• Sonuç bulunamadı

Amerika Birleşik Devletlerinde İş Kazalarında Ceza Soruşturması

III. 1.5 5247 Sayılı Türk Ceza Yasası

III.2. Ceza Yargılamasında Kazadan Cinayete

III.2.1. Amerika Birleşik Devletlerinde İş Kazalarında Ceza Soruşturması

ABD’de işyerlerinde ölümlerin ceza kovuşturmasının konusunu oluşturması birbirini takip eden aşamalardan geçerek gelişmiştir. Önce, işyerinde ölümlerin işin doğasından kaynaklanan bir durum olarak kabul edildiği dönem yaşanmıştır. Bu dönemi, işyeri ölümlerinin hızla arttığı, çalışma yaşamının savaşa benzetildiği, ölümlerin karşılığının tazminata dönüştüğü dönem izlemiştir. Özellikle 1980’li yılların ortasından sonra işyeri ölümlerinin cinayet olarak kabul edilip, üst düzey şirket yöneticilerinin yargılanması örneklerine rastlanıldığı yeni bir döneme girilmiştir.

a.“Varsayılan Risk”, “İşin Fıtratında Var” Aşaması

ABD’de sanayileşmenin başladığı 19. yüzyılda, işyerinde meydana gelen ölümler, sakatlıklara neden olan yaralanmalar, işin doğasında bulunan, kaçınılmaz olarak sanığın inşaatın güvenliği ile ilgili konusunda ehil yetkili inşaat mühendisi olan Ö.'i şantiye şefi olarak ataması nedeniyle sanığa yüklenecek kusur bulunmadığından beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesi,” Y. 12. HD. 2012/8012 E. 2013/562 K. 09.01.2013 T. www.legalbank.com Erişim Tarihi: 10.01.2014

yaşanması gereken şansızlıklar olarak görülmüştür. Bu anlayışa göre, çalışmayı kabul eden işçi, başına gelebilecek ölüm veya sakatlanma riskini de işi kabul ederek göze almış oluyordu. İş kazası ve meslek hastalığından kaynaklanan ölümler, üretimin talihsiz, kaçınılmaz yan ürünleri olarak görülüyordu. İş kazaları ve meslek hastalıkları hukuki bazı ilkelere göre değerlendiriliyordu.

Birinci ilkeye “varsayılan risk” deniliyordu. Bu ilkeye göre, işçi işi kabul etmekle işe bağlı riskleri da kabul etmiş oluyordu.

İkinci ilkeye “ihmale iştirak” deniliyordu. Bu ilkeye göre de işverenin işçiyi açıkça tehlikeye attığı bir durumda bile, işçinin kazanın oluşumuna en küçük bir katkısının olduğu kanıtlandığında, işçi ihmale iştirak ettiğinden işverene karşı açılan dava reddediliyordu.

Üçüncü ilke hepsinden daha tehlikeliydi. “Mesai arkadaşı” ilkesi denilen bu ilkeyle iş kazasının tüm sorumluluğu işçinin birlikte çalıştığı arkadaşı veya arkadaşlarının üzerine yıkılıyordu. İşveren ise bu üç ilke sayesinde asla sorumlu olmuyordu.334

ABD’de 19. yüzyılda dile getirilen bu görüş, Türkiye’de iki yüz yıl sonra 21. yüzyılın ilk çeyreğinde 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma’da tekrarlanmıştır. Soma’da basın toplantısı yapan Başbakan Recep Erdoğan “literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var” sözüyle hem tarihi tekrarlamış hem tarihe geçmiştir.335

334 David Rosner, “Bir işçinin ölümü ne zaman cinayet olur?” American Journal of Public

Health [Amerikan Halk Sağlığı Dergisi] Çeviren: Esra Yalçınalp, Redaksiyon: Aslı Odman, Nisan 2000, Cilt 90, no: 4, “Amerika’nın sanayileşmeden önceki döneminde kişisel sağlık ve güvenlik mevzuları, örtük olarak işçinin kendi sorumluluğu olarak tanımlanmıştı. “Varsayılan risk” gibi hukuki düsturlar, egemen 19. yüzyıl bakış açısına hitap ediyordu. Bu dönemde bir işe başlayan işçilerin bu işe dair çalışma koşullarını kontrol edebildikleri ve bunlardan sorumlu oldukları düşünülürdü. Buna göre, işe başlayarak doğrudan olası riskleri kabul etmiş oldukları ve sakatlık ve ölümle sonuçlanabilecek iş kazalarının sorumluluğunu taşıdıkları düşünülürdü. “İhmale iştirak” düsturuna göre, işverenin işçiyi açıkça tehlikeye attığı bir durumda bile, dava işçinin kazanın oluşmasına herhangi bir şekilde iştirak ettiği kanıtlandığında, geri çevrilebilirdi. İş kaynaklı kazaları, kurbanın iş arkadaşlarının üzerine yıkan “mesai arkadaşı” düsturu ise etkin bir şekilde işvereni sorumluluktan sıyırıyordu. 19. yüzyılın bu üç tasavvuru, işvereni işyerlerindeki sakatlanma ve ölümlerin sorumluluğundan başarılı bir şekilde koruyordu”

335 Recep Tayyip Erdoğan,14.05.2014 T. Basın Toplantısı,

https://www.youtube.com/watch?v=kgDAY_Lx2r, Er. T. 16.07.2015 “Arkadaşlar yani biz bir defa bu tür ocaklarında, kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu olaylar hiç olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var.”

b. ABD Sanayinin “Ölüm Listesi” ve Tazminat

ABD’de 1900’lü yılların başına kadar nüfusunun önemli bir bölümünün köyde yaşadığı, sanayinin ABD’nin kuzey doğusundaki bir kaç manifaktür ve madenci kasabasıyla sınırlı olduğu, sanayileşmenin iç savaş sonrası, 1900’lü yıllarla 1930 yılı arasında hız kazandığı vurgulanmıştır.336 ABD’de 1900’lü yıllarda sanayileşmeye

bağlı köyden sanayi merkezlerine yaşanan göçün sanayi merkezlerinde ve kentlerde bir nüfus patlamasına yol açtığı, aşırı nüfusun işçi ücretlerini ucuzlatırken, çalışma koşullarının ağırlaşmasına neden olduğu belirtilmiştir.337 İşçiler bu dönemde sadece

ağır çalışma koşullarıyla baş etmek zorunda kalmamışlar, aynı zamanda can güvenliklerini koruma çabası içerisine de girmişlerdir.338 İşyerlerinde “çalışma

hızının artırılması, monoton iş tanımları, kimyasal toksin, metal, mineral ve doğal tozlara maruz bırakılma, makinelerin güvencesiz kullanımı” gibi örnekler ABD işyerlerini dünyadaki en tehlikeliler arasına339 sokmuştur.

Rosner 1900’lü yılların başında ABD’deki işyerlerini bir gözlemcinin şöyle tarif ettiğini belirtmektedir;

“Bir gözlemci 1907 tarihli “Sanayinin Ölüm Listesi” adlı makalesinde ”Eşi benzeri görülmemiş refahın yanında, hakkında pek fazla konuşulmayan berbat bir taraf var” diye yazmıştı. ”Binlerce yevmiyeli; erkek, kadın ve çocuk rekor üstüne rekor kıran makineleşmemizin yarattığı makina parkının çarkları arasında kıstırılıp sakatlanıyorlar. Binlercesi ise doğrudan hayatlarını buralarda bırakıyor. Bunların kaç

336 Rosner, a. g. m. “İşçi ölümlerine dair ilk endişeler, Amerikan sanayisinin içinden geçtiği

dönemin devrim niteliğindeki sosyal ve ekonomik değişimleri sonrasında, yani 20. yüzyılın ilk on yılında ifade bulmaya başladı. 30 yıldan biraz fazla bir zaman dilimi içerisinde kırsal nüfusun kent merkezlerine göçüyle birlikte, Amerikalılar kent ve üretim merkezlerinde bir patlamaya şahit oldular. İç Savaş’tan önce Amerikalıların çoğu çiftliklerde veya küçük kasabalarda yaşıyorlardı. Var olan birkaç fabrika ise, Kuzeydoğudaki manifaktür ve madenci kasabalarında konumlanmıştı. Kıtalararası demiryollarının ve ulusal pazarların gelişmesi, kömür ve demir gibi doğal kaynakların kullanımını artırdı ve kırsal Avrupa’dan Kuzeydoğu ve Orta Amerika’ya olan dev işçi göçü çalışma koşullarını kökünden değiştirdi (Bkz. Tomlins 40- 41). Amerika dördüncü sınıf bir endüstriyel güçten, dünyanın bir numaralı sanayi mamulleri üreticisine yükseldi.”

337 Rosner, a. g. m.

338 Jack London, Ay Vadisi, Çev. Zaven Biberyan, Oda Yayınları, İstanbul, 1994, Yazar Ay

Vadisi isimli romanında”Oakland grevlerini, grevcilere, grev kırıcılarını, sanayinin insanı insanlıktan çıkartan çalışma koşulları karşısında daha iyi bir hayat için verilen bu mücadelede bir kesimin, mutluluğu ataları gibi kır hayatında aramalarını anlatır.”

kişi olduklarını ise kimse söyleyemiyor, çünkü rekor kıran üretimimize odaklanmaktan ölülerimizi saymaya vakit bulamıyoruz.”340

İş kazalarında yaşanan ölümler, artık adı konulmamış savaşa benzetilerek açıklanıyordu. Babası metodist bir misyoner olduğu için ilk gençliğini ülkeyi gezerek geçirmek zorunda kalan William Hard, sadece 1904 yılında 46 işçinin yaşamını yitirdiği, 386 işçinin kalıcı olarak sakat kaldığı çelik şirketini yazmıştır.

Araştırmacı John Fitch altı eyaletteki çelik işçilerinin durumunu, Yüksek Verimliliğin İnsani Boyutu başlıklı araştırmasında yazıp 1912 yılında yayımlamıştır.

A.B. Reeves “senenin her bir dakikasında bir işçiyi hastane veya mezarlığa” gönderdiklerini yazmış, Cyrstal Eastman, Work Accidents and the Law (İş Kazaları ve Hukuk) isimli kitabında Pittsburgh işçilerini anlatmıştır. 10 Haziran 1910 tarihinde ilk kez ulusal düzeyde yapılan ve endüstriyel hastalıkların ele alındığı konferansta Alice Hamilton Chicago’da da yaşayan işçilerin başlarına gelen kurşun zehirlenmelerini gündeme getirdi.

Tüm bu çabalar önce iş kazaları meslek hastalıkları sonrası ölümlerin sigorta şirketleri aracılığı ile tazmin edilmesi sonucunu doğurmuştur. İş kazaları ve meslek hastalıklarından doğan ölüm veya yaralanmaların sadece tazminatla yaptırımlandırılması, bu ölüm ve yaralanmaların, cezai bir yaptırımı olmayan, “sadece tazminat ödemeyi gerektiren tesadüfen meydana gelmiş kazalar olarak” algılanmasına neden olmuştur.341

c. ABD İşverenlerin Cezai Sorumluluğu

Bazı olaylar, davalar bardağı taşıran son damla olma işlevi görürler. Hakim anlayışlar, yerleşik inançlar bu olay veya davalarla birlikte sorgulanır, dahası değişmek zorunda kalırlar. Elli dokuz yaşında Polonyalı bir göçmen olan Stefan Golab’ın ölümü üzerine açılan dava da iş kazaları alanında ABD de bardağı taşıran son damla olmuştur. Stefan Golab, Şikago’daki Film Şeridi Geri Dönüşüm Sistemleri Şirketi tesislerinde çalışmaktadır. Yaptığı iş gereği siyanür gazı teneffüs etmek zorundadır. 1983 yılında işinin başında yığılır ve bir daha kalkamaz. Stefan Golab işyerinde yaşamını yitirmiştir. İlçe sağlık görevlileri, Stefan Golab ve birçoğu Polonyalı göçmen olan arkadaşlarına şirketin siyanür konusunda bilgi vermediğini,

340 Rosner, a. g. m.

341 Rosner, a. g. m. “20. yüzyılın başlarındaki hareketin gücü, bir grup gazeteci ve yazarın

sağladığı geniş ölçekteki tanıtım kampanyasına dayanıyordu. Bu “muckraker” [Kurumların, kamu yararına ters düşen uygulamalarını araştırarak bunları açığa çıkaran gazeteciler. Burada bir nevi, Uğur Mumcu, Günther Walraff cinsi araştırmacı gazeteciliğin, ABD’deki Upton Sinclair gibi erken örneklerinden bahsediliyor (çn)] tabir edilen yazarlar, yüksek tirajlı dergilerdeki yazılar, broşürler ve kitaplar vasıtasıyla, bu feci çalışma koşullarını milyonlarca Amerikalının dikkatine sundular.”

siyanüre karşı hiçbir önlem almadığını belirler ve olayı cinayet olarak nitelendirirler. “Soruşturma sırasında tesis müdürlerinin zehirli karışımı oluşturmak için kullanılan siyanür gazını kutularının üstlerinde yer alan kurukafa işaretlerini kazıtarak çıkardıkları ortaya çıkar.”342 Dava 1985 yılında başlar. Savcının beş firma yetkilisini

cinayetle suçlaması tüm ABD basınında manşetlik haber olarak görülür. Sekiz yıl süren yargılamadan sonra üç firma müdürü adam öldürmek suçundan üç yıl hapis cezası alır.343

Bu dava ABD’de uzun süre tartışılan, üzerine makaleler yazılan bir dava olmuştur. ABD’de bu davada verilen karar, emsal teşkil edecek, eşine rastlanılmamış bir karar olarak nitelendirilmiştir. O güne değin ABD Ceza Hukukunda, “ticari işletme müdürleri, çalışanları için güvenli bir işyeri sağlama yükümlülüğü” nedeniyle sorumlu tutulmamışlardır. Bu dava ile ilk kez şirket yöneticileri işyerlerinde bulunan sağlıksız ve tehlikeli çalışma koşulları nedeniyle suçlu bulunmuştur. İlk kez bu davaya kadar kabul edilmiş olan tüzel kişinin (kurumun) suç işleme iradesinin olamayacağı, bu nedenle kasıtlı eylem olduğu iddiasıyla aleyhine dava açılamayacağı, “gövdesi” olmadığı için hapis cezası da verilemeyeceği kabulleri değişmiştir.

Bu davadan sonra “inşaat şirketlerinin yöneticileri, bina yıkım firmaları, madencilik şirketleri, kimyasal üreticileri, atık arıtma şirketleri, elektrik üretimi kurumları, liman işletmecileri, Morton Tuz Fabrikası, otomobil üreticileri, air-bag üreticileri, Alacakaranlık Kuşağı filminin yönetmen ve yapımcıları ve niceleri” hakkında adam öldürme ve cinayet suçundan davalar açılmıştır. “1985’te Los Angeles bölge başsavcısı, şirketlerin ihmal sonucu ölüme sebebiyet vermesi ile sonuçlanan durumları araştırıp, adli süreçleri incelemeleri veya bizzat başlatmaları için bir savcı ekibi kurdu. 1988 yılında Adalet Bakanlığı, “işçilerin iş esnasında öldüğü veya sakatlandığı işyerlerinin işverenleri, cinayet, adam öldürme veya saldırıdan dolayı eyalet kanununa göre yargılanabilir ve bu durumda iş güvenliğine dair federal kanunlardan faydalanamaz” kararı verdi. 1991 yılında North Carolina’nın Hamlet şehrindeki bir tavuk işleme fabrikasında çıkan ve 25 işçinin ölmesine ve 56 işçinin de yaralanmasına yol açan bir yangın sonrasında, üç sorumlu görevlinin, diğer suçların yanında, bu işçileri tesislere kilitlediğine dair bir iddianame hazırlandı. Tesis sahiplerinden biri 20 yıl hapse mahkum edildi.”344

342 Rosner, a. g. m. 343 Rosner, a. g. m.

344 Rosner, a. g. m. “İşe bağlı yaralanma ve ölümlere dair sorgulamaların, ceza

mahkemelerinin alanına geçmesi ve burada bölge savcılarının şirket sahibi ve müdürlerini adam öldürme ve cinayet iddiası ile yargılamaları, hâlâ haber değeri taşıyacak kadar sıra dışı olaylar teşkil etmeye devam ediyor. 1984’te Business Week dergisinde “Neden daha fazla şirket adam öldürmeden yargılanabilir?” adlı bir inceleme makalesi yayınladı. 1985’te New