• Sonuç bulunamadı

2.6. Dönüşen Televizyon Yayıncılığı: Yeni Medya Platformları

2.6.2. İzleyici Deneyiminin Dönüşümü

Televizyonun gelişim aşamalarına bakılırsa, ilk olarak, az sayıda kanal büyük kitlelere sahipken, seçeneklerin çoğalmaya başlamasıyla, kanalların markalaşarak izleyici toplama pratiğine evrildiği görülmüştür. OTT çatısı altındaki dijital dağıtım platformları, bu sürecin en büyük kırılma noktası olarak yer etmiş, kitleleri parçalayarak, bireye yönelik hizmeti hedeflemiştir (Jenner, 2016: 258-262). Televizyonun “aile aracı” olması, bu eğilimle birlikte anlamını kaybetmiştir. Kanallara ulaşımın kolaylaşmasıyla birey; istediği programlara daha özgürce erişerek, aileyle birlikte izleme sorumluluğundan, bireysel izleyici konumuna ulaşmıştır. Aileyle izleme deneyiminin yaşandığı dönemlerde, kültürel/toplumsal değerlere bağlı programların tercih edilmesi söz konusuyken, birey odaklı televizyonla şiddet ve erotizm içeren yayınlar ya da genel zevke hitap etmeyen programlar izlemeye eğilim artmıştır. Böylelikle OTT TV, içerik zenginliği oluşturmaya yoğunlaşmıştır. Bireysel izleyiciliğin yaygınlaşması; izlenilen yayınların niteliğini de değiştirmiş, izleyici alışkanlıkları için yeni bir döneme girilmiştir (Çaycı, 2013: 1657). Nitekim, çağdaş medya ortamının tüketici

176

davranışlarıyla şekillenen ve bireyselleştirilmiş kimlik yapısıyla oluşturulan karakteristik yapısı oluşmuştur. Bu süreçte, geleneksel medyanın bireyler üzerindeki birleştirici gücünün azalması kaçınılmaz olmuştur.

Televizyon izleyicileri, yalnızlık duygularını televizyondaki kişilerle kurudukları “sözde samimi ilişkiler” aracılığıyla gidermenin yanı sıra bir başka olanağa daha sahiptir. İzlerkitle, aynı programı kendisinden başka çok sayıda insanın da izlediğini bilerek, farklı mekânlarda da olsalar, zamansal olarak bir cemaat oluşturdukları duygusuna kapılmaktadır. İzleyici dolaysızca deneyimlemese bile, böyle bir cemaatin mensubu olduğunu düşünerek, hissettiği aidiyet duygusuyla yalnızlığını gidermektedir (Mutlu, 2005: 96). Esslin’in düşünüşüne göre; izleyicinin yaşadığı bu hissiyat, televizyonun anlatı yapısının ve sahip olduğu programların kolektif bilinçaltının ve ilkel dönemden kalan arzuların yansımasından kaynaklanmaktadır (2001: 127).

Geleneksel televizyon, aile bireylerinin ev içi iletişiminde o denli güçlü konumlanmıştır ki izleyiciler, dış dünyadaki stresle bile televizyonla baş ederler. Aile üyeleriyle konuşmak istemeyen kişi televizyonun sesini açmaktadır (Morley, 1999: 15). Ya da televizyon aile üyelerinin ilişkilerini geliştirmelerine olanak sağlayabilir. Televizyon programları hakkında konuşmanın yalnızca aile içi iletişimi güçlendirmekle kalmayarak, duygusal yakınlığın yanı sıra fiziksel yakınlık da sağladığı araştırmalarla kanıtlanmıştır (Mutlu, 1999: 105-106). Diğer yandan, televizyon içeriğinin aile üyelerine göre oluşturulması başka bir tartışmaya kapı aralamıştır. Gündüz programları ev hanımlarına yönelik, akşam içeriği aile için tasarlanmış, gece geç saatler ise genellikle yetişkinlikleri ilgilendiren ciddi tartışma programlarıyla dolmuştur. Bu yönüyle aileyi iç mekânda ayrıştırdığı da bir başka tartışma konusudur (Ebersole, 2013: 15-16).

İnternet ortamında televizyon izlemek, tıpkı geleneksel televizyonun yaptığı gibi, öznenin asimetrik fantezi uzamını somutlaştırmaktadır. Önemli bir farkı; internet öznesinin, diğer görsel medya ortamlarının öznesinden farklı olarak, görünmezlik ve bilinmezlik hissi duymasıdır. Zaman zaman yükselen “bilgisayarınız sizi izliyor” söylemlerine karşı –ki bu haksız bir yargı değildir; servis sağlayıcıları

177

kişilerin ve kurumların internette neler yaptığını görebilmektedir- kişi kendisini aynı anda milyonlarca kişinin olduğu bir ortamda görünmez hissetmektedir. Dolayısıyla internet, kullanıcısına –fantezi öznesini- özel bir zırhla kuşatmış gibi hissettirmektedir (Nalçaoğlu, 2005: 56-57). İnternet ortamında birey, mevcut pratiklerde gerçek olamayacak bir iktidara sahip olma duygusuna kapılmaktadır. Yaşadığı bu durum hem ele geçirilemeyeni hapsetmek gibi bir duygudur hem de bireyin kendisini çoklu biçimde yeniden kurmasına olanak veren bir iktidar biçimidir. Sanal dünya hayali bir ortam olsa da varlığını, beden ve mekândan ayrı olarak kelimelerle gerçekleştirir. Bu ortamda öznenin kimliği sabit ve değişmez değil, akışkan metinler içinde kurulmaktadır. Merkezsiz yeni iletişim alanı, birey için kendisini istediği biçimde yeniden oluşturmasının olanağını vermektedir. İnsanı gerçek hayatta demografik sınırlamalara tabi tutan tüm kelimeler çözülmektedir. Elektronik ve organik beden, kavramları işte tam da burada ortaya çıkarmaktadır. Bir organik beden, sayısız elektronik bedene dönüşerek dağılmaktadır (Timisi, 2005: 97- 98). Televizyon izlerken tek başına kalan birey, diğer yandan ortaklık sağlayan bir deneyim hissi yaşamaktadır.

İnternet kullanımının hayatın her alanına girmesi sonucu ortaya çıkan önemli kavramlardan ikisi dijital yerli ve dijital göçmen’dir. Dijital göçmenler teknolojinin olanaklarıyla kuşatılmış bu dünyaya ayak uydurmak zorunda kalırken, dijital yerliler için bu durum bir zorunluluktan ziyade hayatlarının bir parçası olarak yer etmiştir. İnternet ve televizyonu birleştiren teknolojinin kaçınılmazlığı da bu duruma bağlıdır. Bilgisayarla iç içe yaşayan dijital yerliler için televizyonu da internetten izlemek kaçınılmazdır (Gürsoy Atar, 2017: 358). Bu kavramı ortaya atan ilk kişi olan Marc Prensky, 2001 yılında Dijital Yerliler Dijital Göçmenler adlı çalışmasında, ABD’li öğrencilerin yaşadığı köklü değişikliğin nedenlerini araştırmıştır. Doğdukları andan itibaren sanal ortamla uyum içinde yaşayan bugünün yeni öğrencilerini dijital yerliler olarak tanımlamıştır. Dijital göçmenler ise bilgisayar, video oyunları ve internet dilini ana dilleri gibi bilen nesilden farklı olarak dijital dünyaya doğmamış, ancak hayatının bir noktasında bilgisayarla tanışmış ve teknolojiyi kabullenmiş kişilerdir (Prensky, 2001: 1). Prensky’nin teorisi, dijital göçmenlerin teknolojiye uyum sağlasa da teknolojiyle arasının hiçbir zaman dijital yerliler gibi olamayacağını düşündürür.

178

1980 öncesi doğanlar, dijital göçmen, 1980 sonrasında doğmuş kişiler; dijital yerli sınıfına koymuştur. Prensky’nin görüşleri üzerine, 2000 sonrası çocukların dijital yerli özelliklerine daha fazla uydukları konusunda eklemeler yapılarak teorisi desteklenmiştir (Çetin ve Özgiden, 2013: 175-176). Dijital yerlilerin bilişsel yetileri, tıpkı çok erken yaşta tanıştıkları bilgisayarlar gibi, interaktiviteye önem vererek çalışmaktadır. Bu nesli yalnızca izleyicilikle sınırlamak oldukça zor gibi görünmektedir.

Televizyon, modern çağla içi içe geçmiş bir araçtır. Dinsel ve siyasal kurumların insanları bir araya getiren en büyük ortak payda olan inanç üretme kapasitelerinin zayıflamasıyla, medyada ve boş zaman etkinliklerinde sığınak arayan bireyler çoğalmıştır. Tüm korku ve kaygılara karşı atomize olmuş bireylerin televizyon izleme ihtiyacının, modern dünyanın içine çektiği “köksüzleşme”ye karşı “sanal” bir sığınak bulma ihtiyacından doğduğu söylenebilir (Mutlu, 1999: 79). Özellikle aile üyelerinin tek odada oturduğu, birlikte hareket ettiği zamanlarda televizyon, aile düzeninin bir parçası olarak işlev görmüştür. Burada geçmiş zaman diliminden bahsediyor gibi bir dil kullanmamaya özellikle önem gösterilmiştir. Çünkü televizyon, yakın zamanda büyük bir dönüşümden geçse ve aileyi bir araya toplamaktan öte, bireye yönelik eğlence aracı olma özelliği ön plana çıksa da aile düzeninin bir parçası olması hemen değişecek gibi görünmemektedir. Şentürk’ün bu görüşü doğrular nitelikte bakışıyla, dijital medya araçlarının kullanım oranı artmış olsa bile televizyon yayınları büyük oranda televizyondan izlenmektedir (2017: 258).

Yeni medya platformları, televizyon izleme alışkanlığını köklü bir biçimde değiştirebilir fakat geleneksel televizyonu yerinden etmesi mümkün müdür bilinmez. Pek tabi teknoloji olanakları çok hızlı geliştiğinden, geleceği öngören cümleler kurmak kolay değildir. Ancak, günümüze kadar gelen süreç göz önüne alındığında, geleneksel televizyon yayıncılığına benzemeyen bir izleyici deneyiminin yaşanacağı kesindir. Zira, geleneksel televizyon kolektife hitap ederken, yeni televizyon platformları bireye hitap etmektedir. Aynı zamanda teknoloji ve kullanıcının iç içe geçtiği döngü, bireyin yeni medya platformları döngüsü içindeki potansiyelinin en önemli kanıtıdır. İnteraktif televizyona verilen önem, kültürel ve sosyoekonomik

179

göstergelerle sıkı bir ilişki içindedir. Özellikle düşünümselliğinin büyük oranda ticari kaygılarla biçimlendirilmiş olması, televizyonun bu denli bireyselleştirilmiş tercihlere vurgu yapmasına yol açar. Bu bağlamda, çalışmanın bundan sonraki başlığında, çözümleme kısmını besleyecek olması münasebetiyle, internet dizilerine odaklanılacaktır. Modern birey-birey odaklı televizyon ilişkisini kurabilmek için geleneksel televizyonda izlemeye alışkın olunan dizilerin ötesinde, izleyicinin yeni tanıştığı internet dizilerinin anlatı yapısını kavramak çözümleme kısmına temel oluşturacaktır.