• Sonuç bulunamadı

4. İSTANBUL’DA KIYIYA YÖNELİK YAKLAŞIMLAR

4.5 İstanbul’da Kıyı Alanlarına Yaklaşım Önerileri

İstanbul kurulduğu ilk tarihten itibaren, boğazı ve haliciyle tam bir kıyı kenti olmuştur. Yerleşimler ilk kıyıya kurulmuş, kıyıdan iç kesimlere doğru gelişme göstermiştir. Coğrafyası ve stratejik konumu nedeniyle zaman içinde Türkiye’nin en gözde, en yoğun ve en büyük metropolü olmuştur. Bu özellikleriyle giderek daha fazla yatırımı üstüne çekmeye başlarken, en güzel alanları olan kıyılarının değeri de gün geçtikçe artmıştır. İstanbul kıyıları, arsa spekülasyonlarının en fazla yaşandığı yerler haline gelmiştir.

Tarihi değerleri 2600 yıllık bir geçmişe dayanan kentin kıyılarını bu spekülasyonlardan korumak amacıyla çeşitli dönemlerde çıkarılan yasalar dahi spekülasyonları önlemekte yeterli olmayıp, bazen tam aksine bunları körüklemiştir.

Cumhuriyetten bu yana çeşitli planlar, koruma kararları ve yasalarla şekillenen İstanbul kıyıları, günümüzdeki halini almıştır.

İstanbul’un plansızlık sorunu, kıyılarının yanlış yönde şekillenmesine izin veren temel etmenlerden biri olmuştur. Kent büyüdükçe ve geliştikçe, arazilerinin rantı arttıkça, plan yapmak daha da zorlaşmış, bir alanda bir grubu sevindiren karar, diğer bir grubun çıkarlarıyla çatıştığından sonu gelmez dava ve revizyon süreçleri, geçerli bir İstanbul planının varlığına engel olmuştur. Bu durum İstanbul’u, ilçe belediyelerince bir üst ölçekten referans almadan hazırlanan, parça parça planlar şehri haline getirmiştir. Ne kıyı konusunda ne de bir başka konuda bütüncül bir anlayış benimsenmiştir. Geçerli bir çevre düzeni planının hazırlanması 2009 yılını bulmuştur. Planda alınan bazı kararlar, İstanbul’un gündeminde olan bazı projeleri plan önerisi şeklinde ele almaktadır. Mevcut nazım planlar çok daha eski tarihlere dayandığından, nazım planlar Çevre Düzeni Planı’na uyması gerekirken, Çevre Düzeni Planı nazım planlara uydurulmaya çalışılmış, ters bir planlama hiyerarşisi oluşmuştur.

Kıyı alanlarına üst ölçekten getirilen tek karar Boğaziçi’nin sit alanı ilan edilmesi ve Boğaziçi Yasası’nın kabul edilmesidir. Fakat Boğaziçi Yasası kapsamında korumaya alınan alanın sınırları, Boğaziçi’nin bazı alanlarını koruma altına almamaktadır.

Böylelikle Boğaziçi’nde nedeni belirsiz bir şekilde, yasanın yapılaşma koşullarının aranmadığı bir alan oluşmuştur.

Bununla birlikte mevcut Boğaziçi Yasası ile belirlenen ön görünüm, geri görünüm ve etkilenme bölgelerinin sınırları, Boğaz’ın siluetine etkiyen topografik yapı göz önünde bulundurmadan belirlenmiş, böylelikle silueti etkileyen bir çok yapının yükselmesine neden olmuştur.

İstanbul kıyılarına zarar veren mekanizmalardan biri de Turizm Teşvik Kanunu’dur.

Kanunla, Bakanlar Kurulu’na turizm merkezi ve turizm alanları ilan etme yetkisi verilirken, bu yetki kıyı alanlarındaki tüm yasal düzenlemelerin üstüne çıkmıştır.

Böylelikle İstanbul’un zaten parçalanmış olan plan mozaiğine bir darbe daha vurulmuş, parsel bazında alanlar, turizm merkezi ve turizm alanı ilanlarıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın planlama yetkisine girerek biraz daha parçalanmıştır.

İstanbul kıyılarında onlarca yasal düzenlemenin engeline takılan projelerin gerçekleştirilebilmesi adına yine üstten bir yasal müdahale getirilerek diğer yasal düzenlemeler ekarte edilmiştir. 2005 yılında çıkarılan “Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde

Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile Başbakanlık Özelleştirme İdaresi’ne devredilen alanlarda plan yapma yetkisi Başbakanlık Özelleştirme İdaresi’ne verilmiştir. Böylelikle, bu alanlarda geçerli olan İmar Kanunu başta olmak üzere, Kıyı Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve Boğaziçi Kanunu gibi yasal düzenlemeler geçersiz kılınmıştır. Buraya kadar sıralanan İstanbul kıyılarının planlama sorunları şu şekilde özetlenebilir:

 Geçerli bir üst ölçekli planın gecikmişliği

 Üst ölçekli planlarda alınan kararların yeterli etütlere ve dayanaklara oturtulmamış olması

 Ekonomik getirilerin korumacı anlayışın önüne geçmesi

 Boğaziçi Kanunu’nun kapsadığı alanın dar olması

 Boğaziçi Kanunu’nda belirlenen ön görünüm, geri görünüm ve etkilenme bölgelerinin sınırlarının yetersiz olması

 Merkezi yönetimin, plan hiyerarşisini delen karar alma yetkisi

 İstanbul kıyılarını ilgilendiren yasaların çok sık değişikliğe uğraması

İstanbul kıyılarında yaşanan planlama sorunlarının çözümünde yasal ve yönetsel açıdan sistemli bir yaklaşımla yeniden ele alınması yatmaktadır. İstanbul kıyı alanları, üst ölçekli bir kıyı yönetimi programıyla daha bütüncül olarak ele alınmalı, çevre düzeni planları bu programdan gelen ilkeler benimsenerek hazırlanmalıdır.

Kıyılara yönelik alınan kararlar daha sağlam dayanaklara oturtulmalı, alternatifleriyle birlikte düşünülmeli, alınan kararların çevreye sağlayacağı yarar ve zarar iyi etüt edilmeli ve bu doğrultuda bir alternatif seçilmelidir. Alınan her bir karar daha katılımcı ve bütüncül bir anlayışla belirlenmeli, gerekçeleriyle birlikte ikna edici olmalıdır.

Geliştirilecek her türlü ilkenin temeli İstanbul’un tarihi kimliğine uygun olmalıdır.

İstanbul’da kıyı siluetinin tarihi değerini bozacak hiçbir yapılaşmaya izin verilmemeli, İstanbul silueti için özel bir master plan çalışması yapılmalı ve Boğaziçi Yasası’nın getirdiği koşullar bu doğrultuda yeniden düzenlenmelidir.

Kıyı şeridinde yapılan hiçbir uygulama, kıyının devamlılığını bozmamalı, kıyı alanları yalnızca kamunun kullanımına ayrılmalıdır. Kıyı şeridi kentsel yeşil alanın omurgasını oluşturmalıdır. Sahil yolları kamu kullanımı olarak kabul edilebilirken, sahil şeridinde rekreatif amaçlı oluşturulmuş herhangi bir özel yapı kamu kullanımına ayrılmış yapı olarak kabul edilmemeli, bu tarz yapılanmalara izin verilmemelidir.

İstanbul kıyılarını içine alan nazım planlar çevre düzeni planı doğrultusunda, ilçeler ölçeğinde değil, daha bütüncül bir ölçekte hazırlanmalıdır. Kıyı alanlarının hinterlandıyla birlikte ayrıntılı topolojik analizleri yapılarak, iç kesimlerde verilen yapılaşma koşulları siluette yaratacağı etkiye göre verilmelidir. Temel hedef, tarihi yapıların görsel güzelliğinin ön plana çıkarılması olmalıdır. İstanbul kıyılarında şimdiye kadar verilmiş haklarla bundan sonra izlenecek kıyı politikası arasında adil bir yaklaşımla orta yol bulunmalıdır.

Merkezi yönetimin alt ölçekteki planlara müdahale etmesine izin veren yasaların acilen değiştirilmesi gerekmektedir. İstanbul’un kıyı alanlarındaki birçok yanlış düzenleme bu yasaların planları delen yetkilerinden kaynaklanmaktadır. İstanbul kıyılarında yasal çıkmaza girilen her projede, üstten müdahale sağlayan yasalar çıkarılarak, proje uygulanabilir hale getirilmiştir. Üstelik bu şekilde plan bütününden ayrılan alanlardaki yaklaşımlarda, üst ölçekten gelen ya da mevcut planlama anlayışının öngördüğü hiçbir ilkenin göz önünde bulundurulmadığı görülmektedir.

Bununla birlikte sık sık yapılan yasla düzenlemeler hem yasalara hem yönetimlere olan güveni sarsmakta, planlamaya olan inancı yok etmektedir.

Türkiye’nin en değerli kıyı arazilerine sahip olan İstanbul’da, kıyılar üzerinde alınan her karar kritik önem taşımaktadır. Kenti kısa vadede büyük getirileri olan yatırımlara teslim etmek yerine uzun vadede, sürdürülebilir, yaşanabilir, tarihine ve doğasına saygılı bir İstanbul yaratmak hedeflenmelidir.