• Sonuç bulunamadı

Edebiyat ve Gazetecilik Hayatına Girişi ile Fecr-i Âtî Topluluğu

Tahsil hayatını müteakip kendisini gazetecilik ve politik faa-liyetler içinde bulacak olan Karay, bu önemli Jön Türk hareketine karşı giriştiği mücadeleler sonucu hayatında hayal bile edemeye-ceği bir serüvene başlamıştır. II. Meşrutiyet’in ilanını müteakip talebelik ve memuriyet hayatını bırakan Refik Halid, memleketi daha yakından ve derinden tanımak arzusuyla Anadolu’ya seya-hatler yapmaya başlamıştır. Ahali ve coğrafyayı öğrenmek ama-cıyla Bursa, Konya, Ankara , Tire ve Manisa’da ikamet etmiş sonra da Avrupa’ya seyahate çıkmıştır.44 Bu gezilerden edindiği tecrübe-leri daha sonra gazete yazıları ve esertecrübe-lerinde kullanmıştır.45

Aslında gazeteciliğe girişi de bir tesadüften kaynaklanmaktadır.

Zira kendisi bu sıralarda serbest mesleğe atılma arzusundaydı. Bu se bepten ağabeyinin ahbabı bir İngiliz komisyoncusunun yanına girip tüccar olmayı düşünmekteydi. Fakat bir tesadüf eseri İngi-liz komis yoncunun alelacele iki aylığına Londra’ya gitmek üzere ayrılması onun geçici de olsa Servet-i Fünûn’ a girmesine vesile oldu.46 Zaten ailece tanıdıkları Ahmed İhsan Bey’e müracaat

ede-44 Nevsal-i Millî, 1914, s. 109.

45 H. M. Ebcioğlu, 1943, s. 16.

46 Refik Halid Karay , Sakın Aldanma, İnanma, Kanma, 2. bs, İstanbul , Semih Lütfi Yayınevi, s. 146-149; Ruşen Eşref Ünaydın, Diyorlar Ki,

İs-rek kendi imzasıyla makalelerini neşretmek istediğini bildirmiştir.47 Böylece Refik Halid, Ağustos 1908 sonlarında gazeteciliğe mü-tercim ve muhabir olarak günlük yayımlanan Servet-i Fünûn’da başla mıştır.48 Servet-i Fünûn’a para almadan girmiş gazeteciliği öğrenmişti. Bu dergide mütercimlik, musahhihlik, muhabirlik ve hatta biraz da mürettiblik gibi muhtelif vazifeleri şevk ve hevesle ifa etmiştir. Servet-i Fünûn dışında diğer akşam gazetelerinde de ilk satırları yayımlanmaya başlanmıştır.49

İlk yazısı Ayşe’nin Talii isimli hikâyesidir ki Mübeccel Halid adıyla 1909’da yirmi bir yaşında Faik Sabri ’nin çıkardığı Musav-ver Muhit dergisinde50 neşredilmiştir.51 İki ay sonra da Mustafa Refik tarafından çıkarılan başka bir haftalık mecmuada, Resimli İstanbul ’da Hanımlarımız ve Türkçe başlığı altında bir yazısı daha yayımlandı.52 Kirpi adıyla yazdığı mizahi yazılarıyla kısa sürede kendisini matbuat ve edebiyat dünyasında kabul ettirdi.53 Sonra 1909 yılında Tercümân-ı Hakikat gazetesine 400 kuruş aylıkla mü tercim ve muharrir olarak alınmıştır. Nitekim 21 ya-şında olmasına rağmen bu gazetede makale ve başmakaleleri yayımlanmıştır.54 Bundan cesaret alan Refik Halid, baba sından

47 Nevsal-i Millî, 1914, s. 109.

48 R. H. Karay, 1996, s. 117; Orhan Taşan, “Bu Şehrin İnsanları, Bu da Bi-zim Babıâli’nin En Yaşlısı: Refik Halid Karay ”, Tercüman, İstanbul , 18 Kasım 1961; B. Arslantaş, 2003, s. 3.

49 Nevsal-i Millî, 1914, s. 109.

50 “Ayşe’nin Talii”, Musavver Muhit , Nisan 1325 (1909), Nu 4-26, s. 123-125.

51 R. H. Karay, Sakın Aldanma, İnanma, Kanma, s. 155-157; H. M. Ebci-oğlu, 1943, s. 19-21; N. Karaer, 1998, s. 33.

52 Resimli İstanbul , “Hanımlarımız ve Türkçe”, 15 Haziran 1325 (1909), Nu 1, s. 30-31; Ali Birinci , Refik Halid Kara-Ankara , İstanbul, İnkılap Yayınevi, 2009, s. 41.

53 Meral Çelen, “Refik Halid Karay ’la Bir Konuşma”, Zübük, İstanbul , 16 Nisan 1962; Ü. Yaşar, Yelpaze, 23 Ocak 1963.

54 H. H. Engin, 1997, s. 41; O. N. Ekiz, 1984, s. 13; Ş. Aktaş, 2004, s. 22;

O. Okay, 2001, s. 480.

aldığı 200 altınla 1909’da Son Havadis adlı bir akşam gazetesi çı-karmaya başlamıştır.55 Yakup Kadri de bu gazetede mütercim ola-rak çalışmıştır. Fakat sadece on beş sayı çıkan bu gazete iyi idare edile memesi neticesinde zarar etmiş ve kapanmıştır.56

Yazdığı mizahi yazılar ve Tercüman-ı Hakikat’ te çalıştığı sırada bu alandaki ilk denemeleri Refik Halid’in basın haya-tında tanınmasını sağlamıştır. Yazı hayatının bu dönemini şöyle anlatmakta dır:57

“Meşrutiyet ilan edilmişti. Fecr-i Âtî kurulmuştu. Muhit’te bah-settiğim hikâye çıkmış Resimli Kitap’ta bir sürü ufak nesir par çaları ve Servet-i Fünûn’ da çeşit çeşit yazılarım intişâra başlamıştı; kendi aramızda tanınmış, belli-başîdar arasında alınmıştım. Hatta gün delik Tercüman-ı Hakikat ’e arasıra baş-makale bile yazıyordum. Laf değil! Amma varakı mihri vefayı kim okur kim dinler? O esnada Kalemin en parlak devresi idi ve ona rakip olarak bir de Âlem diye taklit bir mizah mecmuası çıkıyordu. Bir gün hiç unutmam, Rızapaşa yokuşundan mek-tep mubassırlarımdan Muhtar Bey’le karşılaştım dedi ki: Âlem’i çıkaranlar benim arkadaşlarımdır. Şuna yardım etsene... Ne münasebet diye itiraz ettim. O bir mizah gazetesi. Benim mi-zahla ne alakam var? Hele bir tecrübe et muvaffak olacağına eminim. Acaba? Ertesi günü, yağmurlu, soğuk bir kış sabahı,

55 Refik Halid’in 1910 yılında çıkarmaya başladığı, çoğunlukla edebî ve sos-yal içerikli yazılarının neşredildiği bu gazeteye Millî Kütüphane, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, Türkiye büyük Millet Meclisi Kütüphanesi ve diğer araştırma merkezlerinden yaptığımız tetkiklere rağmen ulaşa-madık. Yazar da birçok yazısında vücuda getirdiği eserlerin ve makale-lerin çoğuna bizzat kendisinin ulaşamadığını ve nüshalarını bulamadı-ğını bildirmektedir. Bk. R. H. Karay, Sakın Aldanma, İnanma, Kanma, s. 155-157; S. S. Uysal, 2004, s. 47; A. Birinci, 2009, s. 41.

56 S. Aktaş, 2004, s. 22; H. M. Ebcioğlu, 1943, s. 22.

57 Refika Taner-Asım Bezirci, Edebiyatımızda Seçme Hikâyeler, 2. bsk.

İs-havadan, çamurdan, yolsuzluktan şikâyet eden bir mizah ma-kalesi yazdım; hoşca bir şey oluvermişti, oynak ve kıvrak bir muhasebe... Gazeteye götüreyim mi? Bir daha okudum, başımı salladım, dudağımı büktüm, düşündüm ve kâğıdı yırtıp sobaya attım. Mizah benim işim değildi. Meğerse işimmiş... İlk tuhaf-lık makalemi beğenmeyip ateşe fırlattıktan iki ay sonra Kirpi imzalı mizahi yazıları Türkiye’de büyük bir rağbetle okunan muharrir bendim; bu müstear isim babası da Yakup Kadri idi.

Ben kendimin ne olduğunu bilmiyomuşum. Onun içindir ki bu-gün acayip acayip şiirler, münasebetli münasebetsiz nesirler altında gördüğüm genç imzalara bakarken derim ki: Bunlar da henüz ne olduklarını bilmiyorlar, belki bir gün dirayetli bir mubassıra rastgelirler veyahut bir anahtar ele geçirirler, ha-kiki istidatlarını keşfedip işletirler.”58

Ardından kısa bir müddet Sada-yı Millet gazetesinde yazı ve makalelerini yayımlamıştır.59 II. Meşrutiyet’in ilanıyla bir-likte süratli bir şekilde gazetecilik hayatına başlayan Refik Ha-lid aynı zamanda edebiyat alanında da çalışmalarının ilk nüve-sini oluşturmaya başlamıştır. Öyle ki yazarın bu yıllarda bir piyes yazmak teşebbüsünde bulunduğu da görülmektedir. Millî heye-canın tahriki için tarihî tetkikler kanalından Müfit Ratıp ile bir-likte hazırladığı Kanije Müdafaası ve Tiryaki Hasan Paşa isimli bu eser, Manukyan Tiyatrosu tarafından sahneye konulunca bü-yük bir ilgiyle karşılanmıştır.60 Refik Halid’in yazı hayatına baş-ladığı bu yıllar Edebiyat-ı Cedide’ye mensup yazar ve şairlerden bir kısmı ferdî faaliyetlerini sürdürmekte, Tanzimat devrinden gelen yeniliklere ve yüklendikleri sosyal misyonlara bağlı

kala-58 R. H. Karay, Sakın Aldanma, İnanma, Kanma, s. 155-157.

59 R. H. Karay, 1996, s. 58; M. N. Yardım, 2002, s. 12.

60 Bilge Ercilasun, İkinci Meşrutiyet Devrinde Tenkit (I Türkçü Tenkit), Ankara , Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1995, s. 46; M. N. Yar-dım, 2002, s. 12.

rak eserler vermekteydiler. Edebiyat heveslisi gençlere yön ve-recek, onları belirli bir fikir ve duyuş tarzı etrafında toplatacak bir edebî hareket henüz teşekkül etmemişti. Oysa sosyal ve siya-sal anlamda ülkede çok büyük gelişmeler yaşanmış, memleketin idare tarzı bile değişmişti. Bu yeni şartlara uygun yeni bir edebî hareketin başlaması gerekmekteydi. Böyle bir vazifeyi Edebiyat-ı Cedide sanatkârlarının yüklenmesi akla gelmektedir. Ancak on-lar da II. Meşrutiyet’in ilanına rağmen 1901’de başladıkon-ları sus-kunluklarını devam ettirmişlerdir. II. Meşrutiyet’in ilan edildiği aylarda görülen hürriyet sarhoşluğu içinde edebiyatla ilgilenmek isteyen gençler, devrin karakterini aksettirecek ve ihtiyaçlarına cevap verecek mahiyette eserlerin yazılması zaruretini hissetti-ler. Bunun için de bir edebî topluluk vücuda getirmek istedihissetti-ler.

Edebiyat-ı Cedide zevkinin açtığı pencereden Batı edebiyatını, özellikle Fransız edebiyatını tanıyan bu genç nesil, Batı’da edebî hareketlerin prensip hâline gelen fikirler etrafında birleşen grup-lar tarafından gerçekleştirildiğini bildirdiler. Bu arada İzmir ga-zetelerinin şehrin valisi aleyhine açtığı kampanyada mağlup olan Vali Şahabettin Süleyman , “Artık politikadan nefret ettim. Ken-dimi tamamen edebiyata vereceğim” kararıyla İstanbul ’a dönmesi ve ortaya bir dernek, kendi tabirince “Mahfil-i edebî” (Edebî top-lantı yeri) kurmak istemesi neticesinde yeni bir edebî topluluğun nüvesi oluşmaya başlamıştır. Bu edebî topluluk II. Meşrutiyet’in ilanından sonra belirmeye başlamış şair ve yazarlardan teşekkül edecek, Edebiyat-ı Cedide hareketi karşısında yerli bir edebî okul niteliği taşıma amacı güdecekti.61

Edebiyatta yeni yetişen bir neslin ilk sanat hamlesi olan bu hareket ilk toplantısını 20 Mart 1909’da İstanbul ’da Hilal gaze-tesinin matbaasında yaparak bir edebî topluluk hâline gelmiştir.62

61 Ş. Aktaş, 2004, s. 24.

62

Sanat anlayışlarını hazırladıkları bir beyanname63 ile edebiyat çev-relerine duyurmuşlardır.64 Topluluğa ad olarak önce Ahmed Ha-şim tarafından Sina-yı Emel teklif edilmiş sonra Faik Ali ve Yakup Kadri ’nin ileri sürdüğü Fecr-i Âtî benimsenmiş ve başkanlığına Faik Ali seçilmiştir.65 Sanat şahsi ve muhteremdir cümlesiyle sa-nat anlayışlarını ifade eden grubun beyannamesinde Ahmed Sa-mim , Ahmed Haşim, Emin Bülent , Emin Lami, Celal Sahir , Cemil Süleyman , Hamdullah Suphi , Refik Halid, Şahabettin Süleyman , Abdülhak Hayri, İzzet Melih , Yakup Kadri, Ali Canip , Faik Ali, Fa-zıl Ahmed , Tahsin Nahit , Mehmed Behcet ,66 Mehmed Rüştü, Köp-rülüzade Mehmed Fuad, Müfit Ratıp’ın imzaları bulunmaktadır.67 Fecr-i Âtîciler aynı adla bir dergi çıkaracaklarını söylemişler fakat bu arzularını gerçekleştirememişlerdir.68 Servet-i Fünûn bu yeni edebî nesile de sahifelerini açtığı için ayrı bir dergi yayımlanma-sına lüzum kalmamıştır.69

Bu grup yaptığı edebî çalışmalarla Edebiyat-ı Cedide’den Millî edebiyata geçişte bir köprü görevi görmüştür.70 Topluluğun şiirde temsilcileri Tahsin Nihat, Faik Ali , Mehmed Behcet , Emin Bülent

63 Fecr-i Âtî edebiyat topululuğunun beyannamesine tamamı için bk.

24.02.1910 tarihli Servet-i Fünûn ’un 38. Cilt, Sayı 977; Hasan Ali Yü-cel, Edebiyat Tarihimizden, 2. bsk. 1989, İstanbul , İletişim Yayınları, s. 45-47.

64 Vehbi Vakkasoğlu, Bazen Hazin, Bazen Rezil, Bu Vatanı Terk Edenler, İstanbul , Divan Matbaası, 1977, s. 115.

65 Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (1860-1923), 3.

bsk. c. 1, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, s. 143.

66 Tahsin Nahit ve Mehmed Behcet hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Rifat Necdet Evrimer, Mehmed Behçet ve Tahsin Nahit, İstanbul , 1961, 5 vd.

67 Niyazi Akı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İstanbul , 1960, s. 14-15.

68 B. Ercilasun, 1995, s. 36.

69 K. Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, s. 143.

70 R. H. Karay, 1996, s. 181-185.

ve Ahmed Haşim ’dir. Ortak prensipleri şiirle topluma faydalı ol-manın veya hayatı bütün gerçekleriyle şiire aksettirmenin doğru ve mümkün olmadığı, şiirin ancak duyguları dile getiren bir sa-nat vasıtası olduğudur. Bu prensibin dönemin şöhretli şairleri Mehmed Emin , Ziya Gökalp , Mehmed Akif hatta Meşrutiyet’ten sonra topluma açılan Tevfik Fikret ’in şiirlerine bir tepki olduğu açıktır. Hikâye ve romanda Refik Halid, Yakup Kadri , Cemil Sü-leyman ve İzzet Melih ’in adları görünmekle beraber, topluluğu daha çok son ikisi temsil etmiştir. Bu edebiyat akımı müddeti bo-yunca Edebiyat-ı Cedide’nin bir filizi gibi göründü.71

Fecr-i Âtî’de uygulanan bir kurala göre, yazılar matbaaya veril meden önce okunur ve eleştirilirdi. Yapılan bu eleştiri top-lantılarında Edebiyat-ı Cedide üslubuyla yazanların şiirleri, ne-sir ve hikâyeleri al kışlarla karşılandığı hâlde, Refik Halid ve Ya-kup Kadri ’nin yazıları birtakım anlaşmazlıklara yol açar ve çeşitli tartışmalara sebep olurdu. Bu tartışmalardan birinde, o sırada Fecr-i Âtî’nin reisi olan Hamdullah Suphi tartışmanın devamını gereksiz görerek, Refik Halid’in yazdığı bir yazının yayımlanma-sını istemedi, neticede Refik Halid ve Yakup Kadri bu edebî top-luluktan ayrıldı. Ali Canip , Hamdullah Suphi ve Celal Sahir ; Genç Kalemler dergisinin edebî düşüncelerini benimseyerek bu dergi-nin yazı kadrosuna katıldılar. 1912 yılına gelindiğinde Fecr-i Âtî, edebî bir topluluk olarak yoktu. Üyelerinden bazıları kendi eği-limlerine uyarak, ferdîyetçi bir sanat anlayışını devam ettirdiler.

Bazıları da zamanla Millî edebiyat hareketine katıldılar. Böylece edebî hedefi açıkça belli olmayan ve yalnız kuvvetli bir sanat aş-kıyla kurulan Fecr-i Âtî dört yıla yakın ve pek verimli olmayan bir çalışmadan sonra72 ortadan kalkmıştır.73

71 Mustafa Nihat Özön, Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul , Millî Eği-tim Bakanlığı, 1945, s. 266.

72 R. E. Ünaydın, 1972, s. 237.

73

Elbette ki bu edebî akımın tam anlamıyla başarılı olamama-sında II. Meşrutiyet akımının getirdiği dalgalanma, 31 Mart İsyanı ve Balkan Harbi’nin getirdiği çalkantının da oldukça önemli sa-yılabilecek etkileri mevcuttur. O günlerdeki politik ve sosyal du-rum göz önünde bulundurulduğunda bir yandan İttihat ve Terakki Partisi’nin giderek artan baskısı, öbür yandan muhalif partilerin buna karşı gittikçe azgınlaşan direnme hareketleri ve bunlara pa-ralel olarak başgösteren birbirine zıt fikir cereyanları öylesine fır-tınalı bir hava yaratmış, ortamı öylesine dalgalandırıp bulandır-mıştı ki, devlet gemisini tehdit eden bu dalgalanmalar arasında

“Sanat şahsi ve muhteremdir” dövizli kayığın yüzmesine artık imkân kalmamıştır.74

Refik Halid, Fecr-i Âtî’nin çekirdeğini teşkil edecek ilk top-lantıya he nüz eser vermemiş edebiyat meraklısı bir genç ve Müfit Ratib’in arkadaşı75 olarak katılmıştır.76 Ayrıca üyelerin birçoğuyla Galatasaray Lisesi’nden arkadaştır. Ama o, Hilal matbaasındaki ilk toplantıdan itibaren kendisini ve orada bulunan gençleri eleştir-miştir. Nitekim hem kendisi hem de Yakup Kadri ilerde Millî ede-biyat cereyanı içinde o dönemin ve Türk edeede-biyatının en önemli eserlerini vücuda getireceklerdir.

Fecr-i Âtî topululuğu faaliyetlerine devam ederken gazete ve dergilerde özellikle mizahi yazılarına devam eden Refik Halid Karay , bu topluluktan ayrılmasını müteakip kısa bir sürede ede-biyat çevrelerinde adından söz ettirmiştir. Usta bir mizah yazarı olan Karay, bu şöhretini Kirpi takma adıyla nükteli yazılarıyla sağ-lamıştır. Mizah yazıları yazmasında kendisine hocalık eden, yol

74 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, İstanbul , İletişim Yayınları, 1990, s. 57-58.

75 H. H. Engin, 1997, s. 41; S. S. Uysal, 2004, s. 47; Nevsal-i Millî, 1914, s.

109.

76 Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı III, 11. bsk. İstanbul , Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 2002, s. 777; Ş. Aktaş, 2004, s. 26-27; B. Arslantaş, 2003, s. 1.

gösteren Düyûn-u Umûmiye Direktörü Ali Bey’in Avrupa’da ya-pılan zarif, nikel anahtarlarla bizim yerli han tal demirden anah-tarların mukayesesinin yapıldığı hoş bir yazısı için “İşte bana ilk mizah zevkini veren ve bir mizah edebiyatı ol duğunu öğreten yazı budur.” demektedir.77 Hiciv ve mizaha Fecr-i Âtî’deki arka-daşlarının portreleriyle başlamıştı. Fakat Kirpi imzası ilk defa Ka-lem dergisinde görülmüştür.78

Çok yönlü yazı faaliyetlerinin içinde yer alan Refik Halid, Celal Esat ve Salah Cimcoz ’un 1910 yılında beraber çıkardıkları Kalem dergisinde Kirpi takma ismiyle yazılar yazmıştır.79 Daha sonra Eşref ve karikatürist Cem Bey’in Cem dergisinde de poli-tik hiciv içerikli yazılar neşretmiştir. Arabacının Derdi adlı yazı-sının büyük ilgi toplaması üzerine derginin baş yazarlığına geti-rilmiştir. Tarih-i Devr-i Mebusan ve Kirpi-i Natüvan imzasıyla ve Müverrih Naima üslubunda bir yazı serisi de neşretmiştir. En-derun Edebiyatı nesrinin bütün inceliklerini gösteren, derin bir lisan vukufuna ihtiyaç gösteren zorlukları yenerek mükemmel bir taklit mahiyetinde bu eserin o sırada 23 yaşlarında bulunan genç bir muharrir tarafından yazıldığına kimse inanmamıştır. Fakat ne-ticede gerek bu eserin gerek onu takiben Seyahatname-i Kirpi-i Natüvan’ın Refik Halid tarafından yazıldığı anlaşılmıştır.80

Yazar aynı müstear isimle Şehrah gazetesinde Kirpi Diyorki serlevhası altında icraat-ı hükûmeti tenkiden makaleler de yaz-mıştır. Bu makaleler o kadar rağbet görmüş ve Çinlilere Nasihat ünvanlı makaleyi müteakip bu rağbet o derece artmıştır ki kirpi imzalı nüshalar her günkünden pek fazla satılmaya ve bu eser-ler hemen vilayet gazeteeser-lerine nakil olunmaya başlanmıştır. Öyle

77 H. M. Ebcioğlu, 1943, s. 21; R. H. Karay, Sakın Aldanma, İnanma, Kanma, s. 156.

78 Nevsal-i Millî, 1914, s. 109.

79 Ü. Yaşar, Yelpaze, 23 Ocak 1963.

80

ki okuyucunun talebi dorultusunda bu yazılar daha sonradan81 Kirpi’nin Dedikleri adlı kitapta toplamıştır.82

Osmanlı Devleti ’nde, Meşrutiyetin ilanından sonra iki be-lirgin siyasi cereyan vardı: Muhalefet ve muvafakat. Refik Halid biraz da Kirpi karakteristiğinin şöhretine kapılarak muhalafet tarafını tutmuş görünüyordu. Yazar bu durumu şu şekilde açık-lamıştır: “O sıralarda şöhretimin asıl yaygınlığını Kirpi adıyla yayımladığım yazılara borçluyum. Fakat bu yazılar hükûmet aleyhtarı bir muharrir olarak da tanınmama sebep oldu ve ba-şıma bir hayli dert açtı.”83

Fecr-i Âtî edebî topluluğundan ayrıldıktan sonra çeşitli der-gilerde mizahi ve politik yazılar kaleme alan Karay, İtitihat ve Te-rakki Hükûmeti’ni acımasızca eleştirmekteydi. Bu vesileyle yazar çoktan muhalefet cephesinin ön safhasında yerini almış bulunu-yordu. Ancak bilerek, isteyerek, kendi kararı ve kendi iradesiyle değil. Refik Halid’e hiçbir zaman politikacı denemezdi. Muhalif-lere ve muhalefet partilerine en ufak bir meyli yoktu. Tam tersine bunları bayağı ve külüstür bulur, küçümserdi. Fakat bir yandan İttihat ve Terakki’nin kaba kuvvet idaresine karşı duyduğu tepki, öbür yandan yakınlarıyla dost ve ahbaplarının çoğunlukla İttihat-çılar aleyhine oluşları onu ister istemez muhalefet safına sürükle-miş bulunuyordu. Bu koşullar altında Karay, İttihat ve Terakki’nin en büyük muhalifi olan ve 21 Kasım 1911 tarihinde kurulan Hür-riyet ve İtilaf Partisi’ne meyletmiştir.84

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra başlayan hürriyet sarhoşluğu döneminde çok sayıda gazete ve dergi yayımlanmıştı. Manastır’da Neyyir-i Hakikat, Selanik’te Silahcı Tahsin’in Süngü ve Bomba

81 Nevsal-i Millî, 1914, s. 110.

82 H. M. Ebcioğlu, 1943, s. 27-28; M. N. Yardım, 2002, s. 12-13.

83 Ü. Yaşar, Yelpaze, 23 Ocak 1963; H. M. Ebcioğlu, 1943, s. 28.

84 Y. K. Karaosmanoğlu, 1990, s. 58.

gibi gazeteleri İttihat ve Terakki adına yaptıkları yayımlarla her-kese saldırarak, her tarafta olay çıkardılar. İbrahim Temo ’nun kurduğu Osmanlı Demokrat Fırkası’nın basın organı Şark, Ziya Şakir Bey’in çıkardığı Jön Türk gibi muhalefet gazeteleri de daha Meşrutiyeti takip eden ilk aylardan itibaren hükûmetçe kapatıl-mıştır. Ayrıca devlet otoritesinin ve halkın şaşkınlık içinde kaldığı ortamda 1908 İhtilali’ni gerçekleştiren İttihat ve Terakki Cemiyeti vaziyete hâkim olmak, Meşrutiyeti ve kendilerini korumak, bazı subayları daima kendi hizmetinde bulundurmak için bir nevi fe-dailer grubu oluşturdu. Kısacası İttihat ve Terakki daha ilk gün-den itibaren bazı mensuplarını silahşör yapmıştır. Bu gözü pek insanların vazifeleri, İttihat ve Terakki’yi korumak ve parti aley-hine faaliyet gösteren kişileri bertaraf etmekti.85

Bu silahşörlerin parti içindeki yerini Refik Halid şu şekilde nakletmektedir:

“İttihat ve Terakki’yi methü sena eden bir izansız adam, Mah-mud Şevket Paşa vakasından evvel bana demişti ki: -Canım bu Hürriyet ve İtilaf gibi fırka mı olur? Hani eli silahlı, hani katil, cesur, yiğit fedailer? Bak İttihatçılara... İçlerinde ne gözüpek adamlar var, bir öksürük için ortaya beş leş seriverirler; ind-lerinde insanın sinek kadar değeri yok! Cemiyet bunları kuş sütü ile besliyor, baş tacı ediyor, hani Hüsmen Pehlivan var-dır, şu bir zaman sarhoşlukla Sarıyer’de altı kişiyi vurmuştu...

Dayı Mehmed’i öldüren Hüsmen... Eeey? İşte onu kendilerine bir bent ettiler ki... Geçen gün meserret kıraathanesinde kendi kulağımla işittim: Talat bana bir haydi desin, babamı vuru-rum! diyordu; gece gündüz yanında... Bir sofrada yemek yi-yorlarmış! Sonra Serfiçeli Şükrü, Kandıralı Osman, Pomak Ali, Onunkilerden Yusuf Bey... Safa Paşa’yı vuran Yusuf... Evet bil-dim... Bütün bunlar merkez-i umumiden ayrılmıyorlar... Sizde ise hep çıtkırıldım, bir sürü tiryakiler! Bunu söyleyen irfansız

85

adam, Mahmud Şevket Paşa hadisesi akşamı bana rastgeldi.

adam, Mahmud Şevket Paşa hadisesi akşamı bana rastgeldi.