• Sonuç bulunamadı

II. ARAŞTIRMANIN TEORİK ÇERÇEVESİ

5. İNTERNET, BİLGİ TOPLUMU VE ÖZEL YAŞAM

5.2. İnternet, Sanal Cemaat, Sanal İlişki

Sanal Âlem, daha çok dijital ortam için kullanılan bir kavram olup genel olarak, katılımcıların bedenen değil de sadece iletileri aracılığı ile birlikte oldukları, ilişkilerin yüz yüze değil sadece ses, görüntü ve yazışmalarla gerçekleştirildiği bir dünya anlamında kullanılmaktadır. Bedensiz toplulukların oluşturulduğu bu mekânsız uzay, aslında gerçek dünyanın sahip olduğu vasıflara uzak olmakla birlikte bambaşka bir dünya ile karşı karşıya bulunduğumuz algısına yol açtığından, sanal âlem olarak ifade edilmektedir.

İnternet, insanların sanal ortamda bir araya geldiği, yeni grup ve topluluklar oluşturduğu sanal bir ortamdır. Sanal sözcüğü, etki olarak var olan fakat gerçekte var olmayan olay veya olguları tanımlamaktadır (Oral, 2005: 92).

Bilişim devrimi ile birlikte yaşanmakta olan gelişmelerin, sanal dünyayı asıl yaşam ortamı olarak kabul etmeyi sağladığı düşünülmektedir. Günümüz teknolojik imkânları ile sanal dünyada var olabilmenin en önemli koşulu, bilgisayar ve ilgili elektronik araçları kullanma bilgisi ve yeteneği kazanabilmiş olmaktır (İnce, 2000:189-260).

Robbins (1999:63-67)’in, post-modern zamanların ütopyacı bir görüşü olarak düşünülebileceğini söylediği siber uzay, Gibson’a göre ortaklaşa üretilmiş bir yanılsamadır. Stenger ise siber uzayın bir çeşit büyü (oz) olduğunu söyler, oradadır fakat bir konumu yoktur. Benedict, siber uzayın doğasında var olan maddi olmama ve istenen şekle sokulabilme özelliğinin, mitik gerçekliklerin sahnelendiği en heyecan verici sahneyi sağladığını söylemektedir. Ona göre siber uzay, bir kurgu içinde yaşama ihtiyacımızın bir uzantısı olarak görülebilir.

Sanal dünya, arzuların tatmin edildiği koruyucu bir kılıf olarak da düşünülmüştür. Weibel sanallığı “psikotik alan” olarak tanımlar. Siber uzay, istek ve gerçekliğin sınırlarının birbirine karıştığı bir psikotik çevrenin adıdır. Bu psikotik alanda, gerçek dünyanın gerçekliği reddedilir, benin (self) tutarlılığı bölünür ve hayatın niteliği duyuya indirgenir (Robbins, 1999:71).

Sayar’a göre siber alan ya da siber uzay, fizikselliğin olmadığı yeni bir “yer”dir. Öyle ki, ona girdiğimizde bedenlerimizi geride bırakmış oluruz. Siber uzayın psikolojik bir alan olduğu, nete giren ya da e-mail yazan kişilerin bir dizi amaç ve anlam ile dolu bir mekâna girdikleri bilinmektedir. Analitik terminoloji içinde bilgisayarlar ve siber alanın bireyin intrapsişik dünyasının bir uzantısı olan bir tür “geçiş mekânı” oluşturdukları söylenebilir. Bir başkasıyla sanal ortamda yazışırken onunla gerçekten buluştuğumuz yanılsamasına kapılabiliriz. Kişi bu alanda başka kimlikler üzerinden kendisini daha iyi tanımaya çalışabileceği gibi, burasını kendi düş kırıklıkları, endişe, arzu ve düşlemlerini sergileyeceği bir psikolojik alan olarak da kullanabilir. Bir yönüyle de siber alan, tıpkı rüyada olduğu gibi mekânın ve fiziğin yasalarının aşıldığı, kişinin bir tıklamayla kendisini bir rüyaya ışınlayabildiği bir boyutu temsil eder (Sayar, 2003:73-74).

Sanal Topluluk” kavramı genellikle, birtakım ortak ilgileri paylaşma noktasında buluşan, bilgisayar ağları aracılığıyla iletişim kuran ve bir tür sanal ilişkide bulunan toplulukları tanımlamak için kullanılmaktadır. Burada “sanal” kelimesinin kullanılmasının nedeni, gerçek bir topluluğun temel unsurlarından olan yüz yüze iletişim, ortak mekân

birlikteliği ve birbirinden haberdar olma (tanışıklık) özelliklerinin bulunmayışıdır. Ancak ortak ilgileri paylaşma, iletişim kurma, ilişkileri sürdürme gibi özellikler, bu tür oluşumları sanal da olsa topluluk olarak adlandırma sonucunu doğurmuştur.

Sanal örgütler, yer ve zaman açısından bağımsız çalışan elemanların internet düzleminde gerçekleştirecekleri iletişime dayanmaktadır. Sanal örgüt, çalışanların etkileşimli biçimde iletişim kurmalarını sağlayıcı tüm ileri teknolojilerden yararlanan organizasyondur. Sanal örgüt felsefesi ile birlikte, “çalışanı işyerine götürme” anlayışı yerini, “işi çalışana götürme” stratejisine bırakmaktadır. Bilgi çağında örgütler yeni teknolojileri kullanarak faaliyetlerini dünyanın farklı lokasyonlarında etkin biçimde yönetebilmektedirler (Tekin, 2003:250-251).

Sanal toplumların coğrafi engelleri ortadan kaldırdığını belirten ve aynı zamanda kavramın isim babası olan Rheingold’a göre sanal topluluk, yeterli sayıda insanın internet üzerinde, yeterince uzun ve yeterli bir insani duygu ile kamusal tartışmayı yürüttükleri ve kişisel ilişkiler ağı oluşturdukları bir alandır. O, gerçek olduğunu söylediği sanal topluluğu, “kafelerde ya da internet üzerinde, organik bir topluluk amaçlayan insanların ilişki kurmaları” olarak tanımlamaktadır (Timisi, 2003:163).

Robbins (1999:73)’in ifadesiyle, dünya kendisini dönüştürmektedir. Sınırlar kısmen ortadan kalkıp yeniden düzenlenmektedir. Dönüşümün bu sarsıntılı ve çelişik süreçlerinde, aidiyet ve topluluk anlayışlarının çözülüp yeniden konumlandığını görüyoruz. Sanal topluluklar farklı bir dünyada yaşamıyorlar. Bunlar, bu yeni kültürel ve siyasi coğrafyaların içerisinde konumlandırılmalıdırlar. Sanal gerçeklik ve siber uzay genellikle gerçek dünyanın tersi olarak algılanır. Sanal gerçeklik, çağdaş sosyal gerçekliğin zor ve tehlikeli koşullarına karşı “hiçbir yer-her yer” alternatifi olarak düşünülür.

İnsanları birbirine bağlayan coğrafi yakınlık değil, aynı hedeflere sahip olmalarıdır. Dolayısıyla birbirinden uzak, dağınık ve örgütsüz bireyler, dünya çapında bir eylemde baskı uygulayabilecek kapasitede güçlü koalisyonlar oluşturabilirler. Gönüllü kuruluşların sayısı internet sayesinde artmaya ve etkili sonuçlar elde etmeye devam ediyor. Örneğin; 1995 yılında OECD ülkelerinin uluslar arası yatırımları düzenleyecek bir anlaşma için görüşmelere başlamaları üzerine 70 ayrı ülkeden 600 gönüllü kuruluş internet üzerinden bir eylem koordine ettiler ve bu eylem sonucunda hükümetleri dize getirdiler (Kaiser, 2001:43).

Siber alanı postmodern zamanların ütopyacı vizyonu olarak görenler de vardır. Ütopya hem hiçbir yer (outopia) hem de iyi bir yer (eutopia) olduğu gibi, siber alan da aynı şekilde “hiçbir yer-bir yer” olarak yansıtılmaktadır. Nicole Stenber, “oraya gideriz ama orası yoktur” der. Bir başka yargıya göre, internet kullanıcıları siber toplum mensubudurlar ve siber uzayda yaşamaktadırlar. Siber toplum (cybersociety), internet kullanıcılarından oluşan dünya çapındaki ağın ürettiği elektroniğe dayalı iletişimler ağıdır (sanal gerçeklik). Siber uzay (cyberspace) kavramı ise, interneti oluşturan küresel bilgisayar ağının biçimlendirdiği etkileşim uzayı anlamında kullanılmaktadır. Cemaat, aidiyet duygusunu, kolektif bilinci, dayanışmayı, ortak amaçlar adına davranmayı, benzerliği ve doğallığı simgelemektedir. Oysa sanal ilişkiler geçici, dayanışmadan yoksun ve aidiyet duygusunu sürekli üretemeyecek yapıdadır. Bunun için aslında sanal cemaat yerine sanal grup kavramı daha uygun düşmektedir. Çünkü sanal grup kavramı sosyolojik gerçeklikle daha fazla örtüşmektedir (Bal, 2004:91-95).

İnternetin bireysel ve toplumsal hayatımıza kazandırdığı en yeni olgulardan biri,

sanal ilişki ve sanal sohbet olgularıdır. Yeni bir toplumsallaşma ve ilişki tarzı olarak kabul

edelim ya da gerçeklerden kaçış sonucu müracaat edilen bir sığınma türü olduğunu düşünelim fark etmiyor. Sanal ilişki bugün sıkça gündeme gelen yeni bir ilişki tarzı olarak hayatımıza girmiş ve toplumsal kabul görmeye başlamış bulunmaktadır. Yani giderek daha çok “gerçek” olma vasfı kazanan sanal ilişki artık reddedilemeyecek bir ilişki ve iletişim tarzı olma boyutunu kazanmıştır.

Genel anlamıyla “Sanal İlişki”, ortak mekânda gerçekleşmeyen, yüz yüze görüşmeye dayanmayan, bedensel temas olanağının bulunmadığı, araçlı bir iletişim ile gerçekleştirilen ve gerçeklikten ziyade hayali bir hüviyet arz eden bağlantı şeklidir. Bu açıdan bakıldığında bunun bir ilişki olarak kabul edilip edilmeyeceği bile tartışılabilir (Karaca, 2006).

Kısaca, “internet aracılığıyla gerçekleştirilen ilişki” şeklinde ifade edilebilecek olan sanal ilişkiyi, “internet üzerinden kurulan iletişim yoluyla gerçekleştirilen, yüz yüze olmayan, fiziksel yakınlık ve bedensel temasın bulunmadığı ilişki” şeklinde tanımlamak mümkündür.

Ege (2005: 183)’nin ifadesiyle, bu ilişkinin sanal kişilikler arasında kurulduğunu ve bu nedenle kurguların bir araya gelmesinden ibaret olduğunu ve sosyal bir ilişki olmadığını

söyleyebilirsiniz. Bireyler ister reel dünyadaki özellikleriyle ister kurgusal özellikleriyle bu ilişkiye girsinler, sonuçta siber uzayda karşı karşıya gelen bireylerin somut olarak var olan, sanal olmayan insanlar olduğu ve karşılıklı bilgi ve duygu akışının var olduğu fikrinden hareketle bu ilişkinin sosyal bir ilişki olarak nitelenmemesi için bir neden olmadığını da düşünebilirsiniz. İki insan arasındaki ilişki ister yüz yüze ister bir bilgisayar aracılığı ile olsun sosyal olarak nitelendirilebilir.

Sanal ilişkide, görüntü aktarıcı iletişim araçlardan faydalanarak sesli ve görüntülü görüşme imkânı da bulunmakla birlikte genellikle bedensel temastan yoksun ve yüz yüze olmayan bir ilişki söz konusudur. Bu tür ilişkide bağlantı doğrudan doğruya değil de çeşitli araçlarla gerçekleştirildiğinden kişiler kolaylıkla hayali kimlikler kurgulayabilmekte, fiziksel ve kişilik özelliklerini olduğundan farklı yansıtabilmekte, aldatma ve yalana dayalı bir dünya oluşturabilmektedirler. Bu gerçeklik ise, sanal ilişkileri güvenilirlikten uzaklaştırmakta ve bu tür ilişkilere temkinli yaklaşılmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak her şeye rağmen her geçen gün daha çok kişi çeşitli şekillerde sanal ilişkiler kurmakta, bir kısmı bu ilişkileri gerçek hayata da taşımaktadır.

Sanal ilişkilerde, bireylerin toplumsal kalıpların dışına çıkarak kendilerini daha rahat ifade edebilme imkânları olduğu savunulmaktadır. Bununla birlikte bu tür ilişkilerde dostluğun ilerlemesi yüz yüze olan ilişkilerden daha yavaş gerçekleşmekte ya da böyle bir iletişim ortamı hiç gelişmeyebilmektedir. Bu durum ise hayal kırıklığı ve başkalarına olan güvenin azalması gibi üzücü sonuçlara yol açabilmektedir. Ancak her şeye rağmen bireyler arkadaşlıklar kurmada, aşık olmada ya da düşmanlar elde etmede interneti rahatça kullanabilmektedirler (Yetim ve Güler, 2002:356-357).