• Sonuç bulunamadı

İNGİLİZ TELSİZLERİ NASIL KAÇIRILDI?

Alı Münif Bey'in

İNGİLİZ TELSİZLERİ NASIL KAÇIRILDI?

Eninde sonunda bu iki subayın idam sehpasından kurtulmalarım sağladığımdan dolayı büyük bir mânevi huzur içindeyim- İstanbul’dan alelacele Ankara'ya gitmeye karar vermem, bana bu imkânı sağlamıştı. Selimiye kışlasındaki telsiz malzeme ve cihazlarını kaçırmak için planımı hazırla­ dım. Telsiz deposunu içinden feth etme­ ye karar verdim. I. Dünya Harbi'nden ta­ nıdığım ve o tarihte telsiz deposunda ça­ lıştığını öğrendiğim Bursalı Osman On­ başı ile görüştüm. O günlerde Bursa’nın drumu yüzünden çok üzgün olan Osman Onbaşı ile anlaşmamız kolay oldu. Bu sı­ rada telsiz depo kumandam ve muavini ile aynı yerde tekrar buluştuk- Sonradan Fahreddin Bey’den, bu iki subayın tekrar Fahreddin Bey’le görüştüklerini ve kendi­ lerine, onun bu işi ancak benim tahakkuk ettirebileceğimi, benim bu işte tam sala­ hiyetli olduğumu ve muhakkak benimle temas etmelerini ısrarla tavsiye ettiğini öğrendim. Bu sebepledir ki bu iki subay ikinci defa olarak benim yolumun üstüne çıktılar.

Telsiz depo müdürü Yüzbaşı Hikmet ve muavini Üsteğmen Hakkı (Muhabere Bin­ başısı Hakkı Petek) Beyîer’e emirlerinde olduğumu söyledim. Bu sefer aramızda tam bir anlaşma oldu. Müşterek çalışma işimi çok kolaylaştırdı.

Bu tarihlerde Selimiye kışlasının Hay­ darpaşa’ya bakan yan kısmında Türk bir­ likleri, Harem iskelesine bakan yan kıs­ mında da Rusya'dan kaçan General Veran- gel ordusuna mensup Beyaz Ruslar yerleş­ mişti. Kışla kumandam olan Ingiliz su­ bayı da, nizamiye kapısının üstünde Sul­ tan Selim’e ait hususî odada oturuyordu.

Telsiz depolannın üzerindeki kata sıh­ hiye taburu yerleşmişti. Haydarpaşa as­ kerî hastanesindeki Dr. Binbaşı Zıyâ Bey vasıtasıyle, sıhhiye tabur kamandan! ile tanıştım, Maksadımı; yani telsiz deposun-

Millî Mücadele günlerinden bir hâtıra: Ruşen Eşrefin hanımı

Sal İha Hanım (sağdan ikinci) Salih Bozok ve iki hanım arkadaşıyle.

daki telsiz malzeme ve cihazlarını Anado­ lu’ya kaçırmak istediğimi, bu maksatla ba­ na yardımcı olmasını ve — telsiz deposu erleri arasında sari hastalık olduğunu ile­ ri sürerek — temizlik yapmak ve ilâçla- mak için telsiz depolarının açılmasını sağ­ layacak bir tedbir almasını rica ettim.

Üç gün sonra sıhhiye tabur kumandanı­ nın yanına gittiğim zaman; Selimiye kış­ lasındaki Beyaz Ruslar’m ve Ingilizler m kışlayı tahliyeye başladıklarını, telsiz mal­ zeme ve cihazlarının deniz tarafındaki ta­ limhanenin Haydarpaşa tarafındaki top­ rak çöküntüsünden mütevellit çukur ile yıkılmaya başlayan talimhanenin istinat duvarı arasındaki kısma taşınmakta oldu­ ğunu gördüm. Hâdise şöyle olmuş: ÎNGÎLÎZLER’Î KORKUTAN BÎR OYUN: VEBA

Benden sonra sıhhiye tabur kumandanı telsiz deposundan bir eri veba teşhisi ile Haydarpaşa hastanesine Dr. Zıyâ Bey e göndermiş ve durumu da yazı ile kışla kumandanı Ingiliz subayına bildirmiş. Bu yazı üzerine Ingilizler ve Beyaz Ruslar, kışlayı terk etmeye başlamış ve Ingiliz kışla kumandanı sıhhiye tabur kumanda­ nına, fare itlafı ve mücadelesi için emir ve

selahiyyet vermiş, ismini unuttuğum bu değerli doktora teşekkür ettim ve derhal Osman Onbaşı ile temasa geçtim. Osman Onbaşı’yı, işimizin kolaylaşmış olmasın­ dan doğan bir sevinç içinde buldum.

Osman Onbaşı arkadaşlarından ancak beş kişi ile anlaştığını ve diğerlerinin de­ podan uzaklaştırılmasını istedi. Bir man­ gadan ibaret olan depo erlerinin geri ka­ lan kısmını birer birer hastaneye göndert- tim ve Dr. Zıyâ Bey vasıtasıyle, tebdil-i ha­ va raporu verdirerek depodan uzaklaştır­ dım.

Osman Onbaşı can ve gönülden benim­ le iş birliği yapıyordu. Sanki telsiz depo­ sunun kumandanı bendim. Kararım bütün telsiz deposunu boşaltmaktı. Dağ telsizle­ ri hayvan üstünde taşınacak vaziyette ve sandıklarda idi. Bunlar için yapacak bir iş yoktu.

Sahra telsizleri arabalar üzerinde ve ka­ paklan Ingilizler tarafından mühürlü idi. Kapakları menteşelerinden açılmak sure­ tiyle arabalann içi, mühürler bozulmadan, tamamen boşaldı ve numaralanarak amba­ laj sandıklanna yerleşti. Diğer yedek mal­ zeme de sandıklara kondu.

Bu işlerin, günde iki defa Haydarpaşa Nümune hastanesinin arkasındaki tepede

yerleşmiş olan İngiliz garnizonundan çıka­ rılan devriyelerin yaptıkları kontroller a- rasmda yapıldığını ve böyle bir hazırlığın hissettirilmemesine itina edildiğini kay­ detmek isterim.

Osman Onbaşı zaman zaman Selimiye’ deki evime geldi. Durum hakkında bana bilgi verdi. Bu işi büyük bir tevazu ve sükûnet içinde tamamladı. Nihayet telsiz deposunun bütün malzemesi takriben 75 küçük sandıkla, 20 büyük sandığa yerleş­ ti. Küçük sandıklar 2, büyük sandıklar 4 - 5 er tarafından taşınacak ağırlıktaydı.

Osman Onbaşı bir akşam; Medine’de ku­ rulmak üzere Almanya’dan gelen ve I. Dünya Harbi’nin sona ermesiyle Medine’ ye gönderilmeyerek büyük bir kısmı tel­ siz deposuna ambalaj halinde konan tel­ siz cihazının, arabalı sahra telsizlerinden sökülen telsiz cihazları ile depoda bulu­ nan yedek malzeme ve cihazların amba­ lajlarının tamam olduğunu bildirdi.

îş, bu sandıkların Selimiye kışlasının deniz tarafındaki, Kavak iskelesi denen askerî iskeleye taşınmasına ve bu malze­ meyi Anadolu'ya götürecek vasıtayı temi­ ne kaldı. Sandıkların Kavak iskelesine nakli için bir sıhhiye arabası aldım.

Murad Reis’le temasa geçtim. Murad Re- is’in elinde toplu bir şekilde göndereceği­ miz malzeme için kotra biçiminde bir va­ sıtası vardı. Kaptanı Beyaz Rus, tayfası Türk'tü. Bir perşembe günü gece saat on­ da Kavak iskelesine gelecek olan kotraya yüklemeyi kararlaştırdım.

Telsiz depo kumandanı ve muavini, Zey­ nep Kâmü Hastanesi civarındaki bir ev­ de emre âmâde bekledi. Telsiz cihazlan ile birlikte Anadolu’ya kaçacaktı. Güneşin erken battığı ve ayın erken saatlerde çık­ tığı bir kış günü. Ay gece yansına doğru İstanbul'un Rumeli tarafına geçecek ve Rumeli sahili karanlık olacaktır. Bu su­ retle kotramız bu karanlıktan faydalana­ rak çok hafif süratle ve tamamen sessiz ilerleyecek, gece yarısından sonra uykuya dalan Ingilizler'in kontrolundan sıyrıla­ rak Büyükdere’yi geçecek ve süratle Kara­ deniz’e açılacaktır.

Benim başımda kahve rengi askerî bir kalpak, üstümde gümüşî renkte bir as­ kerî palto, içimde sivil, fakat hâki renk­ te bir elbise. Paltoyu atınca sivil duruma girebilirim. Sol ayağımdaki yan tarafı lastikli çekme fotinin iç tarafında gizli Man marka küçük tabancam. Tabanca fişeklerinin nikel kısmının baş tarafı ha­ fifçe ve çok ince bir kıl testeresiyle ke­ silmiş. Bu şekilde hazırlanmış olan mer­ milerin öldürücü tesirinin arttığını duy­ muştum. Mecbur kalırsam, konuşturulma-

ya ve eziyet çekmeye meydan vermeden, intihara kararlıyım.

Batmak üzere olan güneş, İstanbul ta­ rafım bir kızıllık altına almış. Durgun Marmara’nın suları eflâtunlaşmıştı.

Yaptığım etütlere göre, Ingiliz devriye- lerinin kafalarını çektiği ve kontrolün a- ra verdiği bir sırada, yani akşam karan­ lığında, Osman Onbaşı ve 5 erle birlikte sandıklan araba ile kavak iskelesine ta­ şıtacağım. Arabacı ben. Arabanın yükünü kavak iskelesindeki 3 erle birlikte indiri­ yorum. Bu 3 er sandıklan istif ediyor. İLK AKSİLİKLER

Taşıma sırasında arabanın oku kınldı. Osman Onbaşı imdada yetişti ve telle oku sardı. Kırık oklu araba ve hakikaten hum­ malı bir çalışma ile bütün sandıklan ka­ vak iskelesine taşıdım. Bir kelime ile he­ pimiz fevkalâde bir çalışma yaptık bu gün. Telsiz deposu tamamen boşaldı. Kavak iskelesine taşındı. Üstleri bir branda ile örtüldü. Telsiz deposunda kapaklan İngi­ lizlerce mühürlü, fakat içleri tamamen boş telsiz arabalan ile içleri taşla doldu­ rulmuş bir sürü sandık kaldı.

Bir eri telsiz depo kumandanının evine gönderdim. Kotra ile Anadolu’ya gidecek­ lerin, benim evime gelmelerini, derhal ha­ rekete hazır olmalannı ve yanlanndaki Teğmen Raşit Bey'in (Muhabere Albayı Raşit Petek) benim evimle irtibatı sağla­ mak üzere, yanıma gelmesini rica ettim. Erle beraber Raşit Bey yanıma geldi. İKİNCİ AKSİLİK

Bir gümrük memuru yanıma geldi. Ak­ şam gruptan sonra, İstanbul’un iki yaka­ sından birinden diğerine eşya nakloluna- mıyacağma ve gündüzün nakledilecek eş­ yaların da ilgili memurlar tarafından kon- trola tâbi tutulacağına dair hükümetin emri olduğunu söyledi.

Ben de kendisine önceden hazırladığım resmî mühürlü ve yazılı emri gösterdim- İstanbul Erkân-ı Harbiye-i Umumîye ri­ yaseti istihbarat şubesine ait resmî bir kâ­ ğıda, benim yazdığım sahte bir emir. Al­ tı mühürlü ve imzalı. Aklımda kalan met­ ni şöyle idi:

«İzmit’te Kuvay-ı inzibatiye Kumandan­ lığına ait malzemenin Selimiye kışlasın­ dan İzmit’e nakline memur edilen hami­ li emir subaya azamî teshilât gösterilme­ si rica olunur.»

Bu emre rağmen gümrük memuru, mal­ zemenin sabah olmadan nakledilemiyece- ğinde ısrar ediyor ve zorluk gösteriyordu.