yerli unsurun rekabet edecek gücü kalmamış, yoksullaşmıştır.

424 Toprak, Türkiye’de Milli İktisat, s. 153.

425 Halil İnalcık-Donald Quataert, Osmanlı İmparatorluğu'nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-1600, Cilt I, Eren Yayıncılık, İstanbul 2004, s. 81-82.

Dini mensubiyet, Osmanlı’da artık dini ayrımdan da öte ekonomik ayrımı da belirleyen bir konuma gelmiştir. XX. yüzyılın başlarında Osmanlı’da Türkler, bir takım küçük zanaatlar dışında arabacılık, hamallık, amelelik gibi hizmet sektöründe ve köylerde tarım işlerinde iştigal ederlerken, Rumlar zirai ürünlerin ticaretini, Ermeniler, Yahudiler, Rumlar Avrupa’da üretilen ürünlerin ticaretini gerçekleştirmekteydiler. Sanatkârlık da yine büyük oranda bu unsurların hâkimiyetinde olmuştur. Ticarete soğuk bakan Türkler, devlet kadrolarında memuriyet alma çabasındayken, pek çok gayrimenkul ve menkul mal birikimine sahip gayrimüslimler ticareti ellerinde tutmuşlardır.427 Bayur da Osmanlı’nın geleneksel toplum yapısında Türklerin genel olarak asker, çiftçi yahut işçi olduğunu belirmiştir. Esnaflık, tüccarlık pek yaygın olmamıştır. Toplumun zengin kesimi gayrimüslimlerden oluşmaktadır. Fakat bu kesim, ayrılıkçı hareketler vuku bulduğunda, bu ayrılıkçı girişimleri desteklemiştir. Yunanistan’a verilen Averof kruvazörü ve hatta Millî Mücadele döneminde kredi bulmakta zorlanan Yunanistan’ın para sıkıntısının Zaharof adlı bir Osmanlı tebaası Rum tarafından giderilmesi bu durumun da göstergesi olmuştur.428

II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte Kanun-ı Esasi tekrar yürürlüğe girmiş, meclis açılmış ve çok partili bir siyasal iklime geçilmiştir. Basın, fikir alanında esen hürriyet havası iş alanında da sendikaların teşekkülü ile kendini göstermiştir. Her alana hâkim kılınmaya çalışılan bu hürriyet havası, ekonomi alanında da “iktisadi liberalizm” olarak tatbik edilmeye çalışılmıştır.

Osmanlı’da ekonomik alanda liberalizm, kapitülasyonlar sebebiyle zorunlu olarak vardı. Meşrutiyetten sonra ise bir yandan kapitülasyonlar tenkit edilirken öte yandan yabancı sermayeye de imkân tanımak için bir çaba gösterilmekteydi.429 Esasında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ayrıntılı bir iktisat programı bulunmamaktaydı. Selanikli ve bir tüccar aileden gelen Cavid Bey, Cemiyet’in iktisat politikasını isimlendiren ve yönlendiren birisi olmuştur.430 Hürriyetin ilanı ile iktisat alanında “serbesti” ifadesi temel bir ifade biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Bu

427 Ali Birinci, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Dergâh, İstanbul 2012, s. 24-28. 428 Bayur, a.g.e., s. 518-519.

429 Toprak, Türkiye’de Milli İktisat, s. 80. 430 Şener, a.g.m., s. 559.

düşüncenin öncüsü ise uzun bir dönem Maliye Nazırlığı vazifesini üstlenen Cavid Bey’di. Serveti birikimini savunan Cavid Bey, toplumsal çıkarların kişisel çıkarların gözetilmesiyle elde edilebileceğini savunmuştur.431 II. Meşrutiyet’in ilanından sonra sermayenin önemi vurgulanmış ve sermaye birikimi olmadan ekonomik ilerleyişin imkânsızlığı savunulmuştur. Ekonomide hiçbir engelin olmamasını, serbest ticareti, yabancı sermayenin teşvikini, devletin ekonomiye müdahale etmemesini savunan Cavid Bey, dönemin şartlarında kendine has yapısı gereği Osmanlı’nın tarıma yönelmesini ve tarım ürünlerine ilişkin ihracatın geliştirilmesi gerektiğini savunmuştur.432

Devletin, sanayiyi özel sermayeye bırakmasını savunan Cavid Bey, madenlerin de özel sektör tarafından işletilmesi gerektiğini, devletin bu işletmelerden vergi ve işletme hakkı karşılığında madenlerden alması gereken geliri almasını savunmuştur. Ayrıca ticaretin gelişmesinde en önemli atılımı ulaşım yolları ve araçlarının genişlemesi yaygınlaşmasında görmüştür. Ekonominin gelişmesi için sermayenin temerküzünü savunan Cavid Bey, şirketleşmeyi kolaylaştıracak yasaların çıkarılmasından yana olmuştur.433 Çünkü Cavid Bey’e göre devletin iç ve dış güvenliğini sağlamak, yasal düzenlemelerle ticareti kolaylaştırmak ve belirsizlikleri öngörüp önlemler almak üzere üç görevi vardı. Devletin bu görevlerin dışına çıkıp şahsi teşebbüslere müdahale etmesi toplumsal kurumların oluşmasını engellerdi. Devlet, uluslararası ticareti geliştirmek zorundaydı, çünkü ticaret artık diplomaside bir siyaset haline gelmişti.434

Ekonominin bir müddet bu serbestiye kavuşması, zaten hâkim olan gayrimüslim ticaret erbabının ve yabancıların ağırlığını daha da artırmıştır.435 Ama Osmanlı’da liberal ekonomiden yana olan bu görüşlerin, dönemin şartları gereği uzun süre tatbiki zordu. Yerli esnafın yoksun olduğu üretim koşulları ile ithal edilen sanayileşmiş üretimin mamullerine karşı rekabet gücü kıyas edilemeyecek derecedeydi. Sermayenin olmadığı ekonomilerde devlet müdahalesi kaçınılmazdı.

431 Toprak, Türkiye’de Milli İktisat, s. 92-93.

432 Polat Tuncer, “İttihatçı Cavid Bey (Liberal Mazlum)”, Liberal Düşünce Dergisi, 34, 2004, s. 16. 433 Nazmi Eroğlu, “Mehmed Cavid Bey'in İktisadi Görüşleri”, İstanbul Üniversitesi Yakın Dönem

Türkiye Araştırmaları Dergisi, S. 2, 2002, s. 174-176.

434 Atila Doğan-Haluk Alkan, Osmanlı Liberal Düşüncesi Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası, İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul 2010, s. 113-115.

Bunun yanında gerçekleşen savaşlar da bu liberal ekonomi görüşlerini uygulanması zor bir hale sokmuş ve rafa kaldırmıştı.

Balkan mağlubiyeti sonrası, Meşrutiyet’in ilk günlerinde esen ekonomideki liberal rüzgârlar etkisini yitirmeye başlamıştır. O dönem teşekkül ettirilen İstihlâk-ı Millî Cemiyeti pahalı da olsa yerli malı kullanılması gerektiğinin propagandası yapmıştır.436 Osmanlılık fikri tasfiye olmuş yahut esasında hiçbir etkinliğinin olmadığı görülmüştür. Yerli tacire yönelik destek aynı zamanda gayrimüslim tacire yönelik boykota dönüşmüş ve Müslüman halka, gayrimüslimlerle ticari ilişkilerini sürdürmemeleri yönünde telkinde bulunulmuştur.437

İttihat ve Terakki Cemiyeti hızla Türk Milliyetçiliği fikrini aşikâr hale getirirken, ekonomide de bunun yansımaları olmuştur. Meşrutiyetin getirdiği özgürlük havası ile yıllardır kontrol edilerek ticari hayat sürdürmüş olan Müslüman halk daha da güçsüzleşmiştir. Loncaların kaldırılması bu güçsüzlüğü perçinlerken iktisatta milliyetçilik fikirleri kuvvetlenmiştir.438 Millî sermaye vurguları, millî şirket vurgulamalarını da beraberinde getirmiştir.439 Ayrıca Osmanlı Bankası, ticari işlemlerin yürütülmesi devlete borç verme, dış borç alımında aracılık etme, banknot ihracı imtiyazına sahip olma gibi her türlü yetki ile donatılmış devletin gayriresmi merkez bankası konumuna ulaşmıştır. 440 Öteden beri Paris ve Londra’daki idare meclislerinin kararıyla İngiltere ve Fransa devletlerinin siyasetini güden İngiliz ve Fransız sermayeli Osmanlı Bankası artık bir tehdit olarak görülmeye başlanmıştır. Osmanlı Bankası’nın kuruluşundan bu yana gösterdiği bu tutum ve davranışlar millî bir banka kurulması gerekliliğini de doğurmuştur.

Özetle; I. Dünya Savaşından önce, zanaate dayalı üretimin büyük oranda bitmeye yüz tuttuğu, sanayileşmenin olmadığı, yabancı sermayenin yoğun olduğu, Avrupalı devletlere açık bir ekonomi haline gelmiş pazara dönen Osmanlı Devleti,

436 Akşin, Jön Türkler, s. 426. 437 Kutlu, a.g.m., s. 151.

438 Toprak, Türkiye’de Milli İktisat, s. 81. 439 Pamuk, 200 Yıllık İktisadi Tarihi, s. 144.

440 Suat Oktar-Arzı Varlı, “İttihat ve Terakki Dönemi’nin Ulusal Bankası: Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası”, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 27, 2, 2015, s. 7-8.

aynı zamanda borçlarla da Avrupa’nın denetimi altına girmiştir.441 Dolayısıyla bütün bu gelişmeler Osmanlı’da millî iktisat hareketini başlatmıştır.

Belgede Kara Kemal ve Esnaf Cemiyetleri (sayfa 113-118)