• Sonuç bulunamadı

4. İ RAN'IN NÜKLEER ÇALIŞMALAR

4.3. Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya Federasyonu (RF), Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ve İsrail’in, İran’ın

4.3.1. Avrupa Birliği (AB):

AB, özellikle AB Triosu Fransa, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda ılımlı bir görüntü sergilemektedir. Her konuda ABD’nin politikalarının sonuna kadar savunucusu olan İngiltere’nin böyle bir durumda ABD’nin yanında olmaması dikkate değer bir durumdur. ABD’nin İran politikası İran’ı dışlama, uluslararası platformlarda yalnız bırakma felsefesine dayanmasına rağmen, ABD’nin aksine AB, İran’ın, uluslararası tecritten kurtarılarak, daha fazla iş birliğine teşvik edilmesini savunmaktadır. Bu nedenle kapıları yerine ilişkilerin geliştirilmesi yolunu seçmiştir. AB, İran ile diyalog kurarak akıllı yaptırımlar uygulamayı ve küresel sisteme entegre etmeyi daha uygun görmektedir.

AB’ye göre; İran’ın tecrit edildikten sonra rejim muhalifleri veya reformistlerin güçlendirilmesi ile ülke üzerinde egemen olan muhafazakar yapının dolayısıyla dini liderin etkisinin azaltılabileceği, ayrıca demokratik kurumların ülke geneline yerleşebileceği değerlendirilmektedir. AB uygulanacak bu hal tarzı sonucunda İran’ın nükleer silah programından ve teröristleri desteklemekten vazgeçebileceğini beklemektedir. İran’ı destekleyen AB ülkelerinin dayanak noktası UAEA’nın İran ile yapacağı anlaşmadır. Eğer İran UAEA tarafından verilen uyarıları dikkate almazsa AB, konunun BM Güvenlik Konseyi’ne getirilmesine karşı çıkmayacağı konusunda İran’a uyarılarda bulunmuştur.

İran’ı tehdit olarak gören ABD‘nin tersine AB, bu ülkeyi tehdit olarak görmemektedir. Bununla birlikte AB, İran tarafından yapılan nükleer çalışmaların bölge ve dünya güvenliği için potansiyel tehdit olabileceği görüşünü paylaşmaktadır. AB, İran’a karşı olabilecek yaptırımların ekonomik alanda alınabilecek birtakım önlemler olduğuna dikkat çekmiştir. Ancak başta AB olmak üzere Çin ve Japonya’nın İran tarafından ihraç edilen petrol ve doğalgaza olan ihtiyacı ile bu ülkelerin İran ile olan ekonomik bağlantıları dikkate alındığında, ekonomik anlamda alınabilecek yaptırımların İran’dan ziyade bu ülkelere menfi tesir yapacağı değerlendirilmektedir.

4.3.2. ABD:

ABD Başkanı Bush, 29 Ocak 2002 tarihinde kendi ulusuna yaptığı seslenişte İran’ı Kuzey Kore ve Irak ile birlikte “şer ekseni” içerisinde göstermiştir. Kitle imha silahı üretimi, Hizbullah ve HAMAS gibi terörist gruplara yardımı ve Ortadoğu barış sürecine karşı olması, İran’ın şer üçgeni içerisinde hedef gösterilmesinin temel nedenleri olarak açıklanmıştır.

ABD’nin Ortadoğu politikasını belirleyen iki temel unsur, petrol ve doğalgaz kaynaklarının dünyaya kesintisiz olarak dağıtımının sağlanması ve İsrail Devleti’nin varlığını sürdürmesi olmuştur. Bu konulardan herhangi biri için tehdit oluşturan ülke veya ülkeler grubu, ABD’nin çıkarlarına tehdit oluşturmuş kabul edilmektedir. Bu perspektiften bakınca, İran’ın nükleer silahlar geliştirme yeteneğini kazanması, ABD açısından hem Basra Körfezi

üzerinde hakimiyet kurma girişimlerinde daha cesaretli olması sonucunu getirebilecek, hem de özellikle İslam Devrimi’nden sonra ülkeyi yöneten mollaların sık sık dile getirdiği “İsrail Devleti’ni yok etme” konusunda bu kez çok ciddiye alınmayı gerektirecek imkan ve kabiliyete sahip olabilecekleri ihtimalini kabul etmesi olarak görülecektir ve bu iki olasılık da ABD açısından “kabul edilemez” bulunmaktadır.97

İran’ın nükleer çalışmalarla ilk tanışması ABD sayesinde olmuştur. Bu işbirliği Şah döneminde artarak devam etmiştir. Ancak 1979 yılına kadar çok iyi seyreden İran-ABD ilişkileri, 1979 İran İslam Devrimi ile kesintiye uğramıştır. Bu tarihten sonra İran, ABD’yi Büyük Şeytan, İsrail’i Küçük Şeytan olarak adlandırmıştır. ABD, Büyük Ortadoğu projesi kapsamında, İran’da, rejim değişikliği isteğini açık olarak ifade etmeye devam ederken, İran’ın nükleer yakıt üretimi için Bushehr’de RF’nin parasal desteğiyle yaptığı tesise müsamaha etmeyeceğini de açıklamıştır. ABD, İran’dan nükleer faaliyetlerinden vazgeçmesinin yanısıra terörist faaliyetlere ve organizasyonlara destek vermekten, İsrail ve Filistin Barış sürecine müdahaleden vazgeçmesini istemektedir. 98

İran’ın nükleer bir güç olma olasılığı ABD ve İsrail tarafından kabus olarak tanımlanmıştır. Ancak bunun bir kabus olarak kabul edilmesinin temel nedeni İran’ın, kendi caydırıcılığını gerek doğrudan, gerekse fiili olarak bölgedeki çeşitli devletlere ve diğer aktörlere yayması olacaktır. Keza, bölgenin diğer güçlü ülkeleri Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail, İran’ın nükleer silahlara sahip olmasını kabul etmeyeceklerdir. Nitekim bu ülkelerin, kendi nükleer silah üretim programlarını geliştirerek güvenlik alanında ABD’ye olan bağlılıklarını azaltabilecekleri değerlendirilmektedir. Bu ülkelerin nükleer güce sahip olmaları ABD’nin gerçekleştirmeye çalıştığı Büyük Ortadoğu Projesini sekteye uğratacaktır.99

97 Öztürk, a.g.e., s.104

98George Perkovich, Iran’s Security Dilemna, 27 Ekim 2003, www.worldsecuritynetwork.com. 99 George Perkovich, Silvia Mananero, “The Global Consequences of Iran’s Acquisition of Nuclear

Weapons” (Draft), 1,30, Carnegie Endowment, April 2004, www.ceip.org

Dünya ve bölge devletleri, İran ve ABD arasındaki sorunun çözülüp çözülmeyeceğini çok ciddi şekilde takip etmektedir. Çünkü Ortadoğu ve bölgenin siyasi geleceği, İran-ABD arasındaki ilişkilerinin seyri doğrultusunda şekilleneceği değerlendirilmektedir. Avrasya coğrafyasında, siyasi denklemin yapısı ve işleyiş tarzının, ABD-İran arasında ortaya çıkacak ilişki modeli çerçevesinde şekilleneceğini söylemek mümkündür. ABD'nin Irak ve Afganistan’a yerleşmesi ve Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde İran'ın jeopolitik konumu ve ideolojik kimliği İran’a değişik boyutlarda stratejik önem yüklemektedir.

ABD, UAEA anlaşmaları ihlallerini BM Güvenlik Konseyi’ne götürerek, Konsey’den bir takım uluslararası yaptırımların uygulanması kararı çıkartmaya ve göstermiş olduğu tepkiyi uluslararası alanda yaygınlaştırarak meşru zemine oturtmaya çalışmaktadır.