• Sonuç bulunamadı

3. ULUSLARARASI SERMAYE HAREKETLERİNİN GELİŞİMİ

3.2. FİNANSAL LİBERALİZASYON (SERBESTLEŞME)

Bretton–Woods sisteminin çöküşü ile dünya genelinde uygulanmakta olan kontrollü makroekonomi politikalarının oluşturduğu kötü etkilerden kurtulabilmek

27

için IMF ve Dünya Bankası önderliğinde ülkeler serbest ekonomi yanlısı politikalar uygulanmaya başlamıştır. Böylelikle sermaye hareketlerinin dünya genelinde serbest dolaşımına imkân verecek şekilde finansal libralizasyon politikaları oluşmaya başlamıştır (Gündem ve Tunç, 2012: 1326). Bilişim, iletişim ve bilgisayar teknolojilerinde meydana gelen inanılmaz gelişmeler, sayesinde fiyat oluşumları ve bilgi eskiye oranla çok daha şeffaf hale gelmiş ve sermaye ile işlem maliyetleri önemli ölçüde azalmıştır. Bu gelişmeler yatırımların ülke sınırları dışarısında yapılabilmesine olanak sağlayarak dış ticaret serbestisinin oluşumuna zemin hazırlamıştır. Dış ticaretin serbestleşmesini sermaye hareketlerinde meydana gelen serbestleşme takip etmiş ve sermayenin ülke ekonomileri arasında serbest dolaşımı sağlanmıştır (Yılmaz ve Tuncay, 2012: 345).

Küreselleşmenin ilk adımı olan ticari dışa açılma, Ricardo’nun karşılaştırmalı üstünlükler teorisi ile açıklanmaktadır. Aynı şekilde küreselleşmenin ikinci adımı olan finansal dışa açılma da Mc Kinnon-Shaw (1973) hipotezi ile açıklanmaktadır.

Bu hipoteze göre finansal dışa açılma Neoklasik Finans Teori’sinin gelişmekte olan ülkelere uyarlanarak uygulama alanı bulmuş bir çeşididir. Bu teori, finansal liberalizasyonun tasarrufların dünya genelinde dağılımının düzenleneceği ve faiz oranlarında meydana gelen eşitsizliği ortadan kaldıracağı varsayımından hareketle, finansal baskının ortadan kalkması sonucu finansal derinlik ve etkin bir şekilde kaynak dağılımının sağlanması ile ekonomik gelişmenin hızlanması önermesi temeline dayanmaktadır (Williamson ve Mahar, 2002:8).

Finansal liberalizasyon kavramının en önemli hedefi finansal entegrasyonu sağlamaktır. Bu bağlamda finansal liberalizasyon kavramı finansal regülasyon kavramının tersi bir kavram olarak kullanılmaktayken, finansal deregülasyon kavramı ile de eş anlamlı olarak kullanılmaktadır (Mangır, 2005: 461). Finansal liberalizasyonu (serbestleşmeyi), en dar anlamda tanımlayacak olursak; kredi faiz oranları ve mevduat faiz oranları üzerindeki kontrollerin ve sınırlamaların kaldırılması ve ulusal finansal piyasaların bütünleşmesi ile oluşan sermaye hareketlerinin serbestleşmesi şeklinde tanımlanabilir. Bu bağlamda finansal liberalizasyonu küreselleşmeyi etkileyen ve küreselleşmeden etkilenen bir faktör olarak ele alabiliriz (Williamson, Mahar, 2002: 9, Özel, 2012: 22).

28

Finansal liberalizasyon kavramı daha geniş bir ifade ile farklı nitelikteki kurumların faaliyetlerini sınırlandıran faktörlerin ve döviz kontrollerinin kaldırılması, ulusal finansal sistem içerisinde yabancı kuruluşların sisteme dahil olmasını engelleyen unsurların azaltılması, yerleşik yatırımcıların yabancı finansal piyasalardan getiri elde etmelerine izin verilmesi ve elde edilen kazançlardan yüksek oranlı vergilerin alınmasının azaltılması gibi unsurları kapsamaktadır (Williamson, Mahar, 2002: 9). Buradan hareketle finansal libarlizasyon verilecek olan kredilerin kimlere hangi fiyattan verileceği hususunda ve sermaye hareketlerinin yönü hususunda yetkiyi piyasaya verme süreci olarak düşünülebilir (Dağdelen, 2004: 21).

Ayrıca ülke ekonomileri finansal liberalizasyon ile yatırım ve tasarruf dengesizlikleriyle oluşan, kamu kesiminde meydana gelen açıkların finanse edilmesi ve borç oranlarını ülke dışından sermaye elde ederek daha ucuz yollarla kapatabilmeyi hedeflemektedirler (Mangır, 2005: 461).

Finansal serbestleşme süreci 1960-70’li yılların sonlarına doğru başlamış ve yirminci yüzyılın son yirmi yılında dünya ekonomisinin en önemli süreçlerinden birisi haline gelmiştir. Finansal liberalleşme sürecinin özünü faiz oranları üzerindeki hükümet kontrollerinin kaldırılması, banka kredi politikaları, mülkiyet yapısı ve uluslararası sermaye hareketliliği oluşturmaktadır. Finansal liberalizasyon süreci faiz oranlarını doğrudan etkilerken sermaye maliyetini, yatırımın marjinal verimliliğini ve toplam tasarrufunu ve istihdam seviyelerini dolaylı olarak etkileyen bir süreçtir (Causevic, 2003: 1).

Genel olarak finansal liberalizasyon süreci dört adımda incelenebilir.

Bunlardan ilki; faiz oranlarının belirlenmesinde ve tahsis edilmesinde devletin müdahalesinin azaltılması, ikincisi; finansal sektörün yapısında, sektöre kolaylıkla girebilme, mali temsilciye kaynakları harekete geçirebilme, yatırım yapabilme ve rekabete teşvik etme hususunda serbestlikler getirme gibi bir takım değişiklikleri içerir. Üçüncüsü; daha az müdahaleci ancak daha şeffaf ve denetlenebilir, finansal kurumların muhasebe uygulamalarını geliştirici, finansal sektörün rekabetçi yapısının ve eksik nitelikteki işlemlerin etkisini azaltmak için yeni yapıların oluşturulmasını içermektedir. Sonuncusu ise; yabancıların kolaylıkla ulusal mali piyasalardan varlık ve yükümlülük elde edebilmelerini sağlayan finansal açıklık derecesinin yükseltilmesini içerir (Chandrasekhar, 2004: 30).

29

Finansal liberalizasyon sürecinde, birçok gelişmekte olan ülke sınır ötesi kısıtlamalarını kaldırarak piyasalarını liberalize etme yoluna gitmişlerdir. Bu sayede ülkeler gelişmiş ülkelerden finansman elde ederek yüksek düzeylerde yatırımlar yapabilme fırsatı ve meydana gelebilecek ekonomik şoklar ve tüketim oynaklığından kaynaklanabilecek olumsuz durumlar için bir sigorta elde ederken, ulusal finansal piyasaların gelişimini hızlandırma ve sermayenin daha verimli bir şekilde dağılımının sağlanması ile bireysel risklerin daha iyi bir şekilde paylaşımı gibi faydalar elde etmişlerdir (Broner ve Ventura, 2010: 1).

Bunların yanı sıra gelişmiş ülkeler uygulamış oldukları finansal liberalizasyon politikaları ile bankalara ve finansal kuruluşlara kredi oluşturma ve yatırım yapma hususlarında esneklik sağlamışlardır. Hedge fon gibi finansal kurumlara bankalardan farklı olarak daha az sınırlama getirilerek bu kurumların sayılarının artması sağlanmıştır. Ayrıca finansal liberalleşme ile menkul kıymetleştirme ile sermaye hareketlerine farklı şekiller getirilmiş, örneğin önceden sermaye hareketleri kredi hareketleri şeklinde olurken hisse senedi ve tahvil hareketleri şeklini almış ve finansal inovasyon sayesinde swap, opsiyon ve futures gibi türev ürünlerin finansal sisteme kazanımı sağlanmıştır (Ghosh, 2005: 6).

Finansal liberalizasyonu iç ve dış finansal liberalizasyon olmak üzere iki gruba ayırmak mümkündür. Dış finansal libaralizasyon vade ve kur riskini ülke ekonomileri açısından arttırıcı bir özellik taşımakta olup, diğer taraftan da gelişmekte olan ekonomiler açısından daha fazla sermaye çekmeye yardımcı unsurlardan biridir.

Ancak dış finansal liberalizasyonun gerçekleştirilebilmesi için iç finansal libaralizasyona özellikle de faiz oranlarının liberalize edilmesine gereksinim duyulmaktadır (Weller ve Singleton, 2004: 50).

İç finansal liberalizasyon faiz kontrolleri ve doğrudan kredi tahsis programlarının kaldırılmasını içermektedir. İç finansal liberalizasyon genellikle bankaların faaliyet alanlarının genişletilmesini sağlayarak bankaların özelliklede özel bankaların hükümetlerin vermiş olduğu politik kararlardan daha az etkilenmeleri ile sağlanır. Dış finansal libaralizasyon ise sermaye kontrollerinin azaltılması ve bazı kontrollerin kaldırılması anlamına gelmektedir (Angkinand, Sawangngoenyuang ve Whilborg, 2007: 268-269).

30

Dış finansal liberalizasyon genel olarak doğrudan yabancı yatırım ve portföy yatırımı girişlerinin olması şeklinde ve yabancı hükümetler ve uluslararası kuruluşlardan kredi kullanma şeklinde gerçekleşmektedir (Li ve Liu, 2001: 675).

Her iki finansal liberalizasyon şeklide ülke ekonomisi açısından finansal ve ekonomik alt yapının hazırlanması ve ülke ekonomilerinin dinamoları olan bankalar ile finans kurumlarının daha verimli ve düzenli bir şekilde yönetilmesine kolaylık sağlanmasını mümkün kılmaktadır (Angkinand, vd., 2007: 268-269). Bu bağlamda birçok ülke ekonomisi önemli ölçüde kazanç elde edebilmek, üretken bir şekilde yatırımlarını yapabilmek ve ekonomik büyüme sağlayabilmek amacı ile ekonomilerini iç ve dış finansal liberalizasyon politikalarına uyumlandırma yoluna gitmektedir (Nissanke ve Stein, 2003: 290).

Finansal liberalizasyon politikaları her zaman ülkeler açısından istikrarlı ve olumlu sonuçlar vermemekte, aksine ekonomik müdahale ve sınırlamaların kaldırıldığı ekonomilerin kırılganlıkları artarak meydana gelebilecek olumsuz bir durumdan çok kolay bir şekilde etkilenebilmekte ve ülke ekonomileri kriz sürecine girebilmektedir.

Bu nedenle özellikle gelişmekte olan ve piyasalarında finansal derinliğe ulaşamamış ülkeler açısından finansal liberalizasyonun, mali sistem içerisindeki yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılarak, ekonomik açıdan yapısal düzenlemeler yapılıncaya kadar piyasaya dönük göstergelerin öncülüğünde kademeli olarak yapılması gerekmektedir (Eser, 1993: 100).