• Sonuç bulunamadı

ESERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

3. KÖYLÜ MEMİŞ ÇAVUŞ RÜYADA

3.8 Son Bölüm

4.7.9 İttihatçılar

Gerek İtilafçılar gerekse İngilizler ve milliyetçi karşıtları ulusal hareketin bir İttihatçı tertibi olduğunu düşünmüştür. Bunun en güzel örneğini temsilde görmekteyiz.

Hükümet görevlisi ve İtilaf Devletleri yandaşı Vali İzzet Bey kendini görmeye gelen cemiyet mensuplarından bahsederken “İttihatçı elebaşları” ifadesini kullanmakta, Ali Nadir Paşa’nın silahları toplattıktan sonra Rumlarda silah olduğu yolundaki söylentilerle ilgili kaygısını İzzet Bey’e dile getirişinde de yine Vali İzzet Bey bunların İttihatçı uydurması olduğunu söylemektedir. Hatta bu söylentileri İttihatçı dolabı olarak nitelendirmektedir, ocağın bir manevrası olarak değerlendirmektedir. İzzet Bey’e göre

98 Özakman, a.g.e. , s. 207

İttihatçılar hayâsız ve yalancıdır. İzzet Bey kendisiyle görüşmeyi bekleyen Fehmi Bey, Kâmil Bey, Raşit ve Süleyman Bey için, şu ifadeyi kullanır: Yalancı meclis idare azâları. Hepsi de harp zengini, hepsi de yağcı özetle paçavra, diye adlandırmaktadır.

Milliyetçiler İttihat ve Terakki ile özdeşleştirildiklerinin farkındadır ve bunun yollarını tıkayacağını bildiklerinden Sivas Kongresi’nde özellikle hiçbir partiyle bağlantıları olmadığını duyurmuşlardır. Ayrıca delegelerin milletin kurtuluşu dışında hiçbir şahsî gaye taşımayacağı, hiçbir siyasî partiyi canlandırmak gibi bir amaçları olmayacağı konusunda da yemin ettikleri tarihî kaynaklarda karşımıza çıkan ifadelerdir.

İttihat ve Terakki parti olarak siyasî hayattan yeni hükümetin gelişiyle silinmiş olsa da mecliste büyük bir çoğunluğu oluşturmakta ve ordunun, polisin çoğunluğu da yine İttihatçığıyla tanınmaktadır. Pek çok vilayette de etkin bir siyasal güç olmaya devam etmektedir. Erik Van Zürcher İttihat ve Terakki Cemiyeti için “Cemiyet bu dönemde savaş sonrası ortamda üyelerini ve örgütünü korumak ve eğer zorunlu olursa, bir ulusal mücadelenin temellerini atmak için tedbirler aldı. ”99

Ancak bu fikrin doğruluğu hakkında kesin bir yargıya ulaşmak pek mümkün değildir. Çünkü Zürcher bu bilgiyi verdikten sonra bu dönemle ilgili bazı kaynaklarda ateşkes sırasında İttihat ve Terakki’nin gücünü tamamen yitirdiği, Kemalist tarihlerde de İttihatçı düşüşle 1919’da başlayan ulusal direniş hareketi arasında bir zaman aralığı bulunduğunu ifade ettiklerini söylemektedir.

Tüm bu bilgiler ışığında İttihatçılar ister bu dönemde etkisini tamamen yitirmiş olsun ister ulusal direnişte etkili olsun temsilde vatanperver, mücadeleyi destekleyen, halkı uyandırma düşüncesine sahip kişiler olarak tanımlanmaktadır. Bunun sebebi olarak İttihatçıların zaman içinde cemiyetin siyasal olarak silinişine dek yaptıklarıyla bir çizginin oluşturmuş ve bu çizginin etkileri ilerleyen dönemlerde de etkisini sürdürmüş olmasıdır. Zürcher İttihatçıların faaliyetlerini dört ayrı alanda ele almıştır bunlar: 1.

Açık siyasal faaliyetler 2. Yeraltı faaliyetleri 3. Vilayet şubelerinin rolü 4. Ordunun

99 Erık Jan Zürcher, Milli Mücadele’de İttihatçılık, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1987, s. 133

rolü. 100 Mustafa Şerif Onaran “Yorgun Savaşçı” başlıklı yazısında İttihatçılarla ilgili şu ifadeleri kullanmaktadır: “İttihatçılar iyi kullanılmayan önemli bir güçtü. Kurtuluş Savaşı’nı yapan İttihatçılar değildi. Gene de İttihatçıların katkısı küçümsenemez.

Kurtuluş Savaşı büyük ölçüde bir subay savaşıydı. ”101

Burada da görülmektedir ki İttihatçılar etkilidir; ancak ulusal direnişi yalnızca İttihatçılara mâl etmek doğru değildir. İttihatçıların Kurtuluş Savaşı içinde bir şekilde etkin olmaları onların temsilde de yer almasına zemin hazırlamıştır.

4.8 Dil ve Üslûp

Temsilde dil ve anlatım özellikleri incelendiğinde boyalı bir anlatımla donanmış bir temsil olmadığı görülür; ancak tam anlamıyla sade bir anlatım da sergilenmemiştir.

Genellikle meslek grupları, kültür seviyeleri dikkate alınmış, Arapça, Farsça sözcüklerden faydalanılmış; fakat temsilin tamamı tamlamalar, söz sanatları, Arapça, Farsça sözcüklerle oluşturulmamıştır.

Nureddin Paşa’nın konuşmalarında görülen Arapça, Farsça sözcükler Durmuş Ağa’da yerini sade Türkçeye bırakmıştır. Defterdar Cavid Bey’le Nureddin Paşa’nın konuşması sırasında kullanılan şu cümleler dil özelliklerini göstermesi bakımından önemlidir:

Nureddin Paşa - Defterdarın ahval ve harekâtından müsbet ve mantıkî bir manâ çıkarmak biraz müşkil gibi görünür. Zavallının bir kulağı burada adeta diğer kulağıda maliye nezaretinde kalmış… Ne söylesen, hangi mesele hakkında mütalaasını sorsan hemen “nezaret bilir efendim istizâr ipdalim” cevabını veriyor. Filhakika o ulü-l-emre itaati herkes için vacib görenlerdenim ancak insanda biraz da teşebbüs-i şahsi olmalı şahsi teşebbüsle ifa edilen ba’zı meseleler olur ki mevâdd-ı kanuniyeden vazâif-i resmiyeden daha ziyade vatanın menfaatini, memleketin selâmetini intâc eyler…”102

100 Zürcher, a.g.e. , s. 134

101 Türk Dili, Türk Romanında Kurtuluş Savaşı Özel Sayısı, 1976, s. 71

102 Suad, a.g.e. , s. 7

Bu cümleden de anlaşılmaktadır ki dil, Arapça ve Farsça sözcükler kullanıldığı hâlde tamamen anlaşılmaz bir yapı sergilememektedir. Dursun Ağa da yine Nureddin Paşa, Kâmil Bey, Cavid Bey gibi yetiştiği toplumun ve kültürün etkisini taşımaktadır.

Dursun Ağa halktan biridir ve davranışlarıyla da konuşmalarıyla da bunu yansıtmaktadır. Nitekim temsilde Vali İzzet Bey’den de bu sebeple azar işitmekte ve aşağılanmaktadır. Ali Nadir Paşa’nın “propaganda” sözcüğünü anlamayışı ve Vali İzzet Bey tarafından alaya alınışı da yine dilden yola çıkarak o dönem hükümet yetkililerinin kültür seviyelerini aksettirmek amacıyla yapılmıştır. Fransızca bilmeyen bir paşa Vali İzzet Bey tarafından eleştirilmektedir.

Bunlar bize göstermektedir ki dil, temsil içinde yalnızca akıcı ve anlaşılır bir eser oluşturmak adına değil, dönemin özelliklerini, halkın, hükümet yetkililerinin, cemiyet üyelerinin ve subayların kültür düzeylerini aktarmak için de kullanılmaktadır.