• Sonuç bulunamadı

İran İslam Devrimine Kadar Olan Süreçte İran-ABD İlişkilerine Genel Bir Bakış

2. İ RAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI İRAN-ABD İLİŞKİLERİ

2.1. İran İslam Devrimine Kadar Olan Süreçte İran-ABD İlişkilerine Genel Bir Bakış

Köklü bir bürokrasiye, devlet geleneğine ve kültür birikimi ile birlikte önemli petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olan ve her dönemde Ortadoğu’da etkin bir rol üstlenmiş bulunan İran’ın, tüm politikalarında olduğu gibi dış politikasını da 1979 öncesi ve sonrası şeklinde ayırmak mümkündür.

İran dış politikasına sadece dış dünyada cereyan eden olaylar yön vermemekte, iç siyasette vuku bulan gelişmeler de İran dış politikasına etki etmektedir. İran’ın devrimden kaynaklanan yayılmacı politikasına, dolayısıyla da dış siyasetine en fazla etki eden husus Şiilik faktörü olmuştur.

Ortadoğu coğrafyasına göz atıldığında ülkelerin genelde iktidarda bulunan tek adamların kontrolünde olduğunu ve ülkelerin iç ve dış politikalarının bu kişilere bağlı olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Bu vesile ile Ortadoğu’da yerleşmiş ve gelişmiş bir demokrasi kültüründen bahsetmek zordur. Bir Ortadoğu ülkesi İran’da, kuruluşundan itibaren Rıza Şah’ın iktidarı ile birlikte Pehlevi hanedanlığı dönemi başlamıştır. Rıza Şah İran dış siyasetini, önce ABD ile iyi ilişkiler geliştirmek üzerine kurmuş, daha sonra Almanya ile de yakınlaşma göstermiştir. Almanya ile başlayan bu yakınlaşma ekonomik alanlardaki tercihlerde de kendini göstermiştir. Mesela, ülkenin ekonomik durumunu düzeltmek için Amerika’dan getirtilen Millspaugh ve heyeti kontratları biter bitmez ülkelerine geri gönderilmiş ve yerlerine Alman maliye uzmanı Kurt Linden Blatt getirilmiştir.34

İran dış politikası, kuruluşundan Muhammed Musaddık iktidara gelene kadar geçen sürede Batı yanlısı bir politika izlemesine rağmen, 1951 yılında iktidara gelen Musaddık ile birlikte yön değiştirmiştir. Petrol gelirlerinden daha çok pay almak isteyen Ulusal Cephe lideri Musaddık, İran petrollerinin millileştirilmesine karar vermiştir. Musaddık, bu kararla devlet içerisinde

başka bir devlet gibi hareket eden İngiliz İran Petrol Şirketi’nin (Anglo-Iranian Oil Company) etkisini sınırlamayı ve İran’ın petrol gelirlerinden

hakkı olan gerçek payı almasını sağlamayı hedeflemiştir. Bu hareket, aslında İran’ın Batı’dan bağımsız ve ulusalcılığı ön plana çıkaran bir dış politika izlemek istediğinin ilk göstergesi olmuştur. Petrolün millileştirilmesi kararına en büyük tepki doğal olarak İngiltere’den gelmiştir. Çünkü İngiliz şirketleri petrolden %40’a yakın bir pay almaktaydılar.35

Musaddık tarafından başlatılan petrolün millileştirilmesi girişimi 1953 yılında Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı (Central Intelligence Agency- CIA) ve İngiltere tarafından planlanan ve uygulan bir darbe ile engellenmiş, Musaddık iktidardan uzaklaştırılarak yerine Batı taraftarı General Fazullah Zahidi getirilmiştir. Bu darbeden sonra 1951 öncesinde olduğu gibi yine Batı yanlısı bir politika takip edilmiştir. 1953 yılında Musaddık’ın iktidardan uzaklaştırılması sonucunda İran petrolü yine uluslararası bir şirketin eline geçmiştir. Ancak bu kez ABD bu şirketin % 40 ortağı durumuna gelmiştir. Şah Musaddık sonrasında, ABD yanlısı bir politika izlemiştir.

1953 darbesinden sonra Amerika ve İngiltere, İran’la bozulan ilişkilerini tekrar iyileştirebilmek için daha çok ekonomik yardımları tercih etmiştir. Bu ekonomik yardımları çoğunlukla askeri yardımlar oluşturmuştur. Örneğin, ABD 1953 yılında, İran’a 45 milyon dolarlık bir ekonomik yardımda bulunmuştur. Bu yardım sayesinde Şah’ın gizli örgütü SAVAK’ın temelleri atılmıştır. İngiltere ise “Petrol Konsorsiyum Anlaşması” ile İran’la olan ekonomik bağlarını daha da sağlamlaştırmıştır.36

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan konjönktür de dikkate alındığında, yeniden oluşan İran, ABD ve İngiltere yakınlaşmasının çok fazla yadsınmaması gerekir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan dünya düzeninde Sovyet yayılmacılığına karşı alınabilecek en geçerli ve gözde önlem, ülkelerin özellikle ABD ve İngiltere ile yakınlaşarak denge politikası

35 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu; Siyaset, Savaş ve Diplomasi, İstanbul,

2004, s.256-263. 36

takip etmeleri olmuştur. İran tarafından izlenen politikada bu yönde kendini göstermiştir.

İran bu denge politikasının gereği olarak, özellikle dış politika konusunda ABD ve İngiltere ile uyum ve işbirliği içinde olmaya büyük önem vermiştir. İran bununla da yetinmeyerek, 1955 yılında Türkiye ve Irak arasında imzalanan Bağdat Paktı’na aynı yıl Pakistan ve İngiltere ile birlikte katılmıştır. (Daha sonra bu anlaşma Irak’ın çekilmesiyle 1958 yılında Central Treaty Organization-CENTO ismini alacaktır.) İran, Batı bloğuyla mevcut ilişkilerini geliştirirken, SSCB’yi de tamamen ihmal etmek istememiştir. Bunun için SSCB ile de ekonomik işbirliğine giderek bu iki süper güç arasında denge politikası takip etmeyi çıkarları açısından vazgeçilmez görmüştür.37

İran’ın, Musaddık sonrası izlediği Batı yanlısı politika kendini 1973 yılında Arap-İsrail Savaşı’nda da göstermiştir. İran, Arap-İsrail Savaşı

süresince Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üyesi ülkeler tarafından alınan petrol üretiminin azaltılmasına yönelik kararları dikkate almamış ve tam aksine petrol üretimini daha da artırarak Batı ülkelerine daha fazla petrol ihraç etmiştir. İran tarafından izlenen bu tutumun arkasında Musaddık’ın İran petrollerinin millileştirilmesi sırasında diğer Arap ülkelerinin petrol üretimini artırarak Batılı ülkelere satmaları ve bu hal tarzı ile İran’ı zor durumda bırakmaları yatmaktadır. Bu sebepten ötürü İran, savaş süresince diğer Müslüman devletlere yardım etmek yerine, petrol satışından elde ettiği paraların İran ekonomisine akmasını tercih etmiştir.

İran’da Devrim öncesinde tamamen pragmatik bir dış politika anlayışının egemen olduğuna şahit olmaktayız. Bu dönemde İsrail Devleti ile olan ikili ilişkiler de iyi bir seyir izlemektedir. İran her ne kadar İsrail’i resmi olarak tanımasa da, bu iki devlet aslında bir nevi “de facto” müttefik olarak davranmıştır. İki devlet arasındaki ilişkiler İsviçre aracılığıyla sürdürülmüştür.

37 Serkan Taflioğlu, “İran, Silahlı İslami Hareketler ve Barış Süreci, Avrasya Dosyası; İsrail ÖZEL, Sayı:5, No.1, Sonbahar 1999, s.47.

İran-İsrail ilişkileri de tamamen pragmatik ve çıkar eksenli bir yörüngeye oturtulmuştur.38

İran devleti kuruluşundan İran devrimine kadar olan süreçte bazı dönemlerde kopmalar yaşasa da, genelde Batı yanlısı bir politika takip etmiştir. Bu politika, 1979 yılındaki İran devrimi ile yerini “ne Doğu ne Batı” felsefesine bırakmıştır. Özellikle de Soğuk Savaşın bitmesi ile birlikte Rusya- İran yakınlaşması dikkati çekmiştir.

2.2. İran İslam Devrimi ve İran-ABD İlişkilerine Yansıması