• Sonuç bulunamadı

İyilere Dair Çelişkinin ve Erdemlerin Birliği Düşüncesinin Reddi

BÖLÜM 1: MACINTYRE’IN MODERN AHLAK ELEŞTİRİSİNİN GELİŞTİĞİ ZEMİNLER GELİŞTİĞİ ZEMİNLER

1.3.1. MacIntyre’ın Thomasçı Düşünceyle İlk Teması

1.3.2.2. İyilere Dair Çelişkinin ve Erdemlerin Birliği Düşüncesinin Reddi

MacIntyre’ın EP’de “Aristotelesçi yapının bütününü tehlikeye sokabilecek” üç meselenin varlığına işaret ettiğini belirttim. Bunlardan biri olan metafizik biyolojiyi yukarıda ele aldım. MacIntyre açısından, erdemle ilişkili olan ve aynı zamanda metafizik biyoloji gibi, Aristoteles’in ahlak anlayışının “saldırılara en açık göründüğü”452 diğer ikinci mesele Aristoteles’in farklı iyilerin birbiriyle çelişmeyeceği noktasındaki görüşü ve bu görüşün Orta Çağ’daki erdemlerin birliği tezi şeklindeki tezahürüdür.

MacIntyre, iyilerin çelişmesi noktasında kendisi ile Aristoteles arasındaki karşıtlığı şöyle ortaya koyar:

… tamamen insani pratiklerin çokluğu ve bunun bir sonucu olan, erdemlerin kendilerini elde etmeye çalışma sırasında hayata geçirilebileceği iyilerin çokluğundan dolayı -çoğu kez rastlantısal olarak bağdaşmaz olan ve bu nedenle de egemenliğini tanıyacağımız şey konusunda karşıt iddialar dile getiren iyilerin çokluğundan dolayı- çelişki yalnızca bireysel karakterdeki kusurlardan doğuyor olamaz.453

İyilerin çokluğundan doğabilecek çelişki görüşünün Aristoteles tarafından reddedilmesini MacIntyre, Aristotelesçi yapının savunulmasını tehlikeye sokacak bir diğer mesele olarak anlar ve bu tezin polis yaşamı içerisinde yarattığı duruma şöyle işaret eder:“Aristoteles’in, Platon’un bireyin ruhu ile şehir devletinin [polisin] uyumu ve

birliğine olan inancını miras almış olması ve bunun bir sonucu olarak da [birey ve polis

451 Lutz, Tradition in the Ethics of Alasdair MacIntyre, s. 136.

452 MacIntyre, EP, s. 291.

arasındaki] çelişkileri kaçınılacak ya da yönlendirilecek bir şey olarak görmesinden doğar.”454

Platon’da erdemli insan, tıpkı Aristoteles’in de paylaştığı gibi, erdemli bir yurttaştır. MacIntyre bunu şöyle ifade eder: “…bir yurttaş olarak mükemmel olamayan insanın, bir

insan olarak mükemmel olmasının, ya da tam tersi, hiçbir yolu yoktur.”455 Dolayısıyla Aristoteles’te çelişki, sadece kişinin pratik akıl yürütmesinde bir hata neticesinde ortaya çıkar. Trajik bir öyküdeki trajik kahraman, pratik akıl yürütmesinde başarısızdır ve zaaf sahibidir. Çünkü MacIntyre’a göre, Aristoteles’te “herkesin yeteri kadar iyi olduğu bir

dünyada, resmedilecek bir tek trajik kahraman bile bulunamaz.”456

Platon ve Aristoteles’in sorun olarak gördüğü insan hayatında çelişkinin reddi meselesinin Orta Çağ’da yeniden tanımlanması, erdemlerin birliği şeklinde ortaya çıkar.457 Erdemlerin birliği dört ana erdemle ilişkilidir. Bunlar; pratik bilgelik, adalet, cesaret ve ölçülülüktür. Buna göre, dört erdem birbiriyle doğrudan ilişkilidir ve birinin varlığı diğerini gerekli kılar.458

MacIntyre, EP’de, Aristoteles’in farklı iyilerin çelişmeyeceğine ve Orta Çağdaki

erdemlerin birliği tezine dair görüşleri kastederek şu soruları sorar:

Kuşkusuz bütün bu görüş ayrılıklarında, tartışmaya giren taraflardan en az birisinin argümanının basitçe hatalı olduğu, bütün bu anlaşmazlıkların rasyonel olarak ortadan kaldırılabileceği ve rasyonel olarak gerekçelendirilebilir tek bir erdem anlayışına… ulaşılabileceği öne sürülebilir. Aslında, bir an için böyle olduğunu varsayalım. Bu durumda, belirli koşullarda en azından bir erdeme sahip olma, öteki erdemlere sahip olmayı dışlayabilir mi…? Bir erdem, en azından geçici olarak, bir başkasıyla çatışma halinde olabilir mi? Ve her iki nitelikte hakikaten erdem olarak kabul edilebilir mi? Bir kız kardeşten…, ya da bir arkadaştan… beklenilen şeyi yerine getirme erdeminin hayata geçirilmesi, adalet erdeminin…, ya da acıma ve dürüstlük erdeminin… hayata geçirilmesi ile çatışabilir mi?459

454 MacIntyre, EP, s. 243.

455 MacIntyre, EP, s. 212.

456 MacIntyre, EP, s. 244.

457 MacIntyre, EP, s. 267.

458 Lutz, Reading Alasdair MacIntyre’s After Virtue, s. 161.

MacIntyre, bu tezin doğurduğu sorulara yönelik “iki sistematik yanıt kümesi” tespit eder. Birincisi; yukarıda bahsedilen, Platon, Aristoteles ve Aquinas çizgisinin paylaştığı460

erdemlerin birbiriyle çatışamayacağını, aynı zamanda bir erdemin varlığının diğer bütün erdemleri de gerektirdiğini ifade eden çizgidir. MacIntyre, her üç düşünürün bu uzlaşımını şöyle ifade eder: “İnsan hayatının bütünlüğünde görülen ahenkli şema içinde

her bir erdemin yerini dikte eden kozmik bir düzenin var olduğu, her üçünün de paylaştığı bir önkabullenimdir.”461

MacIntyre, bu şekilde insan hayatını erdemlerin bütünlüğü içerisinden anlamayı, aşağıdaki gibi, açıkça reddeder:

Böylesine kapsamlı bir sınıflayıcı şemanın, bizde her zaman kuşku uyandırması gerektiğine inanıyorum…Nitekim, erdemlere ilişkin bilgimizin… önemli bir bölümü… ampiriktir: hangi türden niteliklerin dürüstlük ya da cesaret olduğunu, bunun pratiğe aktarılmasının ne anlama geleceğini ne tür güçlükler doğurduğunu, neleri önlediğini ve buna benzer başka şeyleri, belirleyici ölçüde, söz konusu erdem ya da erdemlerin kendimizde ve başkalarında hayata geçirilişlerini gözlemleyerek öğreniriz. Ayrıca, erdemler konusunda eğitilmemiz de gerektiğinden ve yaşantımızın büyük bir bölümünde bu konuda eşit bir biçimde eğitilmediğimizden ya da eksik eğitim aldığımızdan, erdemlere ilişkin bilgimizin düzenlenme biçiminde ve özellikle de her bir erdemin hayata geçirilmesinin geriye kalan diğer bütün erdemlerin hayata geçirilmesiyle nasıl bir ilişki içinde olduğu konusunda, zorunlu olarak bir tür ampirik düzensizlik ortaya çıkmakta. Bu açıdan bakıldığında, Aquinas’ın erdemler sınıflamasını ele alış tarzı ve bunun bir sonucu olarak da erdemlerin birliğini ele alışı, yanıtı kendi metinlerinde bulunamayacak türden soruların doğmasına yol açar.462

MacIntyre’a göre, erdemlerin birbiriyle çelişip çelişemeyeceğine yönelik soruya verilen ikinci sistematik yanıt kümesi moderniteye aittir. MacIntyre, modernitenin, klasik geleneğe karşıt bir şekilde, erdemlerin birliğini varsayan bütünsel ve kuşatıcı bir ahlak anlayışına karşı çıkmasının da kabul edilemez bir anlayış olduğunun altını çizer. Öyle ki, modern görüşte, insani iyilerin çatışması normal bir durum olarak ele alınır, ancak

460 Buraya Sokrates, Plotinus ve Augustinusu’da ekleyebiliriz.

461 MacIntyre, EP, s. 214-215.

MacIntyre açısından modern görüşün bu farklılıkları normal bir durum olarak ele alması da aşağıdaki şekilde sorunludur:

İnsani iyilerin farklılığı ve heterojenliği, öyle bir farklılık ve heterojenliktir ki, bunları elde etmeye çalışmak tek bir ahlaki yapı içinde uzlaştırılamaz ve bunun bir sonucu olarak da, ya bu uzlaşımı sağlamaya kalkışan ya da bu iyilerden bazılarının diğerleri üzerinde egemenlik kurmasını zorla gerçekleştirmek isteyen her toplumsal düzen bir deli gömleğine, büyük olasılıkla da insani durumlara giydirilmeye çalışılan totaliter bir deli gömleğine dönmek zorunda kalacaktır.463

Görüldüğü gibi MacIntyre, her ne kadar erdemlerin birliği tezine karşı çıksa da modernitenin erdemlerin birliğini insani iyilerin farklılığı adına reddetme biçimine ve bunların sonuçlarına da itiraz eder.464Ona göre, modernitenin, erdemlerin birliğini bu şekilde reddetmesi, savunulabilir bir reddetme değildir. Çünkü böyle bir bakış açısına göre, karşıt erdem iddiaları arasında seçim yapmak, modernitenin bir ahlak teorisyeni için, ahlaki yaşamda “ahlaki yargıların…ne doğru ne de yanlış” olarak nitelendirilmesi anlamına gelir.465

MacIntyre, EP’deki bu iki yanıt kümesinin ikisini de reddeder ve çelişkiye, modern bakış açısından farklı olarak, toplumu anlamanın bir kaynağı olarak yer verir. O, bu görüşüne destek olarak Avustralyalı filozof J. Anderson’nun şu sözünü alıntılar: “Bir toplumsal

kurum hakkında, ‘Hangi niyete, ya da amaca hizmet ediyor?’ diye değil, ‘Hangi çelişkilere sahne oluyor?’ diye sor.”466 MacIntyre bu soruların hem erdemler hem de toplumsal yapıların amaçları hakkında öğretici olduğunu, hatta bazen çelişkiler sayesinde insan hayatının telosunu öğreneceğimizi aşağıdaki şekilde ifade eder:

Eğer Aristoteles fail ve polis hakkında bu soruyu [Anderson’un sorusunu] sormuş olsaydı hem erdemlerin hem de bunlar için bir bağlam oluşturan toplumsal yapıların teleolojik karakterini anlamada ek bir kaynak elde etmiş olacaktı. Çünkü bizlere, hedeflerimizin ve

463 MacIntyre, EP, s. 215.

464 Bu kısmı, tezin ikinci bölümündeki Kant’ın insanın iyi olması ile pratik akla sahip olması arasında kurduğu ilişkisizlikle karşılaştırın. Bunun aksine, Aristoteles’te pratik akıl, karakter erdemlerinden ayrı düşünülemez. Bkz: MacIntyre, EP, s. 231.

465 MacIntyre, EP, s. 215.

466 J. Anderson, Passmore, (Basım Yeri ve Yayınevi belirtilmemiş), 1962, s. xxii. Aktaran: MacIntyre, EP, s. 244.

amaçlarımızın ne olduğunu çelişkilerden, ama bazen yalnızca çelişkilerden öğrenebileceğimizi söyleyen, -Sophoklesçi bir anlayış olan- Anderson’un anlayışıdır.467

Sophokles, MacIntyre’ın erdemlerin birliği tezini reddedişini hem klasik geleneğe karşı savunmasında hem de modernitenin erdemlerin birliği tezini reddetme şekline karşı çıkmasında başvurduğu, birey ve polis arasındaki çelişkiyi kabul eden antik Yunan trajedi yazarlarından biridir. MacIntyre, Aristoteles ve Aquinas çizgisindeki, çelişkinin ancak insani karakter durumuyla ortaya çıkacağı şeklindeki düşüncenin, çelişkinin farklı bir kaynağı da olabileceği olasılığını baştan reddettiğinin altını çizer. MacIntyre, çelişkinin kaynağı olarak görülebilecek bu faktöre, Aristoteles’in ve Aquinas’ın düşünmemiş olduğu, ikinci bir kaynak daha ekler. Bu kaynak, Sophokles’in ortaya koyduğu “insani kusur veya hataların ya da günahın bir sonucu olmayan trajedi türü”dür.468 Sophokles, hem karşıt erdem tasarımlarının varlığına inanır, hem de bir şeyin erdem olarak mı yoksa zaaf olarak mı tanımlanacağı noktasındaki tartışmaları doğal görür.469

Klasik geleneğin reddettiği, Sophokles’in kabul ettiği bu trajik durum içinde kalma hali nasıl bir haldir? MacIntyre bu hali şöyle tasvir eder:

Karşımızda nesnel, ahlaki bir yapı var, ama onu öyle bir algılıyoruz ki, bu yapı içinde karşıt ahlaki doğruları birbiriyle uyumlu hale getirememişiz gibi görünüyor ve bununla birlikte, ahlaki yapı ve doğrunun kabulü, bir Weber’in, ya da Berlin’in470 bize ilişkin olarak tereddütsüz bir şekilde öne sürdüğü türden seçimi yaratabiliyor. Çünkü seçimde bulunmak, beni tam tersini yapmak için seçtiğim iddianın otoritesinden muaf tutamaz.471

Bu durumda birey hem kendi seçimlerinden doğabilecek çelişkiler hem de seçmediklerinin hayatında yaratacağı etkiler arasında kalır. Bu, bireyin farklı alanlarda sahip olduğu erdemlerle ilgili erdemler arası çelişkiye de sebep olabilir. MacIntyre,

467 MacIntyre, EP, s. 244.

468 MacIntyre, EP, s. 265-266.

469 MacIntyre, EP, s. 214.

470Isaiah Berlin, liberal bir düşünürdür ve tek hakikat fikrine güçlü bir şekilde karşı çıkar ve modernitenin, iyilerin heterojenliğine dair inancını destekler. Bu görüşün asıl kaynağı MacIntyre’a göre, Max Weber’dir. Bkz: MacIntyre, EP, s. 215 ve 166.

erdemlerin birliği tezini savunanlardan Aquinasçı P.T. Geach’ın The Virtues eserinde

niçin erdemlerin birliğine ihtiyaç duyulacağına dair açıklamasına yer vererek şunu söyler:

Varsayalım ki, hedefi ve amacı genel olarak kötü birisinin, söz gelimi kendini davasına adamış, zeki bir Nazi’nin, cesaret erdemine sahip olduğu öne sürülmekte. Bu durumda, diyor Geach, ya onun sahip olduğu şeyin erdem olmadığı, ya da bu tür bir bağlamda cesaretin erdem olmadığı, yanıtını vermeliyiz. Açıkçası, bu tür bir yanıt, ancak Aquinas’ın erdemlerin birliği görüşüne benzer bir şeylere inanan bir insanın vermek zorunda olduğu bir yanıttır.472 MacIntyre, Geach’e karşı çıkarak, bu yanıtın hatalı bir yanıt olduğunu düşünür. O, buradaki sorunun, kötü eylemlerde bulunmuş ya da bulunuyor olan bir Nazi askerinin aynı zamanda cesaret erdemine sahip olup olmaması ya da onun cesaretinin erdem olup olmaması sorunu olmadığını, söz konusu Nazi’nin eğitimi ile alakalı bir sorun olduğunu düşünür. MacIntyre’a göre, eğer Aquinasçı bakışla “bu Nazi’nin cesur olduğunu ya da onun cesaretinin bir erdem olduğunu” inkâr edersek, o zaman bu “kişinin yeniden eğitilmesinde gereksinim duyulan ve duyulmayan şeyler arasındaki ayrımı” ortadan kaldırmış oluruz.” Nitekim kişinin ortaya çıkarmaması gereken zaafları ve geliştirmesi gereken erdemleri vardır. Bu da eğitimin konusudur. MacIntyre, devamında, kendi Aristoteles yorumuna işaret eder: “Eğer ahlaki Aristotelesçiliğin herhangi bir versiyonu

(yalnızca Aquinasçı değil, Aristotelesçi anlamda da) erdemlerin birliğine dair güçlü bir teze zorunlu olarak bağlansaydı, bu düşüncede ciddi bir kusur oluşurdu.”473

MacIntyre, burada, çelişkiyi insan hayatının öğretici bir unsuru olarak görmekte ve Nazi askerindeki bu durumun ahlaki eğitimle ilgili bir kusur olduğuna ve bu eğitimin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine inanmaktadır. Çelişki, sadece insani karakterden değil, deneysel alandan, tecrübeden de ortaya çıkar ve bu durum insanın ahlaki eğitimini gözden geçirmesi için bir fırsat da yaratmış olur. Öyle ki MacIntyre’a göre, “insan yaşamındaki

karşıtlık ve çelişkinin merkeziliği görüşünden yoksunluk, Aristoteles’i, aynı zamanda bir insan olarak erdemlere ilişkin bir şeyler öğrenmenin önemli bir kaynağını ve erdemleri hayata geçirmenin önemli bir alanını görmekten mahrum etmiş gözüküyor.”474

472 MacIntyre, EP, s. 266.

473 MacIntyre, EP, s. 266-267.

MacIntyre, EP’de bu çelişkiden çıkış yolu sunmaz. Dahası bu çelişkinin bizatihi kendisinin insan yaşamında öğretici olduğunu tekrarlar ve bu çelişkinin “her tür bireysel

özellikten bağımsız ve bu özelliklerden önce gelen, onların karşı eşlerinde cisimleşen iyi ile iyinin çatışması…”475 olarak anlar.

MacIntyre’ın EP’de erdemlerin birliği düşüncesini reddetmesinin ikinci ayağı, onun kötü pratiklerin de var olabileceğini savunmasıdır. Nitekim MacIntyre, erdemleri pratikler içerisindeki yerlerine göre tanımlamış olduğunu ifade eder.476 MacIntyre’ın EP’deki erdem tanımı şöyledir: “Bir erdem, sahip olunması ve hayata geçirilmesi, pratiklere içsel

olan iyileri başarmamızı olanaklı kılmaya yönelik olan, yoksunluğu ise bizi, bu tür herhangi bir iyiyi başarmaktan büyük ölçüde alıkoyan, edinilmiş insani bir niteliktir.”477

MacIntyre’ın EP’deki pratik tanımı ise şöyledir:

…toplumsal olarak oluşturulmuş yardımlaşmacı insani etkinliğin, kendisi aracılığıyla o etkinliğe içsel olan iyilerin, o etkinlik biçimine uygun ve kısmen kesin olan üstünlük standartlarına ulaşmaya çalışma sürecinde, içerilen insani iyi ve amaç tasarımlarının ve üstünlükleri başarmak için gerekli insani gücün düzenli olarak genişletilmesiyle sonuçlanacak biçimde gerçekleştirildiği, herhangi bir tutarlı ve karmaşık biçimidir.478

MacIntyre, kötü pratiklerin zorunlu olmasa da bir olasılık olarak var olabileceğini erdemlerin birliği tezini reddetmesindeki temelle ilişkili olarak kabul eder. Ona göre bazı pratik türleri rastlantısal da olsa bazı kötü durumlara sebep olabilir. MacIntyre, bunlara örnek olarak sanat ve bilim dallarının, örneğin, entelektüel ve sporla ilgili pratiklerin “bir kötülük kaynağı” olabileceğini ifade eder: “Üstün olma ve yenme isteği yıkıcı olabilir,

bir ressam, ailesini ihmal edecek derecede kendini çalışmalarına verebilir, başka çare kalmayınca başvurulan onurlu bir yol olan savaş, vahşi bir zulümle sonuçlanabilir.”479

475 MacIntyre, EP, s. 244.

476 MacIntyre, EP, s. 295.

477 MacIntyre, EP, s. 283.

478 MacIntyre, EP, s. 278. MacIntyre’ın pratik görüşünün ayrıntılarına üçüncü bölümde yer veriyorum.

MacIntyre, pratiğin bu şekilde bazı kötü sonuçlarının olabileceğine yönelik şu açıklamayı getirir:

Benim anlayışım, kesinlikle, ne bu tür kötülükleri bağışlamalıyız veya göz yummalıyız, ne de bir erdeme dayanan şey her ne olursa olsun doğrudur, çıkarımlarına yol açar. Zaman zaman, cesaretin adaletsizliği körüklediğini, sadakatin öldürmeye niyetlenen bir saldırganı yüreklendirdiğini, cömertliğin iyi şeyler yapma gücünü zayıflattığını kabul etmek zorundayım. Zira bunları inkâr etmek, Aquinas’ın erdemlerin birliği anlayışını eleştirirken yardımlarına başvurduğum ampirik olgulardan kaçmak olur. Erdemler, öncelikle, her pratiğin her koşulda onaylanmasını hiçbir şekilde gerektirmeyecek bir pratik nosyonuna göndermede bulunarak belirlenip açıklanmayı gerektirir.480

İyi ile iyinin dolayısıyla bir erdemle diğer bir erdemin çatışmasının kabulü, MacIntyre’ın inandığı şekilde, ahlaki alanda gerçekten rehberlik edici bir durum mudur? Dolayısıyla bu tezi reddetme, MacIntyre’ın hem iyi anlayışını hem de kendisine içsel olan iyileri kovalama peşinde olan pratik kavramını zedelemez mi?

Bu soruların cevaplarını MacIntyre, Aquinas felsefesini keşfetmesiyle yeniden verecektir. Şimdilik bu cevapları erteleyerek, MacIntyre’ın EP’de tespit ettiği Aristoteles’in ahlak felsefesindeki üçüncü ve son hatayı ele alacağım.