• Sonuç bulunamadı

II. 1 1980 Sonrası Dönem

II.2. İthal İkameci Modelin Sonu 1980 24 Ocak Kararları

Türkiye de dünyada yaşanan bu sürecin dışında kalmamıştır. 1970’li yıllar süresince yaşanan krizlerin uygulanan ithal ikameci ekonomik modelden kaynaklandığı, yeni bir ekonomik modele geçmenin gerekli olduğu, özellikle işveren örgütleri tarafından dillendirilmiştir. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), dışa açılamamayı “Türkiye’nin kısır döngüsü” olarak tanımlayarak “Dünya ekonomisinin belirlediği ve Türkiye’nin etkileyemediği koşulları veri kabul edip, Türkiye’nin yararına olan her şeyi bu koşulları göz önünde tutarak gerçekleştirmeye çalışmak, tek gerçekçi ve sağlıklı yoldur” demiştir.149 Dünyada ekonomik

bütünleşme içerisinde yer alamadan var olabilmenin olanaklı olmadığını, koşulların ülkeleri bütünleşmeye zorladığını ileri süren TÜSİAD, Türkiye’nin de bu eğilime

146 Süleyman Özdemir, Küreselleşme Sürecinde Refah Devleti, İstanbul Ticaret Odası

Yayını, 2007, s. 191

147 Erinç Yeldan, “Neoliberal Küreselleşme İdeolojisinin Kalkınma Söylemi Üzerine

Değerlendirmeler”, Praksis, Sayı, 2002, s. 2-3 “Nitekim II. Dünya Savaşı sonrasında emek cephesiyle girişilen açık mutabakat sonucu, sermaye bir yandan ücretli emeğin gelirlerindeki reel yükselmeye ılımlı yaklaşıyor, bir yandan da reel ücretlerdeki artışla birlikte, kitlesel üretim süreçlerini gerekli kıldığı kitlesel tüketim talebini de kar realizasyonu olarak değerlendirme fırsatı elde ediyordu. İşçi üretkenliğinde süregelen artış, ücretlerdeki artış temposunun üzerinde olduğu sürece söz konusu mutabakat işçi sınıfının gelir payında sermaye aleyhine herhangi bir gerilemeyi gerektirmiyordu.”

148 A.e., “Bu şartlar altında geçilen ‘altın çağ’, 1970’lerden itibaren iktisadi ve siyasi

sınırlarına ulaştı.”

149 TÜSİAD, 1980 Yılına Girerken Türk Ekonomisi, İstanbul, TÜSİAD Yayını T/80.1.

uygun davranıp, kendisini yeniden şekillendirmesi gerektiğini savunmuştur.150 Dışa

bağımlılığın azaltılıp, ekonomik özgürlüğün kazanılmasının “tek koşulu, ülkenin yaşamını sürdürmek için ihtiyacı olan dış harcamaları karşılayacak yeterli geliri sağlamasıdır. Bu halde dışa bağımlılık tehlikesi ortadan kalkar” saptamasını yapmıştır. Bu saptamadan hareketle “Türkiye’nin dışa bağımlı olmasını istemiyoruz. Fakat aynı zamanda Türkiye’nin kabuğuna çekilip dünya üzerinde yalnız kalmasını da istemiyoruz” diyerek, sanayi ürünleri ihracatının artırılmasını başlı başına bir hedef olarak belirlemiştir. TÜSİAD, sanayi ürünlerinin ihracatının artırılması yolunun “mevcut kapasitelerin en verimli şekilde değerlendirilmesine, yatırımların hızla geliştirilmesine, ciddi, akılcı, dengeli ve sürekli bir para, kredi, maliye ve ekonomi politikası uygulamasına” bağlı olduğunu savunmuştur.151

Bu görüşe göre Türkiye, kalkınmakta olan her ülkenin yaşadığı sorunları yaşamaktadır. Kalkınma sürecinde sorunların büyümesi de kaçınılmazdır. Hızlı nüfus artışına karşın Türk ekonomisi ülkede yaşayanlara daha iyi bir yaşam düzeyi sağlayacak şekilde büyümüştür. Gelinen nokta Batı ekonomileri düzeyinde bir yaşam standardı özlemi içinde olan Türk vatandaşları için yeterli değildir. Ancak “30 yılda bir yandan nüfus iki katına çıkarken öte yandan kişi başı gerçek geliri 2 misline çıkarmak azımsanmayacak bir başarıdır” diyen TÜSİAD, başarısızlığı “ekonomiyi dışa açamamak” olarak tanımlamıştır. TÜSİAD açısından Türkiye’nin büyümesi ihracat yapmasını, bu ise ihraç mallarının içeride tüketilmemesini gerektirmektedir.”152 Kısaca TÜSİAD, “1977’den başlayarak ithal ikameci modelin

sınırlarına ulaşılması nedeniyle” bu modelin sürdürülebilir olmaktan çıktığını ileri sürmüştür.153

TÜSİAD başta olmak üzere işveren örgütlerinin talep ettiği yeni ekonomik modele ilişkin kararlar 24 Ocak 1980’de ilan edilmiştir. 24 Ocak Kararları’yla Türkiye’nin korumacı politikalarını terk ettiği, “gerçekçi ve esnek bir döviz”154 kuru

uygulamasının benimsendiği, ihracatın desteklenip, aşamalı olarak ithalatın

150 A.e., s, 6, 7 “Şimdinin dünyası, ülkelerin birbirinden kopuk ve habersiz, ‘Robenson’ gibi

yaşamaya değil, bütünleşmeye yöneldiği bir dünyadır. Bugün bütün dünyada, bölgesel ekonomik bütünleşme hareketleri vardır. Dünya pazarlarını gruplaşan, kendi aralarında örgütlenen ülkeler paylaşmaktadır. Dünyanın en zengin pazarı ile iş yapmak Türkiye gibi sanayi ürünü satmak isteyen ülkelerin yararınadır, önemli olan bu pazarda, eşit koşullarla, ezilmeden, ülke yararlarını koruyarak iş yapmaktır.”

151 A.e., s. 6 152 A.e., s. 8, 9

153 Erinç Yeldan, Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi, İstanbul, İletişim

Yayınları, 4. Baskı, 2001, s. 43

154 Ali Rıza Güngen “1980’ler Türkiye’sinde Devletin Yeniden Yapılandırılmasına Dair

serbestleştirildiği, enflasyonun düşürülmesinin temel hedefler arasına alındığı, sıkı para politikalarının uygulanmaya başlandığı, faiz oranlarının yükseltilerek özel tasarrufların teşvik edildiği, kamu projelerinin sınırlandırılıp, KİT’lerin özelleştirilmesinin gündeme alındığı ekonomik bir program uygulanmaya başlanmıştır.155

Öncelikle 24 Ocak 1980 Kararları ile devletin temel tercihleri yeni modele uygun olarak değişmiştir.156 “Gerçekçi döviz kuru” uygulamasına157 geçilmesi, KİT

fiyatlarının serbest bırakılması, özelleştirme hedefi158 bu tercih değişikliğinin önemli

göstergeleridir. Yeni modelin temel özelliğini ise “ücretlerin düşürülmesi yoluyla yurtiçi talebin daraltılarak, yurtdışı pazarlara ihraç edilecek bir artığın yaratılması” hedefi belirlemiştir.159 Bu temel özellik, toplu pazarlık düzeninde de kendini

göstermiştir. Bu dönemde, toplu iş sözleşmelerinde izlenecek ana politikaları belirlemek amacıyla, Toplu Sözleşme Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Kurul, 13 Haziran l980 tarihinde bir genelge yayımlayarak, özel sektör ve kamu sektöründe toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde izlenmesini istediği ana prensipleri bildirmiştir.160 Bu prensiplere göre:

“1- Sözleşmelerde yönetime müdahale niteliğindeki hükümler yer almayacak, bir önceki sözleşmede böyle hükümler mevcutsa bunlara istişari bir şekil verilecektir. (Yönetime müdahaleden, üretim planlaması, üst düzeyde sevk ve idare vb. gibi hususlar anlaşılmalıdır.) 2- Daha önceki sözleşmelerde yer alan hükümler dışında ek mali yükümlülükler getirecek yeni maddelere yer verilmeyecektir.

155 Fikret Şenses/Arman Kırım, “Türkiye'de 1980 Sonrası Ekonomik Politikalar

Sanayileşme Etkileşimi ve Sanayinin Yeniden Yapılanma Gerekleri”,

http://arsiv.mmo.org.tr/pdf/10654.pdf Erişim,10.09.2011, Mahiroğulları, a.g.e., s. 285 “24 Ocak Kararları, her şeyden önce ‘neo-liberal’ bir çerçeve üzerine oturtulmuş; devletin ekonomideki ağırlığının giderek azaltılması ve serbest piyasa ekonomisine geçilmesini amaçlamıştır. 24 Ocak Kararlarıyla, ithal ikameci sanayileşme stratejileri terk edilerek, ihracata ağırlık veren bir sanayileşme, keza ihracata dayalı bir büyüme modeli benimsenmiştir.”

156 Mustafa Delican, “Cumhuriyet Döneminde Türk Endüstri İlişkileri: İşçi Sendikalarının

Dünü, Bugünü” Sosyal Siyaset Konferansları, 51. Kitap, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Yayın No: 4637, Fakülte Yayın No: 590,2006, s. 23

157 Kadir Eser/Uğur Eser, Türkiye’de Sanayi Sektörünün Yapısı ve Gelişme Eğilimi,

Ankara, Dosya Yayıncılık, Türk Harp İş Sendikası Yayını, 1995, s. 21-22

158 Ahmet Kılıçbay, Türk Ekonomisi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Beşinci Baskı,

1994, s. 210.

159 Yeldan, a.g.e., s. 44, Delican, a.g.e., s. 24

3- Kıdem tazminatına esas süreler arttırılmayıp aynen muhafaza edilecek, yeni işe alınan işçilerin kıdem tazminatı her yıl için 30 gün olacaktır.

4- Sözleşme süresi iki yıldan az olmayacaktır. 5- Yıllık ücretli izin süresi uzatılmayacaktır.

6- Haftalık çalışma saatleri daha aşağıya indirilmeyecektir. Bu genel prensipler, hem özel hem de kamu sektörü için geçerli olacaktır.”161

Bu gergin ortamda başlayan l980 yılı toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin önemli bir kısmı uyuşmazlıkla sonuçlanmış, uyuşmazlık sonucu sendikaların almış oldukları grev kararlarının çok büyük bir kısmı Bakanlar Kurulu’nca ertelenmiştir. l980’in ilk 8,5 ayında Bakanlar Kurulu’nca ertelenen grev sayısı geriye dönük son üç yılda ertelenen grev sayısıyla neredeyse eşittir. l980 yılı başından l2 Eylül l980’e, özgür toplu pazarlık tümüyle askıya alınana kadar Bakanlar Kurulu toplam 71 grev erteleme kararı almıştır.162

Demokratik sistem içerisinde, özgür toplu pazarlık koşullarında 24 Ocak Kararlarının uygulanamayacağının anlaşılması, sermayeyi askeri darbenin destekçisi haline getirmiştir. 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleştirilen askeri darbeyi Türkiye’de belli başlı işveren örgütlerinin tamamı desteklediği gibi, darbe olmasaydı 24 Ocak kararlarının uygulanmasının olanaklı olmayacağını açık açık söyleyip darbe yapanlara minnetlerini ifade etmişlerdir.163