• Sonuç bulunamadı

İstihdam, ülkedeki mevcut işgücünün ekonomik faaliyetler içerisinde sürekli biçimde çalıştırılmasıdır. Bir başka tanım, bir ekonomide belli bir dönemde üretim öğelerinin var olan teknolojik düzeye göre ne ölçüde kullanıldığıdır. İstihdam tam, eksik ve aşırı istihdam olarak sınıflandırılmaktadır (Vikipedi, özgür ansiklopedi).

Eğer bir ekonomide üretim faktörlerinin tümü çalışıyor ve üretime katılıyorsa biz bu ekonominin tam istidam durumunda olduğunu ya da tam istihdama ulaştığını söylüyoruz. Tam istihdamın gerçekleşmiş olduğu bir ekonomide mevcut çalışma koşullarında ve cari ücret düzeyinde çalışmak isteyen tüm emek sahipleri iş bulabildiği gibi ülkenin mevcut sermaye malları stoku ve tabiat faktörü de tamamen üretime katılmış durumdadır. Böylece ekonominin mevcut üretim potansiyelinden tamamen yararlanılmakta ve atıl (boşta, çalışmayan) kapasite bulunmamaktadır. Bu teorik bir durumdur (http://ekonomik.tripod.com).

Eksik istihdamda ise üretim faktörlerinin bir kısmı üretime katılmamaktadır. Bunun nedeni talep yetersizliğidir. Malların bir kısmı satılamıyor stoklar artıyorsa ekonomide talep azlığından söz edilir. Bu durumda girişimciler, talep edildiği kadar mal

üretecek, üretim hacmini daraltacaklardır. Mal üretiminin azalması bir kısım işgücünün işsiz kalması demektir. Bu da bildiğimiz gibi eksik istihdamdır (http://ekonomik.tripod.com).

Aslında insanların ihtiyaçları sonsuz olduğu için atıl(çalışmayan) faktörlerin de üretecekleri mal ve hizmetlere istek vardır. Fakat her istek talep değildir. İsteklerin talep halini alabilmesi için satın alma gücü ile desteklenmesi gerekir. Toplumda fertlerin gelirleri artınca istekler satın alma gücü ile desteklendiğinden talep artacaktır. Bu da daha çok mal ve hizmet satılmasına stokların erimesine imkân verecektir. Stokların azaldığını gören girişimciler üretim hacmini genişletecekler ve bunun için işsiz ve boşta kalan faktörleri istihdam edeceklerdir. Bu da ekonomiyi tam istihdama doğru geçirmiş olacaktır (http://ekonomik.tripod.com).

İstihdamın gerçekleşmesi için teknolojiyi geliştiren, uygulayan, kaynakların kullanımı ve organizasyonunu sağlayabilen nitelikli insan gücüdür. Nitelikli insan gücü için bireyin yetenek ve kapasitelerini geliştirmede ve daha yüksek bir hayat standardı oluşturmada inanç, eğitim yatırımlarının geniş kitlelere yayılmasını zorunlu kılmaktadır.

2.12.1. Eğitim İstihdam İlişkisi

Eğitim sistemi günümüzde tüm ekonomik sektörlere insan gücü yetiştirmekte, başka bir ifade ile işgücü girdisi sağlamaktadır. Bu yönüyle, bir ülkedeki istihdam düzeyini ve faktör verimliliğini de etkilemektedir. Eğitim sistemi, ülkedeki istihdam ve verimlilik düzeyinin tek başına belirleyicisi olmamakla birlikte, eğitim planlaması aracılığıyla gelecekteki insan gücü yapısının oluşumunda önemli bir rol üstlenmekte; insan gücü arz ve talebinin uygunluk derecesini nicel ve nitel anlamda belirlemektedir. Bu anlamda, eğitim ve istihdam arasındaki ilişkinin özellikle istihdam edilebilirlik kavramı çerçevesinde incelenmesi büyük önem taşımaktadır (Kurnaz, 2007: 7).

Eğitim ve istihdam arasındaki ilişki, mikro anlamda eğitimin, bireyleri gelecekteki üretken işlerin gerektirdiği bilgi ve beceriler ile donatması şeklinde ifade edilebilir. Bu ilişki makro anlamda düşünüldüğünde, eğitimin söz konusu bilgi ve becerilere sahip bireyleri sadece yeterli sayıda değil; aynı zamanda üretim tekniklerine, firma ihtiyaçlarına ve bir bütün olarak sosyoekonomik yapıya uygun niteliklerde yetiştirmesi biçiminde yorumlanmaktadır. Eğitim ve istihdam arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması bakımından, istihdam edilebilirliğin sağlanmasında eğitimin rolü çok

önemlidir (Kurnaz, 2007: 17).

İstihdam ile eğitim arasındaki ilişki en belirgin biçimde, istihdamın insan gücüne ilişkin talepleriyle eğitim arzını belirlemesi, eğitim arzının da istihdamın niteliğini ve türlerini etkilemesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. İstihdam, eğitim politikalarının belirlenmesinde güçlü bir etki yaparken, eğitim de istihdamın nitel ve nicel açıdan geliştirilmesinde büyük rol oynamaktadır. Bu nedenle istihdam ve eğitim arasında sürekli ve karşılıklı katkı sağlayıcı bir ilişkinin kurulması zorunlu görülmektedir.

Eğitimin istihdama etkisi, onun herhangi bir meslekle ilgili insan gücünü yetiştirmesi doğal bir sonuçtur. Hangi meslek olursa olsun, o mesleği yapacak olan kişinin mutlaka o meslekle ilgili bir eğitimden geçmesi zorunludur. Bu noktada, eğitimin istihdamı arttırıcı yönde bir rolü söz konusudur. Eğitim, çeşitli meslek dallarına insan gücü yetiştirmek suretiyle, hem ülkenin insan gücü kaynaklarının gelişmesine, hem de istihdamın arttırılmasına katkıda bulunmaktadır (Akar, 1990: 16).

Okul ve eğitim, istihdamın yapısını, ihtiyaç ve imkânlarını dikkate almak durumundadır. Okuldan mezun olacak gençleri istihdam edecek olan kurum ve kuruluşlar, talep ettikleri insan gücünün sayı, çeşidi ve niteliklerini belirlemekle eğitimi etkilemektedirler. Eğitim kurumları da işverenlerin bu talepleri paralelinde, eğitimin süre, seviye ve programlarını ayarlamak durumuyla karşı karşıya kalmaktadırlar. İşverenler, eğitimcilerle yakın ilişkiler kurarak yaptıkları faaliyetlerle eğitimi etkileyebilmektedirler. Bu faaliyetler; eğitim masraflarına katılmak, eğitimle ilgili konularda konferans, seminer, panel düzenlemek ve çeşitli yayınlar yapmak, eğitim planlamalarında aktif rol alarak yetiştirilecek insan gücünün hangi sayı ve nitelikte olması gerektiği konusunda eğitimcileri bilgilendirmek gibi konularda olabilmektedir (Akar,1990: 19).

Dokuzuncu 5 yıllık kalkınma planında da belirtildiği gibi plan döneminde eğitim sistemi, işgücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmıştır. Genç ve eğitimli kişilerin işsizlik oranlarında da kayda değer bir düşüş sağlanamamıştır. Ekonominin ve işgücü piyasasının taleplerine cevap verecek ve özellikle gençlerin istihdam edilebilirliğini artıracak yeni mekanizmalara ihtiyaç bulunmaktadır.

Ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda ara eleman temininde zorluk yaşanmasına rağmen, mesleki eğitim mezunlarının işsizlik oranı yüksektir. Bu oran 2000 yılında yüzde 10,9’dan 2005 yılında yüzde 13,3’e yükselmiştir. Bu durum bilişsel yetenekleri yüksek öğrencilerin mesleki eğitimi tercih etmemesi, mesleki eğitim sisteminin işgücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte olmaması, mevcut

mesleki eğitim programlarının ilgili tüm taraflarla işbirliği içinde güncellenmemesi, donanım eksikliği ve nitelikli eğitim personelinin yetersiz olması gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır (http://ekutup.dpt.gov.tr).

Meslek yüksek okulları ile mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları arasında program bütünlüğünün bulunmaması, mesleki ve teknik eğitim programlarının işgücü piyasasının taleplerine uygun olarak güncellenememesi sonucu mesleki ve teknik eğitim mezunlarının istihdamı artırılamamakta ve mesleki eğitime olan talebi azalmaktadır (http://ekutup.dpt.gov.tr).

Eğitim programlarının gözden geçirilmesi çerçevesinde, mesleki eğitimin işgücü piyasasındaki gelişmelere cevap verecek esnekliğe kavuşturulması amacıyla 1998-1999 öğretim yılından başlayarak Talim Terbiye Kurulu Başkanlığının 01.06.1998 tarih ve 71 numaralı kararı ile modüler sisteme geçilmesine yönelik çalışmalara sosyal tarafların katılımıyla başlanmıştır (http://ekutup.dpt.gov.tr.).

Günümüzde özellikle eğitim-istihdam ilişkisi, yetkilendirme sistemi ve meslek standartları giderek önem kazanmaktadır. Piyasa şartları tarafından belirlenen istihdam şekilleri ve olanakları, verimli bir eğitimin de nasıl olması gerektiğine işaret etmektedir. Eğitim-istihdam boyutunda; öncelikle meslek odaları ile tüm kademelerdeki eğitim kurumları arasında sıkı işbirliğine gereksinim duyulmaktadır. Ülke refahının arttırılması, insan gücünün düşük katma değerli faaliyetlerden ileri teknoloji kullanımını gerektiren yüksek katma değerli faaliyetlere kaydırılmasına ve verimliliğin hızla arttırılmasına bağlı bulunmaktadır. Bu çerçevede eğitim-öğretim, bilim ve teknoloji altyapısının geliştirilmesi ve sanayileşmeye yeni bir ivme kazandırılması önem taşımaktadır. Bu amaçla; bilim ve teknolojilerdeki gelişme ve değişmelerin toplumumuzun ihtiyaçları doğrultusunda eğitim alanında kullanılması, bu gelişme ve değişmeleri mal ve hizmet üretimine yansıtabilecek insan gücünün yeterli sayıda ve nitelikte yetiştirilmesi zorunluluğu bulunmaktadır (Eğitim İstihdam İlişkisi, Tübitak).

Dünya ticaretinin çok yönlü serbestleşmesi küreselleşme sürecini de hızlandırmıştır. Hızlı değişim süreci aynı zamanda, eğitimin önemini daha da arttırmıştır. Dünya çapında artan rekabet yanında, ülkede üretim niteliğinin, miktarının ve ihracatın arttırılması ile refah düzeyinin yükseltilmesi istekleri, buna karşın, işgücünün ortalama niteliğinin düşüklüğü, Türkiye’de eğitimin daha etkili bir araç olarak kullanılması zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Diğer yandan, aktif işgücü piyasasının varlığının sürdürülmesinde; işgücü arzının niteliğinin yükseltilmesi, yatırımların arttırılması, rekabet üstünlüğü sağlanarak ihracatın arttırılması yanında

eğitim-istihdam ilişkilerinin sağlıklı temellere oturtulması da önem kazanmıştır (Eğitim İstihdam İlişkisi, Tübitak).

Eğitimin kendisi bir amaç değil, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeyi sağlamanın, bireyleri mutlu ve toplumu huzurlu kılmanın bir aracıdır. Eğitim, üretkenliğin ve kalitenin arttırılmasında, değişim ile sürekliliğin dengelenmesinde önemli bir hizmet alanıdır. Dolayısıyla, eğitim kademeleri arasındaki geçişlilik ve belirli kademelerde meslek edinme imkânlarının sunulması önemlidir.

Benzer Belgeler