• Sonuç bulunamadı

ESERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

3. KÖYLÜ MEMİŞ ÇAVUŞ RÜYADA

3.8 Son Bölüm

4.7.2 Hükümet Yanlıları

Vali İzzet Bey

Nureddin Paşa yerine tayin edilen İzmir valisidir. Onun varlığı da Nureddin Paşa’nın varlığı gibi tarih kitaplarında yer almaktadır. Sina Akşin İzzet Bey’den şu şekilde bahsetmektedir: “Damat Ferit kabinesinin kurulmasıyla durum tamamen değişmiştir. Mart’ta Aydın valiliğine Tevfik Paşa kabinelerinin dâhiliye nazırı, sarayın ve İngilizlerin aleti olmak dışında bir niteliği bulunmayan İzzet Bey atandı. İlginçtir ki İzzet Bey 17 Mart günü Dâhiliye Nezareti’ne yazdığı bir yazıyla Nureddin Paşa’nın

“velev birkaç gün için olsun” vekâleten vali ve kumandan kalmasını ister. Bundaki nedenlerden biri, Nureddin Paşa’nın Rumların kırımı için verdiği ve Paris’te Venizelos’un sömürmekte gecikmediği, sözüm ona bir buyruktu. Bundan dolayı

“paşanın bu göreve uygun” olmadığı, vekâletin “hemen” başkalarına verilip, onun İzmir’den ayrılmasının sağlanması gerektiği bildirildi. Kısa bir süre sonra atama yapıldı ve 17. Kolordu komutanlığı Nureddin Paşa’dan alınıp yerine 10 Nisan’da, yani İtalyan’lar Antalya’ya çıktıktan on üç gün sonra, “Mülga Dersaadet tehcir Divan-ı Harb-i Örfi” azasından mütekait Mirliva Ali Nadir Paşa getirildi. ” 80

Bu bilgiler hem Vali İzzet Bey hem de Ali Nadir Paşa’nın göreve getirilişi açısından temsille örtüşmektedir. Daha İzzet Bey’in görevi devralmak için gelişinde Nureddin Paşa’ya karşı olan tutumu temsille tarihin örtüştüğünü gösterecek bir örnektir:

Nureddin Paşa- … Hususî bir daireye girmek salahiyetini haiz olan ve refakatınızı kabul buyuran zatı tanıyamadım! Hafızama aldanmıyorsam hâlefim İzzet Bey’le şerefyâb oluyorum.

İzzet Bey- Evet paşa evet… Hafızanız ilk defa size arz-ı sadakat eyledi. Hususi değil gizli ve siyasî mahiyetlere malik olan dairenize giren ve girmek salahiyetini her

80 Akşin, a.g.e. , s. 253

zaman haiz olan İzmir valiyesidir. “Cavid Bey’e tevcih-i cevab iderek” Beni bu cinayethâneye isâlinizden dolayı size alenen teşekkür ederim. 81

Bu diyaloglardan da anlaşılacağı üzere temsilde de İzzet Bey, Nurettin Paşa’ya karşı sert bir tavra sahiptir.

İzzet Bey’in tarihî kaynaklarda yer aldığı gibi hükümete bağlı, aynı zamanda yabancı hayranı biri olduğu da temsilde yer alır:

Nureddin Paşa-…Aldatmışlar beyefendi aldatmışlar! Burası bir cinayethâne değil!

Ancak kapısı herkese açık olan bir otel kıraathanedir. Şayed İzmir’de bir cinayethâne aramak ve bulmak istiyorsanız size Rum mahâllâtını Müslüman kanı içmeye hazırlanan palikarya meskenlerini vasıta edeyim.

İzzet Bey- Ne kadar yanlış Paşa ne kadar yanlış düşünüyorsunuz! Osmanlılık yedi asırdan beri teşekkül etmiş bir kaledir ki gayrını tasavvur etmek muhâldir. Herhâlde siz yanılıyorsunuz… Rum mahâllatı bir cinayethâne olmaktan ziyade devlet-i âliyemizin müşfik ve mutâvaatkâr bir âguşudur. 82

İzzet Bey Osmanlı’nın gücünü devam ettirdiği görüşündedir. Nureddin Paşa’ya göreyse bugün Osmanlı değil Türk eyaleti bile parçalanmıştır. Milletin er geç keyfî idarelerin hesabını soracağını düşünmektedir. Nurettin Paşa görevini İzzet Bey’e teslim edip İstanbul’a hareket edeceğini söyleyip ayrılır. İzzet Bey’in karakterini ortaya koyacak başka bir diyalog da Durmuş Ağa’yla yaptığı konuşmadır. Bu konuşma, İzzet Bey’in halka nasıl bir gözle baktığını göstermektedir:

İzzet Bey zile basar içeriye giren odacıya:

-Durmuş Ağa! Söyleyiniz Ali Nadir Paşa’yı celb etsinler!

81 Suad, a.g.e. , s. 50

82 a.g.e. , s. 52

Durmuş Ağa- Peki efendim!

İzzet Bey- Vay hödük vay! Peki ne demek sana böyle mi öğrettiler!

Durmuş Ağa - …

İzzet Bey- Cevap versene be! Sana teşrifat merasimini öğretmediler mi?

Durmuş Ağa- …

İzzet Bey- Vay kabiliyetsiz millet vay! Esasen hödüğün öğrenmeye bile niyeti yok!

Millet, millet diyorlar, gözleri kör de görmüyorlar. İşte sizin milletiniz. Üç seneden beri bu dairede de kapıcılık ediyor da daha teşrifat merasimini bile öğrenememiş. Dinle beni! Bundan sonra emir istihsalini mütakib çıkarken “ferman efendimizindir” diyip çıkacaksın! Anladın mı? Yoksa seni geldiğin yere gönderirim. 83

Vali İzzet Bey’in millet hakkındaki görüşleri bununla da sınırlı değildir. Üstelik ona göre önemli olan vazifeler bir valinin yanına girildiğinde nasıl davranılacağıdır, yoksa bunun dışındakiler çok da önemli değildir. Bu yönüyle bile İzzet Bey hükümet yetkililerinin o dönemde millet tehlikeyle burun burunayken nelere daha çok önem verdiğini göstermektedir. Ayrıca İzzet Bey’in silah meselesine yaklaşımı da hükümet yetkililerinin gerçeklere gözlerini kapadığını göstermesi açısından önemlidir, temsilde bu mesele şöyle yer almaktadır: “Yazık! Bu kadarcık olsun öğretememişler. Mühim ve esaslı vazifeleri unutmuşlar da bütün vakitlerini mel’anet sarf itmişler. Allah ıslah etsin!

Silah meselesi çok mühim. Toplamak pek müşkildir. Ne ise Paşa bu vazifeyi yapar ümidindeyim. Efkâr-ı selimesinden her suretle istifade edilebilir! Her hâlde der-uhde buyurduğu bu vazifeyi hüsn-i suretle ifa eylemiştir. Şahsı Allah için şayân-ı itimaddır.”84

83 a.g.e. , s. 57

84 a.g.e. , s. 58

Ali Nadir Paşa halktaki silahları toplatmıştır. İzzet Bey’e göre çok önemli bir görev yerine getirilmiştir. Çünkü İzzet Bey yapılanın bir hıyanet olduğunu düşünmektedir, vatan silahla kurtulamaz. Damat Ferit Paşa meseleyi siyasetle halledecektir. Bütün bunların yanı sıra yeni gelen valiyle görüşmek isteyen Kâmil Bey, Fehmi Bey, Raşid ve Süleyman Beyler vardır. Onlar durumu valiye anlatabileceklerini ümit etmektedir.

Oysa İzzet Bey onları İttihatçı olarak görmekte onlar için İttihatçı ser-gerdeleri”

demektedir. Siyasî görevlerinin tamamını yerine getirmekten rahattır İzzet Bey. Bu görevlerse şunlardır: “Siyasî işlerin hepsini bitirdik bir şey kalmadı ki kulüpleri kapattırdık, ahâlinin silahlarını topladık, kurtla koyunun bir arada yaşaması için beyannameler tevzi ettik zaten bizden de istedikleri bu değil miydi?”85

Ali Nadir Paşa, Rumlarda silah olduğuna dair söylentiler olduğunu söylemesine karşın İzzet Bey buna inanmamıştır. Tüm bunları İttihatçı dolabı olarak nitelendirmekte yalan söylendiğini düşünmektedir. İzzet Bey’e göre yalanın yeni adı propagandadır.

Tüm bunlar temsilin tarihi meseleler ve karakterlerle iç içe olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Kâmil Erdeha, Vali İzzet Bey’i şu şekilde tanıtmaktadır: 11 Kasım 19l8 tarihinde kurulan Birinci Tevfik Paşa kabinesinde Evkaf-ı Hümayun Nazırı oldu. 14 Ocak 19l9 tarihinde kurulan ikinci Tevfik Paşa kabinesinde de sandalyesini koruduğu gibi Dâhiliye Nazırlığını da vekâleten üzerine aldı. 3 Mart 19l9 tarihinde kabinenin çekilmesi üzerine açıkta kaldı. Yeni kurulan Damat Ferit Hükümeti tarafından 11 Mart 19l9 tarihinde Aydın valiliğine atandı. İzzet Bey, Hürriyet ve İtilaf Partisi yanlısı idi. Onun İzmir valiliğine atanmasını emperyalist güçler de uygun buldu.

İzzet Bey, valilik makamına gelir gelmez emperyalist güçlerin istediği doğrultuda hareket edip ilk iş olarak İzmir Müdafaa-i Hukuk u Osmaniye Cemiyetinin yöneticileri üzerine yürümüştür. Cemiyetin bazı inançlı yöneticileri valinin bu baskısı ve suçlamaları karşısında –İttihatçılık ve Bolşeviklikle müttehimsiniz diyordu- iki yola başvurdu. Önce İngiliz ve Fransız mümessillerini valinin doğru söylemediğine inandırmaya çalıştılar, sonra Nureddin Paşa’nın valiliği sırasında cemiyet içinde gizli olarak kurulan Müdafaa-i Vatan Komitesi’ni harekete geçirdiler. Bu komite çeşitli;

fakat etkin olmayan bir biçimde İzmir’in işgaline kadar çabalarını sürdürdü.

85 a.g.e. , s. 62

Cemiyetlerin İzmir’in işgali için etkili tedbirler almamasının sorumlusu Vali İzzet Bey’dir. 86

Vali İzzet Bey, kendini ziyarete gelenlerin söylediklerine inanmamaktadır.

Kendisine Bâb-ı Âli’den bir haber gelmemiştir. Bu nedenle de söylenenler halkı galeyana getirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Yunanlıların İzmir’i işgali diye bir şey söz konusu bile değildir. İzzet Bey’in temsildeki fikirleri bunlardır. Temsilde çizilen İzzet Bey karakteri Nureddin Paşa’nın İzmir’den gidişiyle İzmir’in ondan kurtarıldığını düşünmekte, İttihatçılar da intikam alma zamanının geldiğini böylece İzzet’i tanıyacaklarını ifade etmektedir. Halifeye ve sultana hizmeti kendisiyle görecekleri görüşündedir. Kâmil Bey’in kuşatıldıklarını söylemesine hiç aldırmayan İzzet Bey temsilin sonunda işgale asla izin vermeyeceğini söylemesine karşın ilk teslim olan kişi o olur. Odasına giren Yunan askerlerinin süngüsü altında İzzet Bey ve Ali Nadir Paşa hayatlarını kurtarabilmek için “Yaşasın Venizelos!” diye bağırmıştır.

Tarihi kaynaklardaysa İzmir’in işgali öncesinde Vali İzzet Bey’in tutumu şu şekilde yansıtılmıştır: İzmir’in işgal edileceği 14 Mayıs akşamı resmen öğrenilmekle birlikte böyle bir işgalin yapılacağına dair belirtiler çok önceden ortaya çıkmıştı. Ama işbaşındaki Damat Ferit Hükümeti ve onun valisi İzzet Bey bu apaçık gerçeği görmemek için başlarını kuma sokmuşlardı. Onlar ki İngilizlerin bir dediğini iki etmiyorlar, sadık bir uşak gibi İngilizlere hizmet ediyorlardı. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesinde de üstelik onlar sorumlu değildi. Nasıl olur da asil İngiliz milleti bu sadık uşaklarına bu kadar gaddar davranır, güzel İzmir’i Yunanlılara verebilirdi?

Hayır, böyle bir şey kesinlikle olamazdı. 87 Bu yoldaki söylentiler, memlekette bozgunculuk çıkarmak isteyen İttihatçı gâvurlarının kışkırtmalarından başka bir şey değildi. Siyasî görüşleri ve düşünceleri bu olan valiye Amiral Calthorpe, alınan karar uyarınca İzmir çevresindeki istihkâmların İtilaf Devletlerince işgal edileceğini bildiren notayı, 14 Mayıs 1919 sabahı saat 9’da verdi. İzzet Bey’e göre yapılacak olan işgal sulh antlaşması imza edilince nasıl olsa ortadan kalkacaktı. 88 Onun için önemli olan

86 Erdaha, a.g.e. , s. 390

87 a.g.e. , s. 393

88 a.g.e. , s. 394

İzmir’in Yunanistan’a verilmesi ihtimali idi. Bu nedenle Calthorpe’la görüşmeye gitti.

Bundan sonra da durumu Sadrazam Damat Ferit’e bildirdi; ancak İstanbul’dan bir cevap alamadı. 14 Mayıs günü İtilaf Devletleri kuvvetleri valiye verdikleri notada belirttikleri yerleri hiçbir direnme görmeden işgal ettiler. İzzet Bey, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceğini öğrenmiş; ancak bu haberi gizlemişti. O sırada İzmir’de görevli olan Maliye Müfettişi Muvaffak Bey de bu haberi İzmir’deki İtalyan konsolosluğundan öğrenmiş ve 14 Mayıs sabahı erkenden etrafa yaymıştı. Bunun üzerine İzmir Müdafaa-i Hukuk u Osmaniye Cemiyeti toplanarak valiye bir kurul göndermeyi kararlaştırdı. Kendisi ile görüşmeye gelen kurul üyelerine valinin cevabı şudur:

“Boşuna telaş ediyorsunuz. Heyecanınız lüzumsuzdur. Ortada endişe yaratacak bir durum yok. Bunlar hep İttihatçıların uydurdukları maksatlı söylentilerdir. Merak etmeyin. Hükümet her türlü tedbiri alacaktır. ”

Ancak söylentiler gitgide yayılır ve vali ikinci kez gelen kurul üyeleriyle daha ciddi konuşur, işgal ile ilgili Bâb-ı Âliden bir haber almadığını söyler. 89

Tüm bu bilgiler ışığında görülmektedir ki temsilde anlatılanlarla o dönemi içeren tarihi kaynaklardaki bilgiler pek çok yönden örtüşmektedir. Temsilde Vali İzzet Bey

“Zito Venizelos!” diye bağırmaktadır, Yunan dipçikleri altında. Kâmil Erdeha da Vali İzzet Bey’in oğluyla birlikte “Zito Venizelos!” diye bağırarak yürüdüğünü nakletmektedir. 90

Ali Nadir Paşa

Ali Nadir Paşa temsilde askerî kıyafetleriyle tarif edilmektedir. Miralay apoleti, uzun kılıcı, astragan ve dokumalı kalpağıyla Ali Nadir Paşa karşımıza çıkar. Onun en önemli yanı halkın Yunan işgali sırasında elini kolunu bağlayan silahların toplanmasıyla ilgili müdahalenin onun vasıtasıyla gerçekleştirilmiş olmasıdır. Ali Nadir Paşa şehir

89 a.g.e. , s. 395

90 a.g.e. , s. 399

ahâlisindeki tüm silahları toplatmıştır. Üstelik bununla da kalmayıp merkeze bağlı yerlere de birer zabıta kumandasında müfrezeler göndermiştir. Bu müdahaleler aynı zamanda İzmir işgali öncesinde halkın içinde bulunduğu durumu tüm açıklığıyla gözler önüne sermektedir. İzzet Bey’le konuşması sırasında İzzet Bey’in bu çalışmaları sonucunda Ali Nadir Paşa’nın ödüllendirileceğini düşünmesi ve bu hizmetin ardından ferik olacağını söylemesi de yine bu dönemde hükümetin içinde bulduğu gafleti bize yansıtmaktadır. Gerek vali gerek Paşa aslında yaptığı girişimlerde halkı ya da ülkenin refahını düşünmemektedir. Tek gayeleri istedikleri mevkiye ulaşmak için gerekenleri yerine getirmektir.

Ali Nadir Paşa’nın Meşrutiyet’le birlikte emekliye ayırılmak istenmesi onun için bir yıkım olmuştur. Onun ağzından dökülen şu sözler temsilde Ali Nadir Paşa’nın şahsında o dönem hükümet görevlilerinin anlayışlarını bize açıkça göstermektedir, bu sözler hem acı verici hem de düşündürücü niteliktedir: “… Ben hatırı sayılır paşalardan idim hâk-ı pâyinize nasıl arz edeyim: üç yüz on üç harbinde taburumu sevk ve idare edişim var. Nur-ı nûbûvvet hakkı için bizzat Ethem Paşa geldi de alnımdan öptü yazık değil miydi beni tekâûd ettiler? Hem yaşım ne ki? Daha o zaman iki gözlük takmaya başlamıştım. ”91 Burada da görülmektedir ki Ali Nadir Paşa iki gözlük takmaya başladığı zamanda dahi genç olduğunu düşünmektedir ve görevden ayrılmak istenmesine bir anlam verememektedir. Bu cümleler bize gösteriyor ki Ali Nadir Paşa gibi şahsiyetler koltuklarını, rütbelerini bırakmamak için her şeyi göze alan kişilerdir ve bu kişiler nedeniyle Osmanlı kendini yenileyememekte bununla da kalmayıp bu gibi kişilerin mevki merakı nedeniyle yaptıkları, Osmanlı’nın yok oluşunu hazırlayan etkenlerden olmaktadır. Ali Nadir Paşa’nın kötü yanı bununla sınırlı değildir. Yine Vali İzzet Bey’le yaptığı konuşma sırasında “propaganda” kelimesinin anlamını bilmiyor olması İzzet Bey tarafından şaşkınlık ve alaycı bir tavırla karşılanmakta, Ali Nadir Paşa’nın cehaleti, yeniliklerden uzak kalışı, kendini yetiştirmemiş bir zat oluşu da bu şekilde vurgulanmaktadır. Ali Nadir Paşa’nın Fransızca bilmeyişi aslında onun ilerlemenin ve yeniliklerin ne derece gerisinde kaldığını göstermekte, görevden alınmak için henüz genç olduğunu düşünen Paşa’nın söylediği şu sözler onun kültüre

91 Suad, a.g.e. , s. 61

bakış açısını da bizlere açıkça yansıtmaktadır: “Aman beyefendi! Tövbe deyin! O nasıl söz? Gâvurca mı? Allah göstermesin!”92

Ali Nadir Paşa, yaptıklarıyla temsilde yerini almaktadır üstelik bu yer alış onun hakkında tarih kaynaklarında yer alan bilgilerle de örtüşür niteliktedir. Ali Nadir Paşa, tarihi kaynaklara göre Şakir Paşa’yla bir görüşme yapmıştır. Bu görüşmede İngiliz Amirali Calthorpe’dan İzmir yöresinin Mondros Mütarekesinin 7. maddesi uyarınca işgal edileceğiyle ilgili ilk notanın gelmesiyle yaşadığı tedirginliği Şakir Paşa’ya aktarmıştır. Şakir Paşa, önerinin mütareke hükümlerine uygun olduğunu söylemiş Ali Nadir Paşa’nın işgalin Yunan işgaliyle sonuçlanacağı konusundaki söylentilerden duyduğu endişeyi Şakir Paşa gidermiştir. Tabii söylentilerin önemsiz olduğunu duyan Ali Nadir Paşa da emrindeki birliklere şu emirleri vermiştir: İtilaf Devletleri tarafından mütarekenâmenin 7. maddesi uyarınca İzmir ve civarı işgal edilecek, bu işgal sırasında İtilaf Devletleri güçlerine kesinlikle karşı konulmayacak, gereken kolaylık gösterilecektir. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği yolundaki söylentileri kendisine soranlara da bu söylentilerin asılsız olduğunu söylemekle yetinmektedir.

Ayrıca askerî silah depolarının halk tarafından yağma edilmemesi için de gerekli tedbirler alınmaktadır. Tüm bu bilgiler ışığında görülmektedir ki temsilde yer alan Ali Nadir Paşa ile İzmir işgalinin Ali Nadir Paşası arasında pek de bir fark yoktur. Ali Nadir Paşa, yaptığı uygulamanın hatalı olduğunu ancak Sarıkışla Yunan askerleri tarafından ateşe tutulunca anlamıştır.

Bilge Umar, Ali Nadir Paşa’nın içinde bulunduğu durumu şu şekilde anlatmaktadır:

“Hükümet, ne teslim olmayı ne de direnmeyi emrediyordu; Ali Nadir Paşa’yı izlenecek yol konusunda seçim yapmak zorunda bırakıyor ve ilerde “işte sorumlu budur” diyerek işin içinden sıyrılmasına imkân verecek durumu pek ustaca yaratıyordu. ”93

Ali Nadir Paşa işte böyle bir düzen içinde kalmıştır gerçi bir düzene de pek gerek yoktur, Ali Nadir Paşa kararı yine de kendisi vermiştir ve bu karar silahların toplanması

92 a.g.e. , s. 62

93 Umar, a.g.e. , s. 98

yönündedir. İsteseydi bunu yapmayabilecek olan Ali Nadir Paşa kolay yolu seçmiş ve silahların toplatılmasını isteyerek İzmir’i müdafaasız, eli kolu bağlı bırakmıştır.

4.7.3 Halkın Durumu