• Sonuç bulunamadı

İnsanın Sorumluluğu (Mes’ûliyet)

Sorumluluk, Arapça’da teklîf” veya mükellefiyet olarak karşılık bulan bir kelime olup, daha çok fıkhî (hukukî) bir terim olarak kullanılmaktadır. Teklife muhatap olan kişiye “mükellef” denir Mükellefiyet, en genel anlamıyla, “Yüce Allah’ın aklî melekeleri yerinde olan insanı, hilâfet ve emanet görevi ile yükümlü tutması” demektir.1180 “Uyulması gereken kurallara uymamanın hesabını verme hali”

ya da kişinin kendi davranışlarının veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenecek olması” şeklinde tanımlanan sorumluluk; terim olarak daha çok ahlâk ve hukuku ilgilendirir.1181

Kavram olarak mes’ûliyet, “başlangıcı ve sonu olan bir zaman zarfında belli sıfatları haiz kişilerin kendi iradeleriyle yaptıklarından sorumlu tutulması ve bunlardan muâheze edilmesi” şeklinde değerlendirebiliriz. Sorumluluk, bir görevi

1176 A’râf, 7/ 56, 85.

1177 Ankebût, 29/ 61. 1178 İsrâ, 17/ 67.

1179 Aydın, Hayati, a.g.e., s. 29

1180 Demirci, Kur’an’ın Ana Konuları, İFAV Yay. İst. 2008, s. 122-123.

1181 Sülün, Murat, Kur’an’da Mes’uliyetin Kavramsal Çerçevesi, Kur’an-ı Kerim’de Mes’uliyet, içinde, İstanbul, 2006, s. 20.

yapmaya ve bir emri yerine getirmeye çağrıldığında başlar, bu çağrıya uyarak görevini yerine getirip hesabını verdiğin zaman da biter.1182

İslâm hukukuna göre mükellefiyetin temel şartı, ehliyettir. Yani bir insanın herhangi bir işle mükellef tutulması için o işe ehil olması gerekmektedir. Bu da kişinin kendisine yöneltilen hitabı anlayacak ve bu hitabın gereğini yerine getirebilecek güçte olmasıyla mümkündür. Yüce Allah teklife muhatap kıldığı insana hitabın mahiyetini kavraması için akıl, idrak, temyiz kudreti ve irade hürriyeti vermiş, bu kudret ve hürriyeti tam olarak kullanabilecek yaşa geldiğinde de onu, söz konusu hitabın içeriği ile sorumlu tutmuştur.1183 Teklifin esasını akıl ve idrak teşkil

eder; yani akıl ve idrak, teklifin temel direğidir.1184 Bu doğrultuda aklın emri ve

komutuyla hareket eden diğer organlar da işledikleri ve işlevleri hakkında sorumlu tutulacaktır.1185

İnsan mutlak anlamda sorumlu bir varlıktır,1186 başıboş ve gayesiz

yaratılmamıştır.1187 Dinin temel amacı akıl, can, mal, namus/nesil ve inanç

emniyetini sağlamak olup, bunu da insanoğluna birtakım emanetler yükleyerek gerçekleştirmektedir. İtikat alanında bâtıl inanç ve düşüncelerden uzak muvahhidâne bir zihnî hayat, amelî plânda ise başta dinî emir ve yasaklar olmak üzere, dünyada ve ahirette işe yarayacak (sâlih) amelleri yerine getirmek1188 gibi yükümlülüklerle

sağlanmaktadır.

Kur’an’a göre insanın yeryüzünde yüklendiği görev ve taşıdığı misyon yeryüzünü imar etmektir: “O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın

imarından sorumlu (ve buna donanımlı) kıldı.”1189 Bu ayeti kerimede insanoğluna

çok hayati bir mesaj verilmektedir. Çünkü yeryüzü Allah’ın insana bir emanetidir. Bu emanetin, Allah’ın yeryüzünde yarattığı tabii denge çerçevesinde korunması, geliştirilmesi ve imar edilmesi gerekir. Allah’ın yeryüzüne koyduğu dengeye zarar

1182 Aydar, Hidayet, Kur’an’da Mes’ûliyete Riayet ve Riayetsizliğin Dünyevî ve Uhrevî sonuçları, (Kur’an’da Mes’ûliyet içinde) s. 253.

1183 Zeydan, Abdulkerim, el-Vecîz fî Usûli’l-Fıkh, Beyrut, 1997, s. 87.

1184 Ebû Zehra, Muhammed, İslam Hukuku Metodolojisi, (Çev. Abdulkadir Şener), Fecr Yay, Ankara, 2000, s. 183. 1185 İsrâ, 17/ 36. 1186 A’râf, 7/6. 1187 Mü’minûn, 23/ 115; Kıyâmet, 75/ 36. 1188 Sülün, a.g.m. s. 31 1189 Hûd, 11/ 61.

verecek her türlü anlayış ve eylem de Kur’an’ın bu mesajına ters düşer. Çünkü insana verilen görev yeryüzünün imarıdır.1190

İnsan-tarih ilişkisi içinde tarih, insanın kendini tanıması, sorumluluğunun bilincine ermesi, varlığını, yani ne olduğunu anlaması konusunda aracılık yapmaktadır. İnsanın olaylar üzerindeki iz ve tesirleri tespit edilebildiği, bir başka deyişle insan hayatının bir ifade biçimi olan tarih yorumlanabildiği takdirde, insanın tarih ve evren karşısındaki konumu ve sorumluluğu anlaşılabilecektir. Çünkü tarih, insanın yüklendiği misyonu ne ölçüde yerine getirdiğini, anında ve titizlikle kayıt defterine işlemekte ve bunun sonucunda ortaya çıkan kâr ve zararı tespit işini ise, işvereni konumunda olan insana bırakmakta ve sorumluluğu da ona atmaktadır.1191

Kur’an’a göre insanın yerine getirmekle görevli olduğu birisi kendisiyle, diğeri de çevresiyle ilgili olmak üzere iki sorumluluğu vardır. İlk sorumluluğu hem düşünce hem de eylem alanındadır ve Hukukullah (Allah hakları) olarak ifade edilir; ikincisi ise, Hukuku’l-Ibâd ya da Hukuku’n-Nâs (diğer insanların haklarını gözetmek) şeklinde ifade edilir. İnsanın üzerine düşen başlıca görevi, fıtratının gereklerine uyarak Allah’a kulluk etmektir.1192

Öteki sorumluluk ise toplumsal vicdanın (bilincin) gelişimiyle ve başkalarının iyiliğini arzulamakla ilişkilidir. Bu, insanın hayat boyunca bütün hareketlerinde başkalarının haklarına saygı göstermesi demektir. Bu iki kelimeyi, “insanın kendisine ve topluma karşı sorumlulukları” şeklinde değerlendirmek mümkündür. Bu iki yönlü sorumluluk anlayışı birbirinden ayrı ve birbiriyle ilişkisizmiş gibi düşünülemez.1193

Zihin fıtrata uygun olan davranışın kararını verir ve insan da onu eylem planına döker. Bu noktada kişinin niyeti çok önemli bir rol oynar. “Hukukullah” ile “Hukuku’l-Ibâd”ın ya da nefse karşı olan sorumluluklarla, topluma karşı olan sorumlulukların uyumlu bir karışımını bulmayı amaçlayan “denge”nin, isabetli bir biçimde kurulmasıyla veya nefsin arzularıyla başkalarının çıkarının çatışmasını önleyip arada bir denge kurmakla niyetin saflığının derecesi ortaya çıkar.1194

1190 Altuntaş ve Şahin, Kur’an’ı Kerim Meâli, (Dipnot s. 227.)

1191 Pazarbaşı, a.g.m. s. 58. İlgili ayetler için bkz. İsrâ, 17/ 13-14; Yâsîn, 36/ 12; İnfıtar, 82/ 10-12. 1192 Abdullatif, Seyit, Kur’an’ın Zihni İnşası, (Çev. M. Kürşat Atalar), Pınar Yay. İst, 1995, s. 75. 1193 Abdullatif, Seyit, a.g.e., s. 76.

İslam kültürü, işte bu sürecin ifadesinden başka bir şey değildir. Sürece yön veren genel prensip ise, “Allah’ın emirlerine itaat, kulların hukukuna riayet” şeklinde ifade edilebilir. Kişinin nefsine ve diğer insanlara karşı sorumlulukları, burada kişinin amellerinin bütünleyici yönlerini oluşturmak için, birbiri peşisıra sıralanmıştır. Kişinin hem ailesi için hem de en genelde toplumdaki rolü ne olursa olsun, bu iki yönlü sorumluluğa dikkat etmelidir. Bu konuda duyarlı olmak, ‘hayr’dır, duyarsızlık ise ‘şer’dir. Bu ayrım hayatın, fiziksel, entelektüel, manevî, toplumsal, ekonomik ve siyasal her alanında belirleyicidir.1195

Kur’an öğretisi, bütünüyle insanın sorumluluğu kavramı üzerine oturmuştur. Buna göre insan hem kendisinden, hem de ortak bir hayatı paylaştığı toplumundan sorumludur. İnsanlar, toplumsal kargaşa, düzensizlik, çöküntü, bozulma ve kokuşmalardan toplumlarını korumak ve kurtarmakla yükümlüdür. Bu ilke Kur’an tarafından ortaya konulmakta ve bu konuyu gündeme getiren Kur’an kıssalarının çoğunda, bireylerin toplumsal bozulmalara karşı koyuşları anlatılmaktadır. Bütün peygamberlerin mücadeleleri de, bu direniş ve karşı çıkışların bir toplamıdır.1196

Kur’an’ı Kerim, genelde iyi amelleri Allah’a, kötülerini de insana nispet eder. Çünkü Kur’an, eğitim üslûbunu kullanır. İyi amellerin kişiye nispet edilmemesi, kişi şımarmasın; kötü amellerin kişiye nispet edilmesi ise, sorumluluğunu daha çok hissetsin diyedir.1197 Zira insan iyiliği kendinden bilince ‘Kârun’laşmaktadır.1198

İnsanı mükerrem bir varlık1199 olarak yaratan yüce Allah, kâinattaki bütün

varlıkları insanın emrine ve hizmetine vermiş,1200 insanı da yeryüzünde halife

kılmıştır.1201 İnsanı, bu kâinat emanetini koruyabilecek nitelik ve kabiliyette

yaratmış, bunun için kendisine lazım olan sorumluluk taşıma donanım ve bilgisini vermiştir. İçerisinde yaşadığımız kâinat bir emanettir. Bu emaneti yüklenebilme cesaretini de insan göstermiştir. Mü’mindeki emanet bilinci, onu insanlığın hayrına çalışan seçkin bir topluluk olmasını sağlamıştır. Bu özellik ona, kâinattaki mükemmel düzen ve dengenin korunması sorumluluğunu yüklemiştir.

1195 Abdullatif, Seyit, a.g.e., s. 76. 1196 Pazarbaşı, a.g.m. s. 56.

1197 Şimşek, M. Sait, Kur’an’ın Ana Konuları, s. 87. 1198 Kasas, 28/ 78.

1199 İsrâ, 17/ 70. 1200 Nahl, 16/ 10-17. 1201 En’âm, 6/ 165.