• Sonuç bulunamadı

Sasanilerin çöküşü ve İslamın gelişiyle, şehrin büyükleri tarafından desteklenen halı dokuma sanatı, gerilemeye uğradı ve değişik siyaset ve güçler karşısında geniş İran topraklarındaki önemini yitirdi. Toplumsal yaşamı ilgisiz, yerleşik bir hayat tarzına sahip olmayan Araplar, rahat saray hayatına çok uzaktılar, dolayısıyla şirk ve putperest anlayışına karşı olan Araplar insan veya hayvan desenlerine karşı çıkmaktaydılar. Halı ustalarının çeşitli şehirlere dağılmasıyla, dokuma sanatlarına olan ilgilerini de gizlilikle sürdürdüler. Ancak bu süreç uzun sürmedi ve Beni Umeyye ve Beni Abbasi halifeleri eski halifelere nisbeten geçmiş padişahlar zamanında olduğu gibi bu sanata ilgi duydular tekrar eski önemini kazanması için ortam oluşturdular.

Çeşitli tarih kaynaklarında anlatıldığına göre islamın ilk dönemlerinde 7. ve 13. asırlarda Taherian, Samanians ve Al Boyah gibi aileler İran’ın değişik yerlerinde ve Arap emirlerinin kontrolü altında hükümet kurdular. İran’ın birçok bölgesinde halı dokunduğunu birçok kaynaktan öğrenilmektedir. Bu kaynaklardan en önemlisi (H.372) (M.993) yılında yazılan “Hududul Alem” kitabıdır. Aynı zamanda Muhammad Bin Abdus Elcehşiyari 10. yüzyılda Taberistan hakiminin haraç olarak Arab halifelerine 600 parça halı verdiğini yazmaktadır. Yine İbn-i Haldun (H.732-806) (M.1353-1427) da 600 parça halı ve kilimin haraç olarak Taberistan ve Gilan bölgesinden Abbasi halifesi Ma’ mun a verildiğine işaret etmektedir (Nassiri,1389(M. 2010): 17). Mukaddesi de 10. yüzyılın sonunda (H.397) (M.1018) “Ahsanü’l Tekasim” kitabında, Horasanda Kahestanı ve Kuzestanda Şuşteri İran’ın en önemli halı dokuma merkezi olarak açıklamış ve buradaki halıların değişik ülkelere ithal edildiğini belirtmektedir (Zhuleh, 1390(M. 2010): 13).

Beyhaki ‘de tarihde yer alan 11. yüzyılın ilk yarısına ait 200 ev halının Horasan dan Ali ibn-i İsa aracılığıyla Harun Reşid’e hediye olarak gönderilmesi de İran’ın halı dokuma sanatındaki ilerleyişine ışık tutmaktadır.

Yakut el- Hamavi 12. yüzyılda Azerbaycan halı dokumasının varlığından söz etmekte ve Arap gezgin İbn Batuta da Bahtiyari bölgesindeki İze’ yi ziyaretinde önünde serilen yeşil renkli halıdan bahsetmektedir.

Hududu-el Alem in yazarı (H.812) (M.1433) yılında yazmış Fars halı dokumasına işaret etmiştir. Bir asır sonra Mukaddesi de seccade halılarının her bir yana yayıldığını itiraf etmektedir.

Diğer dönemlerde halı dokuma örneklerine ait bir esere rastlanmamış ve siyasilarin tüm çabaları istikrar ülkenin güvenliğine yönelik bir tutum olduğu görülmekte ve bu da 15. yüzyılın sonuna dek sürmektedir.

Moğol saldırıları eski padişahlardan geriye kalan herşeyi yok etmiştir. Onlar savaşcı bir kavimdi ve savaşlarında kadınlarını beraberinde götürmezlerdi, dolayısyla dokuma kadınlar tarafından yapılmaktaydı, onların saldırılarıyla sadece İran değil belki diğer yerler de bulunan küçük halı dokuma atölyeleri bile ortadan kalkmıştır. Tasarımcılar ve nakkaşlar uzak yerlere ve köylere kaçmak zorunda kalmışlardır ve bu da köylülerin halı dokuma sanatıyla tanışmasına sebeb olmuştur. Moğollar İran’ı ele geçirdiler ancak İran kültürüne yenik düşerek sonraki Moğol selefileri bu konuda daha duyarlı davranarak halı dokuma ustalarına değer vermiş bu sanatın tekrar icrası için gerekli çalışmaları yapmışlardır.

Timur ve sonra gelenler atalarının aksine sanatsever ve sanat dostuydular, onlardan bazıları bazı sanat dallarına hakimdiler. Baysungur Mirza oldukça usta bir hattatdı. Onlar Behzad gibi usta sanatçıları barındırmakla sanat kanunlarının oluşmasında önemli bir adım atmışlardır. 13. ve 14. asırda Moğolların hakimiyetinde halı dokuması tekniksel anlamda son derece bir rahata ulaştı. Bu sanatın cazibesi belki Kazanhan (1295-1307) dönemine denk gelmektedir. Timur hükümeti döneminde İran sanatları esas bir değişiklikle karşı karşıya kalmıştır. İran halılarında geometrik desenlerin yerini yavaş yavaş yuvarlak hatlar kullanılmaya hançer, çiçek, palmet, bulut ve çeşitli efsanevi ve gerçek hayvanların (kuşlar, ejderha, simurg, yaban kedi, ceylan v.b) işlenmeye başlandığı görülür (Zhuleh, 1392(M. 2013): 13-14).

Tebrizli nakkaşlar İlhanlılar döneminde (8. asır hicri, 14.yy) İran halılarını kendi geometrik şekilleriyle motiflendirmişlerdir. Aynı asrın ikinci yarısında, Herat mektebi nakkaş sayfalarıda eğri motiflerle desenlenen halıları göstermeye başlamıştır. Bazen bir desende onun her iki şekli eğri ve doğru desen hatları icra edilmiştir (Ayetollahi, Tavusi, 1387(M. 2008): 12).

Safevi döneminde bütün sanatlar doruklara yükselmiştir. Safevi hükümeti dönemi 1499- 1722 İranın rönesans dönemi ve klasik İran halısının en uç dönemi olarak kabul

edilmektedir. Safevi hükümdarlarının desteğiyle halı dokuması bir meslekten daha ziyade

güzel sanatlardan birine dönmüştür. Safevilerin çöküşüyle halı dokuması da yok olmaya yüz tutmuştur. Afganlıların saldırıları herşeyi ansızın yok etmiş ve tekrardan Moğol saldırılarını zihinlerde canlandırmıştır.

Nadirşah sadece ülkenin düzeni ve korunmasına yönelik girişimlere fırsat bulabildi. Sanatı koruyamadı. Zendiye döneminde halı dokuması ön plana çıktı devlet adamlarının ilgi odağı oldu. Kaçarlar döneminde de Safevi Döneminde olduğu gibi Avrupa pazarlarındaki canlılığını geri kazandı. Asırlar boyunca unutulmaya yüz tutmuş olan ihtişamına kavuştu.

Tebrizli tüccarlar halı dokuma atölyeleri kurdular, Kirman, Meşhed, Kaşan ve diğer şehirlerde halı atölyeleri kurulup çalışmaya başladı ve dokunan halılar İstanbul’ dan Avrupa pazarına girmeyi başardı. Günbe gün artan ilgisiyle İran halısı yabancı yatırımcıların İranda yatırım yapmalarına neden olmuştur. Kaşan, Arak, Kirman gibi şehirler bu alana öncülük etmiş ve kendi tasarımlarını ön plana çıkararak asıl desenlerinin yok olmasına sebep olmuşlardır. Yapılan incelemeler sonucu farklı ilgi ve zamanlarda dokunan halıların halı dokuma ustalarının ya da üretim yapan şahışların şahsi inanç ve edebleriyle örtüştüğü görülmektedir.

1.1.2.1. Safevi Dönemi

Safiyüddin Erdebili, Safevi hanedanın ileri geleni 13. ve 14. yy. arifi ve şeyhlerindendir. Safevilerin teşkilanlanması şeyh Safi şöyle açıklamaktadır; “Moğol İlhanlarının çöküşüyle İran topraklarında istikrarsızlık ve karışıklık görülmüş, yerel beyliklerin kavgaları köylüler ve meslek sanatlarına oldukça zarar vermiştir”. Şeyh Safi hangahı ise müridlerin sığınağı olmuş ve müridler dış belalardan korunmuşlardır. Moğol zulümleri ve beyliklerin devamlı gitgide artan kargaşalarına rağmen yerel hâkimler Şeyh Safiye saygı ve hürmet çerçevesinde yaklaşmaktaydılar. Dolayısıyla bu da birçok köylü ve meslekçilerin Safevi Tarikatından faydalanmak için Safevi inancına ve dergâhına sokulmalarına sebep olmuştur ve zamanla artan tarikat topluluğuyla beraber oluşan topluluk gücü bir siyasi güce dönüşmüştür. Şeyh Safiyüddin in ilk oğlu Hacı Ali açıkça 12 imama olan inancını ve Hazreti Mehdi nin gelişini halka açıklamıştır. Bu dönemde

Şeyh İbrahim ile Cihanşah Frikyanlu, Azerbaycan ve diğer İran topraklarında hâkim güçlerdi. İskender Munşi Türkmen in “Abbasi Alem Araye” kitabında Şeyh Şah ın şöhreti ve iktidar olması ve padişah dönemi hakkında kesin bilgi vermektedir. Ona göre ondan önceki şeyhler siyasetle onun kadar alakadar olmadılar. Sultan Cüneyt lakaplı Şeyh Cüneyt, Şeyh Şahın oğlu dini yönlü ve siyasetle alakalı şahıstır. O, şeyh Safiyüddin Erdebil den sonra dini gücü kullanarak siyasette güçlenmek istemiştir. Bu husus Karakoyunlu Cihanşah tarafından farkedilmiştir. Dolayısıyla Cihanşah Karakoyunlu tarafından Erdebil den kovuldu ve bu kovulma Cüneyt’ in Hasan Beg Akkoyunlu ailesiyle birleşmesine neden oldu. Şeyh Cüneyt in dini gücü olması ve sufileri bu alanda kullanıp devlet ileri gelenlerini tehdit etmesi Sufilik tarihinde görülmemiş ilk gelişmelerdir. Birinci Şah İsmail in kitabında Şeyh Cüneyt, Safevi hanedanının asıl kurucusudur (Zhuleh,1392(M. 2013): 27-30). Şah İsmail anne tarafından Akkoyunludur. Sadece Uzun Hasan’ın torunu değil, aynı zamanda Şii Sufi lerinin de varisidir (Thompson, 1384(M. 2005): 72). İsmail Mirza 16 yaşında Şirvan a saldırdı. Daha sonra Tebriz i ele geçirdi. O, okuttuğu hutbelere 12 imamı eklemiş ve Birinci Şah İsmail ünvanını aldı (Zhuleh, 1392(M. 2013): 31).

1514 yılında Osmanlı ordusunun Çaldıran Savaşı ve Tebriz i feth ettikten sonra, Sultan Selim in bir haftadan kısa bir süreyle Tebriz de kalmasına rağmen en iyi meslek erbablarını kendisiyle beraber İstanbul’a götürdü. Kitab, kumaş, silah gibi diğer kıymetli eşyaları da hazineden aldı. Bunların birkaç örneği hala İstanbul’da mevcuttur. Bunlar arasında Şah İsmail için yapılmış bir kemer de bulunmaktadır. Bu kemer birbirinden farklı 6 altın tokaya sahiptir. Bu özellikteki kemeri bu kadar kısa yapılması bu sanatın ileri düzeyde olduğunun kanıtıdır. Aynı zamanda Sultan Yakub zamanında tamamlanamayan kitaplar bu dönemde tamamlanmıştır. Onun yedi yıllık hükümdarlık zamanında Osmanlı saray nakkaşhanelerinde çok sayıda Tebriz li sanatçı yer almıştır. Osmanlı sanatında yeni üslupların oluşmasını sağlamıştır. 1514 yılında 38 sanatçı ve yetenekli usta Osmanlı sarayına getirilmiş bunlar arasında 4 müzik hocası, 16 ressam yer almaktadır. Kayıtlarda halı ustası olarak Mahmut adının geçtiği, 16. yüzyıl halı desenlerinde de yansımasını göstermektedir (Thompson, 1384(M. 2005): 72-73).