• Sonuç bulunamadı

2.7. XVI. VE XVII. YÜZYIL KLASİK DEVİR TÜRK HALI SANATI

2.7.1. Saray Halıları

Klâsik Osmanlı Devri Halıları nın saray çevresinde dokunan örnekleri, Türk Halı Sanatı Tarihinde, “Saray Halıları” adıyla bilinir. Çözgü ve atkı iplerinde ipek, yün ve pamuk, düğüm iplerinde yün ve pamuk kullanılan bu halılar, Anadolu halılarından farklı olarak İran düğümü (sine) ile dokunmuştur bir şema hakimdir. Sadece, geometrik kompozisyonlar arasında XV. yy. halılarına özgü hayvan figürleri görülür (Deniz, 2005: 86). Desenler, nakkaşhanelerde çizilip, bütün sanat kollarında uygulandığı için, halı ve kumaş sanatı birbirine paralel olarak devam etmiştir (Tuğan, 2010: 83). 1514,de Tebriz’in, sonra 1517,de Kahire’,nin de Osmanlılarca fethedilmesi Türk halı sanatında yeni teknik ve desen anlayışına yol açmıştır. 1540- 1550 arasında ilk Memluk halılarının renk ve motifleri ile karışık örnekler görülmüş, fakat kısa zamanda Osmanlı Sarayının natüralist üslubu hakim olmuştur. Herhangi bir gelişmeye bağlanmadan birden meydana çıkan halılarda Saz denilen hancar yapraklar, palmet ve madalyonlar tamamiyle natüralist lale, sümbül, karanfil ve narçiçekleri ile birleştirilerek yepyeni bir üslup yaratılmıştır. Çok ince ve zengin desenli bu lüks halılarda uçları birbirine daha yakın olduğu için İran düğümü tercih edilmiştir. Yün ve pamuktan yapılan düğümler, daha sık olup, kadifeyi andıran yumuşak bir tesir bırakır. İpek düğüm yoktur, yalnız argaç ve arışlarda bazen ipek kullanılmıştır. Bunlarda İran halılarnıın madalyon düzeni ikinci planda kalarak, madalyonlar kaldırılsa bile, örnek birşey kaybetmez ( Aslanapa, 1987: 137)

XVI. yy.’da sarayda da çok sayıda sanatçı mevcuttu. Bu insanların saray için çini, seramik, kumaş ve halı deseni ürettikleri bilinmektedir. Halılardaki bu desenlerin XVI. yüzyılın süsleme sanatına bakılarak geliştirildiği anlaşılmaktadır (Deniz, 2005: 86-87). Osmanlı imparatorluğu’nun dünya ipek ticaretini elinde bulundurduğu XVI. yy.’da dokunmaya başlayan Saray halıları bir yüzyıl kadar devam etmiş, XVII. yy.’da ipek ticareti üstünlüğü İran’ın eline geçtiğinde de sona ermiştir (Deniz, 2005: 87). Klasik devir halıları diye adlandırılan Osmanlı saray halılarının kompozisyonlarında, zemin natüralist çiçek ve yapraklarla süslenmiştir. Esas merkezleri Bursa ve İstanbul, İran düğümü ve

saray üslubunu şekillendiren saray nakışlarına göre, örnekleri çizilerek dokunmuştur. Atkı ve çözgülerinde ipek kullanılmıştır (Yayan, 1987: 33).

İran düğümüyle üretilmiş olmalarından dolayı daha sık dokunabilmiştir, bu sebeple kullanılan motiflerde doğaya daha yakın formlarla, gül, lale, sümbül, karanfil gibi çiçekler stilizasyon olarak öne çıkmıştır (Yayan, 1987: 34).

Fotoğraf 110. 16.yy, Osmanlı Saray halısı şemasının çizimi (Aslanapa, 1987: 140).

Osmanlı Saray halılarının İstanbul’dan gönderilen örneklere göre Kahire’de yapıldığı, fikir ilk defa Erdmann tarafından ileri sürülmüş ve geniş ölçüde benimsenmiştir. 16.yy. ortasında başlayan Osmanlı Saray Seccadeleri lüks hediye olarak Avrupa’ ya gönderilmiştir. Bunların İstanbul, Bursa, Edirne gibi saraya yakın çevrelerde yapıldığı düşünülebilir (Aslanapa, 1987: 137). Osmanlı saray teşkilatı kurulduğu tarihden beri halı yapıldığı ve ehl-i hiref arasında cemaat-i Kaliçe bafan–ı hassa bulunduğu bu vesikalarda kayıtlıdır. Ayrıca 16.yy sonlarına kadar hassa halı sanatkârlarının adlarını, memleketlerini ve aldıkları yevmiyeleri gösteren defterler vardır (Aslanapa, 1987: 139). Saray halı ve seccadelerinde kullanılan beyaz ve açık mavi renkli pamuk ve ipek gibi parlak bir cind yün, ancak Mısır’da yetişiyordu. Sultan Murad III’ün Mısır’dan 11 halı ustası ile gerekli ipliklerin getirilmesi için verdiği emri mevcuttur. Bu tarihten sonra halıların malzemesinde argaç ve arışlarda ipek kullanlmış, saray atölyeleri bu tarihte kurulup, ilk örnekleri yapmış olmalıdır. Bunlar saray nakkaşlarının çizdiği örneklere ve diğer (kumaş, kilim, çini, tezhip gibi) sanatlardaki üslup birliğine uymaktadır.

Osmanlı Devleti’nin Bu kültür ve sanat anlayışı sanatçıya verdiği destekle, 15.-16.-17. Yüzyılda altın çağını yaşamıştır. Bu dönemlerde, saray bünyesinde bulunan ve sarayın verdiği destekle varlığını devam ettiren nakkaşhane, ülke genelinde, her sanat dalını kapsayan ortak bir sanat anlayışının hâkim olmasını sağlamıştır. Bu sanatlar içerisinde sarayın verdiği destekle ortaya çıkan ve Türk halı sanatında önemli bir grubu oluşturan Uşak halıları, varlığını uzun yıllar devam ettirmiştir. Uşak halıları, en güzel ve abidevi örneklerini 16. yüzyılda vermiştir (Tokat, 2014: 01) Osmanlı döneminde kitap sanatlarının icra edildiği atölyelere nakkaşhane adı verilmiştir. Nakkaşhane adı verilen bu atölyelerin 14. yüzyıldan itibaren varlığını sürdürse de tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. Osmanlı sınırları içerisinde yapılacak olan eserin süslemeleri, nakkaşhanede, istenilen sanat dalına göre, nakkaşlarca çizilir ve o sanat dalının ustaları tarafından tatbik edilirdi. Böylelikle nakkaşhane, ortak bir sanat anlayışının oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. Nakkaşlık geleneği ise, Osmanlılar’da önce Amasya ve Bursa’da başlamış, ardından Edirne Sarayı’nda gelişmiştir (Tokat, 2014: 12-13). XVI. yüzyılın sonlarına doğru nakkaş sayısının artmasıyla nakkaş bölüğünde kethüda, serbölük, seroda-i evvel ve seroda-i sani gibi yeni idari görevler oluşmuştur. XVII. yüzyılda sanatçı sayısının azalmasıyla birlikte nakkaşlar bölüğü zayıflamaya başlamıştır. XVIII. yüzyılda sadece sernakkaşlık görevinin devam ettiği maaş defterlerindeki kayıtlardan anlaşılmaktadır (Tokat, 2014: 13). Yavuz Sultan Selim’in İran ve Mısır seferi dönüşünde farklı gelenek ve üslupta nakkaşlar getirmiştir. Bunlar arasında Şahkulu, Melek Ahmed, Hasan b. Mehmed, Hasan b. Abdülcelil gibi büyük ustaların yer aldığı 29 nakkaş ve 12 öğrenci kayıtlar geçmiştir” (İslam Ansiklopedisi, 1998: 327). XVI. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta çıkmasıyla birlikte nakkaşların başına, Tebriz’den gelme yetenekli sanatçı Şah Kulu geçirilmiş ve ölümü olan 1556 ya kadar nakkaşbaşı olarak görev yapmıştır. Şah Kulu’ nun ölümünden sonra, öğrencisi Kara Memi ser nakkaş olmuştur. Kitap sanatlarıyla ilgili işlerin dışında; kalem işi ya da çini desenleri gibi mimari süslemelerin tasarlanması; ahşap ve mukavvadan yapılan küçüksandıkların bezenmesi, çadır, otağ, halı ve kumaş gibi dokumalarda kullanılan desenlerin hazırlanmasından da sorumluydular (Tokat, 2014: 14). Özellikle Yavuz Sultan Selim 1514’te Tebriz seferinden dönüşte birçok sanatkârı beraberinde getirmiştir. Getirilen sanatkârlar için nakkaşhanede ayrı bir bölüm oluşturulmuştur. Bu sanatkârlar ayrı bir üslubu ve kompozisyon anlayışını beraberinde getirmişlerdir. Türk sanatkârlar bu

sanatkârlardan öğrendiklerini, Türk Sanatı na göre uyarlamışlar ve öyle kullanmışlardır. Bu yenilikler arasında ‘saz yolu’ motifi ve ‘madalyon’ formu en belirgin yeniliklerdir (Tokat, 2014: 14-15). 16. Yüzyıl başlarında ortaya çıkmış ve aynı yüzyılın ortalarında gelişimini tamamlamıştır.18. yüzyılın ortalarına kadar da aynı karakterde ki halılar dokunmaya devam edilmiştir. Zeminde ard arda sıralanan göbekler sonsuzluğu işaret eden kompozisyon düzeni ile İran halılarının sınırları belli ve kapalı kompozisyonundan farklıdır. Her göbek alt ve üst uçlarından çıkan kapalı bir pafta veya salbek şekli ile uzatılmıştır (Tokat, 2014: 18). 18.yy a kadar devam eden saray halı ve seccadeleri, daha sonraları da Uşak ve Konya bölgesinde natüralist çiçek desenleriyle bozularak yaşatılmıştır (Aslanapa, 1987: 140-141). Saray halıları masa örtüsü olarak da kullanıldığı için, buna uygun yuvarlak veya haçvari biçimlerde yapılanları da vardır. Türk ve İslam Eserlerü Müzesi’ ndeki örnek büyük halı kırmızı zeminli olup, örnekler beyaz renkli iri çift rumilerin meydana getirdiği dört kollu motiflerin zemin rengi koyu mavi ve yeşil olarak değişik eksenler üzerinde sonsuz sıralanmasını gösteriyor. Bunların dört tarafındaki palmetler birbirine bağlanarak sağlam bir baklava şeması meydana getiriyor (Aslanapa, 1987: 141).

Fotoğraf 111. Osmanlı Saray halısı, 16.yy, New York. Metropolitan Museum of Art (Aslanapa, 1987: 138).

İstanbul Sultan Ahmet Camii Hünkâr Kasrı’nde olan bu halı, Türk halıları içinde önemli yerini alır. Gördes düğümü ile yapılan bu halıda zemin kırmızı, örnekler mavi olup, sekizgen yıldızları birbirine bağlayan küçük stilize serviler ve şamdanı andıran küçük yapraklar radial olarak sıralanmıştır. Sekizgen yıldızların meydana getirdiği kare

bölümler ortasında birer rozet çiçeği diagonal sıralanmış karakteristik, örgülü kufi bordür Selçuklu halılarından gelen kanatlı yıldız motifleriyle zenginleştirilmiştir. Bu halının Kahire İslam Eserleri Müzesi, nde Uşak halıları bordürleriyle, yakın bir benzeri, zeminden küçük bir parça halinde, diğer bir benzeri de konya Mevlâna Müzesi’ndedir (Aslanapa, 1987: 142)

Fotoğraf 112. Memluk halıları motifleriyle Anadolu halısı, 15.yy sonu, İstanbul, Vakıflar Halı Müzesi (Aslanapa, 1987: 141).

Fotoğraf 113. 17.yy., Osmanlı Mısır halısı, Env.No. 14800 (Türk ve İslam Eserleri Müzesi).

Fotoğraf 114. 17.yy., Erken Osmanlı dönemi Şam halısı, Türk İslam Eserleri Müzesi (869-844-850-846), İstanbul2 ( Akın, 2009: 104).

Fotoğraf 115. İÜK arşivinde bulunan, Seyyid Lokman, Şehinşahname I adlı eserde yer alan 1581 tarihli minyatür (Tokat, 2014: 25).

Osmanlı’da saraylar, konaklar ve selatin camileri icin 16. yy’da Uşak ve yakın çevresinde bulunan buyuk atolyelerde halı dokutulduğu bilinmektedir (Özçelik- Uludağ, 2013: 120).

Saray halıların merkezinde büyük bir madalyon vardır. Sonsuzluk prensibine göre bu madalyon tekrarlanır. Çiçek motifleri natüralist üsluba göre uygun olarak vücuda getirilir. Osmanlı saray halılarında rastlanan naturalist motiflere doğru gelişim İran'da da mevcut idi, İran sanatında yaprak ve palmet gibi motifler görülmektedir. Osmanlı Saray Halılarında ise lale, sümbül ilealınmıştır. Osmanlı halılarındaki madalyon şeması İran halılarındaki gibi kapalı bir fonda olmayıp, sonsuzluk prensibine sahiptir. Yama gibi duran madalyonlar kaldırılsa bile, örnek bir şey kaybetmez. Madalyonsuz olarak çok daha başarılı kompozisyonlarda halılar vardır (Tuğan, 2010: 103).