• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.6. Yabancıların Eğitimi

1.1.7. Özel Okullar

1.1.8.5. İzmir Erkek Muallim Mektebi

1874’te, Aydın Vilayeti Valisi Hamdi Paşa* tarafından kuruldu. Hamdi Paşa, İzmir’de mevcut mektepleri gezmiş; binaları, öğretim yöntemlerini gayet basit bulduğundan ve mekteplerde fen namına bir faaliyet bulunmadığından çok üzülmüş, öğrencileri mektepte yalnız el tahtaları üzerinde Elifba, Sure, Arapça Sarf ve Nahiv okurken görmüş, binalarla beraber, öğretmenleri de yetersiz bulmuştur.

Paşa, bunun üzerine, Kuşadası’ndan getirttiği, “Sıtkı Efendi” isminde bir hocayı, 6 ay boyunca, mevcut öğretmenlere eğitim vermekle görevlendirdi. Vali Hamdi Paşa, bu öğretim için az çok fenleri içeren bir program yaptı. Bu teşebbüsün istediği sonucu vermediğini görünce, bu sefer, öğretmen yetiştirmek için bir okul açmaya karar verdi.

Paşa, “Darülmuallimin” adı altında, İzmir’de, Pazaryeri’ndeki Üsküdari medresesini mektebe çevirdi; öğretim için Manisa’dan “Sadık Efendi” isminde bir hocayı getirtti. Bütçede ödenek bulunmadığından, bu öğretmenin maaşı da Evkaf Medresesi’nden verilmeye başlandı (İzmir Erkek Muallim Mektebi Mezunları Mecmuası, 1932: 6).

Okulun tahsil süresi 2 sene olup, öğrencileri de tamamıyla sarıklı idi. Mektep binası da pek yeterli değildi. Sadık Efendi, burada, 10 sene muallimlik yaptı. Ondan sonra, yerine İzmir Müfettişi Sait Efendi tayin edildi ve yaklaşık olarak 5-6 sene süreyle, mektebin tek öğretmeni olarak çalıştıktan sonra, Rüşdiye Eski Başmuallimi Kıbrıslı Kamil Efendi, bu göreve atandı (İEMMMM, 1932: 6-7). Vazifesinin ilk dönemlerinden itibaren, Kamil Efendi’nin maaşı, maarif bütçesinden karşılandı. Kendisi, 1897’de ölene kadar, bu görevi yürüttü (İEMMMM, 1932: 6-7).

Aslında, devlet daireleri için, bu gibi tahsisat olarak ayrılan paraların yerel menafi sandıkları hasılatından ödenmesi, menafi sandıkları eski nizamnamesinde

* İEMMMM’sında (1932: 6), Paşa, İzmir Valisi olarak verilmiştir. Oysa İzmir, sancaktır. Dolayısı ile Hamdi Paşa, Aydın Vilayeti valisidir.

yazmaktadır. Fakat sonradan, eğitim için başka yardım hissesi oluşturulduğundan, Darülmuallimin ödeneğinin, bundan sonra, menafi sandığı hasılatından ödenmesine gerek kalmadı. Bu yüzden, İzmir Darülmuallimini’nin menafi sandığının 2/3’lük faizinden ödenmekte olan yıllık 14.400 kuruş tahsisatın 1888 yılı Mart başından itibaren maarif bütçesine ilave edilerek, maarif tahsisatından ödenmesine, Meclis-i Mahsus-ı Vala’da karar verildi. Bu karar, padişah onayından da geçti (BOA İDH 1088/85351, 1305: 1).

Böylece, 1888 yılı Mart başından itibaren hem Kamil Efendi’nin maaşı, hem de mektebin giderleri, maarif bütçesinden karşılanmaya başlandı.

20 Aralık 1890’da ise Darülmuallimin için öğretmen tahsisatı olarak harcanmasına önceden izin verilen 1200 kuruşun Maarif Nazırı Münif Paşa’nın gönderdiği yazı gereğince, 700 kuruşunun öğretmene; 420 kuruşunun, 60’ar kuruştan toplam 7 öğrenciye aylık olarak verilmesine; ayrıca 60 kuruşun okul hizmetlilerine ve 20 kuruşun da okulun ufak tefek masrafları için ayrılmasına, bunun için gereken muamelelerin yapılmasına dair Sadrazam Kamil Paşa’nın arzına padişah onay verdi (BOA İDH 1210/94771, 1308: 1).

Bu durumda, 1890 yılında mektebin 60’ar kuruş maaşlı 7 öğrencisinin olduğunu ve 1897’de ölene kadar mektebin muallimliğini yürüten Kamil Efendi’nin maaşının 700 kuruş olduğunu öğrenmiş olmaktayız.

1894 yılında 11 öğrencisi olan okulda, Kamil Efendi ile beraber, Muallim Muavini Mustafa ve Hüsn-i Hat Muallimi Hacı Şakir Efendiler de bulunmaktaydı (AVS, 1312: 146).

1895’te, okulun 22 öğrencisi vardı. Kamil ve Şakir Efendiler, yine öğretmenlik görevlerini yürütmekteydiler (AVS, 1313: 122).

1898 yılında okul, 20 öğrenciye sahipti. Fakat Kamil Efendi vefat ettiği için, yerine oğlu Yusuf Ziya Efendi, mektebin öğretmenliğini yürütmekteydi. Hüsn-i Hat Muallimi yine Hacı Şakir Efendi olup, bevvablık görevini Abdülkerim Efendi yürütmekteydi (AVS, 1316: 96; İEMMMM, 1932: 7).

1899 ve 1902 yıllarında mektepte, 21’er öğrenci vardı ve muallim kadrosu aynı idi (AVS, 1317: 96; 1320: 84).

1908’de 47 öğrencisi bulunan İzmir Darülmuallimini Muallimi Yusuf Ziya Efendi, Ulum-ı Riyaziye Muallimi Halid Bey ve Hüsn-i Hat Muallimi de Fahri Bey’di (AVS, 1326: 136).

Görüldüğü gibi; bu tarihte Ulum-ı Riyaziye Muallimi de mektebe alınmış olup, öğrenci sayısında önemli denecek sayıda artış gözlenmektedir.

İbtidai okullarına öğretmen yetiştirmek için açılmış olan Darülmuallimin’den mezun olanlar, merkez ve taşra ibtidilerinde öğretmenlikle görevlendirilmekteydiler (AVS, 1326: 140). Fakat her sene, 15-20 kadar talebenin diploma aldığı bu okulun mezunları önce İzmir ibtidailerinde, sonra köy ve kasaba ibtidailerine “muallim” sıfatıyla tayin olmaktaydılar (Cevad Sami, Hüsnü, 1323: 166).

1909’da mektebin eğitimi 3 seneye çıkarıldı; öğretim heyeti de değişti. Üsküdari Medresesi yeterli gelmediğinden mektep, Beyler Sokağı’nda Salepçizadeoğulları’nın evine taşındı. Geceleri öğrenciler, çeşitli medreselere dağıtılmaktaydılar. Artık 1910’da hükümet, öğrencilere ayda 1’er lira vermekteydi. Yine bu yıl mektep, Keçeciler içinde, Ragıp Paşa’nın ahşap konağına taşındı. 1911’de mektep, yatılı hale getirildi; öğrenci sayısı 150’ye çıkınca da bina yeterli gelmediğinden, yatakhane olarak kullanılmak üzere, Namazgah altında bir daire tutuldu. Gece mütalaayı ve dersini bitiren öğrenci, buraya, yatmaya gelirdi. Ragıp Paşa’nın evinin sıhhatli bir bina olmadığı anlaşıldığından, mektep, 1912’de, Bayraklı’da Yahya Paşa’nın evine taşındı (İEMMMM, 1932: 7). Bu sene, okuldan 42 öğrenci, öğretmen olarak mezun oldu (Alkan, 2000: 217).

1913 yılında Darülmuallimin, 4 yıla çıkarıldı. Önceden sadece ibtidai mekteplerine öğretmen yetiştirilirken, artık rüşdiyelere de öğretmen gönderilmekteydi. Programa Cebir, Usul-i Defteri, Kozmografya gibi yeni dersler eklendi (İ.EMMMM, 1932: 7). 1913-1914 eğitim-öğretim yılında, mektepte 113 Müslüman öğrenci eğitim görmekteydi (Alkan, 2000: 217).

1914’te Kız Öğretmen Okulu, Bayraklı’da Yahya Paşa Konağı’na, Darülmuallimin Mektebi de 1932’de Kız Öğretmen Okulu olarak işlev veren Karşıyaka’daki binaya taşındı. 1913 yılına kadar Rahmi, Nazmi Ziya, İlyas Bahri ve İbrahim Sefa Bey’ler, mektebin müdürlüğünü yürüttüler. 1913’ten sonra Ethem Nejat

Bey, müdür oldu. Kastamonu Maarif Emini Osman Bey’in müdürlüğünden sonra, 1915’te mektep, 2. Kordon’da, güzel bir yerde bulunan Dames de Sion’a nakledildi.

İlk kurulduğunda öğrencileri sarıklı olan, binası medreseden bozma bir yapı arz eden ve fiziki olarak yeterli olmayan ve sonradan, öğrencileri yatmak için geceleri medreselere dağıtılan Darülmuallimin’den yetişen öğrencilerin, öğretmen olarak nitelikli bir eğitim veremeyecekleri ve veremedikleri de ibtidailerin durumuna ve burada verilen eğitime bakıldığında anlaşılmaktadır. Ancak özellikle 1913’ten itibaren Darülmuallimin’de bir dönüşümün yaşanmaya başladığını söyleyebiliriz. Çünkü mektep, hem 4 sene olmuş ve yeni dersler eklenmiş, hem de rüşdiyelere de öğretmen yetiştirmeye başlamıştı.

Bu fikri destekler tarzda, Bezmi Nusret Kaygusuz da 1918 yılını anlatırken; Darülmuallimin’den çok zeki ve kabiliyetli gençlerin yetiştiğini, bunlardan mektep müdürü, maarif müfettişi ve maarif müdürü olanların çok olduğunu belirtmektedir (Kaygusuz, 2002: 135).

Bezmi Nusret Kaygusuz, 1916’da, Selahaddin Bey’den boşalan Darülmuallimin Tarih ve Coğrafya öğretmenliğine, vekaleten atandı. Kendisi, öğretmen adaylarına tarih dersinde Lidya Krallığı’nı, Kral Krezüs’ün Filozof Solon ile olan görüşmesini, ömrün sonuna kadar bahtiyarlığın belli olmadığı hakkında Solon’dan aldığı cevabı, İran Şahı Keyhüsrev’e esir düştüğü zaman Solon’u hatırlayıp, ismini tekrarladığını, Lidya’nın tarihi durumunu ve bugünkü Sard harabelerini anlatabilmekteydi.

Bezmi Nusret’in mektebe bu şekilde hazırlıklı gelmesi, kendisinin, 1917’de Tarih ve Coğrafya öğretmenliğine asaleten atanmasına sebep oldu. Kendisi bu görevle beraber, Alman Mektebi öğretmenliğini de yürütmekteydi. İki mektep de, Belavista Caddesi üzerinde idi. Darülmuallimin Mektebi, bu cadde üzerinde savaş sırasında işgal edilen Dames de Sion Mektebi binasındaydı. Bezmi Nusret, bu iki mektepten aldığı 12 altın liranın geçimlerine yettiğini, hatta arttığını belirtmekteydi. Çünkü bu dönemde günde 20 kuruşla, bir aile, mükemmelen geçinebilmekteydi (Kaygusuz, 2002: 130-131). Demek ki, Bezmi Nusret, Alman Mektebi’nde de çalıştığından, aldığı para artmakla beraber, genel olarak bakıldığında; Darülmuallimin öğretmenlerinin maaşları, savaş yıllarında dahi geçimlerini sağlamaya yetmekteydi.

Mektepte Felsefe, Pedagoji, Hesap, Türkçe, Hikmet, Kimya, Ziraat, Edebiyat, Hukuk, Resim, Tarih ve Coğrafya dersleri verilmekteydi. Okulun müdürü Osman Nuri’ydi. Muavin Akif Efendi ise, sarıklı bir zattı (Kaygusuz, 2002: 131).

Bu derece önemli dersler veren, öğretmen yetiştiren ve 1913’ten sonra iyiye doğru gitmekte olan bir kurumun idarecilerinden birinin sarıklı olması ise enteresandır.

Mektep yatılı olduğu için, öğretmenlerin haftada 2 gece yatma zorunluluğu vardı. Burada öğrenciler, öğretmenlere bağlı ve hürmetliydiler. Bezmi Nusret, mektebin, 1917’de 3 sınıf olduğunu belirtmektedir (Kaygusuz, 2002: 131-132). Bu durumda, 1913 yılında 4 seneye çıkarılmış olan mektebin eğitim süresinin, hemen birkaç yıl içinde -1917’de- tekrar 3 yıla indirildiği görülmektedir.

Mektepte, 300’e yakın öğrenci vardı. 3. sınıftaki öğrenciler arasında 40-50 yaşlarında olanlar da vardı. Bunlar, önceden öğretmen iken, eksik tahsillerini tamamlamak için Darülmuallimin’e getirilmiş olan öğrencilerdi.

Bezmi Nusret, 1. sınıfa Osmanlı Tarih ve Tabii Coğrafya; 2. sınıfa Umumi Tarih ve Umumi Coğrafya; 3. sınıfa da Asr-ı Hazır Tarihi ve İktisadi Coğrafya derslerini vermekteydi. Kendisi, Coğrafya’da eksiği olduğundan ve gaz bulunmadığından kör bir yağ kandilinin ışığı altında gece yarılarına kadar kitap okuyup, ertesi günün derslerini hazırlayıp, kürsüden öğrencilere hitap etmekteydi. Öğrencilerin allame zannettiği bu hoca bilgilerini; uykularını feda ederek, ne kadar zahmetle toplamaktaydı.

Yine 1917’de mektebin müdürü değişti; Azerbaycanlı, İsviçre’de pedagoji tahsil etmiş olan Şerif Bey, bu göreve atandı. Bu kişi, herkesi darılttı; hatta Tahir Hayreddin gibi zeki ve çalışkan üç-dört öğrencinin başka mekteplere gitmelerine sebep oldu (Kaygusuz, 2002: 132).

Bezmi Nusret, 900 kuruş maaşla, mektebin Edebiyat ve Hukuk öğretmeni oldu. Kendisi, Hukuk Fakültesi mezunu olduğundan, derslerine sadece öğrenciler değil, öğretmenler de girmiş; bu durumda bazı dersleri konferans salonunda vermek zorunda kalmıştı. Boş kalan Tarih ve Coğrafya öğretmenliğine de önceden sarayda müezzinlik yapmış olan Eyüp Sabri atandı. Bu kişi, Tarih alanında yeterli olmadığından, ilk derste öğrenciler, kürsü kapaklarını indirip kaldırmaya başladı ve Eyüp Sabri, İstanbul’a döndü. Yerine, Selanikli Nusret Bey atandı. Bu dönemde ve

bu okulda öğretmenlerde şahsiyet, ilim, zeka, anlayış, kavrama gibi özelliklerin bulunması gerekmekteydi. Aksi durumda, öğrenciler, kürsü kapaklarını indirip, kaldırarak, durumu protesto etmekteydiler. Fakat yukarıdaki vasıflara sahip bir öğretmenden teneffüste bile istifade etmek istemekteydiler (Kaygusuz, 2002: 133). O zaman İzmir Darülmuallimini’nin, özellikle son dönemde, kaliteli bir eğitim verdiğini söyleyebiliriz.

Mektebin, Haziran 1918 yılında yapılan imtihanları çok iyi geçti. 1919 yılında Bezmi Nusret, 1500 kuruş maaşla, maarif başmüfettişliğine atanmış, Darülmuallimin ve Alman Mektebi öğretmenliğinden ayrılmış, yine aynı yıl doğru- dürüst çalışamadan bu makam, siyasi olarak lağv edilmiş ve Bezmi Nusret, işsiz kalmıştı. Fakat burada önemli olan nokta, Bezmi Nusret’in işten çıkarıldığında, öğretmenliği zamanında biriktirmiş olduğu 100 kadar altına güvenmiş olmasıdır (Kaygusuz, 2002: 140-144).

Demek ki, önemli okullarda öğretmenlik yapan kalifiye bir öğretmen, savaş yıllarında dahi, az da olsa, geçiminden başka birikim yapabilmekteydi.