• Sonuç bulunamadı

İstanbul ’a Geri Dönüşü ve Yeni Mecmua Dönemi

Bu arada I. Dünya Savaşı’nın sonunun yaklaşması nedeniyle ülkenin genelinde siyasi atmosferde çok önemli değişmeler yaşan-maya başlanmıştır. Rusya ’da Bolşevik Devrimi’nin yaşanması ve Ruya ile İttifak Devletleri arasında 3 Mart 1918’de Brest-Litovsk Antlaşması’nın imzalanması sonucu Rusya kendi iç çatışmalarıyla uğraşmak üzere savaştan çekilmiştir. Talat Paşa hem Sadrazam hem Dâhiliye Nazırı sıfatı ile Brest-Litovsk Antlaşması’nı imzala-mak üzere yurt dışına gitmiştir. Bu devrede Cemal Paşa Dâhiliye Nezareti’ne vekalet etmiştir. Bu sıralarda ilk çocuğu dünyaya ge-lecek olan Refik Halid eşi Nazıma Hanımı daha sağlıklı bir doğum yapabilmesi için İstanbul ’a göndermişti.140 Talat Paşa’nın yurt dı-şında bulunmasını fırsat bilen Karay, Seyfullah Paşa vasıtasıyla İstanbul’a gitmek istediğini Cemal Paşa’ya bildirmiştir.141 Cemal Paşa da Bilecik ’e tekrar dönmek şartıyla Karay’a on günlük bir müsade vermiştir.142 Nitekim Refik Halid telgrafı alır almaz beş yıl önce ayrıldığı ve memleketim dediği İstanbul’a hemen hareket et-miştir. Yazar bu konuda şu bilgileri aktarmaktadır: “Ben o zaman Bilecik’te sürgündeydim. Celal Sahir aracılığıyla benden Türk

140 M. N. Yardım, 2002, s. 15.

141 R. H. Karay, 1992, s. 42-43.

142

Yurdu ’na hikâye göndermemi istediler. Gönderdiğim hikâyeler yayımlandıktan sonra Ziya Gökalp ’in dikkatini çekmiş ve onun aracılığıyla İstanbul’a getirildim. Yeni Mecmua ’nın sürekli ya-zarlarından biri oldum.”143

Yine başka bir yazısında İstanbul ’a dönüş izni aldıktan sonra ilk trenle İstanbul’a dönen yazar dönüşünü şu şekilde anlatmak-tadır: “O gece kar, tipi içinde ehemmiyeti mahsusama binaen baş komiserle birlikte bir yük katarına atladık... Tüccar denk-leri üzerinde, soğuktan ve heyecandan dişdenk-lerim birbirine vuru-larak İstanbul’a doğru yuvarlanıyorduk. İzmit’te deniz karlar-dan akseden donuk bir ışık içinde bana bir İzlanda manzarası gibi acayip ve ölü göründü. Titriyordum. Duruştan istifade lo-komotifin hat üzerine attığı kızgın kömürlerde ısınmaya çaba-ladım. Karanlığın ve karın ortasında mavimtrak alevleriyle bir kahin ocağı kadar esrarlı duran bu ateş, yüzümü yakıyor, fakat ısıtmıyordu. Çeşit çeşit hazin düşüncelerle dolu başımı üzerine eğdim, sanki payitahta girmeden evvel bir büyücü için tütsüle-niyordum! Sabahleyin yirmi senelik hayatımın tatlı tatlı geçtiği sevimli köyleri ve uzaktan Erenköy’deki evlerimizi gördüm; Kar-lar erimiş, güneş açmıştı, buraKar-ları âdeta ılıktı. Haydarpaşa rıh-tımında gözlerimle İstanbul’u kucakladım.”144

Böylece on günlük izinle İstanbul’a gelen Refik Halid, Ziya Gö kalp ve Küçük Talat Beyle rle Yeni Mecmua’y a yaptığı bir zi-yarette ta nıştı. Ayrıca Bilecik’ ten izinli olarak İstanbul’a gelişinin ikinci günün de o zamana kadar hiç görmediği Cemal Paşa ile de görüşme imkânı yakalamıştır.145 Bu görüşmeden sonra Refik Halid’in, en büyük hasmı olan Talat Paşa ’nın Sadrazamlık ettiği

143 Tahir Alangu, Ömer Seyfettin Ülkücü Bir Yazarın Romanı, İstanbul , 1968, s. 367.

144 R. H. Karay, 1992, s. 43; Refik Halid Bilecik ’te 1916 Ekim’inden 1918 kı-şına kadar kalmıştır.

145 R. H. Karay, 1992, s. 53.

İstanbul’da Cemal Paşa’nın yardımını görerek rahatça dolaşmıştır.146 Nitekim bir yazısında da Cemal Paşa için “O dönemde memlekette sanat âlemiyle ilgilenen tek devlet adamı” demektedir.147

İstanbul ’a geldikten sora Bilecik ’ten gönderdiği hikâyelerin oluşturduğu büyük tesir, Ziya Gökalp ile Ömer Seyfettin ’nin is-teğiyle Yeni Mecmua ’ya hikâye ve fıkra yazan yazar, kısa sürede derginin en önemli yazarlarında biri hâline geldi.148

Bilecik ’ten İstanbul ’a on günlük izinle gelen Refik Halid, iz-ninin sonuncu gününde evinden Yeni Mecmua ’ya gitmek için çıktıktan sonra tevkifhaneye götürüldü. Fakat kendisine refakat eden polise kartını vererek, bu kartı o dönemde İttihat ve Terakki Umum Merkezi yakınında olan Yeni Mecmua idaresine götürüp merkez-i umumi kapıcısına vermesini ve kendisinin tevkif edili-ğini bildirmesini istemiştir. Polis bu talebi yerine getirmiş ve ka-pıcı da bu kartı Ziya Gökalp ’e ulaştırmıştır. Ziya Gökalp de Ce-mal Paşa ’nın kâtibi olan Falih Rıfkı ’ya telefon etmiş, CeCe-mal Paşa bulunmuş ve nihayet Refik Halid’in tahliyesi için emir alınmıştır.149 Yazar bu olayı şu şekilde anlatmaktadır:

“...İşte bu jokerin kudretine güvendiğimden iznimin bittiği gün tekrar sürgüne yollanamayacağımdan emin, evden çıkmış şehre iniyordum. Yanıma eciş bücüş bir adam sokuldu, ismimi sordu.

Derhâl anladım: Sivil memurdu, tevkif edilmiştim. Birlikte va-pura bindik, Kadıköy’den köprüye çıktık. Az sonra Polis Umum Müdürlüğü binasından içeriye girdik. Teslim muamelesi ya-pıldı; kendimi muhtelif yerlere sevkedilecek mevkuflar koğu-şunda buldum. Buranın şefi komiserdi. Dedim ki bu işte bir yan-lışlık var. Benim menfaya sevkimden vazgeçildi. Cemal Paşa

146 N. Karaer, 1998, s. 51.

147 R. H. Karay, 1996, s. 26.

148 Karay’ın İstanbul ’a geldikten sonra neşrettiği ilk hikâyesi Şaka’dır. Bk.

Yeni Mecmua , “Şaka” Nu 30, c. 2, 31 Ocak 1918.

149

ve Ziya Gökalp Bey meseleyi biliyorlar. Müdürlerden biriyle konuşmama müsade edin. Etmedi ve yanıma kattığı bir polise emir verdi. Götürün Beyi! Nereye, trene mi? Hapishaneye mi birden anlayamadım. Ara sokaktan postane önüne çıktık; yan taraftaki yokuşa tırmanıyoruz. Talimat almış ki polis benimle konuşmuyor, suallerimizi cevapsız bırakıyor ve adımlarını da gittikçe sıklaştırıyor. Baktım, Yeni Mecmua’nın bulunduğu İtti-hat ve Terakki merkezinin civarındayız. Oraya renginden do-layı Kırmızı Konak denirdi; harbin ve fena idarenin bezdirdiği halk nazarında lanetleme binalardan biriydi. Öyle ikinci bir bi-nada Enver Paşa ’nın Boğaziçi’ndeki yalısı idi; önünden ve ar-kasından geçenlerin gözlerinde beddua okunduğu belli olurdu.

Polis Kırmızı Konak sırasındaki ahşap, boyasız bir evin kapı-sını çaldı. Orası neresi birden sezdim: Tevkifhane! Kapı henüz açılmamıştı, cebimden çıkardığım kartımı iyi yüzlü, genç po-lisin eline sıkıştırdım, görülmesinden korkarak almıştı. Çabu-cak demiştim ki aman çok rica ederim kartı şu kırmızı konağın kapıcısına veriver ve tevkifhanede bulunduğumu da söyle...”150 Aslında Refik Halid’in tekrar tutuklanmasına neden olan gelişme yine yazdığı bir eleştiri yazısından kaynaklanmakta idi.

Yeni Mecmua ’da hafta muhasebesi serlevhası altında yazdığı ya-zılarından birinde zamanın harp zengilerinin en büyüğü olan Bayramzade’yi kasdederek mizahi ve eleştiri dolu gönderme-lerde bulunmuştu.151

Bu yazıya çok sinirlenen harp zengini Bayramzade, konuyu Talat Paşa ’ya intikal ettirmiş ve bunun üzerine de Talat Paşa, Karay’ın tekrar Bilecik ’e gönderilmesini emretmiştir. Ancak bu sefer de Ziya Gökalp ’in araya girmesi sonucu tekrar sürgüne git-mekten kurtulmuş,152 İstanbul ’a ve Yeni Mecmua ’ya yerleşmiş,

150 R. H. Karay, 1996, s. 27-28.

151 R. H. Karay, Yeni Mecmua , “Harp Zengini”, Nu. 42, c. 2, 02 Mayıs 1918.

152 M. N. Yardım, 2002, s. 15.

kendi imzasıyla yazılarını yayımlamaya devam etmiştir.153 İttihat ve Terakki’nin ileri gelenleri harp zenginleri konusu gündeme gel-dikçe, kendilerini savunmak için; “Bu her yerde var” lafını ortaya atmaktaydılar. Hatta Refik Halid’in söz konusu yazısı yayımlan-mandan on dört ay önce, Maliye Nazırı’nın Meclis kürsüsünden harp zengininin kazancını meşru olmasa da hoş göreceğini söy-lemesi -dünkü muhalifin İttihat ve Terakki’nin çıkarttığı bir der-gide bunları yazabil miş olması- durumun iktidar için ne derece bozulduğunu göstermeye yetmektedir. Refik Halid Harp Zengini başlıklı yazısında özetle o günkü durumla ilgili gözlemlerine şu şe-kilde değinmektedir: “Bi zi daima iğrendiren, üzen, ürküten, ba-zen de öldüren iki mesele; harp ba-zengini, tifüslü bit... Harp ba- zen-ginlerinin gün geçtikçe kabaran kesele rine ne kadar kâr girerse bizim de her ay biraz daha sararıp solan ka nımızdan o kadar kırmızı küreyvat (yuvarlak) eksiliyor...”154

Ziya Gökalp , Refik Halid’i en güzel ve pürüzsüz Türkçe yazan muharrir olarak tanıyordu. Son günlerine kadar da bu kanaatini ve Refik Halid’e karşı sempatisini muhafaza etmiş, bunu yazıla-rında da göstermiştir. Refik Halid de gerek gurbetteyken gerek sonradan Ziya Gökalp’in kıymetini bildiren hararetli ve minnetli makaleler yazmıştır.

Yeni Mecmua ’da155 çalışmasının yanında İstanbul ’a döndük-ten sonra diğer gazetelerde de imzaları görülmeye başlanan Refik

153 N. Karaer, 1998, s. 51-52.

154 Konu hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkı-labı Tari hi, c. l/IV, Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1991, s. 539.

155 Refik Halid, Yeni Mecmua ’da çalışmaya başlaması, İttihat ve Terakki önde gelen aydınlarıyla olan münasebetleri nedeniyle eski dava arkadaşları Hür-riyet ve İtilaf Fırkası mensupları tarafından -Ocakçı- olarak damgalanmış-tır. Yazar konuyla ilgili olarak yapılan yakıştırmalar üzerine: “Ben güya mahirane bir siyasetle kalemimi cemiyet müdafaasına hasretmişim, sa-tılmışım. Bereket ki arkadan -Efendiler Nereye?- yetişti; bu saf dillerin

Halid, zaman zaman Vakit , Tasvir-i Efkâr ve Zaman gazetelerine de makaleler yazıyordu. Bu yazılarında o zamanki İstanbul’un, harpten dolayı çektiği sefalet ve müşkülatı gösteriyordu. Hükûmet bu neşriyata da karşı herhangi bir muhalefette bulunmamıştır.

1914-1918 harbinin İstanbul ’da tevlit ettiği sefaletten bahsedip Türk edebiyatına geçmiş yegane yazıları oluşturmuştur. Bu arada savaşın sonunun yaklaşması nedeniyle Yeni Mecmua ’da çıkamaya-cak bir hâle gelmişti. Falih Rıfkı , bunun devamı için mecmua üze-rine kendi ismiyle beraber tarihçi Ahmed Refik ve Refik Halid’in isimlerinin konulmasını teklif etti ve iki ay kadar Yeni Mecmua bu üç isim imzalı çıktı fakat yayın hayatına daha fazla devam edemedi.156

Bilecik ’e tekrar dönmekten kurtulmayı başaran Refik Halid, Yeni Mecmua ’daki yazılarına devam ederken savaşın getirdiği bütün olumsuzluklardan etkilenmiş ve parasız kalmıştı. Bilindiği üzere bu dönemde faaliyet gösteren muharrirler aynı zamanda ya muallim ya müderris yahut memurluk görevlerinde bulunmak-taydılar. Ömer Seyfettin de Refik Halid için bir hocalık verilmesi amacıyla teşebbüste bulunmuş ancak muvaffak olamamıştı.

Daha sonradan Robert Koleji’nde açılan bir Türkçe hocalığı, kolejin Türkçe tedrisat idare kısmını idare eden Hüseyin Bey ta-rafından Karay’a teklif edilmiş ve yazar bu teklifi kabul ederek göreve başlamıştır.157 Bu okulun hocaları arasında ünlü romancı Halide Edip ve Adnan Adıvar da vardı.

Bu kişilerle sıkı bir dostluk kuran Karay, çeşitli konularda kendileriyle fikir alışverişinde bulunmaktaydı.158 Yazar elli lira ma-aşla günlük ihtiyaçlarını tamamen karşılayamadığı için yukarıda belirtilen gazetelerde yazılarını neşretmekteydi. Mütareke döne-minde kolejde Türkçe dersleri kaldırıldığı ve mukavelesi sona er-diği için bu görevden daha sonradan ayrılmıştır.159

156 H. M. Ebcioğlu, 1943, s. 47.

157 N. Karaer, 1998, s. 52.

158 O. N. Ekiz, 1984, s. 15.

159 H. M. Ebcioğlu, 1943, s. 52.

Mütareke Dönemi Siyasi ve