• Sonuç bulunamadı

4. ULUSLARARASI SERMAYE HAREKETLERİNİ BELİRLEYEN

4.1. İTİCİ FAKTÖRLER

İtici faktörler genel olarak ülkenin kendi iç dinamikleri ile alakalı olmayan gelişmiş olan ülke ekonomilerinin dinamikleri ile alakalı olan faktörlerdir.

Yatırımcılar eğer yatırım yaparken yatırım yapılacak gelişmekte olan ülkenin temel iç dinamiklerini hesaba katmadan, genel olarak küresel gelişmelere bağlı olarak, örneğin gelişmiş ekonomilerdeki likidite bolluğuna ya da gelişmiş ekonomilerdeki finansal durgunluk veya zayıf büyüme beklentilerine göre yatırımlarını sürdürüyorlarsa burada itici faktörlerin sermaye hareketleri üzerindeki etkisinden söz edilebilir (Förster, Jorra ve Tillman, 2012: 2).

Sermaye hareketlerinin belirleyicileri arasında yer alan itici faktörler daha çok gelişmekte olan ekonomileri, gelişmiş ekonomilerde meydana gelen şoklar neticesinde etkilemektedir. İtici faktörler, gelişmiş ülkelerdeki likidite şokları, makroekonomik ve politik koşullardaki riskler şeklinde kendini gösterebilmektedir.

Özellikle ABD ekonomisinde meydana gelen bu türden şoklar gelişmekte olan ülke ekonomileri ve bazı gelişmiş ülke ekonomileri üzerinde sermaye hareketleri

41

açısından önemli etkiler oluşturmaktadır. 2007-08 küresel krizi sırasında böyle bir etki ile karşılaşılmıştır (Fratzscher, 2011: 24).

Küresel finansal kriz sürecinde sermaye hareketlerinin belirleyicilerini tahmin etmeye çalışan birçok çalışma itici faktörler üzerinde durmuştur. Özellikle küresel risk ve yatırımcıların risk iştahındaki değişim, küresel likidite, faiz oranları ve ekonomik büyüme gibi risk faktörleri üzerinde durmuşlardır (Forbes ve Warnock, 2011: 14).

İtici faktörlerin etkilerini 2007-08 uluslararası finansal krizi bağlamında değerlendirecek olursak; bu kriz dünya ekonomisinin dinamiklerini büyük ölçüde değiştiren bir kriz olmuştur. Bu dönüşüm; yabancı portföy yatırımlarının ve DYY’lerdeki azalış, kredilerin özelliklede dış ticaret kredilerinin kesilmesi, emtia fiyatlarının düşmesi, gelişmiş ülkelere yapılan ihracat miktarında meydana gelen azalış, döviz kurlarındaki volatilitenin artması şeklinde olmuştur. Küresel finansal krizin etkilerinden de anlaşılacağı gibi meydana gelen olumsuz durum bir itici faktör oluşturarak sermaye hareketlerinin özelliklede yabancı portföy yatırımları ile DYY’lerin azalmasına sebep olmuştur (Fernando de Paula, Ferrari-Filho, Gomes, 2013: 209).

Dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’nin uygulamış olduğu para politikasının çeşitli kanallar aracılığı ile gelişmekte olan ülke ekonomilerine yönelen sermaye akımlarına etkisi olmaktadır. Düşük ABD faiz oranı sermaye hareketlerini daha yüksek getirili ülkelere yönlendiren itici faktörlerin başında gelmektedir. ABD düşük faiz oranı ile gelişmekte olan ülkelerin dış finansman maliyetleri düşmekte ve bu ülkeleri yatırım yapılabilecek cazip ülkeler haline getirerek ülkelerin kredi değerliliklerini arttırmaktadır (Koepke, 2013: 1).

Kang, Kim, Kim, ve Wang, (2001) ise uluslararası faiz oranlarının özellikle de ABD faiz oranlarının önemli bir şekilde sermaye hareketlerinin gelişmekte olan ülke ekonomilerine girmesinde etkili olduğuna vurgu yapmıştır. Ayrıca ABD GSYİH büyüme oranın sermaye hareketlerinin gelişmekte olan ülke ekonomilerine girişinde diğer önemli itici faktör olduğunu belirtmiştir.

Faiz oranında meydana gelen değişime göre sermaye hareketlerinin yön değiştirmesinin esas altında yatan sebep elde edilmek istenen yüksek getiridir.

42

Özelliklede 1989-1993 döneminde gelişmekte olan ülkelerin sağlamış oldukları yüksek getiri sermayeyi bu ülkelere aktarmıştır. Böylelikle birçok gelişmekte olan ülke firma mülkiyeti üzerindeki kısıtlamaları kaldırmış, sermaye hesabı işlemlerini serbestleştirmiş, kendi ülkelerinde uygulanan muhasebe ve bilgi sistemlerini geliştirmiş ve böylelikle yabancı yatırımların ülke piyasalarına kolaylıkla girişini sağlamıştır. Diğer bir ifade ile piyasalarını liberalize etmiştir. Liberalizasyon politikalarının bir sonucu olarak yüksek faiz oranları yani yüksek getiri oranları tetiklenmiştir. Özellikle Avrupa ve Latin Amerika’daki birçok ülke, ekonomilerindeki kısıtlamaları kaldırarak yerli yatırımcılara tanınan hakları yabancı yatırımcılara da sunmuşlardır (Claessens ve Rhee, 1994: 232).

Ülkelerin iki taraflı veya çok taraflı olarak bir araya gelerek aralarındaki ticaretin arttırılmasına, var olan engellerin azaltılmasına veya ortadan kaldırılmasına yönelik yapmış oldukları anlaşmalar ve ortaklıklar da sermaye hareketlerinin itici güçlerinden birisini oluşturmaktadır. Ülkelerin bu şekilde yapmış oldukları bir kısmı küreselleşmeye, bir kısmı bölgeselleşmeye dönük olan iktisadi birlikteliklerin amacı;

iktisadi birliğe taraf olan ülkeler arasındaki sermaye, mal, hizmet ve çalışanların bu ülkeler arasında dolaşımını kolaylıkla sağlayarak, serbest bir ticaret bölgesinin oluşumunu sağlamaktır (Yalçıner, 2012: 113).

Gelişmekte olan birçok ülke açısından 1960’lardan beri bölgesel entegrasyon bir hedef haline gelmiştir. Bazı ülkeler açısından bölgesel entegrasyon, büyük pazarlara coğrafi yakınlık sağlayarak avantajlar elde etme gibi imkanlar sunarken, bazı ülkelere de, kendilerini büyük ihracatçı ülkeler ile rekabete sokmadan üretim ölçülerini ve ürünlerinin değerlerini üst seviyeye taşıyabilme imkanı sunmaktadır (Foxley, 2010: 9).

Sabır (2002), ise bölgesel entegrasyona dahil olan ülkelerin elde edecekleri faydaları üç grupta toplamıştır:

• Entegrasyon içerisinde gerçekleştirilecek olan projeler yeterli ölçeğe daha yatkın olduklarından ve uluslararası kurumlardan daha ciddi şekilde kabul aldıklarından, bu durum ekonomik entegrasyona katılan ülkelere dış yardım noktasında avantaj sağlamaktadır.

43

• Entegrasyon yolu ile oluşturulan büyük pazarın üstünlükleri yabancı yatırımcılar açısından daha cazip bir ortam oluşturarak, pazara dış sermaye akımının artışı sağlanmaktadır.

• Ağırlıklı olarak hammadde ve emek yoğun malların ihracatını yapan gelişmekte olan ülkelerin bölgesel entegrasyonu, bu ülkelere dünya ticaretinde pazarlık gücü sağlamaktadır.

Tablo 2. Başlıca Bölgesel Ekonomik İşbirlikleri

Kaynak: UNCTAD, 2005: 15-16’dan düzenlenerek hazırlanmıştır.

Tablo 2’ de kıtalar üzerinde kurulan bölgesel ekonomik işbirlikleri, topluluklar, organizasyonlar, ortak pazarlar görülmektedir. Bölgesel ekonomik işbirlikleri tarzında yapılanmanın en fazla görüldüğü kıta ABD ve Afrika kıtası olurken, bu kıtalar için ekonomik entegrasyon birliklerinin tamamına yer verilmemiştir. Her bir birliğin içerisinde kendi aralarında mal, hizmet, sermaye ticaretini kolaylaştırmayı amaçlayan belirli sayıda ülke bulunmaktadır.

Bölgesel ekonomik işbirliklerinin yanı sıra küreselleşme olgusunun meydana getirdiği çok sayıda ülkenin katılımı ile oluşturulan GATT (Ticaret ve Tarifeler Genel Anlaşması) daha sonra WTO (Dünya Ticaret Örgütü)’ya dönüşmüştür. Bu

Avrupa Amerika Afrika Asya Bölgeler

Arası

organizasyon sayesinde dünya genelinde ticareti kısıtlayan kotaların ve sınırlandırmaların ortadan kaldırılması amaçlanmıştır (Yalçıner, 2012: 113).

Dünya Ticaret örgütünün 15 Nisan 1994 tarihli Marakeş Anlaşmasına göre amaçları şu şekilde belirlenmiştir (Karaca, 2003: 88)

• Yaşam standardının üst seviyelere çıkarılmasını sağlamak, bu amaç doğrultusunda tam istihdam ve düzenli olarak artan bir gelir dağılımı ve talep hacmini sağlamak. Uluslararası boyutta üretim ve ticareti geliştirirken, dünya kaynaklarının optimum düzeyde kalkınma hedefine uygun olarak kullanımını sağlayarak çevreye daha duyarlı ve farklı ekonomik seviyelerdeki ülkelerin ihtiyaçlarına cevap vermek.

• Gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerin artan dünya ticaretinden ihtiyaçları oranında pay almalarını sağlamak.

• Anlatılan hedefler doğrultusunda, uluslararası ticaretin önündeki engelleri ortadan kaldırmak ve uluslararası ticari ayrımcılığı önleyecek anlaşmalar yapmak.

• Çok taraflı ticaret sisteminin getirmiş olduğu temel ilkeleri korumak.

• GATT ve Uruguay Turu Çok Taraflı Ticaret Müzakerelerinin sonuçlarına uygun çok taraflı, kalıcı ve uygulanabilir bir ticaret sistemi geliştirmek.

Anlatılanlar ışığında bölgesel ve küresel kalkınma örgütlerinin genel amacını, ülkelerin refah düzeylerini arttırıcı, uluslararası boyuttaki üretimi ve ticareti geliştirmek ve bu doğrultuda serbest ticaret bölgeleri oluşturarak uluslararası sermayenin bir ülkeden diğer ülkeye kolaylıkla geçişini sağlamak olarak tanımalamak mümkündür.

Gelişmiş ekonomilerden gelişmekte olan ekonomilere sermayenin hareket etmesinde etkili olan bir diğer unsurda uluslararası yatırımcıların yapacakları yatırımlarda portföylerini çeşitlendirmek istemeleridir. Emeklilik ve yatırım fonları gibi kurumsal büyük yatırımcılar daha fazla getiri elde edebilmek için gelişmekte olan ülke ekonomilerine büyük yatırımlar yapmaktadırlar (Açıkalın ve Ünal, 2009:

61). Sayılan bu itici faktörlere ek olarak Yalçıner (2012), finansal ürün çeşitliliğindeki artışı, bilgi işlem ve teknoloji alanında meydana gelen gelişmeleri,

45

kurumsal yatırımcıların yatırım tercihlerinde meydana gelen gelişmeleri sermaye hareketlerini etkileyen itici faktörler olarak ele almıştır.

Sermaye hareketlerinin belirleyicilerinin tahminin yapıldığı Calvo, vd., (1993), Fernảndez-Arias (1994), Kim (2000), Ying ve Kim (2001), Mody, vd., (2001) gibi çalışmalarda sermaye hareketlerinin belirleyicilerinde itici faktörler ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmalardan elde edilen genel sonuçlara göre sermaye akımlarına gelişmiş ülke ekonomilerindeki düşük faiz oranı ve bu ülkelerin ekonomilerinde meydana gelen durgunluk gibi itici yani dış faktörlerin yön verdiği ve sermaye hareketlerinin ülke ekonomilerine girişlerinde itici faktörlerin büyük öneme sahip olduğu vurgusu yapılmıştır.